top of page

BÖLÜM 6

ŞİRK SİSTEMİ ELEŞTİRİSİ

 

Mekkeli müÅŸrik elitlerin köle, kimsesiz ve zayıf müminlere yaptıkları iÅŸkenceler sonuç vermiÅŸti. Ä°lk davet yıllarını müteakiben Hz. Muhammed @ saflarına katılan kiÅŸi sayısındaki hızlı artış iÅŸkenceler nedeniyle yavaÅŸladı. ([1])

Bununla beraber, ÅŸiddet döneminde nazil olan surelerin Mekkelilere okunmasının özellikle müÅŸrik elitler üzerinde derin tesirler meydana getirdiÄŸi söylenebilir. Zira bu surelerde ahiret, yeniden dirilme ve hesap verme olayları benzetmesi ile ÅŸirk sisteminin eninde sonunda yıkılacağı, yerine tevhit sistemine dayalı bir toplumsal yapının geleceÄŸi ve iÅŸkencecilerin mutlaka hesap verecekleri konularının iÅŸlenmesi onların içlerinde korku ve endiÅŸe yaratmıştı. Ayrıca bu surelerdeki söylemler onların itibarlarını ayaklar altına almaktaydı. Toplumda adalet arayan herkes müÅŸrik elitler aleyhine harekete geçebilir ve Hz. Muhammed’in@ safında yer alabilirdi. Bu durumun farkında olan müÅŸrik elebaşılar ÅŸiddet ve iÅŸkence uygulamalarını daha da artırmaya baÅŸladı. Böylece Hz. Muhammed’in @ safına geçmeyi düÅŸünen Mekkelilere korku vermeyi baÅŸardılar. Onların Mekke halkını korkuttukları gibi toplumsal deÄŸiÅŸimin imkansızlığı üzerine menfi propaganda yaptılar.

Cenab-ı Hak, müÅŸrik elebaşıların yaptıkları menfi propagandanın ve saldıkları korkunun halk üzerindeki etkisini kırmak amacıyla Kaf Suresi ile yeni mesajlarını gönderdi. Bu surede önce ‘Kaf’ harfi seslendirmesi ile Mekkelilerin dikkati çekildi. Arkasından çok ÅŸerefli ve deÄŸerli Kur’an’a yemin edilerek ÅŸimdiye kadar Mekkelilere okunan surelerin ÅŸahitliÄŸine / deliller getirmesine raÄŸmen Mekkelilerin kendi içlerinden bir peygamber gönderilmesinin çok tuhaflarına gittiÄŸi belirtildi. Onların ahiretteki ‘ölmüÅŸ ve toprak olmuÅŸ kimselerin tekrar dirilmeleri’ benzetmesi ile geri ve ilkel hale gelmiÅŸ olan toplumlarının tekrar dirilmelerinin akıl dışı ve imkânsız bir durum olduÄŸunu iddia etmeleri dile getirildi.

 

Rahman, Rahim Allah Adına

1-3- Kaf. Çok ÅŸerefli, çok deÄŸerli bu Kur’ân’ın ÅŸahitliÄŸine raÄŸmen içlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesine ÅŸaşırdılar da kâfirler, “Bu ÅŸaşılacak bir ÅŸeydir! ÖldüÄŸümüz ve toprak olduÄŸumuz vakit mi? Bu akla uzak, imkânsız bir dönüÅŸtür” dediler. (Kaf Suresi 1-3)

 

Onların yarımadada bulunan tüm Arap kabilelerinin ilkel yaÅŸamdan medeni bir yaÅŸama geçiÅŸlerinin imkânsız olduÄŸu iddiasına karşı, Cenab-ı Hak bunun mümkün olduÄŸunu ve çaresinin kendi katında bulunan ilahi öÄŸretilerde olduÄŸunu bildirir. Ayrıca ilkel, geri ve ölmüÅŸ Arap kabilelerinin medeni bir toplum olarak dirilmesi için neye ihtiyacı olduÄŸunu en iyi bilenin Kendisi (Allah) olduÄŸu belirtildikten sonra bu ihtiyacı karşılayacak ilke, esas ve paradigmaların O’nun katında olduÄŸu ve bu deÄŸer yargıların muhafaza edildiÄŸi bildirilir.

 Aslında bu kısacık ifade ile anlatılmak istenen husus ÅŸudur;

“Eskiden Mısır, Mezopotamya, Bizans, Ä°ran, Filistin ülkelerindeki ÅŸirk ve zulümden kaçarak Arap yarımadasına gelen insanların bu bölgede Allah’ın dinini, hakkı, adaleti yaÅŸatmaya çalıştıkları bir süreçten sonra bu deÄŸerleri kaybedip tekrar ÅŸirk zulmüne girmeleri sonucunda sahip oldukları karakterlerle ölü bir toplum olmuÅŸlardır. Åžirk pisliÄŸine bulaÅŸan bu toplumlar bir türlü doÄŸru yolu bulamıyor ve böylece dirilme ÅŸansı da yakalayamıyorlardı. Dahası çevrelerindeki büyük devletler de onların bu geri kalmış, aÅŸağılık ve ilkel durumlarının devamından yana idiler. Zira bölgedeki dengeler açısından mevcut yapıdan oldukça faydalanıyorlardı. Åžayet yarımada Arapları dirilecek olursa bölgesel dengelerin yarımada Arapları lehine deÄŸiÅŸeceÄŸi açıktı. Çünkü Avrupa ve OrtadoÄŸu ile Çin ve Hindistan arasındaki ticaret üç güzergâh üzerinden gerçekleÅŸiyordu. Söz konusu bu üç güzergâh; 1-Basra körfezi su yolu 2- Kızıldeniz su yolu 3- Arap yarımadası üzerinden kervanlarla kara yolu. Yarımada Araplarının birbirini yemesi onların iÅŸine geliyordu. Åžayet bunlar uyanır da tek devlet olurlarsa bu ticaret yollarına hâkim olacaklar, çok geliÅŸecek ve kendilerine bir rakip ülke çıkmış olacaktı. Bu üç yoldan gerçekleÅŸen ticaretten bu ülke de payını alacaktı. Åžimdi ise sadece karadan yapılan ticaret için kabile reislerine ve bazı tüccarlara az bir pay verilerek ticari malları daha ucuza temin etme imkânı varken tek devlette bu imkân kalmayacaktı. Bunun sonucu ise söz konusu ülkeler açısından sadece ticari açıdan deÄŸil siyasi açıdan da çok vahim olacaktı. Zira hak, adalet ve barış için yarımadaya kaçmış olan halklar ki bunlar sonradan AraplaÅŸmış / musta’rabe toplumlardır atalarının intikamını alacaktı. Sonradan AraplaÅŸmış / musta’rabe Arapları çevre ülkelerden Arap yarımadasına göç edip AraplaÅŸmış toplumlara verilen isimdir. Yani aslında kendisi Arap olmayıp bir Mezopatamyalı olan Hz. Ä°brahim gibi insanların torunları kendi ülkelerindeki zalim yöneticileri hizaya getirecek ve daha önce terk ettikleri ülkelerine geri dönecekler ya da dönmeseler de o ülkedeki soydaÅŸlarına barış, huzur, emniyet ve adalet getirmek için çalışacakları muhakkaktı.

Ä°ÅŸte bunu gören bölge ülkeleri, Arapların bu geri kalmış, parça parça, ilkel, vahÅŸi bir vaziyette kalmalarını arzuluyorlar ve kurulan ÅŸirk sisteminin iÅŸbirlikçi reis ve yöneticileri aracılığıyla bu toplumsal yapıyı deÄŸiÅŸtirmenin imkansızlığını propaganda ettiriyorlardı. “Böyle gelmiÅŸ böyle gider”, “bizim adam olmamız mümkün deÄŸil” tarzı söylemlerle onları geliÅŸmiÅŸ, ileri bir medeniyete talip olmaktan uzak tutuyorlardı. Cenab-ı Hak ise bu ilkel, vahÅŸi, geri kalmış ve topraÄŸa karışmış musta’rabe Araplarından / AraplaÅŸmış toplumlardan nelerin eksildiÄŸi hususunu gayet iyi bildiÄŸini söyledi ve kaybettikleri bu deÄŸer yargıları ve paradigmaları kendi katında aramaları gerektiÄŸine vurgu yaptı.  Zira bu deÄŸer yargıları (yasa / kitap) Kendi (Allah) indinde muhafaza edilmektedir ve elçisine bunları iÅŸte ÅŸimdi bildirmektedir. Åžayet Kendisinden gelen bu Kitaba sarılacak olurlarsa dirileceklerini bildirdi. Bütün bu anlatılanlar çok özlü bir ÅŸekilde bir iki cümle ile ÅŸöyle özetlenir;

 

4- Biz yerin onlardan neyi eksilttiÄŸini elbette bilmekteyiz. Zira yanımızda çok iyi kaydedip muhafaza eden bir kitap (yasa / deÄŸerler) da vardır. (Kaf Suresi 4)

 

Cenab-ı Hak, müÅŸriklere diriltici bir ruh veren ilahi öÄŸretiyi / hakkı / deÄŸer yargılarını gönderdi fakat onlar bunu kabul etmediler. Onlar mevcut durumlarında kalmak istediler. Zira bu ilahi öÄŸretiler özellikle de halihazırdaki iktidarda olan zalim müÅŸrik elitlerin iÅŸine gelmiyordu. Onlar imtiyazlı konumlarını muhafaza etmek istiyorlardı. Halkın çile çekmesi, yoksul ve aç olması onların umurunda bile deÄŸildi. Fakat Hz. Muhammed’in @ ortaya çıkması, onlara sahip çıkarak ÅŸirk önderlerinin karşısına dikilmesi, toplumun diriliÅŸi için tevhidi dünya görüÅŸünü bir reçete olarak sunması ve bu uÄŸurda bütün baskı ve ÅŸiddete karşı müthiÅŸ bir direniÅŸ sergilemesi, onlarda derin bir endiÅŸe ve korku yaratmıştı. MüÅŸrik elitler derin bir iç karmaÅŸası yaÅŸamaya baÅŸlamışlardı. Çünkü ÅŸiddet süreci boyunca ortaya konan direniÅŸ argümanları / kıyamete dair sureler Mekke insanı üzerinde de derin tesirler meydana getirmiÅŸ ve onların da kafasını karıştırmıştı. EÄŸer Mekke halkı bir süre sonra Hz. Muhammed’in @ safına geçecek olurlarsa o zaman tehdit edildikleri azap ve yıkılış gerçekleÅŸecekti. Büyük bir inkılapla / devrimle yıkıldıkları zaman durumları gerçekten vahim olacaktı.

Fakat diÄŸer taraftan halkın da kafası karışıktır. Zira Hz. Muhammed’in @ getirdiÄŸi tevhidi dünya görüÅŸünü doÄŸru olarak kabul etmekle birlikte, taraftarlarındaki azlık ve sistemi deÄŸiÅŸtirecek güçten yoksun olması ve Hz. Muhammed @ yanlılarına baskı, ÅŸiddet ve iÅŸkence uygulanıyor olması onları tereddüte sevk etmektedir. Åžayet Hz. Muhammed’in @ saflarına katılacak olurlarsa ÅŸiddetli baskılara uÄŸrayacakları çok açıktı. Åžiddete maruz kalmayı göze alamayan halk, ÅŸirk içerisinde kalarak “bekle gör” politikası yapmayı tercih ediyorlardı. Böylece onlar da derin bir iç karmaÅŸası yaÅŸamaktaydı.

 

5- Buna raÄŸmen onlar, hak kendilerine geldiÄŸi halde onu yalanladılar. Artık onlar derin bir iç karmaÅŸası içerisindedirler. (Kaf Suresi 5)

 

Cenab-ı Hak, derin bir iç karmaÅŸası yaÅŸayan Mekkelileri ikna etmek için onların bakışlarını gökyüzüne, yeryüzüne, daÄŸlara ve bitkilere çevirdi. Bu temsiller yoluyla, çevrelerindeki devletleri örnek olarak gösterdi. Onlar nasıl daÄŸlar misali güçlü kurum, kuruluÅŸ ve otoriteleri ile yekvücut olup büyük devletler ÅŸeklinde teÅŸkilatlandılarsa aynı ÅŸekilde ilahi öÄŸreti ile onların da tevhit / birlik olup büyük bir devlet kurabileceklerine iÅŸaret etti. EÄŸer vahye kulak verirlerse o öÄŸretilerin onları dirilteceÄŸini ve Kendisinin bu yolda onlara rehberlik edeceÄŸini bildirdi. Yeri, göÄŸü ve içindekileri yaratan Cenab-ı Hak onların mükemmel bir nizam ve bütünlük içerisinde iÅŸleyiÅŸini takdir ettiÄŸini bildirir. O onların da tevhidi dünya görüÅŸü çerçevesinde mükemmel bir nizam ve bütünlük oluÅŸturmalarını istemektedir. Bu amaçla elçisini göndermiÅŸ ilahi öÄŸretisini inzal etmektedir. Onlara ÅŸu mesajlara iÅŸaret eden ayetlerini bildirir;

“Sizler ÅŸayet bu vahyin rehberliÄŸinde sosyolojik ilahi kuralları takip ederseniz sarsılmaz daÄŸlar gibi güçlü otoriteye sahip devletler ve her biri pırıl pırıl parlayan yıldızlar gibi medeniyet mimarları, bilginler, devlet adamları, sanatkârlar yetiÅŸtireceksiniz. Bu ilahi vahyin rahmetinden faydalanırsanız tıpkı yaÄŸmurun bereket verip her yeri yemyeÅŸil yapması ve bin bir çeÅŸit nimetleri insanlar için bitirmesi gibi bu vahiy yaÄŸmuru da sizlerin kuracağı medeniyet ile insanlara bin bir çeÅŸit ürünlerini verecektir.”

