BÖLÜM 45
HİCRETE İKNA ÇABALARI
45.1. İman Testi
Hz.Muhammed@ Medineliler ile yaptığı son akabe görüşmesinde Medine’de bir İslam Cumhuriyeti kurulmasına karar verilmişti. Kurulacak Cumhuriyette Mekkeli müminler (muhacirler) kurucu unsur olarak yerlerini alacaklardı. Bu amaçla onların Mekke’yi terk edip Medine’ye hicret etmesi gerekiyordu.
Müminler küçük gruplar halinde Medine’ye göç ediyorlardı. Fakat bir kısım müminler hicret etme konusunda isteksiz davranıyorlardı. Zira onların Mekke’deki ticari ve sosyal düzenleri bozulacak ve Medine’de muhacir olacaklardı. Göç nedeniyle yaşayacakları sıkıntılar, onları korkuyordu. Onlar kabile asabiyesi ile Mekke’de sahip oldukları korumadan mahrum kalarak Medine’de sahipsiz ve korumasız kalmaktan korkuyorlardı. Onlar yabancı bir ülkeye gurbete gidiyorlardı ve kendi akraba, aile ve kabilelerinden mahrum kalacaklardı.
Bu müminler Medine'ye gittiklerinde yeni bir hayata başlayacaklardı. Her ne kadar yeni hayatlarında karşılaşacakları geçim ve barınma sorunlarının nasıl çözüleceği hususu Medinelilerle görüşülüp karara bağlanmış ise de bu konularda neyle karşılaşacaklarını bilemediklerinden onların içlerinde bir korku mevcuttu.
Planlanan hususlarda bir aksilik olması halinde karşılaşacakları geçim ve barınma sıkıntısını nasıl aşacakları konusu onlar için karanlıktı. Başarısızlık durumunda Mekke’deki kabileleri ile aralarında meydana gelecek düşmanlık nedeniyle Mekke’ye geri dönememe endişesi, geleceğe güvenle bakmalarını engelliyordu. Müşrik anne babalarının bu ayrılık için yaptıkları ajitasyonlar ile müşrik kabile önderlerinin ve yakın arkadaşlarının onları kandırma çabaları da düşünüldüğünde hicret etmek isteyen Mekkelilerin hicret konusundaki isteksizlikleri ve korkuları anlaşılmaktaydı.
Daha önceki surelerde Mekke müşriklerinin hicret konusunda yaptıkları menfi propagandalara cevap verilmişti. Ayrıca hicret sırasında karşılaşılacak sorunların üstesinden gelineceği ve her şeyin düşünüldüğüne dair güvenceler ayeti kerimeler ile anlatılmış olmasına rağmen bazı müminler hala yukarıda zikredilen korku, endişe, tereddüt ve hicreti engellemek isteyenlerin etkisi nedeniyle hicrete yanaşmıyorlardı. Onları hicret etmeye ikna etmek için Cenabı Hak, mesajlarını inzal etmeye Ankebut Suresi ile devam eder. Artık bu uyarılar son uyarılardır. Uyarı tonu daha da sertleşir. Öyle ki iman ettik diyenlerin bu sözlerinin gerçekten doğru olup olmadığı yani sadakatlerinin sınanacağı bildirilir. İnsanların bağlılık sözlerinin çeşitli zorluklarla test edileceği ve testte başarılı olanlar ile başarısız olanların ayırt edileceği bildirilir. Kim iman ettik dedikten sonra çetin sınavların zorluklarına dayanır, eza ve cefalara katlanırsa o zaman söylediği sözün arkasında olduğunu ispat etmiş olur. Kim bu çile, sıkıntı ve zorluklara tahammül etmeyi göze alamaz ise o kimse verdiği sözde yalancıdır. İşte bu hicret ile, Cenab-ı Hak verdiği sözde duranlar ile yalancı olanları ayırt edeceğini bildirir.
Cenab-ı Hak, Allah’a ve ilahi öğretiye dayalı adil bir sisteme kavuşmayı umanlara vadettiği zaferin mutlaka geleceğini bildirir. Arkasından kim de cihat eder / gayret gösterirse sadece kendi yararına cihat ettiğini ifade ederek, sonunda zaferin olduğu bir mücadelede gösterilecek gayretlerin yine kendi menfaati için olacağını belirtir. Yoksa yapılacak mücadele ile Allah’a herhangi bir fayda sağlanmamaktadır. Kişi ne yapıyorsa ancak kendi çıkarına yapmaktadır. Cenab-ı Hak, o kişiye sadece kendi menfaatinin nerede olduğu ve mutlak zafere giden yol konusunda kuluna yardımcı olup yol göstermektedir. Artık tercih kullara kalmaktadır. Kişi ister tavsiye edilen yolu tercih eder ve faydasını görür, isterse de o yolu izlemez fakat o takdirde de bedelini öder. Diğer taraftan iman sözü verdikten sonra, ilahi rehberlik eşliğinde gösterilen yolda yürüyen ve bu yolda her türlü sıkıntıya katlanan kişinin bu yolda yaptığı hataların / yanlışların görmezden gelineceği ya da düzeltileceği ve ona bu çabasından dolayı büyük mükafat verileceği müjdelenir.
