top of page

BÖLÜM 24

HZ.MUHAMMED’İN@ MİRACI

 

Taif dönüşünde, Hz.Muhammed’de@ çok büyük bir moral çöküntü olmuştu. Mekke’ye girişi bile müşrik bir lider olan Mut’im b. Adiyy’in emanı aracılığı ile gerçekleşmişti. Taif girişimi Mekke’de öylesine menfi etki yaratmıştı ki peygamberimiz adeta el içine çıkamaz bir noktaya gelmişti. Zira hem kendi şehri aleyhine rakip bir toplulukla müttefiklik yapmaya çalışılmıştı, hem de bu girişim karşı tarafça çok şiddetli bir şekilde reddedilmişti. Müşrikler nezdinde bu hareket, büyük bir ihanetti.

Peygamberimizin hüsranla neticelenen bu girişimi sonrasında Mekke müşrik ileri gelenleri gücünü göstermiş olmaktaydı. Zira Mekke'nin rakibi olmalarına rağmen Taifliler bile O’nun teklifini reddetmişlerdi. Mekkelilere göre Taiflilerin reddedişlerinin altında yatan neden Mekke’nin gücünden korkmalarıydı.

Gelinen durum Hz.Muhammed@ açısından çok bunalımlı ve sıkıntılı bir durumdu. Mekke halkı artık O’nun yanında yer alamazdı. Kimse O’nu destekleme cesareti gösteremezdi. O böylesi sıkıntı ve bunalımlar içerisindeyken, ilâhi irade Resulünü cesaretlendirmeyi, kalbini güçlendirmeyi, endişelerini silmeyi ve tekrar mücadele etmesi için moral vermeyi murat etti. Cenab-ı Hak bu muradını gerçekleştirmek için elçisine bir Miraç / Yükseliş rüyası / görüntüsü / vizyonu / temaşası gösterdi.

Peygamberimize gösterilen bu temaşa / rüya / görüntü / vizyon kendisi için hem yüksek bir moral hem bir strateji ve hem de bir uyarı niteliğinde olduğu gibi mümin ve müşrik muhatapları için de bir sınav niteliği arz ediyordu.

Buhârî'de yer alan hadislere göre bir gece Hz. Muhammed@ Kabe’nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî'nin evinde) “uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken” kendisine Miraç rüyasında basamak basamak şunlar gösterilir;

  • Cebrâil@ Hz.Muhammed’in@ yanına gelir ve göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkadıktan sonra Burak denilen bir binek ile önce Beytül Makdis’e götürülür ve daha sonra göklere yükseltilir.

  • O, bu yükselişi sırasında semanın birinci katında Hz.Âdem @, ikinci katında Hz.İsa @ ve Hz.Yahya @, üçüncü katında Hz.Yusuf @, dördüncü katında Hz.İdris @, beşinci katında Hz.Harun @, altıncı katında Hz.Musa @, yedinci katında ise Hz.İbrahim @ ile selamlaşır, tanışır ve görüşür.

  • Semanın son katında ki “Sidretü'l-Müntehâ" (hudut ağacı) denilen ve bir görüşe göre yaratılmışlarca bilinebilirlerin son sınırını gösterdiği kabul edilen hudut noktasının ötesine Cebrâil'in@ geçme imkanı olmadığı için Hz.Muhammed, Refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürür.

  • Bu sırada kendisine evrenin sırları-işleyişi, varlığın kaderiyle hükümlerin tespiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterilir.

  • Daha sonra Kulun Rabbine selâm ve ihtiramını arz ettiği, Allah'ın da Peygamber'ine selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği "et-Tahiyyât" duasındaki diyalog gerçekleşir.

  • Bu seyahat sırasında, içlerinden günahkâr olanlar -eğer affedilmezlerse- bir süre cehennemde cezalandırıldıktan sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyurulacağı Hz.Muhammed’e@ müjdelenir.