 Cenab-ı Hak gerek kozmik diriliÅŸe ve gerekse de toplumsal diriliÅŸe verdiÄŸi bu metaforik ifadeleri çok özlü olarak ÅŸöyle bildirir;

 

6-11- Peki, onlar üstlerindeki göÄŸe bakmadılar mı ki, onu nasıl bina ettik ve ışıl ışıl süsledik! Üstelik hiçbir eksik gedik bırakmadık! Yeryüzünü ise yayıp döÅŸedik ve ona kalkmaz-kıpırdamaz daÄŸlar yerleÅŸtirdik. Üstelik orada görünüÅŸü iç açıcı- göz alıcı her çiftten bitkiler bitirdik ki; Allah’a yönelen her kula bir bilinç kaynağı ve bir uyarı vesilesi olsun. Ve Biz gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bütün kullara rızık olmak üzere bahçeler ve biçilecek taneler ile tomurcukları birbiri üzerine dizilmiÅŸ büyük ve yüksek hurma aÄŸaçları bitirdik. Evet, Biz ölü bir beldeye onunla (su) can verdik. Ä°ÅŸte çıkış [diriliÅŸ] da böyledir. (Kaf Suresi 6-11)

 

Cenab-ı Hak Nuh Kavmi, Ress sakinleri, Semudlular, Ad kavmi, Firavun kavmi, Lut kavmi, Eykeliler ve Tübba kavminin ilahi öÄŸretileri reddetmeleri nedeniyle uÄŸradıkları korkunç akıbetleri örnek vererek Mekkelilerin akıllarını baÅŸlarına almaları konusunda aÅŸağıdaki mesajları verdi;

“EÄŸer ÅŸirk sisteminden vazgeçmezseniz, sizi diriltecek ilahi öÄŸretileri kabul etmeyecek olursanız o zamanda daha önce yıkılıp yok olan örneklerini verdiÄŸimiz toplumlar gibi yok olur gidersiniz.”

 

12-14- Onlardan önce Nûh’un kavmi, Ress sakinleri ve Semûd da yalanlamıştı. Ad, Firavun ve Lut’un kardeÅŸleri, Eyke sakinleri ve Tübba kavmi de. Bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da sonunda vaad ettiÄŸim ceza gerçekleÅŸti. (Kaf Suresi 12-14)

 

Yine Cenab-ı Hak, Mekkelilere yarımada Araplarının diriliÅŸine ve büyük bir medeniyet kurmasına kuÅŸkuyla bakılıyorsa o zaman diÄŸer büyük medeniyetlerin doÄŸuÅŸuna bir göz atılması gerektiÄŸini bildirdi. Tevhit olan kavimlerin yarattığı o büyük medeniyetler, bu ilahi öÄŸretinin yarattıklarıdır. Nasıl ki insanın biyolojik yaratılışı bir defa gerçekleÅŸtirildi ise kozmik kıyametten sonra onlar tekrar yaratılacaktır. Aynı ÅŸekilde ilahi öÄŸreti sayesinde daha önceki medeniyetler nasıl yaratıldılarsa yarımada Arapların da ilahi öÄŸreti ile yeni bir medeniyet yaratmaları neden mümkün olmasın?  

 

15- Peki Biz ilk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır! Ama onlar, yeni bir yaratılıştan kuÅŸku duymaktalar. (Kaf Suresi 15)

 

Cenab-ı Hak, Mekkelilere uyarılarına ÅŸöyle devam eder;

“Biz sizi yarattık ve sizin içinizden geçenleri, neler düÅŸündüÄŸünüzü gayet iyi biliriz. Çünkü size sizden, ÅŸahdamarınızdan daha yakınız. Dolayısıyla getirdiÄŸimiz bütün delillere raÄŸmen ileri sürdüÄŸünüz gerekçelerin asılsız olduÄŸunu da gayet iyi biliyoruz. Sizler aslında ÅŸirk sistemi ile halkı sömürmek için kurduÄŸunuz tezgâhın bozulmaması için Hz. Muhammed’in @ çaÄŸrısına uymuyorsunuz. Bazılarınız ise ÅŸirk zulmüne maruz kalmanıza raÄŸmen sırf müÅŸrik elitlerin öfkesine ve hışmına maruz kalmamak için onların safında yer alıyorsunuz. Sizin içinizdeki saÄŸdan / saÄŸduyudan gelen iyilik, güzellik, doÄŸruluk, adalete iliÅŸkin telakkileriniz ve solunuzda yerleÅŸik olan kötülük, zulüm, çirkinliÄŸe iliÅŸkin telakkilerinizin çatışmalarını, yani iç çeliÅŸkilerinizi ve sonunda vardığınız kararlarınızı da gayet iyi biliyor ve bunları da kaydediyoruz.” ([2])

 

16-18- And olsun insanı Biz yarattık. Nefsinin kendisine neler fısıldadığını da iyi biliriz. Ve Biz ona ÅŸah damarından daha yakınız. Ve ne zaman ki onun sağında yerleÅŸik iyilik ve solunda yerleÅŸik kötülük fikirlerini telakki ederse / düÅŸünürse / kendi içinde tartışırsa o telakkilerinin / düÅŸüncelerinin / kararlarının sözlü ifadelerinin tümünü gözleyen / kaydeden bir gözcüsü vardır! (Kaf Suresi 16-18)

 

Cenab-ı Hak, Mekkelilere insanın ölüm anı, kıyamet ve sonrasındaki hesap ve cezalandırma sahnelerinin tasviri ile örneklendirme yaparak Hz. Muhammed @ hareketinin baÅŸarıya ulaÅŸması sonucunda ÅŸirk sisteminin ölümüne ve mensuplarının hesaba çekilerek cezalandırılmalarına iÅŸaret eder;

“Nasıl ki müÅŸrik insanın kaçıp durduÄŸu ölüm bir gün kendisine gelecek ve kendisine geleceÄŸinin mutlak olduÄŸu haber verilmesine raÄŸmen onun ÅŸüphe ettiÄŸi hesap günü apaçık ortaya konacaksa aynen bunun gibi Cenab-ı Hakk’ın vaadettiÄŸi üzere bir gün müÅŸriklerin iktidarları da devrilecek. Böylece tevhidi dünya görüÅŸü iktidara gelip müÅŸriklerden hesap soracaktır. Tereddüt ederek bir türlü ihtimal vermedikleri inkılabı / devrimi onlar o gün gözleriyle görecekler.”

 

19-22- Derken ölüm sarhoÅŸluÄŸu / sekarat hali / can çekiÅŸme tüm gerçekliÄŸiyle gelince: “Ä°ÅŸte bu, senin köÅŸe bucak kaçıp durduÄŸun ÅŸeydir.” Ve sonunda sura üflenir: “Ä°ÅŸte bu kendisine karşı uyarıldığın / vaad edilen gündür.” Ve herkes, kendisini yönlendiren liderler ve ÅŸahitlerle beraber (huzura) gelir. DoÄŸrusu sen bundan gaflet içindeydin. Åžimdi senin perdeni kaldırdık. Artık bugün gözün daha bir keskindir. (Kaf Suresi 19-22)

 

Cenab-ı Hak zalimlerin zulümlerine destek olan halkın ahirette cehennem azabından kurtulmak için dünyada destek verdikleri önderlerini öne sürecekler ve onların asıl suçlu olduklarını, kendilerinin suçsuzluklarını onların azgınlıklarına kıyasla ifade etmeye çalışacaklarını bildirir. Halkın kendilerini kurtarmak için ‘biz onları azdırmadık onlar zaten çok azgındı’ diyerek mazeret uydurmaya çalışmalarının yalan olduÄŸunu Cenab-ı Hak ÅŸöyle ifade eder;

“Onlar aslında azgın elitlere destek vermeselerdi o elitler de o kadar azamayacaklardı. Fakat korkaklıklarından onların azgın elitlerinin yanında yer almaları ve onlara destek vermeleri zalimlerin daha da azmalarına sebep oldu. Dolayısıyla yönetilen halkın mazeret beyan etmeye çalışmaları boÅŸunadır.”

 Bu nedenle Cenab-ı Hak onları kendi huzurunda konuÅŸturmayacak ve hepsinin cehenneme gönderilmesini emredecektir.  Ahiretteki sahnelerin benzeri bu dünyada da yaÅŸanacaktır. Hz. Muhammed’in @ yapacağı inkılaptan sonrada müÅŸrik halk da suçu birbirlerine atmaya çalışacaklar fakat O onların mazeret beyan etmelerine ve karşılıklı birbirlerini suçlamalarına kulak vermeyecektir.

Cenab-ı Hak kullarının cehenneme gitmesi için çabalamıyor ama kullarını cehenneme sürüklemek isteyen, cehenneme gitmeyi de tercihleri nedeniyle hak eden ve cehennemin iÅŸtahla beklediÄŸi kimseler var.

 

23-30- Ve onun arkadaşı dedi ki: “Ä°ÅŸte yanımdaki hazır! Haydi atın! Atın cehenneme her inatçı kâfiri; O hayrı alabildiÄŸine engelleyen, zalim ve ÅŸüpheci olanı. O ki Allah ile birlikte baÅŸka bir ilâh edinmiÅŸti. Haydi, ikisini birlikte ÅŸiddetli azabın baÄŸrına atın.” Onun arkadaşı dedi ki: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi zaten derin bir dalalet [sapıklık] içindeydi.” (Allah) buyurdu ki: “Benim huzurumda çekiÅŸmeyin! Ben size daha önce tehdit göndermiÅŸtim.” Benim huzurumda Söz deÄŸiÅŸtirilmez. Ve Ben kullara asla zulmedici deÄŸilim. Biz, o gün, cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da “Daha var mı?” der. (Kaf Suresi 23-30)

 

Cenab-ı Hak, Hz. Muhammed @ saflarına samimi bir yürekle katılanlara verilecek nimetleri ise ÅŸöyle müjdeler;

“Hz. Muhammed @ saflarında yer alan takva ve iyilik yanlısı insanlar için ise ahirette cennetler ayaklarına getirilirken bu dünyada ise inkılaptan sonra asla kaybetmeyecekleri zenginliklere, adeta sonsuz nimetlere kavuÅŸacaklardır. Tevhidi dünya görüÅŸünün inkılabından sonra o barış ve esenlik ülkesine onlar sahip olacaklar. Ülke bir defa o barışa ve esenliÄŸe kavuÅŸtu mu, her türlü zenginliÄŸe ve nimete kavuÅŸacak ve bu refah uzunca bir süre devam edecektir. Gönülden bu harekete katılan herkes için bu nimetlerden faydalanma olacaktır. Harekete ÅŸimdi katılın! Çünkü ÅŸimdi katılmanın bir anlamı var. Ama yarın inkılap gerçekleÅŸtikten sonra iman etmenizin bir anlamı olmayacak. Zira o zaman zaten inkâr edemeyeceksiniz. Dahası esas daha fazla nimetler ise öbür aleme gidince verilecektir.”

 

31-35-Cennet de muttakîlerin ayağına getirilecek ve asla uzaklaÅŸmayacak. Ä°ÅŸte, size vaad edilen budur; O’na dönük bir gönülle hatırdan hiç çıkarmayan herkese; Gaybde, O sonsuz rahmet sahibi karşısında içi titreyen bir yürekle gelen herkese. “Selâm ile (mutluluk ve huzur içinde) oraya girin. Ä°ÅŸte bu sonsuzluk günüdür.” (denilecek) Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. (Kaf Suresi 31-35)

 

Cenab-ı Hak, elçisine ÅŸunu da bildirmesini ister;

“Ey Mekkeliler! Kendinizi bir ÅŸey zannetmeyin. Daha önce sizlerden çok güçlü, kudretli ve büyük toplulukları yaptıkları zulüm ve azgınlıktan sonra ikazlarımıza kulak vermemeleri nedeniyle yok ettik. Onlar yıkıma uÄŸradıkları zaman kaçıp sığınacak delik aradılar ama artık iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸti. Åžimdi ey Mekkeliler aklınız varsa, bu anlatılanlar üzerinde biraz kafa yorarsanız o takdirde yukarıda açıklanan uyarıların sizin hayrınıza olduÄŸunu anlayacaksınız.”

 

36-37- Biz onlardan önce nice uygarlıkları helak ettik; onlar güç ve kudret olarak bunlardan çok daha ileriydiler; fakat “bir sığınak yok mu?” diye sığınacak delik aradılar. Åžüphesiz ki bunda kalbi [aklı] olan veya uyanık bir zihinle kulak verenler için bir uyarı vardır. (Kaf Suresi 36-37)

 

MüÅŸrik elitlerin Mekke halkını ÅŸirk düÅŸüncesinde tutmak için kullandıkları propagandalardan en çok kullandıkları argüman, Hz. Muhammed’in @ tehdit ettiÄŸi toplumsal kıyametin ne zaman olacağı idi. Onlar “madem ki Allah’ın elçisi olduÄŸunu, ÅŸirk sisteminin mutlaka yıkılacağını, tevhidi dünya görüÅŸünün mutlaka topluma hâkim olacağını ve bu ınkılap ile toplumun dirileceÄŸini iddia ediyor, o halde Allah bunu neden erteliyor da hemen gerçekleÅŸtirmiyor? Halbuki biz Hz. Muhammed @ ve onun taraftarlarına her türlü eziyeti ve ÅŸiddeti uyguluyoruz. Åžayet Allah ondan yana olsaydı onu ve onun izleyicilerini böyle sıkıntılar içerisinde bırakmazdı” ÅŸeklinde propaganda yapıyorlardı.

Dahası onlar Yahudilerden öÄŸrendikleri kadarıyla “Allah bu kâinatı altı günde yaratmış ve sonra çok yorulduÄŸu için yedinci gün de dinlenmeye çekilmiÅŸ yani ÅŸu anda O’nun dinlenmesi devam ediyor olduÄŸuna göre zaten çok büyük zahmetlerle yarattığı kâinatı tekrar bir daha yaratmaya yeltenmeyeceÄŸini ve ÅŸu anda yorgun olduÄŸunu” iddia ediyorlardı.