Rahman Rahim Allah Adına
1-7- Elif, Lâm, Mim. İnsanlar, “İman ettik” demekle denenmeden / sınanmadan / fitnelendirilmeden / zorluklara katlanmadan / aldatma ve tuzakları bozmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki Biz, onlardan öncekileri de denemiş / sınamış / fitnelendirmiş idik. Şimdi de Allah (sizi sınayacak) ve elbette imanına sadık doğru kimseleri de yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır. Yoksa hata / yanlış / kötülük yapanlar, Bizi atlatacaklarını mı sanıyorlar? Ne kadar yanlış düşünüyorlar! Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, muhakkak ki, Allah’ın tayin ettiği vakit mutlaka gelecektir. O, en iyi duyandır, en iyi bilendir. Kim gayret gösterirse / cihat ederse, ancak kendisi için gayret / cihat etmiş olur. Şüphesiz ki Allah, kimseye muhtaç değildir / O alemlerden müstağnidir. İnanan ve sâlih amel işleyen kimselerin hatalarını / kusurlarını / yanlışlarını / kötülüklerini elbette örteceğiz ve onlara mutlaka yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz. (Ankebut Suresi 1-7)
45.2. Doğru İlkelerin Yanlışlara Alet Edilmemesi
Mekke müşrikleri Medine’ye hicret etme niyeti olan evlatlarının hicret etmelerine mâni olmak için hapis dahil her türlü engellemeyi yaptıkları gibi annelik ve babalık hakları üzerinden psikolojik baskı da uyguluyorlardı. Bu konuda ilahi emirleri istismar ediyorlar ve “mademki Allah’ın emirlerine uyuyorsun o halde Allah’ın anne-babaya güzel davranılmasını, onların hatırlarının kırılmamasını evlatlara emrettiğini” söyleyerek iman eden evlatları tereddüde düşürüyorlardı. Cenab-ı Hak, bu şekilde ikilemde kalan müminlere yol göstermek ve onları tereddütten kurtarmak için nasıl davranacakları konusuna açıklık getiren ayetlerini inzal eder. O, anne-babanın evlatları üzerindeki hakkının kendilerine iyi davranılması ile sınırlı olduğu ama evlatlarını kötülüğe / şirke / yanlışa davet etmeleri halinde onlara itaat etme yükümlülüklerinin olmadığını belirterek hicret etmek isteyen evlatların bu konuda onların isteklerine uymalarının gerekmediğini bildirir.
8-9- Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını emrettik. Eğer o ikisi, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim. İman eden ve ıslah edici eylemlerde bulunanları mutlaka salih / erdemli kişiler arasına dahil edeceğiz. (Ankebut Suresi 8-9)
45.3. Mekke’deki Münafıklık
Mekke’de mümin olduğunu söyleyen bazı kimseler, hicret etmekten korkarlar ve hicret edecek olan müminlerin maruz kalacakları sıkıntı ve zorlukları bir sınama olarak değil de Allah’ın kendilerini cezalandırması olarak telakki ederler. Şayet hicret eden müminler Allah yolundaki mücadelelerinde Allah’ın inayeti ile zafere erişirlerse o zamanda biz de sizinle beraberdik diyeceklerdir.
Cenab-ı Hak, bu tip insanları gayet iyi bilmekte ve sınamalardan sonra bunları mutlaka ortaya çıkaracaktır. Ama bu tip kimseler Allah’ın kalpleri bildiğini neden hatırlarına getirip de akıllarını başlarına almazlar? Cenab-ı Hak onlara böylece ikaz eder ve Allah yolunda hicret eden ve cihat eden müminlerin Allah’ın yardımı sayesinde galip gelmeleri halinde hicret etmeyen, eziyet çekmeyen ama diliyle mümin olduklarını söyleyenlerle bir tutulmayacağını bildirir.
10-11- İnsanlardan kimi de vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Fakat Allah uğrunda eziyete maruz kaldıkları zaman insanların bu eziyetini Allah’ın cezalandırması olarak görürler. Eğer Rabbinden bir yardım gelecek olursa, o zaman da mutlaka, “Biz de sizinle beraberdik” derler. Hâlbuki Allah, onların göğüslerindekilerini en iyi bilen değil midir? Elbette Allah iman etmiş kişileri de münafıkları da bilir / ortaya çıkaracaktır. (Ankebut Suresi 10-11)
45.4. Mekke Müşriklerinin Müminleri Ayartma Çabaları
Mekke müşrikleri müminlerin hicret etmesine mâni olmak için onları kendi yollarına dönmeye yani şirke geri dönmeye davet ederler. Özellikle hicret etme ve Allah yolunda cihadın zorluğuna göğüs germe hususunda tereddüt yaşayan müminleri kandırmak için şirke geri döndüklerinde ya da hicret etmedikleri takdirde bu günahlarını kendilerinin yükleneceğini beyan ederler. Yani onların Hz.Muhammed@ tarafında yer almaları nedeniyle işledikleri suçlarını affedeceklerini beyan ederler.
Cenab-ı Hak, o müşriklerin asla böyle bir yükümlülüğün altına girmeyeceklerini, onların yalan söylediklerini belirtir. Onların bu yaptıklarının ve kandırdıkları müminlerin günahlarının da hesabının mutlaka sorulacağı ifade edilir.
12-13- Kâfirler müminlere: “Bizim yolumuza uyun da sizin hatalarınızı / günahlarınızı biz yüklenelim” dediler. Oysa onların günahlarından herhangi bir şeyi yüklenecek değillerdir. Onlar, kesinlikle yalancıdırlar. Onlar, elbette kendi yüklerini ve kendi yükleriyle birlikte başka yükleri de yükleneceklerdir. Ve uydurup durdukları şeylerden kıyâmet günü mutlaka sorgulanacaklardır. (Ankebut Suresi 12-13)
45.5. Hicretin Mücadelenin Kaderi Olduğuna Tarihten Örnekler: Hz. Nuh
Müminlerin hicrete ikna edilmeleri için Cenab-ı Hak tarihten örnekler verir ve bu mücadelenin kaderinde / doğasında hicretin olduğunu vurgular. Tarih boyunca peygamberlerin yaptığı mücadelelerin neredeyse tümünde peygamberlerin ve bağlılarının yurtlarını terke mecbur kalmış olduklarını bildirir.