  • Bakara suresinin “Âmene'r-resulü...” diye başlayan son iki ayetinin sırlarına mazhar olan ümmetinin köklü bir geçmişe dayanarak kazanacağı zaferinden sonra görevini yerine getirmenin mutluluğu ile Hz.Muhammed’in@ ümmetinden ayrılış / veda sahneleri ve ümmetine gösterdiği hedefin sahneleri gösterilir.

  • Günde 50 (elli) vakit namazın Hz.Musa’nın @ Hz.Muhammed@ ile görüşmeleri sonucunda 5 (beş) vakte indirilmesi sahneleri gösterilir.

  • Miraçdan dönüş sırasında kendisine cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların durumları gösterilir.

  • Miraç yolculuğunun sonunda Hz.Muhammed@ semadan Kudüs'e indirilir, kendisini burada önceki peygamberlerin karşıladıkları ve O’nu kendilerine imam yaparak arkasında topluca namaz kıldıkları sahneler gösterilir.

  • En sonunda Hz. Muhammed, Mekke'den ayrıldığı noktaya getirilir ve O bu rüyadan / temaşadan uyandığında Mescid’i Haram’dadır.(ya da Ümmühaninin evindedir.)

Hz.Muhammed@ bu rüyayı gördüğü zaman, Rabbinin indinde son derece değerli bir statüde olduğunu, kendisine böylesi bir görüntü gösterilerek, ilâhi vaadin gerçekleşmesinin yakın olduğunun müjdelendiğini anladı. Gördüğü rüyayı temaşayı önce Ümmü Hani’ye anlattı ve daha sonra bunu Mekkelilere anlatmak istedi. Fakat Ebu Talip'in kızı Ümmü Hânî çok zayıf ve perişan bir pozisyonda olan peygamberimizin tevhidi dünya hareketinin yükseleceğine ilişkin işaretleri gösteren bu rüyanın Mekkelilere anlatılmasını uygun bulmadı; “Ey Allah’ın Resulü! Bunları insanlara anlatma! Onlar seninle alay ederler, seni yalanlarlar ve seni üzerler” dedi.

Ancak Allah elçisi bu temaşayı anlatmakta kararlıydı. Doğruca Kabe’ye gitti ve o gece gördüklerini Mekkelilere anlattı. Hz.Muhammed’in @ gördüğü bu sembolik görüntülerin aslında ne anlam ifade ettiğini Mekkeliler hemen anladılar. Bu nedenle müşrik elebaşılar hemen alay etmeye başladılar. Peygamberimizin iyice kafayı yediğini, sıyırdığını ve büyülendiğini haykırdılar.

Gelecek vizyonu olmayan / dar görüşlü müşrik elebaşılar açısından bakıldığında, peygamberimizin içinde bulunduğu şartlar altında onlar bu söylemlerinde haksızda sayılmazlardı. Zira peygamberimiz hem içerde hem dışarıda darbeler almış, her yerden kovulmuş, hiçbir topluluğun yanında yer edinememiş ve zavallı bir pozisyona düşmüş bir kimseydi. O bu pozisyonuna bakmadan “Hareketinin yükseleceği ve bütün din ve medeniyet sahibi toplulukları hakimiyetine alacağına ilişkin sembolik anlatımların kendisine gösterildiğini söyleyerek büyük bir iddia” da bulunuyordu. Mekke müşrik elebaşılarını hem şaşırtan, hem kızdıran ve hem de alay etmelerine sebep olan Hz.Muhammed’in@ rüyasındaki sembollerle ifade edilen sahnelerin detaylı anlamları şunlardı;

1- Hz.Muhammed’in@ rüyasında Burak’a bindirilip Beytül Makdis’e götürülmesi ve oradan Burak üzerinde semaya yükseltilmesi sahnesi; O’nun dolayısıyla hareketinin, yükselişi için her türlü araç, gereç ve vasıtanın kendisine tahsis edileceğine ve bu yükselişe Ehli Kitab kabilelerinin katılım ve desteklerinin sağlanacağına işaret etmekteydi.