MüÅŸriklerin bu argümanlarının her ikisi de Cenab-ı Hakk’ı yanlış tanımaktan kaynaklanıyordu. Zira Cenab-ı Hak kendi koyduÄŸu kanunları insanların arzularına göre deÄŸiÅŸtirmez. Yani Allah, insanlar tarafından denenemez. O, insanların isteklerine tabi deÄŸildir. O her ÅŸeyi kendi iradesi ile yapar. Bu nedenle evrendeki iliÅŸkiler ve insanlar arasındaki iliÅŸkiler Cenab-ı Hakk’ın koyduÄŸu yasalar çerçevesinde cereyan eder. O’nun koyduÄŸu yasalara göre, toplumsal kıyametin / inkılabın zamanı içinde belirli bir süre ve belirli aÅŸamaların geçmesine ihtiyaç vardır. Cenab-ı Hak her ÅŸeyi anında yaratabilecek kudrete sahipken, yeri göÄŸü altı günde aÅŸama aÅŸama yaratıyorsa toplumun deÄŸiÅŸimi / inkılabı da aÅŸama aÅŸama gerçekleÅŸecektir. Bu O’nun toplumlara koyduÄŸu yasadır. Cenab-ı Hakk’ı yanlış tanımadaki ikinci husus ise, O’na yorulma ve dinlenme gibi insanlara ait zafiyetler, eksiklikler ve kusurlar atfedilemez. Hz.Muhammed @ de Cenab-ı Hakk’ın bu yaratma sünnetine uygun olarak Ä°slami toplumsal sistemi belirli bir zaman aralığında ve aÅŸama aÅŸama gerçekleÅŸtirecektir. Bununla beraber Ä°slam Cumhuriyeti ve toplumu teÅŸekkül ettikten sonra onların düÅŸüncelerinde olduÄŸu gibi dinlenmeye çekilmeyecek, konfora ermeyecekler. Kurulacak idari ve sosyal sistemin bozulmaması hatta geliÅŸmesi için sürekli bir gözetim ve denetim içerisinde olacaklardır. / olmaları zorunludur.

Mekkelilerin Cenab-ı Hak hakkında inandıkları bu yanlış düÅŸüncelerin terk edilmesi için müminlerin sabırla mücadele etmeleri ve O’nu doÄŸru olarak tanıtılması için sabah / akÅŸam, gece / gündüz O’nun tesbih edilmesi gerekiyordu.  Bu amaçla Allah’ı O’na yakışmayan ÅŸeylerden uzak tutmak, O’nu yüceltmek, O’nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduÄŸunu iyi kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle dillendirmek ÅŸarttı. Ayrıca Kabe’de yapılan secde ve toplantılardan sonra O’nu doÄŸru bir ÅŸekilde tanıtabilmek için O’nu yüceltmek, O’nun kusur ve eksiklikten münezzeh olduÄŸunun Mekkelilere anlatılması gerekiyordu. Bütün bu anlamları Cenab-ı Hak aÅŸağıdaki ayetlerle ÅŸöylece bildirdi.

 

38-40- Ve Biz gökleri ve yeri ve aralarındaki her ÅŸeyi altı gün (evre/aÅŸama) de yarattık ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı. O nedenle, onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneÅŸin doÄŸmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümde ve secdelerin artlarında da O’nu tesbih et. (Kaf Suresi 38-40)

 

DiÄŸer taraftan Cenab-ı Hakk’ın belirleyeceÄŸi bu toplumsal kıyamet / inkılap da öyle çok uzun bir bekleyiÅŸ olmayacaktı. Bunu Hz. Muhammed @ ve taraftarlarının da bilmesi gerekiyordu. Aksi takdirde onların moralleri bozulacaktı. Ä°ÅŸte müminlere moral verilmesi için bu toplumsal kıyametin / inkılabın çok yakın bir zamanda gerçekleÅŸeceÄŸini bu nedenle de bu inkılaba yapılan çaÄŸrıyı beklemeleri gerektiÄŸi bildirilir. O çaÄŸrı geldiÄŸi zaman artık diriliÅŸ baÅŸlamış demekti. O toplumsal kıyamet tecelli ettiÄŸi zaman ÅŸirk sistemi yıkılırken / ölürken tevhidi dünya görüÅŸü hayat bulacak / dirilecekti. O aÅŸamaya gelindiÄŸi zaman her ÅŸey çok süratli geliÅŸecek ve saÄŸlam, güçlü, sarsılmaz görülen müÅŸriklerin bastıkları zemin, / paradigmaları, dayandıkları deliller, tek tek parçalanacak onların dağılmaları ve yıkılmaları çok hızlı olacaktır. Bu hususları da Cenab-ı Hakk elçisine ÅŸu ayetlerle bildirdi;

 

41-44- Ve bir seslenenin yakın bir yerden sesleneceÄŸi güne kulak ver; O gün o çaÄŸrıyı gerçek olarak duyarlar. Ä°ÅŸte bu çıkış [diriliÅŸ] günüdür. Gerçekten Biz, evet Biz, hayat veririz ve öldürürüz. DönüÅŸ de yalnız Bize’dir.  Onlar koÅŸarken yer ayaklarının altından kayıp parçalanacağı Gün her ÅŸey son sürattir. Ä°ÅŸte bu toparlanıştır, Bizim için kolay olacaktır. (Kaf Suresi 41-44)

 

Cenab-ı Hak, Kaf Suresinin sonunda bütün bu açıklamalara / uyarılara raÄŸmen elçisinin Mekke müÅŸriklerini zorla inandıracak bir zorba olmadığını onlara bildirmesini ister.  

 

45- Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliriz. Ve sen onların üzerinde zorla inandıracak bir zorba deÄŸilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öÄŸüt ver. (Kaf Suresi 45)

 

Kaf Suresi Mekkelilere duyurulduktan sonra Mekkeli müÅŸrikler iyice sarsıldılar. Zira bu surede anlatılanlar onların içlerinde saklayıp dışa vurmadıkları düÅŸüncelerini dile getiriyordu. Yani kendilerine okunan Sure onlara tüm gizlilikleri bilen Rablerinin uyarısını bildiriyordu. Bunun üzerine iç çeliÅŸkisi geçiren müÅŸriklerden yaklaşık 25 kiÅŸi davete olumlu cevap verdi ve safını Hz. Muhammed @ tarafından seçti. Saflarını deÄŸiÅŸtirmeye cesaret edemeyenler ise müÅŸrik elitlere destek vermeye devam ediyorlardı.

6.1. Mekke’deki YaÅŸanan Siyasi Gerilimin Kaynağı

Mekke’de yaÅŸanmakta olan krizin çevre ülkelere aktarılmasına devam edilmesi gerekiyordu. Tin Suresi ile verilen mesaja ek olarak Cenab-ı Hak Beled Suresini inzal etti. Bu sure ile Mekke içerisinde yaÅŸanan siyasal gerilim dile getirildiÄŸi gibi gerilimin tarafları ile gerilimin nedenleri üzerinde durulur.

Bu surenin giriÅŸ mesajları Mekke’nin kuruluÅŸ ruhuna iÅŸaret eder. Cenab-ı Hak, Mekkelilerin yaÅŸadıkları beldeye / ÅŸehre, bu ÅŸehrin kurucusu Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail’e ve Hz. Muhammed’e @ yemin eder. Bu yeminlerle Mekke’nin Hz. Ä°brahim ve oÄŸlu Hz. Ä°smail tarafından kurulduÄŸunu ve kuruluÅŸ hedefinde de insanlara takvayı / iyiliÄŸi / güzelliÄŸi / doÄŸruluÄŸu / dürüstlüÄŸü / adaleti öÄŸreten bir merkez olmasına vurgu yapılır. Gelinen noktada ise bu ÅŸehir yöneticilerinin kuruluÅŸ ruhundan uzaklaÅŸtığı, ama Hz. Muhammed @ ve taraftarlarının kurucu ruhu savunduÄŸu belirtilir. Åžehirde yaÅŸanmakta olan gerilimin taraflar arasındaki bu karşıtlıktan kaynaklandığına iÅŸaret edilir.

Cenab- Hak, Hz. Muhammed’e @ yemin ederken onun bu beldenin sakinlerinden olduÄŸunu belirtmesi ile bu belde / bu ÅŸehir halkının onun aslını, nesebini ve bir ömür boyu kötü iÅŸlerden uzak ve temiz olduÄŸunu ve bu yönüyle bu beldenin kuruluÅŸ ruhuna, kutsiyetine uygun olduÄŸuna iÅŸaret etti. Böylece zımnen onun muarızlarının kötü karakterleri ve pis iÅŸleri ile bu beldeye ruh veren Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail’in öÄŸretilerinden yani ÅŸehrin kuruluÅŸ ruhundan fersah fersah uzak olmalarının yanında onların bu ÅŸehrin / bu beldenin kutsiyetine de asla uygun olmadıkları ifade edilmiÅŸ olur;

 

Rahman, Rahim Allah Adına

1-3- Bu beldeye yemin ederim ki, / Bu beldenin kutsiyetine, kurucu ruhuna yemin ederim ki sen bu beldenin sakinlerindensin, (Bu beldeye ruh veren / Bu beldeyi kuran) Babaya ve oÄŸula da yemin ederim ki, (Beled Suresi 1-3)

 

Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail üzerine yemin edildikten sonra yani ÅŸehrin kuruluÅŸ ilkelerine bu iki seçkin peygamber üzerinden yemin edildikten sonra bu ilkelerin çiÄŸnenmesi nedeniyle Mekkeli insanların içine düÅŸtükleri kriz ve bunalım ise müteakip ayette ÅŸöyle dile getirilir;

 

4-Biz insanı (Mekkelileri) gerçekten bir sıkıntı / kriz içinde yarattık. (Beled Suresi 4)

 

Müteakip ayetlerde ise bu krizin baÅŸ aktörlerinin müÅŸrikler olduÄŸuna iÅŸaret edilir. Onların ÅŸehrin kutsiyetini ihlal ettikleri gibi ÅŸehre kutsiyet veren ilkeleri tekrar ikame etmek isteyenlere karşı ÅŸiddet uyguladıkları ve yaptıklarından dolayı da kimsenin kendilerinden hesap soramayacağını söyleyerek meydan okudukları belirtilir. Onların Hz. Muhammed @ ve baÄŸlılarına baskı ve iÅŸkence uygulamaları onların gözünü kör etmekte ve geleceklerini görmelerini engellemektedir. Onlar bu güçlü iktidarlarının hep böyle süreceÄŸini ve kimsenin iktidarlarını devirmeye güçlerinin yetmeyeceÄŸini vehmetmektedirler. Onlar, kendilerini dış ülkelere karşı savunmak için asıl kendilerinin Mekke’nin kutsiyeti ve kurucu ruhuna uygun davranış içerisinde olduklarını iddia ederek bu hususta yığın yığın mal harcadıklarını ileri sürerler. Velid bin MuÄŸire gibi önde gelen müÅŸrik önderler hac, Kâbe ve ibadet amaçlı törensel gösteriler için yaptıkları masrafları bu iddialarına delil olarak gösterirler. Fakat Cenab-ı Hak, onların yaptıkları bu harcamaların hayır ve iyilik için deÄŸil güç gösterisi ve gösteriÅŸ için olduÄŸuna iÅŸaretle, kendisinin kimin hangi niyetle ve ne yaptığını gayet iyi gördüÄŸünü ifade etti. Böylece onların iyilik yaparken bile içlerinde gösteriÅŸ, kendini üstün görme ve seçkincilik olduÄŸuna iÅŸaret etti;

 

5-7- Kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceÄŸini mi sanıyor; “Ben, yığın yığın mal harcadım” diyor! O, kimsenin kendisini asla görmediÄŸini mi sanıyor? (Beled Suresi 5-7)

 

Velid bin MuÄŸire Mekke’nin en zengini ve zengin olduÄŸu kadar da resmi anlamda en dindar kiÅŸiliklerinden biri idi. Kabe’nin tamiri sırasında en büyük yardımı yapmış, dini törenlerin sponsorluklarında en büyük katkıları yapmaktaydı. Yaptığı harcamalar halkı yoksulluktan kurtaracak, onları ayaÄŸa kaldıracak yardım ve iyilikler deÄŸildi. O daha çok iÅŸin törensel ve gösteriÅŸ boyutunda servetini harcıyor ve böylece üstünlüÄŸünü perçinliyordu. O ve onun gibi olan Mekke müÅŸrik önderlerin Hz. Muhammed’in @ hareketine gösterdiÄŸi ÅŸiddet nedeniyle çevre ülkelerden gelen tepkilere karşı kendilerinin çok iyiliksever olduklarını, Kabe’nin kurucu ilkelerine uygun hareket ettiklerini göstermek için bu harcamaları yaptıklarını ifade etmeye çalışıyorlardı. Halbuki onlar bu yaptıklarının Mekke’nin kuruluÅŸ ilkelerine aykırı olduÄŸunu, yani iyiliÄŸin de kötülüÄŸün de ne olduÄŸunu gayet iyi bilmekteydiler. Cenab-ı Hak, onların bunları anlayacak akıl, görüÅŸ ve bilgi birikimlerinin var olduÄŸunu “iki göz, bir dil ve iki dudak verilmesi ile iki yol seçeneÄŸinin verilmesi” ifadesiyle anlatır.

Onlar doÄŸruyla yanlışı ayırt edebilecek olmalarına raÄŸmen Kabe’nin kutsiyet ilkelerini takip etmenin kendilerine daha zor gelmesi nedeniyle onların zoru aÅŸmaya talip olmadıklarını müteakip ayetlerde bildirilir. “Akabe” olarak isimlendirdiÄŸi “zorlu yolun” tercih edilmesi gerekli olduÄŸunu vurgulayan Cenab-ı Hak, bu seçimin idari, sosyal ve ekonomik bunalımların aşılması için gerekli olduÄŸuna iÅŸaret eder. Toplumsal krizleri ve bunalımları atlatmanın bedelinin zavallılara, yoksullara ve alt kademeye ödetilemeyeceÄŸi, herkesin taşın altına elini koyması gerektiÄŸi, ama, ileri gelenlerin bu noktada daha fazla bedel ödemesi gerektiÄŸi bildirilir. Bunların toplumsal yaÅŸamda barış, huzur ve selamet için gerekli olduÄŸu ve Kabe’nin kutsiyet ilkelerinin bunları gerektirdiÄŸi ama müÅŸrik elebaşıların toplum için hiçbir fedakarlığa yanaÅŸmadıkları ifade edilir. Toplumsal krizleri aÅŸmanın yolunun zorluklara göÄŸüs germekten, köleleri, zayıf, kimsesiz ve yoksulları boyunduruktan kurtarmaktan geçtiÄŸi belirtilir. Ayrıca zor zamanlarda ihtiyaç sahiplerinin geçimlerinin saÄŸlanması, toplumun alt kesiminin durumlarının düzeltilerek insanca yaÅŸama kavuÅŸturulması ve bunun içinde sabırla, inançla, azimle, kararlılıkla ve merhametle yaklaşım yapılması gerektiÄŸi bildirilir.