Cenab-ı Hak bu örneklerine Hz.Nuh’tan başlar. Hz.Nuh 950 yıllık bir mücadelenin sonunda kendi toplumundan bir tufan neticesinde ayrılmıştır. Müminler, ne kadar uzun süre şirk toplumunun içerisinde kalırsa kalsın müşrikler bir türlü yola gelmezler. Yani şirk toplumundaki müşrik egemenler, ellerindeki zulüm araçlarını asla bırakmazlar. Önemli bir halk kitlesi de onların azabından korktukları için onları bırakmaz. Bu nedenle onlarla birlikte iyiliğe doğru bir gelişmeyi beklemek abestir. Mutlaka onlardan ayrılmak, onlarla mücadele etmek ve sonunda onların egemenliğine zor kullanarak son vermekten başka seçenek yoktur. İşte bu süreç toplumsal değişimlerin doğasında olan bir süreçtir.
Hz. Nuh@ örneğinde belki bildiğimiz manada bir hicret yoktur ancak sonuçta Hz.Nuh@ ve bağlılarının kendi toplumlarından ayrılmaları ve geminin başka bir diyara oturmasından sonra da başka bir yurt edinilmesi, tıpkı bir hicreti andırır. Önemli olan bu olaydan sonra müminlerin şirk bataklığından ve müşriklerin baskıcı ve zalim egemenlikleri altında yaşamaktan kurtulması ve ilahi öğretinin egemen olduğu bir sistem içerisinde yaşamasıdır. Hz.Nuh@ örneği Mekkeli müminlerin hicret konusundaki tereddütlerini gidermek için çok önemli bir dersi içinde barındırır.
14- 15-Andolsun ki Biz, Nuh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de o bin seneden elli sene eksik (950 sene) bir süre onların içlerinde kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini devam ettirirken tufan kendilerini yakalayıverdi. Böylece Biz, onu ve gemi halkını kurtardık ve bu kurtuluşu âlemlere bir âyet / ibret / işaret kıldık. (Ankebut Suresi 14-15)
45.6. Hicretin Mücadelenin Kaderi Olduğuna Tarihten Örnekler: Hz. İbrahim@
Cenab-ı Hak, Hz. İbrahim@ üzerinden verdiği örnek ile Mekkeli müminlerin hicret nedeniyle karşılaşacakları rızık ve geçim sıkıntısı konusundaki endişelerinin yersizliğini dile getirir. Nasıl ki Hz. İbrahim@ Allah yolunda mücadele ederken rızık ve geçim endişesi taşımaksızın ateşe atılacak kadar cesur davranmış ve sonunda ise Allah O’nu ateşten kurtardıysa Cenab-ı Hakk’ın kendi yolundan giden tüm müminleri aynı cesareti göstermeleri halinde ödüllendireceği vurgulanır.
Ayrıca kıssada Hz.İbrahim’in@ dilinden “şirk ortaklarının insanlara rızık vermeye iktidar ve güçlerinin olmadığı” ifadesi ile Medine’ye gidecek olan müminlerin Mekke’nin Şam ticaretini engelleyecekleri göz önüne alınarak Mekke’deki ortakların da Mekke’de kalacak olanlara rızıklarını sağlamada iktidarlarını kaybedeceklerine işaret edilir. Bu işaret ile Mekke müşriklerinin Mekkelileri Medine'ye hicretten alıkoymak için iddia ettikleri rızık ve geçim sıkıntısının yalan bir iddia olduğu bilakis Mekke’de kalanlar açısından gelecekte rızık ve geçim sıkıntısı yaşanacağına vurgu yapılır. Zira Medine'ye yerleşecek müminler Şam’a gidecek olan Mekke kervanlarının güzergahlarını tutacaklar ve Mekke’nin en önemli gelir kaynağı olan Kuzey – Güney ticaretini engelleyeceklerdi. Dolayısıyla şayet rızık genişliği isteniyorsa bunu Allah katında yani Allah ve Resulünün devletinden yana tercihlerin yapılması gerektiği açıkça ortaya konur. Gidişatın Allah’ın devletine doğru olduğu “dönüşün Allah’a oluşu” ile güçlü bir şekilde belirtilir.
Bunun için Cenab-ı Hak, ülkede / yeryüzünde gezip dolaşıp Allah’ın iktidarının yoktan nasıl varlık sahnesine çıktığını, nasıl gelişerek büyüdüğünü ve büyümekte olduğunu diğer canlıları yaratmaya başlaması ve bu yaratmayı nasıl sürdürdüğüne dikkatlerin çevrilmesini isteyerek anlatır. Yaratılan her şeyin önce çok küçük bir nüveden / çekirdekten başlamasına rağmen zamanla o varlığın nasıl geliştiğini, büyüdüğünü gözlemleyen her göz, toplumsal hareketlerin de önce bir kişi ile başlayıp arkasından nasıl büyüdüğünü ve geliştiğini de görebilir. Bu yeni oluşumları yaratmanın Allah için çok kolay olduğu vurgulandıktan sonra bu yeni gelişmelere / yeni oluşumlara engel olmaya kimsenin gücünün yetmeyeceği de vurgulanır. Geleceği Allah’ın ve dolayısıyla Resulü önderliğindeki Allah yanlılarının inşa edeceği ve müşriklerin buna asla mâni olamayacaklarına işaret edilir. Sonrasında da ilahi öğretinin hakim kılınacağı yine Hz.İbrahim’in soyuna verilen lütuflara işaretle anlatılır.
Böylece Mekkeli müminlerin hicret nedeniyle yaşayacakları geçim ve rızık endişelerinin yersizliği ve Mekke müşriklerinin bu konudaki menfi propagandalarının absürtlüğü, Hz.İbrahim@ kıssası metaforu ile müteakip ayetlerde dile getirilir.