2- Semanın çeşitli katmanlarında diğer peygamberlerle selamlaşıp, tanışması ve onlarla görüşmesi sonrasında ise hepsine imamlık yaparak namaz kıldırması sahnesi; Hz.Muhammed’in bütün din, mezhep ve kabilelerle karşılaşacağına, onlarla bütünleşeceğine, onları tevhit sisteminin bir parçası yapacağına ve onların liderliğini / imamlığını yapacağına işaret etmekteydi.

3-  Hz.Muhammed’in@ rüyasında evrenin işleyişinin ve sırlarının gösterilmesi ve meleklerin vazifelerini ve işlerini nasıl yaptıklarının gösterilmesi; Kurulacak İslami sistemin de ilahi yasalar / doğa yasaları çerçevesinde işleyeceğine işaret etmekteydi.

4- Hz. Muhammed@ ile Cenab-ı Hakk’ın buluşması metaforunda “Ettahiyyatü” duasında belirtilen konuşmada Cenab-ı Hakk’ın elçisine salat etmesi / destek vermesi ifadelerinin yer aldığı sahne ise; Hz.Muhammed’in@ ve müminlerin Cenab-ı Hak tarafından destekleneceğinin bir işaretini gösteriyordu. Söz konusu buluşma metaforunda Hz.Muhammed@ Cenab-ı Hakkı tenzih ve tekbir eden ifadelerinin yer aldığı sahnede peygamberimizin ve bağlılarının Cenab-ı Hakk’ın öngördüğü sistemi kuracağının, bu sistemi uygulamada asla başka bir otorite tanımayacaklarının ve sadece Allah’ın yasaları çerçevesinde hareket edeceklerinin işaretini veriyordu.

5- Bakara Suresinin son iki ayetinin miraç sırasında nazil olması rivayetinin esası; Rivayetlerin bazılarında bu ayetlerin miraç sırasında nazil olduğu belirtilir. Fakat daha sahih rivayetlerde bu ayetlerin inzal edilişi Medine’de ve peygamberimizin son zamanlarındadır. Rivayetler aslında birbirini nakzetmez. Şöyle ki Miraçta Hz.Muhammed’in@ ve bağlılarının köklü tarihi bir geçmişe dayanarak yani gücünü kuvvetini ve dayanağını tarihteki elçilerin mücadelelerinden, geçmiş ilahi dinlerin kitaplarından ve Cenab-ı Hakk’ın seferber edeceği meleklerden alarak gerçekleştirecekleri mücadelenin sonunda zafere ulaşacağı ve peygamberimizden sonra da müminlerin Cenab-ı Hakk’ın yardımı ile bu davayı daha ileri götüreceklerinin yer aldığı sahnelerin gösterilmesi, sözkonusu bu iki ayetin ifadesidir.        

6- Hz.Muhammed’e@ cehennemdekilerin gösterildiği sahne; İslami / tevhit sistemine karşı olanların çekecekleri ateş azabı aynı zamanda dünyada çekecekleri büyük acılara ve eziyetlere işaret etmektedir. 

7- Hz.Muhammed’e@ cennetliklerin gösterildiği sahne; İslami / tevhit sisteminin destekçilerinin cennette yaşayacakları konfor, mutluluk ve zevkü sefa aynı zamanda bu dünyada yaşayacakları mutluluğa, müreffeh yaşama ve konfora işaret etmektedir.

8- Hz.Muhammed’in@ rüyasında yaptığı seyahat sırasında gösterilen sahnelerden Sidretül Müntehaya / son zirveye ulaştırılması ve diğer peygamberlerle Cebrail’in@ bu sınırlara yaklaşamaması sahnesi;  Hz.Peygamberin ve müminlerin şimdiye kadar hiçbir peygamberin hiç bir liderin ulaşamadığı muhteşem bir medeniyete ulaşacaklarına işaret etmektedir.         