 

8-17-Biz ona iki göz vermedik mi? Ve bir dil ve iki dudak? Ve ona iki yolu (iyilik ve kötülük yolunu) da açık-seçik gösterdik. Fakat o, “Akabe’yi” aÅŸmaya /o sarp yokuÅŸu aÅŸmaya / zor olanı yapmaya çalışmadı.  “Akabe’nin” / o sarp yokuÅŸun / zor olanın ne olduÄŸunu sana ne bildirdi? O, Köle azat etmektir, / kiÅŸiyi boyunduruktan kurtarmaktır. Veya kıtlık gününde / zor zamanda yemek yedirmektir; Yakınındaki bir yetime, topraklara düÅŸmüÅŸ / evsiz barksız / yurtsuz yuvasız / sürünen miskine, yoksula, iÅŸsize. Sonra da iman edip birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden / güçlüklere göÄŸüs gerip acıları paylaÅŸanlardan ve birbirlerine merhameti tavsiye edenlerden / sevgi ve merhamet yumağı olmaktır. (Beled Suresi 8-17)

                                                       

Mekke’nin kutsiyet ilkelerini korumak adına zoru baÅŸarmayı çalışanların Hz. Muhammed’in @ tarafında saf tutanlar olduÄŸu ve bunların saÄŸ duyulu, doÄŸru, dürüst ve ihlaslı güzel insanlar olduÄŸu bildirilir. Hz. Muhammed’e @ karşı duran kiÅŸilerin ise sol / kötülük ehli / vicdansız / taÅŸ kalpli olduklarına vurgu yapan Cenab-ı Hak, son ayette o taÅŸ kalplilere verilecek cezanın kapalı kapılar içerisinde ateÅŸ azabı olduÄŸunu bildirir.

 

18-20- Ä°ÅŸte bunlar, meymenet [uÄŸur-bereket-vicdan-saÄŸduyu] sahibidir. Âyetlerimizi inkâr edenler de meÅŸ’emet [uÄŸursuz-vicdansız-sol-taÅŸ kalpli] sahibinin ta kendileridir. Ä°ÅŸte onların üzerlerine kapıları sımsıkı kapatılmış bir ortamda ateÅŸ vardır. (Beled Suresi 18-20)

 

6.2. Müminlerin Koruma Altında OlduÄŸu Mesajı

Mekke müÅŸriklerinin Hz. Muhammed @ ve taraftarlarına yaptıkları iÅŸkenceler ve onların bu ÅŸiddete karşı destansı direniÅŸinin haberleri çevre ülkelerde duyulmaya baÅŸlamıştı. ([3]) Bu haberlerin yayılmasında ÅŸiddeti anlatan ve uyarılar içeren sureler önemli rol oynamıştı. Bu surelerde iÅŸlenen sahneler, tasvirler ve bu tasvirlere karşı direniÅŸin kıyamet metaforları ile süslenmesi ve bunların insanüstü bir maharetle beliÄŸ bir lisanla anlatımı yayılan haberlere karşı ilgiyi daha da artırmıştı.

Hz. Muhammed @ ve taraftarlarına yapılan baskı ve ÅŸiddet haberlerinin çevre ülkelere yayılması adeta zifiri karalıkların sona erip aydınlığın baÅŸlayacağının bir iÅŸaretiydi. Çünkü ÅŸiddet döneminde semadan / yücelerden gelen bu ayet grupları / sureler Mekke’de bir ÅŸeylerin iyi gitmediÄŸini, sorunların artık Mekke’nin kendi imkanları ile ve kendi içinde çözülmesinin imkânsız olduÄŸunu gösteriyordu. Ä°ÅŸte Cenab-ı Hak, Mekkeli müminlerin maruz kaldıkları baskı ve ÅŸiddeti insanlara göstermek için semadan / yücelerden gönderilen vahyi Tarık’a yani karanlığı delen parlak yıldıza benzetmekte ve onunla müÅŸriklerin zulüm karanlıklarını ve iÅŸkenceleri gizleme gayretlerinin boÅŸ olduÄŸunu anlatır. Onların bu kötü eylemlerinin çevre ülkelerce mutlaka öÄŸrenileceÄŸini ifade için Tarık Suresinin ilk ayetlerinde Semaya / yüce makama ve Tarıka / karanlığı delip geçen yıldıza / Vahye yemin eder. Cenab-ı Hak bu duruma iÅŸaret ederek karanlıkların kendi makamından gönderilen vahyin mesajları ile delindiÄŸini artık aydınlanmanın baÅŸlayacağına iÅŸaret eder. 

DiÄŸer taraftan da Tarık’ın gece gelen ve yürekleri aÄŸza getiren bir vuruÅŸla kapıyı çalan, bir diÄŸer anlamıyla bu ayetlerin aslında müÅŸriklerin yüreklerini ağızlarına getirdiÄŸine de iÅŸaret etmektedir. Zira özellikle HabeÅŸistan’da Mekke’deki iÅŸkenceler gündeme oturmuÅŸtur. HabeÅŸistan Yönetimi Mekke’deki geliÅŸmeleri yakından takip etmektedir.

 

Rahman, Rahim Allah’ın Adına

1-3- Semâ ve Tarık’a yemin ederim ki, Tarık’ın ne olduÄŸunu sana ne bildirdi? O (karanlığı) delen bir yıldızdır. (Tarık Suresi 1-3)

 

MüÅŸriklerin korkularını deÅŸifre eden bu giriÅŸten sonra Cenab-ı Hak, hem müÅŸriklerin yaptıkları ÅŸiddet ve iÅŸkencelerin gözlenmekte olduÄŸunu hem de iÅŸkenceye maruz kalan müminlerin ilahi koruma altında olduÄŸunu bildirir. Bu husustaki örneÄŸini insanın yaratılışı ile açıklar; “Nasıl ki insan omurga ve göÄŸüs kemikleri gibi çok korumalı bir ortamın arasından çıkan basit bir sıvıdan yaratılmış ise ÅŸu anda küçük, zayıf ve çaresiz gibi görünen müminler de korunacaktır. Tevhidi dünya görüÅŸü hareketi bir gün bu zayıflıktan ve güçsüzlükten kurtulacak ve yeniden doÄŸacaktır / yeni bir yaratılışla yaratılacaktır. Tıpkı kozmik kıyametten sonraki yeni yaratılış / diriliÅŸ gibi. O gün nasıl insanların tüm yapıp ettikleri, gizledikleri açığa çıkacaksa, hiçbir yardımcıları olmayacaksa ve karşı koymaya güçleri de yetmeyecekse, tevhidi dünya görüÅŸü de hâkim olduÄŸu zaman müÅŸriklerin yaptıkları tek tek ortaya dökülecek ve hesap verecekleri o gün / fetih günün de onların hiçbir yardımcıları olmayacağı gibi karşı koymaya güçleri de yetmeyecektir.” Ä°ÅŸte bu mesajların ayetlerle ifadesi;

 

4-10- KuÅŸkusuz insan, (ilahi) gözetim ve koruma altındadır. Ä°nsan neden yaratılmış olduÄŸuna bir baksın; O, omurga ile göÄŸüs kemikleri arasından çıkan, basit bir sudan yaratıldı. Onu ilkin yaratan Allah, elbette onu diriltmeye de / yepyeni bir yaratılışla yaratmaya da kadirdir. Gün gelir, bütün gizli haller ortaya dökülür. Artık onun için ne bir güç vardır ne de bir yardımcı. (Tarık Suresi 4-10)

 

Cenab-ı Hak, mukaddes deÄŸerler ile Kabe’nin kuruluÅŸ ruhunun geri geleceÄŸini döneceÄŸini ve Mekke’nin eskiden olduÄŸu gibi bereketli, verimli maneviyat iklimi olacağını bildirmek için toprağın gökten gelen yaÄŸmur ile yarılıp yeÅŸillikleri / bitkileri çıkardığına metafor yapar. Müteakip ayetlerde ise nazil olan vahyin kesinlikle doÄŸru ve yanlışı, hak ile batılı, adalet ve zulmü birbirinden ayırdığını ilave ettikten sonra bu sözlerin boÅŸ söz olmadığını ve bu iÅŸin de ÅŸakasının olmadığını bildirir. Dahası Mekke müÅŸrik elitlerin sürekli tuzaklar kurmalarına karşılık Cenab-ı Hakk’ın da onların tuzaklarını hep boÅŸa çıkararak tevhidi dünya görüÅŸünün zafere ermesi için yardım ettiÄŸini, eninde sonunda müÅŸriklerin kaybedeceÄŸini müjdeler. Ayrıca bu deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸüm için elçinin ÅŸahsında tüm müminlerin biraz sabırlı olmalarını, aceleci davranmamalarını ve onlara kısa bir süre tanımalarını bildirir.

 

11-17- DönüÅŸ sahibi semâya, yarılıp çatlayan arza yemin ederim ki, KuÅŸkusuz bu (vahiy), hakkı batıldan ayırıcı bir sözdür. O asla bir ÅŸaka deÄŸildir. / BoÅŸ bir lakırdı deÄŸildir. Onlar, tuzak üstüne tuzak kuruyorlar. Ben de onların tuzaklarını bozuyorum. Bu yüzden sen kâfirlere mühlet ver, sadece kısa bir süre…(Tarık Suresi 11-17)

 

[1]) NOT: Åžiddetin ağırlaÅŸtığı döneme kadar Hz. Muhammed @ ın safına geçenlerin sayısının 175 civarında olduÄŸu rivayetlerden çıkarılmaktadır. (A.A)

[2])Not:  Ebu Cehil, Velid bin MuÄŸire ve Utbe bin Rebia gibi azılı müÅŸrikler bile Muhammed @ ın teklif ettiÄŸi sistemin daha doÄŸru olduÄŸunu içlerinden geçirdikleri gibi bu düÅŸüncelerini dışa bile vuruyorlardı.  Ama onlardan Ebu Cehilin yaptığı gibi ilahi öÄŸretiyi reddetmek için Bizans ve Ä°ran/ Sasani imparatorlukları ile savaÅŸamayacakları gerekçesini üretirken, Velid bin MuÄŸire ise hem dindarlığına hem de zenginliÄŸine raÄŸmen bu peygamberliÄŸe kendisinin seçilmemesi gerekçesini üreterek inkar yoluna sapıyordu. Kalpleri çok iyi bilen Rabbimiz aslında Muhammed’in @ haklı olduÄŸunu bilmesine raÄŸmen iÅŸkence korkusu nedeniyle ÅŸirkten vazgeçmeyen Mekkelilerin de içlerinde nasıl gerekçeler ürettiÄŸini elbette çok iyi biliyor.

 

[3]) NOT: Bir ülkedeki siyasi bir harekete karşı o ülkenin iktidar sahiplerinin yapacağı ÅŸiddet, mutlaka diÄŸer ülkelerin ilgisini çekecektir. Ülkelerin müttefiklikleri, dostlukları olduÄŸu gibi düÅŸmanlıkları ve birbirleri ile rekabetleri de vardır. Dost ve müttefik oldukları zaman bile birbirlerinin açıklarını her zaman yakalamaya çalışırlar ki en azından bu açıktan faydalanma fırsatını yakalasınlar. Allah toplumlar arasında böylelikle bir denge kurmuÅŸtur ki hak her zaman ayakta kalsın. Yoksa hak yeryüzünden silinir giderdi. (A.A)

​

6.3. Hz. Muhammed’e@ ilk fiili saldırı ve suikast giriÅŸimi

Mekke müÅŸrik elitleri, zulümlerini sadece zayıflara uygulamaz, ileri gelenlere de ÅŸiddet uygulamaktan geri durmaz. Bir gün, Hz. Muhammed @ Kabe’de Mekkelilere yönelik yine bir konuÅŸma yapmaktadır. Onlara Kabe’nin kurucu ruhunu, Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail’e inzal edilen ilahi öÄŸretiyi anlatır. Mekke’nin kurtuluÅŸunun bu ilahi öÄŸretiye sahip çıkmakta olduÄŸunu bildirir. Halihazırda ise Mekkelilerin Kabe’nin kurucusu iki peygamberin getirdiÄŸi öÄŸretiden uzaklaÅŸtığını kendisinin çağırdığı öÄŸretinin ise onların öÄŸretisi ile aynı olduÄŸunu belirtir. Kabe’nin Rabbinin öÄŸretisi olan tevhidi dünya görüÅŸüne dönmekten baÅŸka çarenin olmadığına vurgu yapar.

Fakat müÅŸrik ileri gelenler ona ÅŸiddetle karşı çıktılar ve Hz. Ä°brahim, Hz. Ä°smail ve Hz. Muhammed’in@ getirdiÄŸi öÄŸretinin uygulanması halinde fakirleÅŸeceklerini ifade ettiler. Ayrıca kendisinin baÅŸlattığı harekât nedeniyle Mekke’de iÅŸlerin kötüye gittiÄŸini, sosyal krizin derinleÅŸtiÄŸini belirttiler. Siyasi karışıklığa dair haberlerin çevre kabile ve ülkelere yayıldığını ve bu gidiÅŸin Mekke için uÄŸursuzluk olduÄŸunu söylediler. Bu nutuklarına bir son vermediÄŸi takdirde kendilerinin daha sert tedbirler almak zorunda kalacaklarını ve bu iÅŸin kendisini ortadan kaldırmaya kadar varacağı ile tehdit ettiler.