16-27- İbrahim’i de (elçi olarak gönderdik). Hani o, kavmine: “Allah’a ibadet / itaat edin ve O’nun kurallarına uymaya hassasiyet gösterin. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Fakat siz Allah’ı bırakıp birtakım putlara tapıyorsunuz ve yalan / düzmece iddialar ortaya atıyorsunuz. Halbuki Allah’ı bırakıp mabut diye taptıklarınız, size rızık vermeye iktidarları / güçleri yoktur. Öyleyse rızkı Allah katında arayın ve O’na kulluk / itaat edin ve O’na şükredin. Çünkü sonunda O’na döndürüleceksiniz.” demişti. Şayet yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki birtakım ümmetler de / toplumlar da yalanlamıştı. Elçiye düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir. Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığını ve bunu nasıl sürdürdüğünü görmüyorlar mı? Muhakkak ki bu, Allah’a göre çok kolaydır. De ki; “Yeryüzünde gezip dolaşın da O’nun yaratmaya nasıl başladığına bir bakın. İşte Allah bundan sonra geleceği de / son yapıyı da / ahireti de inşa edecektir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir. O, dilediğine / hak edene azap eder, dilediğine de / hak edene de rahmet eder. Siz halden hale geçip sonunda O’na / O’nun sistemine döndürüleceksiniz. Siz ne yeryüzünde ne de gökyüzünde O’nu yenemeyeceksiniz. / aciz bırakamayacaksınız. Sizin Allah’tan başka velî / dost / müttefik ve yardımcınız da yoktur.” Allah’ın âyetlerini/ işaretlerini ve O’na / O’nun sistemine kavuşmayı inkâr eden kimseler; işte onlar Benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir. Bu nedenle onlar için acıklı bir azap vardır. Kavminin cevabı ise; “Onu öldürün veya tahrik edin / yakın” demeleri oldu. Allah ise onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır. O (İbrahim), dedi ki; “Siz, dünya hayatında / menfaatleriniz doğrultusunda / çıkarlarınız ekseninde aranızda bir sevgi / birlik / beraberlik / dostluk / müttefiklik olsun diye Allah’tan başka birtakım putlar edindiniz. Fakat kıyâmet / savaş / zorluk / felaket günleri gelince, birbirinizi inkâr edecek ve birbirinize lanet okuyacaksınız. Varacağınız yer ise cehennem olacaktır. Üstelik size yardım eden hiç kimse de olmayacaktır.” Bunun üzerine Lut ona iman etti. O (İbrahim) dedi ki; “Ben, Rabbime hicret edeceğim”. Şüphesiz O, Aziz ve Hakimdir. Biz ona İshak ve Yakup’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere Peygamberlik ve Kitabı hâkim kıldık / verdik. Biz, O’na yaptıklarının karşılığı olarak dünyada mükafatını verdik. Hiç şüphesiz o, ahirette de sâlihler / erdemliler arasında yerini alacaktır. (Ankebut Suresi 16-27)
45.7. Hicretin Mücadelenin Kaderi Olduğuna Tarihten Örnekler: Hz.Lut
Cenab-ı Hak, Mekke’deki müminlerin hicret konusunda tereddüt ve endişelerini gidermek ve hicretin bu mücadelenin kaderinde / doğasında olduğunu bildirmek için verdiği üçüncü örnek Hz.Lut@ kıssasıdır. Bu kıssa ile Mekkeli müşriklerin şirretliklerine devam edecekleri, Allah’ın azabını görünceye kadar kötülük, fuhuş ve azgınlıklarından vaz geçmeyecekleri, Lut kavmi üzerinden verilirken, Mekkeli müminlere hicret etmeyerek bu azgın müşriklerin arasında kalmayı içlerine nasıl sindirdikleri sorgulanır. Ayrıca Mekkeli müşriklerin de tıpkı Lut kavmi gibi mutlaka yok edileceklerine işaret edilerek, Medine’ye hicret etmeyip Mekke’de kalanların tıpkı Hz.Lut’un karısı gibi cezalandırılmayı hak edeceği vurgulanır. Bu konuda Hz.Muhammed’e ve / veya arkadaşlarına yakınlığın, akraba olmanın bir faydasının olmayacağına da Hz.Lut’un eşi üzerinden mesaj verilir. Ama hicret edip Mekke’yi terk edenlerin kurtulacakları kıssanın esas mesajını teşkil eder.
28-35- Lut’u da (elçi olarak gönderdik). Hani o kavmine; “Gerçekten siz, sizden önce âlemlerde hiçbir kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz! Siz, ille de erkeklere gidiyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda edepsizlik yapıp duracak mısınız?” demişti. Bunun üzerine kavminin cevabı, “Doğru söyleyenlerden isen Allah’ın azabını bize getir bakalım!” demeleri oldu. O (Lut); “Rabbim! Şu bozguncu ve yozlaşmış topluma karşı bana yardım et!” dedi. Elçilerimiz, İbrahim’e müjde ile geldikleri zaman dediler ki; “Muhakkak Biz, bu şehrin halkını helak edeceğiz. Çünkü bu şehir halkı zalim oldular.” O (İbrahim) dedi ki; “Ama orada Lut var!” Onlar ise; “Orada kimler var, Biz çok iyi biliyoruz. Karısı hariç Onu ve ailesini kurtaracağız. O (karısı) geride kalanlardan olacak” dediler. Elçilerimiz Lut’a geldiklerinde o, onlar hakkında tasalandı ve göğsü daraldı. Onlar (elçiler); “Korkma, tasalanma! Biz, seni ve geride kalanlardan olan karın hariç yakınlarını mutlaka kurtaracağız. Muhakkak Biz, fasıklık yapıp durmaları nedeniyle bu şehir halkının üzerine gökten bir azap indireceğiz” dediler. Andolsun ki Biz, aklını kullanacak bir kavim için ondan apaçık bir ayet bıraktık. (Ankebut Suresi 28-35)
45.8. Hicretin Mücadelenin Kaderi Olduğuna Tarihten Örnekler: Hz. Şuayb
Cenab-ı Hak, hicret etmek istemeyen Mekkelilere bu işin fıtratında hicretin zorunlu olduğuna dördüncü örnek olarak Hz.Şuayb@ kıssasını verir. Hz.Şuayb@ da Medyen kavmine Allah’a itaat etmeleri ve azgınlıktan vazgeçmeleri konusunda defalarca çağrı yapmış, fakat O’nun bu davetine olumsuz yanıt verilince onların yurtlarında helak edildikleri anlatılarak Resulü Ekrem’e uyanların Mekke’de kalmaları halinde müşriklerle birlikte helak olmayı / felakete uğramayı hak edeceklerine işaret edilir.