9- Hz.Muhammed’in@ önce günde 50 vakit namaz ile mükellef kılınması fakat Hz.Musa’nın  bu mükellefiyeti ümmetinin yapamayacağı uyarısı üzerine Cenab-ı Hakk’tan indirim yapmasını talep etmesi ile 5 vakte indirilmesi sahnelerinin yer aldığı metaforda ise Hz.Peygamberin bu mücadelesinde Hz.Musa’nın @ ümmeti olan Yahudilerin uygulayamadıkları çok ağır ibadet ritüellerini dikkate alarak Hz.Muhammed’in @ kendi ümmetine ibadetlerde kolaylıkları öngörmesi prensibine işaret edilir.        

Hz. Peygamberin Miraç rüyasını Mekkelilere anlatması aslında kendisinin Cenab-ı Hakka olan imanının / güveninin büyüklüğünü gösterir. Çünkü dikkat edilirse peygamberimizin içine düştüğü durum son derece vahim, son derece kötü ve ümitsiz bir pozisyonda idi. Boykot nedeniyle kendisini destekleyen Haşimoğulları ekonomik olarak neredeyse sıfırı tüketmiş, amcası Ebu Talip ve zevcesi Hz. Hatice vefat etmiş, Haşimoğulları koruma desteğini çekmiş, Taif siyaseti fiyaskoyla neticelenmiş, Dışarıda ise Rumlar İranlı 2. Hüsrev karşısında büyük bir yenilgi almışlar. İşte neredeyse bütün olumsuzlukların bir araya geldiği bir vasatta peygamberimizin Miraç rüyasını anlatması, Mekkeli müşrik elebaşılar nezdinde çok büyük bir alay konusu olmuştu.

Miraç rüyasının herkesin alay konusu olmasından sonra peygamberimizi tasdik edenin sadece Hz. Ebu Bekir olması ve rivayetlerde diğer müminlerin adlarının bile geçmemiş olması, hatta Ümmü Hani’nin engel olmaya çalışmasına dikkat edilirse, Hz. Muhammed’in@ içinde bulunduğu durum çok vahimdir. Öylesine vahim bir durumdu ki bazı müminler artık dayanamadılar ve imtihanı kaybederek irtidat yolunu bile seçtiler.

Miraç rüyasındaki sembolik görüntülerinin işaret ettiği hususların ([1]) daha sonraki zamanlarda gerçekleştikten sonra apaçık bir mucize olduğu görülse de o görüntülerin gösterildiği vasatta bu ilahi müjdeye inanmak gerçekten çok zorlu bir imtihandı.

Mekke’de Miraç olayından sonra peygamberimiz özellikle hac mevsimlerini değerlendirmeye çalışıyor ve Mekke dışından gelen kabilelerin ileri gelenleri ile müzakereler yapıyordu. O’nun  bu süreçte aşağıdaki kabilelerle görüştüğü kayıtlara geçmiştir;

1- Kinde

2- Kelb

3- Beni Bekr

4- Beni El Bekka

5- Sa’lebe bin Ukabe

6- Beni Şeyban Bin Salebe

7- Beni Haris bin Kab

8- Beni Hanife

9- Beni Süleym

10- Beni Amir bin Sa’sa

11- Beni Abs

12- Beni Uzre

13- Gassan

14- Fezare

15- Beni Abdullah

16- Beni Muharip bin Hafse

 

Yapılan görüşmeler birtakım sebeplerle sonuçsuz kaldı. Söz konusu sebeplerden bazıları şöyle sıralanabilir;

  • Bazı kabile temsilcileri, Tevhidi dünya görüşü çerçevesinde bir devlet kurmaya muvaffak olunursa peygamberimizden sonra devlet başkanlığına kendi kabilelerinden birinin gelmesini şart koşmuşlardır,

  • Bazı kabile temsilcileri, Kureyş’le aralarının bozulmasından korktuklarını beyan etmişlerdir,

  • Bazı kabile reisleri, kendi halkına tam hâkim olamadıklarını dolayısıyla bu teklifi halklarına kabul ettiremeyecekleri endişesini taşıdıklarını beyan etmişlerdir,