Hz. Muhammed @ ise onlara ne Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail ve ne de kendisinin getirdiÄŸi öÄŸretinin, iyiliÄŸi öngörmek ve kötülükten sakınmanın dışında hiçbir menfi husus içermediÄŸini bildirdi. Kendisinin Aziz (çok izzetli ve ÅŸerefli) ve Rahman (çok bağışlayan ve çok vergili) olan Allah tarafından hikmetli bir kitab / öÄŸreti ile elçi olarak gönderildiÄŸini ifade etti. Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail’den sonra bugüne gelinceye kadar üçüncü bir peygamberin gelmemiÅŸ olması nedeniyle ilahi ilkelerin unutulduÄŸunu söyledi. Åžimdi ise kendisinin bu öÄŸretiyi tekrar hatırlatmak ve uyarmak için gönderildiÄŸini belirtti. Fakat Mekke’nin elitlerine kibire kapılarak bu öÄŸretilere uymayı kendilerine yedirememiÅŸ olduklarını ifade etti. Hz. Muhammed @ ileri gelenlere bu inatları nedeniyle önlerini göremediklerini, gelecekte kendilerini bekleyen tehlikenin farkına varamayacak kadar körleÅŸtiklerini ve onlara yapılan hiçbir uyarının kar etmediÄŸini belirtti. Kendisinin bu uyarıları kalpleri ölmemiÅŸ, uyarılara kulak verecek ve öÄŸüt alabilecek kimseler için yaptığını da belirtti. Allah’tan korkan kuldan utanan ahlaklı insanların öÄŸüt alıp kendilerini düzelteceklerini ve dirileceklerini söyledi.

Rahman Rahim Allah Adına

1-12-Ya Sin! (Ey insan!) Bu hikmetle dolu Kur’an kanıt olsun ki; Kesinlikle, sen Allah’ın elçilerinden birisin, DosdoÄŸru bir yol üzeresin, Bu Kur’an, Aziz (Kudret Sahibi) ve Rahim (Rahmet Kaynağı) tarafından indirilmiÅŸtir. Ataları uyarılmamış ve bu nedenle kendileri (doÄŸru ile eÄŸrinin ne olduÄŸundan) habersiz kalmış bulunan insanları uyarmak için. (Fakat) And olsun onların çoÄŸu üzerine söz hakk olmuÅŸtur. Çünkü onlar artık iman etmezler. Åžüphesiz ki Biz onların boyunlarına çenelerine kadar öyle demir halkalar geçirdik ki böylece onların burunları havadadır. Ve Biz onların önlerinden bir set ve arkalarından da bir set çekip öyle bir kuÅŸattık ki artık onlar hiçbir ÅŸey göremezler. Artık onları uyarsan da uyarmasan da onlarca birdir: inanmazlar. Sen, ancak o ilahi uyarıyı can kulağı ile dinleyen ve gayb de Rahman’a haÅŸyet duyan kimseyi uyarırsın. Ä°ÅŸte sen böylelerini (Allah’tan) bir maÄŸfiret ve çok ÅŸerefli bir ödül ile müjdele! Elbette Biz, evet ölüleri Biz dirilteceÄŸiz ve Onların önceden yapıp gönderdiklerini ve arkada bıraktıkları eserlerini de Biz yazacağız. Zaten Biz her ÅŸeyi bir “imam-ı mübin”de (çok geliÅŸmiÅŸ bir ana bellekte) kayıt altına almaktayız. (Yasin Suresi 1-12)

 

Aslında MüÅŸrik elebaşılardan iblis rolündeki Ebu Cehil peygamberimize bir suikast hazırlığı yapmıştır. Hz. Muhammed @ Kabe’de bir konuÅŸma yaptığı sırada tartışma yaratılacaktı. Tartışma kavgaya dönüÅŸtürülecek ve bütün oradaki müÅŸrikler peygamberimize saldıracak ve kargaÅŸa sırasında Hz. Muhammed @ öldürülecekti. Böylece o kim vurduya gidecekti. Bütün kabilelerden adamlar kavgaya karıştığı için doÄŸrudan kimse suçlanamayacaktı. HaÅŸimoÄŸulları da bütün kabileleri karşısına alamayacaktı. Bu tartışma Ebu Cehil’in tasarladığı tuzağın uygulamaya konmasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi.

Bu tuzaÄŸa Tarık Suresinde iÅŸaret edilmiÅŸti. Bu nedenle Ebu Bekir (ra) sürekli teyakkuz halinde idi ve bir ÅŸeyler olacağından endiÅŸe ediyordu. O’nu yalnız bırakmaması gerektiÄŸini biliyordu. Kabe’de tartışmanın baÅŸladığı ve Hz. Muhammed’in@ tuzaÄŸa çekilmeye çalışıldığı sıralarda o da Hz. Muhammed’i @ aramakta idi. Kabe’ye yaklaÅŸtığı sırada oradaki itiÅŸme, kakışma ve arbedeyi gören Ebu Bekir(ra) hemen grubun dikkatini çekecek çaÄŸrıyı yapar. Ebu Bekir(ra) yetiÅŸmiÅŸtir. MüÅŸriklerin yarattıkları kavga ve saldırının hedefini deÄŸiÅŸtirmeyi baÅŸarır. Saldırıyı üzerine çekerek Hz. Muhammed’in @ kim vurduya götürüleceÄŸi suikasttan kurtulmasını saÄŸlar. Ebu Bekir’in(ra) araya girmesi Ebu Cehil’in planını bozar. Dikkatleri üzerine çekmeyi baÅŸaran Ebu Bekir’e(ra) müÅŸrikler topluca saldırdılar. Onu bayıltılıncaya kadar dövdüler ve öldü diye bıraktılar. O özellikle de Utbe b. Rebia’dan çok ağır darbeler almıştır.

Hz. Muhammed @ ise suikasttan kurtulmuÅŸtur. Ebu Bekir’i(ra) ise kabile mensupları alıp götürdüler ve tedavi ettiler. Ebu Bekir(ra) kendine geldiÄŸinde ilk sorduÄŸu soru “Hz. Muhammed @ nasıl? O’na bir ÅŸey oldu mu?” ÅŸeklindedir. Kendisine Hz. Muhammed’in @ saÄŸ ve iyi durumda olduÄŸunu söylediklerinde bu habere inanmadı ve kendi gözleriyle görmek için Erkam’ın(ra) evine kadar gitti. Peygamberimizi orada saÄŸ salim olduÄŸunu görünce rahat bir nefes aldı.

Kur’an bu olayın hikayesini “Habibün Neccar” olayı ile iliÅŸkilendirerek ve isimsiz sadece remizlerle Yasin Suresinde anlattı. Kıssadaki önden gönderilen iki elçiyle Mekke’ye gönderilen elçiler olarak Hz. Ä°brahim Ve Hz. Ä°smail’i özdeÅŸleÅŸtirilirken Hz. Muhammed @ ise üçüncü elçi ile özdeÅŸleÅŸtirilir. Åžehrin ileri gelenlerinden olan ve o ÅŸehir halkını elçilerin getirdiÄŸi öÄŸretiye destek vermeye çağıran kiÅŸi ise Ebu Bekir(ra) ile metafor yapılmıştır.  Nasıl ki kıssadaki ÅŸehir halkının ileri gelenleri inat ve kibirleri yüzünden gönderilen elçilere katılma hususunda direniyorlarsa aynı ÅŸekilde Mekke müÅŸrik elebaşılar da direnmekte ve uyarılara kulak asmadığı gibi kendilerini uyaran elçileri öldürmekle tehdit etmektedirler. Cenab-ı Hak ise o müÅŸrik azgınların bu yaptıkları zulüm için onların üzerine gökten ordular göndermediÄŸini / göndermeyeceÄŸini çünkü buna gerek kalmayacağını zira bir mazlumun feryadının onları yıkıp yok etmek için yeterli olduÄŸunu bildirir. Böylece Mekkeli müÅŸrik elebaşıların da Hz. Muhammed @ ve O’nun taraftarlarına yaptıkları ÅŸiddet ve iÅŸkencelerden yükselen feryatların Mekke ÅŸirk sistemini söndürmeye yeteceÄŸi aÅŸağıdaki ayetlerde ÅŸöyle ifade edilir;

 

13- 29- Sen onlara elçilerimizi gönderdiÄŸimiz o ÅŸehir halkının kıssasını örnek olarak anlat. Hani Biz onlara iki elçi göndermiÅŸtik de onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de bir üçüncü elçi ile onları desteklemiÅŸtik de onlar: “Åžüphesiz ki biz size gönderilmiÅŸ elçileriz” dediler. Onlar da: “Siz ancak bizim gibi bir beÅŸersiniz. Rahman hiçbir ÅŸey indirmedi ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.” dediler. Onlar (elçiler) dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiÅŸ elçileriz. Bize düÅŸen apaçık tebliÄŸdir.” Onlar (o ÅŸehir halkı) dediler ki: “Åžüphesiz biz sizin yüzünüzden uÄŸursuzluÄŸa uÄŸradık. EÄŸer vazgeçmezseniz, ant olsun ki, sizi öldüresiye taÅŸlayacağız ve sizi çok ÅŸiddetli bir ÅŸekilde cezalandıracağız.” Onlar (Elçiler): “Sizin uÄŸursuzluÄŸunuz sizin kendinizden (yaptıklarınızdan / tutum ve davranışlarınızdan / anlayışınızdan) kaynaklanmaktadır. Yoksa size öÄŸüt verilmesini mi uÄŸursuzluk sayıyorsunuz? Aslında siz haddi aÅŸmış bir kavimsiniz.” dediler. O sırada Åžehrin ileri gelenlerinden bir adam koÅŸarak geldi. Dedi ki: “Ey kavmim! Elçilere Uyun! Uyun sizden hiçbir karşılık beklemeyen bu kimselere; çünkü onlar doÄŸru yoldadırlar! Hem bana ne oluyor da beni yaratan Zata kulluk etmeyecekmiÅŸim? Dahası siz de sadece O’na döndürüleceksiniz. Ben, hiç O’nu bırakıp da baÅŸka ilahlar edinir miyim? EÄŸer Rahman bana bir zarar dileyecek olsa, ne onlar (ilâhlar) bana zerre kadar ÅŸefaat edebilir ve ne de beni kurtarabilirler. Åžüphesiz ki ben, o zaman (ilâhlar edindiÄŸim takdirde) apaçık bir sapıklık içindeyimdir. Åžüphesiz ki ben, sizin de Rabbiniz olana iman ettim. Haydi, kulak verin bana!” (En sonunda) ona “Sen cennetliksin!” denildi. (O da) Dedi ki: “Ne olurdu! Kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikramlara boÄŸduÄŸunu bir bilselerdi.” Ve onun ardından kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten bu adetimizden de deÄŸildi. Bir tek ses / sayha / feryat (Allah için iman edenlerin bir feryadı) yeter! Bir de bakmışsınız: Sönüp gitmiÅŸler...  (Yasin Suresi: 13-29)

 

Kendilerini uyaran, onları iyiliÄŸe, güzelliÄŸe, kurtuluÅŸa çağıran elçileri öldürme tehditleri savuran ve suikast giriÅŸiminde bulunan bir toplum artık ölmek üzere bir toplumdur. Onları tekrar hayata döndürmek için ÅŸok tedavisi gerekmektedir. Ä°ÅŸte Yasin Suresi adeta bir doktorun kalbi durmuÅŸ / ölmüÅŸ bir hastasını tekrar hayata döndürmek için gösterdiÄŸi çaba kapsamında hastanın kalbine uyguladığı ÅŸokları temsil eder. Ama bu ÅŸoklara raÄŸmen onları hayata ÅŸu an için döndürmek neredeyse imkansızdır. Ancak vakti geldiÄŸinde Allah o toplumu diriltecektir, tıpkı ahirette ölmüÅŸ kemikleri bile dağılıp toz toprak olmuÅŸ insanları dirilteceÄŸi gibi.

Yasin suresinin devamında Mekke müÅŸriklerinin aklına / kalbine uyguladığı uyarıcı ÅŸoklar kimi zaman akıllara hitap ÅŸeklinde olur, kimi zamanda kalplerine korku salmak için tehditler ÅŸeklinde olur. Yaptıkları saldırıların karşılıksız kalmayacağı onlara bildirilirken tevhidi dünya görüÅŸü hareketini asla bastıramayacakları, aksine onların yenilip hesap verecekleri aynı ÅŸok tedavisi kapsamında deÄŸerlendirilebilir.

Akla hitap edici ÅŸoklardan ilki olarak, yıkılışa doÄŸru giderken Cenab-ı Hakk’ın onları kurtarması için gönderdiÄŸi elçilerin uyarılarını dikkate almayan toplumların yok olup gittiÄŸi ve bir daha onların tarih sahnesine dönmelerinin mümkün olmadığı belirtildikten sonra ancak ilahi öÄŸreti ile tevhit olanların tekrar dirileceÄŸi, ahiretteki diriliÅŸe iÅŸaretle ifade edilir. Bu hususta delil arayanlar için suyun hayatın kaynağı olması kanıtı verilir. Nasıl ki su hayatın devam etmesi için zorunlu ise toplumsal hayatın kaynağı da ilahi öÄŸretidir ve toplumsal hayatın devamı için olmazsa olmazıdır.