36-37- Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (elçi olarak gönderdik). O (Şuayb) onlara; “Ey kavmim! Allah’a itaat edin, geleceğe / ahiret gününe ümit bağlayın, yeryüzünde fesat çıkararak azgınlık yapmayın!” dedi. Fakat onu yalanladılar, bunun üzerine kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. (Ankebut Suresi 36-37)
45.9. Hicretin Mücadelenin Kaderi Olduğuna Tarihten Örnekler: Ad ve Semud
Beşinci ve altıncı örnekler Ad ve Semud kavimlerine kısa değiniler şeklinde yapılmıştır. Bu örneklerde söz konusu kavimlerin gerçeği görebilecek olmalarına rağmen şeytanların aldatmalarına kanmış oldukları ve peygamberleri Hz. Hud@ ve Hz. Salih’in@ peşi sıra gitmediklerinden cezalandırıldıkları ifade edilir.
38- Ad ve Semud kavimlerinin başlarına gelenler sizlere daha önce beyan edildi / anlatıldı. Kalıntılarından da sizler bunu anlamaktasınız. Şeytan onlara kendi işlerini süslemişti de onları Allah’ın yolundan alıkoymuştu. Hâlbuki onlar görüp anlayabilecek kimselerdi / gerçeği görebilirlerdi. (Ankebut Suresi 38)
45.10. Hicretin Mücadelenin Kaderi Olduğuna Tarihten Örnekler: Firavun, Karun ve Haman
Cenab-ı Hak yedinci örneği Firavun, Karun ve Haman’ın yok edilmeleri üzerinden verir. Onlar yeryüzünde çok güçlü görünmelerine rağmen Allah’ın sisteminin kurulmasına ve kendilerinin yok edilmelerine engel olamamışlardı. Mekke müşriklerinin kendilerini çok güçlü görmelerine müminlerin aldanmamaları tarihteki firavun örnekliği üzerinden bildirilir.
39- Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller ile gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki onlar, (gücümüzün) önüne geçemezlerdi! (Ankebut Suresi 39)
Cenab-ı Hak tarihteki birçok azgın toplumu kâh fırtınalarla, kâh gürültü ve depremlerle, kâh sellerle ve bazen de yerin dibine geçirmek suretiyle yok ettiğini bildirerek Mekkeli müşriklerin de iflah olmaz bir azgınlık içerisinde olmaları nedeniyle yok edilmeyi hak ettiklerini ve bundan dolayı müminlerin artık onların arasında kalmaması gerektiğinin altını çizer.
40- İşte hepsini günahları sebebiyle yakaladık; onlardan kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, onlardan kimini korkunç bir ses yakaladı, onlardan kimini yerin dibine geçirdik, onlardan kimini de suda boğduk. Allah, onlara zulmetmiyordu velâkin onlar kendilerine zulmediyorlardı. (Ankebut Suresi 40)
45.11. Mü’minlerin Hicrete İkna Edilmeleri için Tabiattan Örnekler
Cenab-ı Hak Mekkeli müminleri Medine’ye hicret etmeye ikna etmek için verdiği tarihsel örnekleri müteakiben tabiattan örnek olarak örümceğin yuvasını verir. Yukarıda değinilen korku ve endişeler nedeniyle hicret etmeyen müminlerin Mekke Şirk Yönetimini daha güvenli görmekle ne kadar yanlış bir seçim yaptıkları “Dişi Örümceğin Yuvası” metaforu üzerinden anlatır.
Bilindiği üzere erkek örümcek dişi örümceğin yaptığı ağı yuva edinirse kendi sonunu da hazırlamış demektir. Zira dişi örümcek erkek örümcekten alacağını aldıktan sonra erkeğini öldürür ve yer. Ayrıca örümcek ağı diğer canlılar için bir tuzaktır. Bu ağa takılarak kalan ya da bu ağı yurt tutan bir canlı sonunda kendini örümceğin midesinde bulur.
Cenab-ı Hak, örümceğin ağını Mekke’ye benzetmekte ve bu ağı yurt tutanın eninde sonunda Mekke müşriklerine yem olacağını bildirmektedir. Özellikle dişi örümceğin yuvasını dile getirerek dişi örümcek karakterindeki Mekkelilerin hicreti önlemek için yaptıkları ayartmaları da dişil karakter olarak görmekte ve Mekke şirk sistemine karşı başkaldırarak eril karakter ortaya koyan müminlerin derhal Mekke’yi terk etmelerini aksi takdirde erkeklerini yiyen dişi örümcek misali müşrikler tarafından yok edilecekleri uyarısında bulunur.
Mekke bu aşamadan sonra müminler açısından asla güvenli bir yurt değildir ve mutlaka terk edilmelidir. Mekke’nin velayeti / yönetimi altında yaşamayı tercih etmek Allah’tan başkasını veli edinmek demektir. İman edenlerin aklını başına alıp Medine’de inşa edilen Allah’ın velayetini / yönetimini yani Allah’ı veli edinmeyi seçmelidir.
Allah Medine’de hak / hukuk / adalet üzere yaşayacak bir toplum (yer metaforunda) ve bir yönetim (gök metaforunda) yarattı. Doğru bilgiye sahip olanlar ve düşünüp aklını kullananlar bu örneklerdeki işaretleri / ayetleri mutlaka göreceklerdir. Onlar Mekke’nin sahtekâr, hilekâr ve üçkağıtçı müşriklerinin kurdukları ağlara / tezgahlara düşmemek için oradan uzaklaşacaklardır.