  • Bazı kabile temsilcileri, Sasanilerin / İran’ın baskısı nedeniyle Sasani / İran’ın işgaline maruz kalma tehlikesi ile yüzyüze gelmekten çekindiklerini beyan etmişlerdir,

  • Bazı kabile temsilcileri ise peygamberimizin teklifini kendi içlerinde görüştükten sonra karar verebilecekleri gerekçesiyle görüşmelere gelecek yıl devam etme talebinde bulunmuşlardır,

  • Bazı kabile temsilcileri ise peygamberimize karşı çok kötü davranmış ve teklifini reddetmişlerdir.

Peygamberimizin yaptığı bu müzakerelerde kötü davranmayıp teklife sıcak bakmakla birlikte yukarıdaki birtakım gerekçelerle teklifi reddedenler aslında bir ümit de vermiş oluyorlardı.

Sonunda Evs, Hazreç ve Medine Yahudilerinden hayırlı haberler geldi. Müttefiklik üzerine görüşme talebi gelmiş ve bir umut ışığı belirmişti. Her ne kadar az bir grup olsa da bu bile bir kapının aralanması idi.

Daha önceki bölümlerde anlatıldığı üzere Nahle Vadisindeki konaklama esnasında Peygamberimizle görüşen ve O’ndan Kur’an dinleyerek hem peygamberimizin getirdiği sistemin ilkelerini öğrenen hem de O’nun içine düştüğü pozisyona şahid olarak iman eden ecnebiler / yabancılar arasındaki Yahudiler Medine’ye dönerek olayları kendi kabilelerine anlatmışlardı.

Kendi dinlerinin prensipleri ile paralel olan yeni sistemin ilkelerini ve bu yeni sistemin peygamberini / liderini benimseyen bu kişiler, kendi kabilelerini de yeni sistemi kabul etmeye ve peygamberini de sahiplenmeye davet ettiler. Medine’de bu davet tartışılmaya başlanmıştı. Yahudiler bir peygamber zaten bekliyorlardı. Onların Hz.Süleyman @ zamanındaki gibi kendilerini tekrar şerefli, izzetli ve hakim bir konuma getirebilecek bir lidere / peygambere çok ihtiyaçları vardı. Ancak onların ileri gelenleri arasında bu görüşe sıcak bakmayan ve kurdukları düzenin alt üst olacağından endişe eden şahinler grubu da vardı. (Not: bu duruma daha sonra Bakara Suresinde değinilecek) Bu grubun derdi toplumlarını geliştirmek, büyütmek, şerefli ve izzetli hale getirmek değildir. Küçük de olsa sadece kendilerinin hâkim olduğu bir düzenin varlığı onlar için yeterliydi. Fakat geçmiş imparatorluk kültürü ile büyüyen bazı Yahudileri ve Ak saçlıları bundan vazgeçirmek mümkün görünmüyordu. Bu nedenle de Yahudilerin iman ehli olanları peygamberimize biat etme ve O’nu Medine’ye davet etme hususunda anlaşmaya vardılar.