 

30- 36- Yazıklar olsun o kullara ki, ne zaman kendilerine bir elçi gelmiÅŸse onu mutlaka alaya aldılar! Kendilerinden önce kaç nesli yok ettiÄŸimizi ve bunların bir daha kendilerine dönüp gelemeyeceklerini görmüyorlar mı?  Ve görmüyorlar mı [sonunda] hep birlikte huzurumuzda toplanacaklarını? Delil mi istiyorlar? Ä°ÅŸte ölmüÅŸ yeryüzü! Biz ona hayat veriyoruz ve ondan taneler çıkarıyoruz da ondan yiyip duruyorlar. Orada üzüm baÄŸları ve hurmalıkları Biz var ettik ve yine orada pınarlar fışkırttık ki onunla yetiÅŸenlerin ve elleriyle ektiklerinin ürünlerinden yesinler. Buna raÄŸmen hâlâ ÅŸükretmeyecekler mi? O’nun ÅŸanı ne yücedir ki; yeryüzünün tüm bitkilerini, insanların bizzat kendilerini ve hakkında henüz hiçbir bilgiye sahip olmadıkları ÅŸeyleri çifter çifter O yarattı. (Yasin Suresi: 30-36)

 

MüÅŸriklerin akıllarına hitap ederek uyarıcı ÅŸoklardan ikincisi olarak, gece ile gündüzün sürekli yer deÄŸiÅŸtirmelerindeki ilahi yasayı toplumsal aydınlanmaya bir metafor olarak verir ve ÅŸirkin meydana getirdiÄŸi karanlığı mutlaka tevhidin getireceÄŸi aydınlığın takip edeceÄŸi belirtilir. Ä°lahi öÄŸretinin meydana getireceÄŸi aydınlanmanın kaçınılmaz olmakla birlikte zaman alacağı bunun bir süreç gerektirdiÄŸi ama ÅŸirk karanlığının tevhidi aydınlanmayı asla engelleyemeyeceÄŸi, yok edemediÄŸi / yok edemeyeceÄŸi vurgulanır. Nasıl ki kozmik evrendeki iÅŸleyiÅŸ Cenab-ı Hakk’ın koyduÄŸu birtakım yasalara göre iÅŸliyorsa, aynı ÅŸekilde toplumsal yaÅŸamda da O’nun koyduÄŸu yasalar vardır ve toplumsal yaÅŸam da bu yasalara uygun olarak ÅŸekil alır; 

 

37- 40- Onlara bir delil de gecedir ki; Biz ondan (geceden) gündüzü sıyırıp soyarız, birden karanlığa gömülürler. GüneÅŸ de bir delildir onlara, akar gider yörüngesinde. En yüce olanın ve her ÅŸeyi bilenin yaratması böyle olur iÅŸte! Ay için de birtakım safhalar, evreler tâyin ettik; dolaÅŸa dolaÅŸa, nihayet eski, kuru hurma salkımının çöpü gibi, kavisli hâle gelir. Ne GüneÅŸin kendine Aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü örtebilir (yok edebilir). Zira, hepsi de bir yörüngede yüzerler. (Yasin Suresi: 37-40)

 

Cenab-ı Hak, müÅŸrikleri uyarmak için üçüncü ÅŸok ihtarını hem akıllara hem de kalplerine yapar. Gemilerin Cenab-ı Hakk’ın merhameti sayesinde yüzdükleri kanıtı (benzetmesi) ile kavimlerin çeÅŸitli yaÅŸam kaynakları ile hayatlarını sürdürebildikleri ve bu yaÅŸam kaynaklarını da gerek denizlerdeki gemilerle ve gerekse de çöllerde “çöl gemileri” olan develerle yaptıklarını belirtir. Arkasından ilahi öÄŸretiyi dikkate almadıkları takdirde bu yaÅŸam kaynaklarını kaybedecekleri tehdidinde bulunur. Bu tehdit kuru bir tehdit deÄŸildir. Zira müÅŸrik ileri gelenlerin haram bölgede (serbest bölgede) / güvenli ÅŸehirde yaptıkları zulümler nedeniyle Mekke’nin güvenli bölge olma özelliÄŸini yitirebileceÄŸi ve böylece ticaretin baÅŸka güzergahlara kayarak yaÅŸam vasıtalarının yok olacağı ÅŸeklinde korku verilir;

 

41- 44- Bir delil daha onlara: Nesillerini dopdolu gemilerde taşımamızdır. (Nesilleri için yaÅŸam vasıtalarını yaratmamızdır) Åžüphesiz kendileri için de gemiye benzer binekleri yaratmamız da onlar için bir delildir. (Kendileri için diÄŸer yaÅŸam vasıtalarını da yaratmamız da bir delildir) Ve eÄŸer Bizden bir rahmet ve bir zamana kadar yararlanma yoksa, Biz dilersek onları suda boÄŸarız da (yaÅŸam vasıtalarını yok ederiz de) o zaman ne feryatlarına koÅŸan bir kimse bulabilir, ne de baÅŸka türlü kurtarılırlardı. (Yasin Suresi: 41-44)

 

MüÅŸriklerin uyarılmasında kalplerine korku vermek amacıyla verilen ÅŸoklardan dördüncüsü onların sosyal adaleti bir kenara atmaları nedeniyle yıkıma uÄŸramalarının kaçınılmaz oluÅŸudur. Onlar tavır ve davranışlarına çeki düzen vermezlerse bu yıkım kaçınılmaz olarak gerçekleÅŸecektir. Zira onlara “davranışlarınıza dikkat edin ki merhamet olunasınız” diye ne zaman ihtar edilse onlar bu uyarılara kulak tıkarlar.  Dahası onlar kendilerine verilen rızıklardan muhtaçlara da harcayın denilse, onlar buna yanaÅŸmamakta ve “Allah versin”, “Allah’ın doyurmadığını biz niye doyuralım?”, “Allah aç bıraktıysa vardır bir hikmeti”, vb. düÅŸüncelerle yardımlaÅŸmaya ve dayanışmaya karşı çıkmaktadırlar. Bu nedenle Cenab-ı Hakk’ın verdiÄŸi rızıkları yoksullarla paylaÅŸarak sosyal adaleti saÄŸlamadıkları takdirde, toplumsal yıkımlarının çok ani olacağı ve bu yıkımın sadece ezilenlerin feryadına baktığı vurgulanır:

 

45-50- Onlara ne zaman: “Hem geçmiÅŸte yaptıklarınıza hem de istikbalde yapacaklarınıza dikkat edin! Böylelikle merhamet edilmeye layık olun!” denilse, yüz çevirirler. Ve ne zaman Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse yüz çevirirler. Onlara ne zaman: “Allah'ın size lütfettiÄŸi rızıklardan, siz de muhtaçlar için harcayın” denilse, kâfirler müminlere ÅŸöyle derler: “Allah’ın dilediÄŸi takdirde bol bol rızıklandıracağı kimseyi doyurmak bizim iÅŸimiz mi? Siz, ne sapıkça düÅŸünüyorsunuz böyle?!” Ayrıca onlar “EÄŸer doÄŸrulardan iseniz bu söz verilen (tehdit) ne zaman?” diyorlar. Onlar birbiriyle çekiÅŸip durdukları sırada, kendilerini yakalayıverecek bir tek feryat onlara yeter! Ä°ÅŸte o zaman ne bir vasiyette bulunabilirler ne de evlerine dönebilirler. (Yasin Suresi: 45-50)

 

MüÅŸrikleri uyarmak için beÅŸinci ÅŸok edici ihtar, ahiretteki hesap sorma ve infaz etme sahneleri örneÄŸi üzerinden yapılır. Ayrıca bu dünyadaki cezalandırmaya yönelik iÅŸaretler de ahirette yapılacak cezalandırma sahneleri ile verilir. Yani adeta ahiret sahneleri ile dünyada ki hesaplaÅŸma sonundaki sahneler çakıştırılarak anlatılır. Bir gün gelecek düdük çalınacak, mücadelenin sonu gelmiÅŸ olacak ve insanlar uyanacaklar. Bütün cahiller Hz. Muhammed’in @ çaÄŸrısına uyarak Rablerinin öngördüÄŸü sisteme doÄŸru akın edecekler. Ä°ÅŸkence ve ÅŸiddete maruz kalanların feryat ve çığlıkları iÅŸi bitirmiÅŸ olacak ve toplumsal inkılap gerçekleÅŸmiÅŸ olacak. Herkes artık hesap vermek için toplanacak. Hz. Muhammed @ taraftarları iÅŸkence ve acılardan kurtulmuÅŸ, saadete ermiÅŸ olacaklar. Zalimler yaptıkları zulümleri de asla inkâr edemeyecek, gizli saklı yaptıkları bile açığa çıkacaktır. Çünkü bu zulümleri yaparken yanlarında bulunan ve elleri, ayakları mesabesinde olan köleler, hizmetçiler ve yardımcıları kendilerini ihbar edecektir. Dünyadaki sahneler böyle olmakla birlikte ahiretteki nihai hesaplaÅŸma ve cezalandırma bu dünyadaki azap sahneleri ile kıyas bile kabul edilmeyecek korkunçlukta olacaktır. Kur’an bunu ÅŸöyle anlatır:

 

51-65- Derken Sur’a üflenmiÅŸtir. Bir de bakmışsın ki onlar kabirlerinden Rabblerine doÄŸru akın ediyorlar. Onlar: “Eyvah başımıza gelenlere! Yatıp uyuduÄŸumuz yerden bizi kim kaldırdı / uyandırdı? Bu, Rahman’ın vadettiÄŸi ÅŸeydir. Gönderilen elçiler de doÄŸru söylemiÅŸler” dediler. Sadece bir tek çığlık; olan bitenin hepsi bu! Ä°ÅŸte herkes duruÅŸma için toplanmış. Artık bugün, kimseye zulmedilmez. Ve sadece yapmış olduklarınızdan sorgulanacaksınız. Gerçekten bugün cennetlikler, zevk ve eÄŸlence içindedirler. Kendileri ve eÅŸleri / dostları gölgeler içinde koltuklar üzerine kurulmuÅŸlardır. Orada her türlü refaha sahip olacaklar ve arzuladıkları her ÅŸey de onlara sunulacaktır. Rahmeti sonsuz olan Rabbin sözüyle gelen tarifsiz bir mutluluktur bu. (Rabbinden gelen bir selam yani barışı ve selameti getirecek bir sistem önerisidir bu.) Fakat “Ey günahkârlar! Bugün, ÅŸöyle siz ayrı durun bakalım!” (denilecek) Ben; “Ey âdemoÄŸulları! Åžeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düÅŸmandır ve yalnız Bana kulluk edin, iÅŸte bu dosdoÄŸru yoldur ve ant olsun ki o (ÅŸeytan) sizden birçok nesilleri saptırdı.” diye size emretmemiÅŸ miydim? Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız? Ä°ÅŸte tehdit edildiÄŸiniz cehennem!  Ä°nkâr edip durduÄŸunuz ÅŸeyler nedeniyle hadi bugün yaslanın ona! Bugün Biz onların ağızlarına mühür vururuz; Bize elleri konuÅŸur, ayakları da yaptıkları ÅŸeylere ÅŸahitlik eder. (Yasin Suresi: 51-65)

 

Cenab-ı Hak, müÅŸrikleri ikaz ederken onlara doÄŸru ve yanlışı, iyi ve kötüyü ayırt edebilecek yeteneklerle (akıl, vicdan, temyiz, anlama, irade vb.) donattığını ve bu yeteneklerini kullanması gerektiÄŸini belirtirken tüm iÅŸledikleri cürümlerine raÄŸmen yine de kavrama yeteneklerinin tamamen köreltilmediÄŸi hala bunları kullanarak doÄŸru yolu tercih edebileceklerine vurgu yapar. DiÄŸer taraftan bu yeteneklerin zaman geçtikçe körelmesini ise her türlü yeteneklere sahip insanların zamanla ihtiyarlaması ve sahip olduÄŸu yeteneklerini kaybetmesine benzetme yapar. Bu benzetme ile müÅŸriklerin doÄŸru yolu tercih etmede gevÅŸeklik göstermeleri halinde zaman geçtikçe bu yolu tercihlerinin daha da zorlaÅŸacağı zira gönül gözlerinin zamanla körleÅŸeceÄŸine iÅŸaret eder. Ayrıca bazı müÅŸriklerin Hz. Muhammed’in @ ÅŸair olduÄŸu hakkında kendisine atılan iftiraya inanmalarına bir cevap olması için onun ÅŸair olmasının mümkün olmadığını en iyi onların gördüÄŸünü ifade eder. Dahası vahÅŸi hayvanlar Cenab-ı Hakk’ın öÄŸrettiÄŸi metodlarla nasıl evcilleÅŸtiriliyorsa vahÅŸi bedevi Arapların da ilahi öÄŸreti ile aynı ÅŸekilde medenileÅŸtirilip insanlığa faydalı hale getirileceÄŸi vurgusunu yapar. ([1]

 

66- 73- EÄŸer Biz dileseydik, onların görüp kavrama yeteneklerini iyice köreltirdik de (hayvanlar gibi) yola dökülürlerdi (sevk-i tabi); o takdirde nasıl göreceklerdi? (idrak edeceklerdi?) Ve eÄŸer böyle olmalarını dileseydik, mutlaka onları mevcut hallerinden baÅŸka bir hale dönüÅŸtürürdük; o takdirde de ne ileri gitmeye ve ne de geri dönmeye güç yetiremezlerdi. Biz kime uzun ömür verirsek, onun doÄŸuÅŸtan gelen yeteneklerinde eksiltme yaparız. (Böylece idraklerini kaybederler) Buna raÄŸmen hâlâ akıllarını kullanmayacaklar mı? Biz ona ÅŸiir öÄŸretmedik. Bu onun için uygun deÄŸildir. O, sadece diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine Söz’ün hak olması için bir öÄŸüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Åžunu da görmediler mi?; Ellerimizle yaptığımız eserlerden kendileri için evcil hayvanlar yarattık da bu sayede onlara sahip bulunuyorlar. Dahası onları emirlerine amade kıldık ki; onlardan hem binek edinirler ve hem de yerler.  Onlarda daha birçok menfaatler ve içecekler vardır. Hâlâ ÅŸükretmeyecekler mi? (Yasin Suresi: 66-73)

 

Maddi alemin Cenab-ı Hak tarafından insana secde etmesine (emre amade kılınmasına) raÄŸmen insanın Allah’a deÄŸil de kendisi gibi yaratılmışlara ve kendi emrine verilen yaratılmışlara / maddi aleme kul olmasının yaman bir çeliÅŸki olduÄŸu belirtilir. Halbuki o edinilen tanrılar, ortaklar ve otoriteler kendilerine tapan kullarına asla yardım da etmezler. Hatta onlar yardım etmek isteseler de yardım etmeye güçleri yetmez. Ama buna raÄŸmen onlar o ÅŸirk otoritelerine hazır kıta askerliÄŸini yaparlar, onların emrine oynarlar. Bu gerçekten akıl almaz bir çeliÅŸkidir;

 

74- 75- Ne ki onlar, tuttular, Allah'tan baÅŸka tanrıların peÅŸine düÅŸtüler ki, güya yardıma nâil olacaklar! Onlar, onlara yardıma asla güç yetiremezler. Aksine kendileri onlar için hazır askerlerdir. (Yasin Suresi: 74-75)

 

Surenin sonunda ise Cenab-ı Hak, Hz. Muhammed @ ve müminlere moral verir. Bütün inatlarına, direniÅŸlerine raÄŸmen cahil, barbar, geri ve ölmüÅŸ Arap toplumundan medeni, canlı, diri bir toplum yaratmanın her türlü yaratmayı bilen Cenab-ı Hak için çok kolay olduÄŸu vurgulanır. O’nun için DiriliÅŸ ve hesap günü de çok kolaydır ve O isterse bu diriliÅŸi hemen gerçekleÅŸebilir. Ama her ÅŸeyin bir zamanının olduÄŸu ve bir hikmete göre gerçekleÅŸtiÄŸi belirtildikten sonra Cenab-ı Hakk’ın eninde sonunda bu toplumu kendi öÄŸretisine döndüreceÄŸi bildirilir. Bir damla sudan kendisine bile hasım kesilecek insanı yaratan Cenab-ı Hak, ahirette bütün insanları yeniden yaratacağı gibi, ölmüÅŸ Mekke toplumunu da bu dünya da diriltmeye güç yetirir. O, bir ÅŸeye “ol” dedi mi o ÅŸey hemen oluverir. Bu nedenle müminlerin endiÅŸelenmemesi için Mekke toplumunun, tevhidi dünya görüÅŸüne mutlaka döndürüleceÄŸine iÅŸaret edilir. Onlara adeta ÅŸöyle seslenilir;

“Sizler Hz. Muhammed’i(ra) ateÅŸ karakterli olmadığı için O’nun liderliÄŸini kabul etmediniz ama nasıl ki serinlik veren yeÅŸil bitkileri ateÅŸ veren haline getiriyor isek yeÅŸil bitki misali sakin bir ÅŸahsiyet (Hz. Muhammed @) yarın ateÅŸ haline nasıl getirilecek, siz o zaman görürsünüz. Gökleri ve yeri yaratan onun benzerlerini de yaratmaya kadirdir. Daha önce çok büyük medeniyetleri yaratan bundan sonra onlar gibi büyük medeniyetler yaratmaya kadirdir.”