41-44- Allah’dan başkasının velayetini / yönetimini tercih edenlerin örneği (dişi) örümcek örneği gibidir; Bir ev edinmiştir fakat evlerin en çürüğü / en güvensizi / en zayıfı / en dayanıksızı da şüphesiz (dişi) örümcek evidir, keşke bilselerdi. Muhakkak ki Allah, onların, Kendisinden başka taptıkları şeylerin karakterlerini gayet iyi bilir. O, Aziz’dir, Hakim’dir. Biz, bu örnekleri insanlara veriyoruz. Onlara da alimlerden / bilginlerden başkası akıl erdiremez. Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Muhakkak ki bunda, iman edenler için mutlaka bir ayet vardır. (Ankebut Suresi 41-44)
45.12. Mekkelilere Yapılan Çağrılar
Müminlerin Mekke’de kalmaları halinde güvensiz olacakları belirtildikten sonra onların hicret edip Allah’ın devletine sığınmaları gerektiği belirtilir. Bu çağrı sadece müminlere değil bütün Mekkelilere yapılır. Bütün insanların / Mekkelilerin Allah’a yani O’nun elçisinin Medine’de kuracağı İslam / Barış Cumhuriyetine sığınmaları istenir. Bu çağrının gerekçesi ise kıyametin gelmekte olduğudur. Şirk sistemi onları toplumsal yok oluşa ve büyük bir çöküşe doğru götürmektedir. Şirk sisteminin yarattığı ahlaksızlık, adaletsizlik ve zulüm toplumda çok büyük sarsıntılara neden olacaktır. Meydana gelecek kaos, anarşi ve kargaşa ile insanlar ne yapacaklarını ve bu sarsıntıdan nasıl kurtulacaklarını bilemeyecek bir sarhoşluğun içine yuvarlanacaklardır. Herkes kendi canını kurtarmanın telaşına düşecektir. Onları bu duruma sürükleyen şirk sisteminin savunucuları olan şeytan Ebu Cehillerden başkaları değildir. İnsanların bazıları ise kendilerini kurtaracak İslam / Barış sistemini bilmeden / Allah’ın istediği nizamı bilmeden o şeytan Ebu Cehillerin peşi sıra gitmektedir. Halbuki şu çok açıktır ki Ebu Cehil gibi şeytanlar, kendi yönetimlerini / velayetlerini tercih eden bu cahil insanları hem dünyevi hem de uhrevi cehennem azabına sürüklemektedir.
Rahman Rahim Allah Adına
1-4- Ey İnsanlar! Rabbinize sığının; Çünkü o kıyamet gününün sarsıntısı şüphesiz çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer ve her hamile kadın çocuğunu düşürür. Sen insanlar sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi görürsün. Çünkü Allah'ın azabı çok şiddetlidir. İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışıyor da her azılı şeytanın ardına düşüyor. Halbuki kim o şeytanı yönetici / veli edinirse, o şeytanın muhakkak onu saptırıp doğruca cehennem azabına götüreceği çok açıktır. (Hac Suresi 1-4)
Şirk sisteminden yana olan Mekkeliler toplumlarının ölü olduğunu ve Hz.Muhammed’in@ teklif ettiği gibi bir toplumsal dirilişin gerçekleşmesinin imkansız olduğuna inanıyorlardı. Böyle gelmiş böyle gider diyorlardı. Sadece onlar değil gönlü peygamberimizden yana olmasına rağmen onun teklif ettiği İslam / barış sisteminin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını söyleyen Mekkeliler de vardı. Ama Akabe biatları gerçekleşmiş ve artık peygamberimizin iddia ettiği dirilişin temelleri Medine’de atılmıştı. Büyük bir medeniyete giden süreç başlamıştı. Toplumsal dirilişin mümkün olduğunu Mekkelilere anlatmak gerekiyordu. Bunun için Cenab-ı Hak, her zaman gözümüzün önünde cereyan eden insanın ve bitkilerin yaratılış serüveni üzerinden bu toplumsal dirilişin de imkan dahilinde olduğunu anlatan ayetlerini inzal eder. Arkasından kendisi için imkansız hiçbir şeyin olmadığının ve her şeye kadir olduğunun altını çizer. Sadece bu dünyadaki cari olan dirilişler değil kozmik olarak bütün kainatın yeniden yaratılacağı ve insanların da dünya da yaptıklarının hesabını vermek için yeniden diriltileceğini vurgular. Kozmik ve toplumsal dirilişi reddedenlerin ise ellerinde hiçbir delil olmamasına rağmen sırf işledikleri günahların hesabını vermek istememeleri nedeniyle bu dirilişleri kabul etmediklerini bildirir. Onların bu dünyada hakkın karşısında yenilip rezil olacaklarını ahirette de cehennem azabı ile cezalandırılacaklarını ifade eder.
5 -10- Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu ortaya koymak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden / spermden, sonra bir alakadan / embriyodan, sonra az çok şekillenmiş bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, daha sonra sizi, olgunluk çağına eriştiririz. İçinizden bazıları erken ölür, bazılarınız da öylesine uzun yaşatırız ki daha önce bildiklerini unutacak bir ihtiyarlığa erişir. Yeryüzünü de ölü kupkuru görürsün; fakat biz onun üzerine su / yağmur indirdiğimiz zaman, canlanır, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. İşte bunlar Allah’ın mutlak gerçek olduğunu gösteriyor. Muhakkak ki ölüleri O diriltir ve O her şeye kadirdir. Kıyamet ise mutlaka vuku bulacak ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olanları tekrar diriltecektir. İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye ne bir delile ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah’ın yolu hakkında tartışır. İnsanları Allah’ın yolundan saptırmak için büyüklük taslayarak bu tartışmasını yapar. Dünyada onu rezil edeceğiz. Kıyamet günü ise ona cehennem azabını tattıracağız. Ona “Bunlar, senin ellerinle kazandığın günahlar sebebiyledir” denecek. Şüphesiz Allah kullarına asla zulmetmez. (Hac Suresi 5-10)
Cenab-ı Hak, peygamberimizin getirdiği görüşü doğru kabul etmesine rağmen zorluklara göğüs germeyi göze alamayan kimseleri de uyarır. Onların peygamberimizin yanında yer almaya cesaret edememeleri nedeniyle hem dünyalarını hem de ahiretlerini mahvedeceklerini ifade ederek şirk sisteminin taraftarlarıyla beraber olmayı, onların yanında yer almanın kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağını bildirir. Onların güya kendilerini emniyete almak için şirk sistemini terk etmemelerinin aslında kendilerine zarar verdiğini ve şirk sisteminin otoritelerinin kendileri için ne kadar kötü bir arkadaş olduklarını belirtir.