Nahle vadisindeki ecnebi topluluğunun çoğunluğunu oluşturan Medineli Araplar da peygamberimize sahiplenmeyi ve getirdiği tevhidi dünya görüşünü kabilelerinin ileri gelenleri ile paylaşmışlardı. Gerçi Evs ve Hazreç kabileleri arasından bazı kişiler kanlı Buas savaşından önce de peygamberimize iman etmiş ve savaşmak yerine aralarında bir barış yapılması için peygamberimizin önerdiği barış / İslam sistemini gündeme getirmişlerdi. Bunlar Suveyd bin Samit ve İyas bin Muaz idiler. ([2]) Fakat onların ömürleri vefa etmediğinden bu husus sadece akıllarda kalmıştı. Şimdi Nahle vadisinde peygamberimizle görüşenler aynı konuyu kabilelerinin ileri gelenleri arasında tekrar gündeme getirmişlerdi. Peygamberimizin teklif ettiği tevhidi dünya görüşü etrafında bir barış / İslam topluluğu oluşturmaya onların şiddetle ihtiyaçları vardı. Zira her iki kabile birbiri ile sürekli savaş halindeydi ve en son yaptıkları kanlı Buas savaşında her iki kabile liderlerini ve çok değerli ileri gelenlerini kaybetmişlerdi. Her iki kabileyi de uçurumun eşiğine getiren bu savaşlara bir son vermek gerektiğini aklı başında olanlar artık çok kuvvetle seslendirmeye başlamışlardı. Artık bu anlamsız ve sonu gelmez savaşlar yerini barışa bırakmalıydı. Aksi takdirde yok olmak kaçınılmazdı. Şayet barış ile biraraya gelinecek olunursa bunun modeli nasıl olacaktı? Evsten bir siyasi lideri Hazreç kabul etmezdi, Hazreçten bir lideri de Evsliler kabul etmezdi. Yahudilerden bir lideri her iki Arap kabilesi de kabul etmezdi. O halde nasıl bir birlik ve barış tesis edeceklerdi? Görülüyordu ki Medine’nin barışa, birliğe, tevhide ve herkesin razı olacağı / herkesin kabul edebileceği bir liderliğe ihtiyaçları vardı. Fakat her iki kabilede de aynı Yahudi kabilelerde olduğu gibi şirk sisteminden faydalanan, gelişmeyi istemeyen şahin kesimler vardı. Onları bu görüşe razı etmek ya da zorunda bırakmak gerekiyordu. Ama önce bu niyetlerini gizli tutup peygamberimizle görüşmek ve onun fikrini almak daha akıllıca idi. Hatta belki de peygamberimizle pazarlık yapmak ve kendi içlerinden bazılarının tepkilerini önleyecek teminatları da almak gerekiyordu.

Diğer taraftan Yahudi kabilelerin içerisindeki çalkantılara ve tartışmalara neden olan konu Evs ve Hazreç kabilelerinin de gündemine girmişti. Yahudiler peygamberimizi kendilerine lider olarak düşünebiliyorlarken kendileri neden bunu düşünmüyorlardı? Belki de onlardan daha önce akıl etmeliydiler bunu. Aklı başında olan Hazreçliler peygamberimizle biatleşmek üzere kendi aralarında anlaştılar. İlk fırsatta peygamberimizle görüşmeye karar verdiler.

 

 

[1] ) NOT: Bilindiği üzere rüyalarda görülen olaylar gerçekte olacak olayların birebir aynısı olması gerekmez. Hakikatte olacak olaylar remiz ve sembollerle anlatılır. Hz. Yusuf’un gördüğü rüyada güneş, ay ve yıldızların kendisine secde etmesi sembolik bir anlatımdır. Sembolik anlatımın işaret ettiği hakikati gözardı edip rüyadaki sembolik anlatıma gerçek olarak dikkate alınırsa o zaman güneş, ay ve yıldızların Hz. Yusuf’a gerçekten secde ettiğine inanılması gerekir. Ama gerçek, rüyada görüldüğü gibi olmayıp işaret ettiği husus gerçektir. Yani Hz. Yusuf’un Mısır’a vezir olup babasının, annesinin, kardeşlerinin, .. kendisine itaat etmesidir. Benzer şekilde Hz. Yusuf’un hapis arkadaşlarının ve Mısır Kralının rüyalarında gördükleri olayların sembolik değilde  literal olarak okunup değerlendirilecek olunursa yanlış olur. Fakat o olayların birer remizler / semboller olarak değerlendirilip işaret ettikleri olaylar dikkate alınırsa işte o işaret edilen / yorumlanan olaylar hakikattir ve gerçek olarak da tecelli etmiştir. (A.A)

  1. ) Taberi ve İbni Hişam ile İbni Sa’d dan nakledilmektedir.Kaynak. Mevdudinin Tevhid Mücadelesi

bottom of page