 

76- 83-Artık onların sözü seni üzmesin. Unutma ki Biz, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını da biliyoruz. O insan görmez mi ki, Biz kendisini bir damla sudan yarattık, fakat ÅŸimdi o, apaçık bir hasım olup çıktı. Ve kendi yaratılışını dikkate almayarak Bize (hasımlığının) örneÄŸi olarak: Dedi ki: “Kim diriltecekmiÅŸ o kemikleri? Onlar çürümüÅŸ iken!”  De ki: “Onları ilk defa kim yoktan var ettiyse O hayat verecek. Zira O, her türlü yaratmayı çok iyi bilendir. O, size o yemyeÅŸil aÄŸaçtan bir ateÅŸ yapandır. Bu sayede siz ondan yakıp duruyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibilerini de yaratmaya kadir deÄŸil midir? Elbette kadirdir! Zira O, her ÅŸeyi çok iyi bilen mükemmel bir yaratıcıdır. Åžüphesiz ki, O, bir ÅŸeyin olmasını dilediÄŸinde, onun için sadece ona “Ol!” demesi yeter; o da hemen oluÅŸuverir. Her ÅŸeyin melekûtu (tasarrufu, hükümranlığı) kendi elinde olan (Allah) her türlü noksanlıklardan uzak ve yücedir.  Sonunda hepiniz yalnız O’na döndürüleceksiniz.” (Yasin Suresi: 76-83)

 

6.4. Mekke Toplumunda Çatlak

Kâbe merkezli olarak Hz. Ä°brahim tarafından kurulan tevhit sistemi, toplumda birlik, beraberlik ve dirlik öngörürken ÅŸirk sistemi toplumun parçalara bölünmesini, bireyselleÅŸmesini ve parçaların birbiri ile rekabetini ve çatışmasını öngörmektedir. Kabe’nin kuruluÅŸ ilkelerini arkalarına atmış olan Mekke müÅŸrikleri ÅŸirk sistemi ile tevhidi düzeni bozmuÅŸlar ve Mekke toplumunda anarÅŸi, vahÅŸet ve parçalı yapılar meydana getirmiÅŸlerdir. Toplumun birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunu kaybetmesi, toplumda dirlik, düzenlik ve huzurun da kaybolmasına sebep olur. Bir toplum atomize parçalara ayrılacak ve bütün parçalar birbiriyle rekabet ve çatışma içerisine girecek olursa o takdirde, toplumun kıyameti de yakın demektir.

Åžirk nedeniyle bozulan bu düzenin yerine toplumda birlik, beraberlik ve merhamet ekseninde barış, huzur, güven ve istikrar düzenini yeniden getirmek için ortaya çıkan Hz. Muhammed @ ve taraftarları ise müÅŸrik elebaşılar tarafından ÅŸiddete maruz bırakılmışlardır. Onların uyguladıkları ÅŸiddet ile Mekke’deki siyasi kriz o kadar büyümüÅŸtür ki artık krizin haberleri Mekke’nin sınırlarını aÅŸmış ve tüm çevre kabilelere ve ülkelere ulaÅŸmıştır. Güvenilir / haram / serbest bölge olarak ün kazanmış ÅŸehir artık güven, barış, huzur ve istikrarı savunanların iÅŸkencelere tabi tutulduÄŸu ÅŸehre dönüÅŸmüÅŸtür. MaÄŸdurlar bu ÅŸehirden hicret etmeyi düÅŸündükleri ve iltica edecekleri ülke aradıklarına iliÅŸkin haberler çevre ülkelere yayılmıştı. Cenab-ı Hak, Mekke’nin içine düÅŸtüÄŸü bu durumu, ayın / kamerin yarılması ya da çatlaması ([2]) ifadelerinin mecazi manasını kullanarak anlatır ve böylece bu bozulmanın Mekke’nin çevre kabile ve ülkeler nezdindeki itibarının / karizmasının çizildiÄŸi ve Mekke için kıyamet saatinin yaklaÅŸtığını bildirir. Ama Mekke müÅŸrik elitleri, Mekke’deki bu toplumsal bozulma / kriz / çatlak olduÄŸunu bir türlü kabul etmezler. Onlar Mekke’nin sonunu getirecek bu toplumsal krize / çatlaÄŸa iÅŸaret eden Hz. Muhammed’i@ ve bu hususta inzal olan ayetleri ÅŸiddetle reddederler. Bu ayetleri toplumu etkileyen büyü olarak niteler ve “geçmiÅŸten beri toplumlar bu büyüleyici sözlerle aldatılmaktadır” derler. Halbuki Hz. Muhammed’in@ iÅŸaret ettiÄŸi bu toplumsal yasa eninde sonunda tecelli edecek ve ısrar edildiÄŸi takdirde ÅŸirk sisteminin yarattığı toplumsal kriz ile Mekke’nin yıkılması kaçınılmaz olarak gerçekleÅŸecektir. Bu hususlar Kamer Suresinin baÅŸlangıç ayetlerinde ÅŸöyle ifade edilir;

 

Rahman, Rahim Allah Adına

1-3- O saat yaklaÅŸtı. Ve ay yarıldı. / çatladı. Onlar bir ayet görseler hemen yüz çevirirler ve “bu öteden beri süregelen / geçici bir büyüdür” derler. Onlar yalanladılar ve tutkularına uydular. Oysa her iÅŸ / emir 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır / gerçekleÅŸecektir.' (Kamer Suresi 1-3)

 

Halbuki Mekke müÅŸriklerine ÅŸirk sisteminden vazgeçmeleri konusunda kaç kere uyarı yapılmış idi. Åžayet onlar yanlışta ısrar edecek olurlarsa, bunun bedelinin ağır olacağına iliÅŸkin ikazlar yapan ayetler gönderilmiÅŸti. Fakat onlara bu uyarılar etki etmedi. Ama sonunda kimsenin hayal bile edemediÄŸi bir gün gelecek ve o gün peygamberimizin görevlendirdiÄŸi davetçinin çaÄŸrısına Mekkeli müÅŸrikler yenilmiÅŸ, yüzleri kararmış olarak icabet edecekler. Ve o gün onlar için çok zorlu bir gün olacaktır. Mekkelileri tekrar tehdit eden bu uyarı mesajları, müteakip ayetlerde ÅŸöyle inzal edilmiÅŸtir;

 

 4- 8- Halbuki onları (bu tutumlarından) vaz geçirecek haberler bulunan bir mesaj da gelmiÅŸti. Hem de hedefe tam ulaÅŸtıracak hikmetli mesajlar. Fakat buna raÄŸmen uyarıların hiçbir yararı olmadı. O hâlde onlardan yüz çevir. Bir davetçinin asla kimsenin tasavvur edemeyeceÄŸi o ÅŸeye çağıracağı gün, (Ä°ÅŸte o gün) onlar yılgın ve bitkin gözlerle darmadağın çekirgeler gibi mevzilerinden çıkacaklar. (Ve) O davetçiye doÄŸru panik içerisinde seÄŸirtecekler ve o inkâr edenler “Bu, zor bir gündür” diyecekler. (Kamer Suresi 4-8)

 

6.5. Kıssalar Üzerinden Mekke MüÅŸriklerinin Yanlış Yaptıkları Konusunda Uyarılmaları:

A- Nuh Kıssası

Tıpkı Hz. Nuh’un@ kendi kavmi tarafından yalanlanıp kendisine deli/ cinlenmiÅŸ / büyülenmiÅŸ dedikleri gibi Mekkeli müÅŸrik elebaşılar da peygamberimize aynı muameleyi yaptılar. Dahası yaptıkları ÅŸiddet uygulamaları ile insanların Hz. Muhammed @ taraftarı olmalarına engel oldular. Hz. Muhammed @ de Hz. Nuh’un@ yalvardığı gibi Cenab-ı Hakk’a “elinden bir ÅŸey gelmediÄŸini ve yardım etmesi” için yalvardı. Bunun üzerine Cenab-ı Hak rahmetinin kapılarını açtı. Mekke’deki zulmün feryat mesajlarını inzal ettiÄŸi surelere nakÅŸetti ve bu mesajların HabeÅŸistan’a, Åžam’a, Mısır’a ve çevre kabilelere ulaÅŸmasını saÄŸlayarak müminlere yardım elini uzattı.

Çevre ülkelerin yöneticileri Mekke’deki siyasi ve sosyal buhrandan haberdar oldular. Özellikle HabeÅŸistan kralı NecaÅŸi bu geliÅŸmelere çok ilgi duydu ve daha detaylı bilgiler almak için adamlarını Mekke’ye kadar gitmeleri için vazifelendirdi.

Cenab-ı Hak, elçisini ve müminleri müÅŸriklerin elinden kurtarmak, müÅŸrik sistemi yok etmek ve elçisinin önderliÄŸinde ilahi sistemi egemen kılmak hususlarında verdiÄŸi sözü yerine getirmek için tüm imkanları seferber edeceÄŸini Hz. Nuh@ kıssası üzerinden anlatır. Nasıl ki O Hz. Nuh’a@ yardım için yerin ve göÄŸün kapılarını açmış ve gökten rahmet / yaÄŸmur ve yerden pınarlar fışkırtarak bu rahmet suları O’nun vaadini yerine getirmek için el birliÄŸi ettilerse Hz. Muhammed @, için de yeryüzündeki iman etmiÅŸ halk tabakaları ile gökyüzündeki melaike / yüksek makamlardaki iman ehli melikler, yöneticiler bir araya gelip O’nun vaadini gerçekleÅŸtireceklerdir. Çevre ülkelerden gelen olumlu haberler bu ilahi ihbarın doÄŸruluÄŸunu da teyit etmektedir.

Nasıl ki Hz. Nuh @ ve taraftarları çivi ve levhalardan meydana gelmiÅŸ bir gemiye binerek boÄŸulmaktan kurtuldularsa aynı ÅŸekilde Hz. Muhammed @ ve taraftarları da Kur’an levhalarının içerdiÄŸi mesajların çivi gibi saÄŸlam ilahi esaslarla birbirine baÄŸlanarak oluÅŸturulacak Ä°slam gemisine binerek kurtulacakları ve müÅŸriklerin büyük bir azaba duçar olacağı vurgulanır. “GeçmiÅŸ tarihi olaylardan ders alan yok mudur?” diye de arafta kalan Mekkelilere çaÄŸrı yapılır; 

 

9-17- Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Öyle ki kulumuzu yalanladılar ve “O, cinlenmiÅŸtir / delidir” dediler. Ve onun hareketi engellenmiÅŸti. Bunun üzerine o (Nuh) Rabbine yalvardı: “Ben gerçekten yenik düÅŸürüldüm, bana yardım et!”  Biz de hemen sel gibi boÅŸalan bir su ile göÄŸün kapılarını açıverdik. Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiÅŸ / emredilmiÅŸ bir iÅŸ üzerine birbirine kavuÅŸtu. Onu (Nuh’u) da nankörlük edilen kiÅŸiye bir mükâfat olmak üzere, korumamız / gözetimimiz altında akıp giden levhâlar ve çivilerle oluÅŸmuÅŸ olan (gemi, sal) üzerinde taşıdık. Ve and olsun Biz, bunu bir ayet olarak bıraktık. O halde var mı ibret alıp düÅŸünen? Peki Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?  Andolsun Biz Kur’an’ı düÅŸünme / öÄŸüt için kolaylaÅŸtırdık. O halde var mı ibret alıp düÅŸünen? (Kamer Suresi 9-17)

B- Hud Kıssası

Ad kavminin Hz. Hud’u @ yalanlaması ve taraftarlarına çok kötü davrandıkları gibi Mekkelilerde Hz. Muhammed’e @ ve taraftarlarına aynı ÅŸekilde çirkin muamelede bulunmuÅŸlardı. Cenab-ı Hak müteakip ayetlerde anlattığı kıssada onların elçisine ve müminlere reva gördükleri kötü ve çirkin muamelenin karşılıksız kalmayacağını bildirir. Tıpkı inkârcı Ad kavminin üzerine çöken kara bulutlar ve ÅŸiddetle önüne kattığı ÅŸeyleri saçıp savuran kasırga gibi Hz. Muhammed @ ve müminler de Mekkeli müÅŸriklerin üzerine karabulutlar gibi çökecekler, bir kasırga gibi esecekler ve onları hurma kütükleri gibi devirip savuracaklarını sembolik olarak aÅŸağıdaki ayetlerle anlatır;

 