Allah’a güvenerek Peygamberimizin yanında yer alıp toplumu ıslah edici eylemlerde bulunanların ise hem dünyalarının hem de ahiretlerinin mamur olacağını da bildirir.
11 -14- İnsanlardan bazısı da Allah'a ucundan kıyısından / yarım yamalak ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse hoşnut olur fakat başına sınama için bir bela gelirse o zaman da yüz çevirir. Dünyasını da ahiretini de kaybeder. İşte apaçık ziyan / hüsran budur. Allah'ı bırakır da kendine ne zarar, ne menfaat vermeyecek şeylere yalvarır. İşte bu sapıklığın daniskasıdır. Aslında o, yarardan çok zarar verecek olana yalvarıyor. Yalvardığı kimse ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır. Muhakkak ki Allah, iman edip ıslah edici yararlı eylemlerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere koyacak. Şüphe yok ki Allah dilediğini yapar. (Hac Suresi 11-14)
Peygamberimizin taraftarlarının azlığı ve Mekke müşriklerinin ve etraftaki müşrik kabilelerin çokluğu karşısında peygamberimizin çıktığı yolda başarılı olamayacağını düşünen kimselerden yukarıda bahsedilmişti. Onlar Hz.Muhammed’in@ Medine’de kuracağı devletin yaşama şansının olmadığını, Kureyş’in Arap yarımadasındaki kabileler ile birlikte bu devleti yıkacağına inanıyorlardı. Cenab-ı Hak onların bu fikirlerinin yanlış olduğunu ifade ederken kullandığı benzetme ile onların o kadar uğraşmalarına rağmen ilahi vahyi kesemediklerini, elçisinin hareketinin zerre gibi küçük iken süreç içerisinde büyüyerek devam ettiğini anlatır. Böylece onların bu hareketi asla engelleyemeyeceklerini ve Kendisinin ona hem bugün hem de gelecekte yardım edeceğini belirttikten sonra engelleme girişimlerinin başarısızlığı karşısında öfkeden kudurmalarını söyleyerek onları aşağılar.
15-16- Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse elçimize gelen vahyi ve yardımı engelleyebiliyorsa engellesin bakalım. Ama engelleyemeyeceğinden dolayı öfkeden kudursun. İşte biz onu (Kur’an’ı) böylece, apaçık ayetler olarak indirdik. Şüphesiz Allah dilediğini doğru yola eriştirir. (Hac Suresi 15-16)
45.13. Kozmopolit Toplumsal Yapının Tevhit Olmaya Engel Teşkil Etmediği
Mekke müşrik ileri gelenleri, halkın Medine’ye hicret etmesini engellemek için Medine’deki ağırlıklı nüfusa sahip Yahudileri ve müşrikleri gündeme taşıyarak onlarla birlik ve beraberlik oluşturmanın imkansızlığını iddia etmişlerdir. Orada Yahudi, Hristiyan, sabii, mecusi ve müşriklik gibi farklı dinlere sahip kozmopolit bir toplumsal yapının olduğunu özellikle Yahudi toplulukların tevhit olmaya yanaşmayacaklarını bu nedenle orada bir İslam / Barış Cumhuriyeti kurmanın hayalden öteye gitmeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Gerekçe olarak her din topluluğunun kendilerini doğru yolda gördüklerini diğer dinlere sahip insanların ise yanlış yolda olduklarına inandıklarını dolayısıyla onlarla ortak bir noktada buluşmanın imkansız olduğunu söylemişlerdir.
Cenab-ı Hak, onların bu savlarının yanlış olduğunu zira herkesin yaptığı amellerin karşılığını kıyamette kendisine vereceğini ve kimseye haksızlık yapılmayacağını bildirir. Bu ifade ile ahirette göreceği karşılığa göre kendilerini farklı konumlandıran din mensuplarının bu farklı inançlarının onların bir araya gelmesine engel teşkil etmeyeceği anlatılır. Göktekilerin, yerdekilerin, hasılı kainattaki tüm canlıların Kendisine itaat ettiğine dikkatler çevrilerek Medine’de Kendisinin ilkelerine uygun bir devlete herkesin boyun eğeceğine yer verilir. Kendisine boyun eğmeyenlerin bu dünyada hor ve hakir olacağını, ahirette de ateş azabı ile cezalandırılacağı vurgulanır. Diğer taraftan Kendisine iman eden / güvenen ve ıslah edici eylemlerde bulunanların ise hem dünyada hem de ahirette cennetle ödüllendirileceği belirtilir. Böylece Mekke müşrik ileri gelenlerinin menfi propagandasına karşılık verilir.