18-22- Ad da yalanladı. Peki, Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?  Åžüphesiz Biz onların üstüne, kapkara bir günde gürültülü bir kasırga gönderdik. Ä°nsanları öyle savuruyordu ki; sanki onlar kökünden sökülmüÅŸ hurma kütükleri gibiydiler. Peki Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? And olsun Biz Kur’ân’ı düÅŸünme/öÄŸüt için kolaylaÅŸtırdık. O hâlde var mı ibret alıp düÅŸünen? (Kamer Suresi 18-22)

C-Semudlular kıssası

Cenab-ı Hak, tarihteki Semud kavminin başına gelenlerin kıssası ile Mekkelilerin durumunun da onlara çok benzer olduÄŸunu ÅŸöyle anlatır;

“Tıpkı Semudlular gibi Mekkeli müÅŸrik ileri gelenler de ÅŸirk sistemini terk etmeleri ve tevhid sistemine geçmeleri hususunda Allah’ın uyarıcı olarak gönderdiÄŸi Hz. Muhammed’i @ inkar etmiÅŸlerdir. Onlar Allah’ın kızları olan melekleri ilah olarak ve kendilerini de bu ilahlarının yeryüzündeki temsilcisi olarak görmeleri nedeniyle kendilerini halktan ayrı ve seçkin olarak görüyorlardı. Yönetimde de kendilerini tam yetkili olarak addediyorlardı. Tanrılar adına hareket ettiklerinden hiç kimseye hesap vermeyecek yetkiye haiz yani tam sorumsuzluk makamında addediyorlardı. Fakat ÅŸimdi halkın arasından çıkmış birisi üstelik onların dertleriyle dertlenen, onlarla aynı sofrayı paylaÅŸan, onlarla birlikte hareket eden birisi, müÅŸrik ileri gelenlere seçkin ve tanrı pozisyonlarından ayrılıp halkın arasına karışması gerektiÄŸini, halka merhametli davranılması gerektiÄŸini, herkesin Allah’ın kulu olduÄŸunu ve toplumda birlik, beraberlik ve dayanışmanın olması gerektiÄŸini söylüyordu. Onlar ise bu teklifi ÅŸiddetle reddettiler ve kendini halktan birisi olarak gören Hz. Muhammed’in @ getirdiÄŸi ilahi öÄŸretiye boyun eÄŸmeyi asla kabul etmediler. Ä°lahi öÄŸretiyi tercih etmenin bir delilik olacağını hatta tanrı ve/veya tanrının temsilciliÄŸi makamlarını terk etmelerini istemenin bir küstahlık olduÄŸunu ve hele de bunu Allah’ın bildirgesi olarak söylemenin de bir yalancılık olduÄŸunu söylediler.”

            “Hz. Muhammed@ ise Mekkelilere ‘gelecekte büyük bir yıkımla karşılaşılmaması için sosyal adaleti tesis etmeleri gerektiÄŸini, yoksulları (diÅŸi deve metaforu) gelir dağılımında (su nöbeti metaforu) dikkate almalarını ve onların ayakta kalmalarını saÄŸlamanın Cenab-ı Hakk’ın emri olduÄŸunu’ söyledi. Fakat tıpkı Semudlu azgın çetelerin diÅŸi devenin ayaklarından keserek onun yaÅŸamasına imkân tanımadıkları gibi Mekkeli müÅŸrik azgınlar da toplumun zayıf ve yoksullara gelir dağılımından pay vermeyerek / gelir kaynaklarından yoksun bırakarak onların hayat damarlarını kesiyor ve ayakta kalmalarına mâni oluyorlardı. Dahası Hz. Muhammed’in @ safına geçenlere ise eziyet, iÅŸkence ve katliamlarla hayat hakkı bile tanımıyorlardı.”

Ama tıpkı Semudlulara vurulan darbe gibi Mekke’nin azgınlarına da öyle bir darbe vurulacak ki çer çöpe / kırılmış, kurumuÅŸ fidanlara döneceklerini Kur’an daha o zaman ihbar eder;

 

23-32- Semud da o uyarıları yalanladı: “Bizden biri olan bir beÅŸere mi? Biz, ona mı tâbi olacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik / çılgınlık etmiÅŸ oluruz” dediler. “Zikir / hakikatı hatırlatma / gerçeÄŸi gösterme, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır, aksine o, çok yalancı, küstah / şımarığın birisidir.”  Yarın onlar çok yalancı, küstah / şımarığın kim olduÄŸunu bileceklerdir. Muhakkak ki, onlara fitne (imtihan) olsun diye o diÅŸi deveyi gönderen Biziz. Artık onları gözle / akıbetlerini bekle ve sabret. Ve onlara o suyun, kendi aralarında pay edilmiÅŸ olduÄŸunu haber ver; Her kesim / sınıf sudan, nöbetleÅŸe payını alsın. Derken onlar (çete başı olan) arkadaÅŸlarına seslendiler. Kafa kafaya verdiler… ve nihayet o, (deveyi) inciklerini / ayaklarını / dayanak noktalarını ([3]) keserek yere serdi. / yıktı / öldürdü. Peki, azabım ve uyarılarım nasılmış? Åžüphesiz Biz onlara tek bir darbe (sayha) vurduk ve bir çiftliÄŸin kurumuÅŸ, kırılmış fidanlarına döndüler. And olsun Biz Kur’an’ı düÅŸünme / öÄŸüt için kolaylaÅŸtırdık. O halde var mı ibret alıp düÅŸünen? (Kamer Suresi 23-32)

 

D-Lut kıssası

Hz. Lut@ kıssası ile verilen örnek ile Mekkeliler arasında kurulan paralellik ise ÅŸöyle özetlenebilir;

Tıpkı Lut’un@ konuklarını Hz. Lut’un@ evinden almak isteyen azgınlar örneÄŸinde olduÄŸu gibi Hz. Muhammed’i@ ziyaret etmek isteyen yabancı misafirleri de Mekkeli müÅŸrikler zorla alıkoyuyorlardı. Hz. Muhammed’in @ mücadelesi çevre kabile ve ülkelerde duyuldukça söz konusu çevre kabile ve ülke yöneticileri temsilcilerini Mekke’ye gönderiyor ve Hz. Muhammed @ ve tevhidi dünya görüÅŸü hakkında bilgi almaya çalışıyorlardı. Mekke müÅŸrik ileri gelenleri ise Mekke içinde yaÅŸanan bu geliÅŸmeler hakkında dış çevrelerin bilgi sahibi olmasını istemediklerinden Hz. Muhammed@ ile görüÅŸmeye gelenleri engelliyorlardı. ÖrneÄŸin Ebuzer Gifari’nin Hz. Muhammed @ ile görüÅŸmesi Ali’nin(ra) planı sayesinde Mekke müÅŸriklerini atlatarak gerçekleÅŸmiÅŸ olduÄŸu rivayeti meÅŸhurdur. Ayrıca Hz. Muhammed @ ile görüÅŸmek isteyen ve kendisini bu amaçla ziyarete gelen birçok kiÅŸiyi Mekke müÅŸrikleri korkuttular, baskı yaptılar veya “deli, ÅŸair, büyücü vb.” ifadelerle peygamberimizle görüÅŸmemeleri hususunda onları kandırdılar.

Halbuki Mekke müÅŸrik elitleri Mekke’deki hareketin çevre kabile ve ülkelerdeki yansımalarını göremiyorlardı. Azgınlıkları onların gözlerini kör etmiÅŸti. DeÄŸiÅŸen dengeleri göremiyorlardı. Hz. Muhammed’in @ hareketi sınır aÅŸan bir boyut kazanmıştı. Her taraftan onu ziyarete gelen kimselerin merak ettikleri hususların kendilerinin başına nasıl çorap öreceÄŸini kestiremiyorlardı. Onlar, bu hareketlerinin kendilerine uluslararası baskı olarak döneceÄŸini fark edemiyorlardı. Tıpkı ÅŸehvetin Lut Kavmi azgınlarının gözünü kör etmesi gibi Mekke müÅŸrik elitlerinin hırsları da onların gözünü kör etmiÅŸti. Sonunda belalı bir fırtına misali müminlerin Mekke müÅŸriklerinin üzerlerine geleceklerini Cenab-ı Hak ihbar eder ve onları ibret almaya Lut @ kıssası üzerinden davet eder; 

 

33-40- Lut kavmi uyarıları yalanladı. Biz, onların üzerine belalı bir fırtına gönderdik. Ancak Lut ailesini seher vakti kurtardık. Katımızdan bir nimet olarak. Biz ÅŸükreden kimseyi böyle mükâfatlandırırız. Andolsun (Lut), onları Bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat onlar uyarıları kuÅŸku ile karşıladılar. Andolsun ki onlar onun konuklarını elde etmeye kalkıştılar. / kötü emelleri için baskı yaptılar. Biz de gözlerini siliverdik: “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” Ve andolsun sabah erkenden, onları kararlı bir azap bastırıverdi: “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” And olsun Biz Kur’ân’ı düÅŸünüp öÄŸüt almak için kolaylaÅŸtırdık. O halde var mı ibret alıp düÅŸünen? (Kamer Suresi 33-40)

 

E- Firavun Kıssası

Firavun misali Mekkeli müÅŸrik elitler de kendilerini çok güçlü, örgütlü ve donanımlı görüyorlardı. Daha da önemlisi KureyÅŸlilerin “ehlullah” namıyla ünlenmeleri nedeniyle de kutsal bir dokunulmazlık sahibi olduklarını düÅŸünüyorlardı. Böylece hiçbir gücün kendilerine dokunamayacağına ve güç yetiremeyeceÄŸine inanıyorlardı. Hz. Muhammed @ yanlılarının çevre ülke ve kabilelerce desteklenme durumlarından korkmuyorlardı.  Çevreden gelen yoÄŸun görüÅŸme taleplerini önemsiz görüyor ve ciddiye almıyorlardı.

Cenab-ı Hak, onların bu düÅŸüncelerinin yanlış olduÄŸunu ve hiçbir dokunulmazlıklarının olmadığını vurguladı. Ayrıca Firavun ordusu metaforunu kullanarak onların Firavun ordusundan asla daha güçlü olmadıklarına iÅŸaret ederek onların bile zamanında yenilip yok olduktan sonra Mekke müÅŸriklerinin de hem de yakın bir zamanda yenileceklerini ihbar etti.

 

41-45- Åžüphesiz Firavun ailesine de uyarıcılar gelmiÅŸti. Onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları karşı konulmaz kudretle yakaladık! Åžimdi söyleyin (ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı güçlüdür! Yoksa ilahî kitaplarda sizin dokunulmaz olduÄŸunuz mu kayıtlı? Yoksa onlar, “Biz birbirine yardım eden / örgütlü bir topluluÄŸuz, (her halükârda) galip geliriz” mi diyorlar? Yakında o topluluk (Bedir’de) bozguna uÄŸrayacak ve arkalarını dönerek kaçacaklardır. (Kamer Suresi 41-45)

 

Nasıl ki kıyamet mutlaka kopacak ve suçlular, zalimler ve azgınlar o gün çok acı bir cehennem azabı ile karşı karşıya kalacaklar ise Mekke müÅŸrik ileri gelenler de sonunda tamamen yıkılıp tarih olacaklar ve o yıkılış günü onlar için çok feci bir gün olacaktır. Kendilerini çok güçlü ve kimsenin kendilerine güç yetiremeyeceÄŸini zanneden gururlu ve kibirli Mekke müÅŸrik ileri gelenleri için o gün çok acı bir azap olacaktır. Zira onların yaptıkları zulüm ve kötülükler tek tek kayıt altına alınmakta ve günü gelince de bu yaptıklarının hesabı tek tek sorulacaktır.

DiÄŸer taraftan tıpkı kozmik ahirette müminler Cenab-ı Hakk’ın krallığında yerleÅŸtirilecekleri onurlu sadakat makamlarında müreffeh bir hayat yaÅŸayacakları gibi çok yakın bir gelecekte / göz kırpması gibi kısa bir zaman içerisinde Hz. Muhammed’in @ peygamberlik saltanatında saadet asrını yaÅŸayacaklarına iÅŸaret edilir;

 

46-55- Aslında onlara vaat edilen, o son saattir. O son saat cidden daha feci ve daha acıdır. Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. O gün yüzleri üzere ateÅŸte sürüklenirler: “Tadın bakalım Sekarın / ateÅŸin dokunuÅŸunu!” Åžüphesiz ki, Biz her ÅŸeyi bir kader (ölçü)ile yarattık. Ve buyruÄŸumuz, ancak, göz kırpması gibi bir tekdir. Ve and olsun Biz, sizin benzerlerinizi helâk ettik. O halde var mı bir düÅŸünen? Ve onların iÅŸledikleri her ÅŸey, yazıtlardadır. (kayıtlardadır.) Küçük, büyük, hepsi satır satır yazılmıştır.  Hiç ÅŸüphesiz takvâ sahipleri cennetlerde ferahlık ve aydınlık içerisindedirler. Çok Güçlü Kralın yanında onurlu makamlardadırlar. (Kamer Suresi 46-55)

 

[1]) Not: Ebu Cehil, vahÅŸi bedevi Arap kabilelerin ancak ÅŸirk sistemini kabul edecekleri, tevhit sistemine asla razı olmayacakları iddiasına karşılık, onların ilahi öÄŸreti ile vahÅŸiliklerinin medeniliÄŸe evrileceÄŸine yapılan atıf (A.A)

[2] ) Not: “Åžakk” sözcüÄŸü, bir elmayı böler gibi bir ÅŸeyin ikiye, üçe bölünerek ayrılması anlamına deÄŸil, bir ÅŸeyin üzerinde yarıkların, çatlakların oluÅŸması anlamına gelmektedir. Aynı sözcük, Bakara/74, Meryem/90, Rahmân/37, Hâkka/16, Abese/26 ve Ä°nÅŸikâk/1 ayetlerinde de “bir ÅŸeyin üzerinde veya bünyesinde oluÅŸan yarılmaları, çatlamaları” ifade etmek için kullanılmaktadır. (A.A)

 

[3]) Not: Allah’ın devesi için deÄŸil de insanlar için kullanıldığında ise Allah’ın gariblerinin, yoksulların ayakta durmasını saÄŸlayan gelir kaynaklarını keserek onların toplumda ayakta kalmasına son vermek anlamına gelir.

© 2022 AAYDIN

bottom of page