17-24-Şüphesiz kıyamet günü Allah iman edenlerin, yahudilerin, sabiîlerin, hristiyanların, mecusilerin ve müşriklerin arasında hükmünü açıklayacaktır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir. Görmedin mi, göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah’a secde ediyor. İnsanların birçoğu da azabı hak etmiştir. Allah kimi hor, hakir ve aşağılık kılarsa artık hiç kimse ona şeref kazandıramaz. Muhakkak ki Allah dilediğini yapar. İşte şu iki grup Rablerinin dini hakkında tartışan iki karşıt gruptur. İnkar edenler için ateşten elbiseler biçilecektir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülecektir. Onunla karınlarındakiler ve derileri eriyip kavrulacaktır. Bir de bunlara demirden kamçılar vardır. Çektikleri acı nedeniyle ne zaman oradan çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilecekler ve “Yakıcı azabı tadın!” denilecek. Şüphesiz Allah iman edip ıslah edici yararlı eylemlerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve inciler takınacaklar. Oradaki elbiseleri de ipektendir. Hem sözün güzeline hem de övülmeye layık olan Allah'ın yoluna iletilmeyi hak etmişlerdir. (Hac Suresi 17-24)
45.14. Mekke Müşrik Yönetiminin Meşruluğu Tartışmaya Açılıyor
Müşrikler Medine’de bir İslam / Barış Cumhuriyeti kurulmasını engelleme girişimlerine devam ederken, Cenab-ı Hak inzal ettiği ayetlerle Mekke yönetiminin meşru olmadığını ilan ettirir.
Onlar peygamberimizin safındakileri Kabe’ye almıyor, haccetmelerine izin vermiyorlardı. Müminlerin kendi şirk sistemine geri dönmelerini isteyerek Allah’ın yolundan çevirmek istiyorlardı. Onların bu yaptıkları ahlaksızlık, sapıklık, azgınlıktan başka bir şey değildi.
Halbuki Cenab-ı Hak bu mabedi bütün insanların gelip ilahi öğretiyi öğrenmeleri, ahlaklarını düzeltmeleri, manen arınıp temizlenmeleri, birliği, beraberliği, kardeşliği, paylaşmayı, dayanışmayı ve fedakarlığı burada öğrenmeleri için Hz.İbrahim’e@ inşa ettirmişti. Bu mabedi ziyarete gelen insanlar ırkı, rengi, dili, kabilesi, dini, mezhebi farklı da olsa sırf kestikleri kurbanları diğer insanlarla paylaşmaları, birlikte Kabe’yi tavaf etmeleri, ihramlıyken kimsenin kılına zarar vermemeleri, birbirleriyle yaptıkları ticari, bilimsel ve kültürel alışverişlerle muazzam kazançlar elde etmeleri amaçlanmıştır.
Ama şimdi müşrikler, Mescid-i Haramı Cenab-ı Hakk’ın belirlediği bu amaçlar doğrultusunda kullanmadığı gibi kuruluş amaçlarına uygun olarak işletmek isteyen peygamberimize ve müminlere engel olmaktadırlar. Onları mabede almamakta ve haccetmelerine izin vermemektedirler. Müşrik yöneticiler böyle yaparak Kabe’yi kirletmektedirler. Kabe’ye kutsiyetini veren ilkeleri çiğnemektedirler. Bu nedenle onların Kabe üzerindeki egemenlikleri meşru değildir. Bu mabede ve şehre egemen olmaya layık olanlar ancak Allah’ın belirlediği ilkeler çerçevesinde hareket eden Hz.Muhammed@ ve müminlerdir. Fakat şimdi onlara bu şehirde hayat hakkı tanınmamaktadır. Mekke müşrikleri Kabe’yi manen temiz tutmaları gerekirken işledikleri günahlar ve azgınlıkları yüzünden kirletmişlerdir. Emanete ihanet ederek ehliyetlerini kaybetmiş olan bu müşrikler buranın yönetiminden derhal indirilmelidir.
Bu hususların tüm Arap kabilelerine ilan ettirilmesi için Cenab-ı Hak ayetlerini şöylece inzal eder;
25-37- İnkârcılara, Allah’ın yolundan çevirmeye çalışanlara, yerli ve ziyaret için gelen bütün insanların eşit kılındığı mekan olarak yaptığımız Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara ve orada zulüm ve sapıklık arayanlara can yakıcı bir azap tattıracağız. Bir zamanlar Kâbe’nin yerini İbrahim’e şu şekilde hazırlatmıştık; “Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma. Tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et. İnsanları hacca çağır. Yürüyerek veya binekler üzerinde uzak diyarlardan sana gelsinler. Gelsinler ki bir araya gelmenin kendilerine sağlayacağı sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel faydaları bizzat yaşasınlar. Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları bayram günlerinde kurban ederken O’nun adını ansınlar. Siz de onlardan yiyin, yoksulu, fakiri de doyurun. Sonra yükümlülüklerini yerine getirerek kirlerden temizlensinler. Verdikleri sözlerini yerine getirsinler. Kâbe’yi tavaf etsinler.” İşte emir budur. Kim Allah’ın yasaklarına saygı gösterirse, şüphesiz kendisi için Rabbinin katında en hayırlısı budur. Size bildirilmekte olanlar hariç bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O halde putperestliğin yarattığı pisliklerden kaçının ve yalan sözden sakının. Allah için, O’na eş koşmayan, tevhit ehli kimseler olun. Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşmüş ve akbabaların parçaladığı veya şiddetli bir rüzgarın derin uçurumlara savurduğu kimseye benzer. İşte böyle! Her kim Allah’ın nişanelerine, kurbanlıklarına saygı gösterirse, şüphesiz bu kalplerin takvasındandır. Bu kurbanlıklardan kurban edeceğiniz vakte kadar elbette faydalanabilirsiniz. Sonunda bunlar Beyt-i atik (Kâbe) de kurban edilirler. Her ümmet için O’nun kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine Allah’ın adını ansınlar diye bir mabed kılmışızdır. Hepinizin ilahı bir tek ilahtır. Onun için yalnız O’na teslim olun. (Ey Muhammed!) Allah’a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele. Onlar ki Allah anıldığı vakit kalpleri titreyen, başlarına gelene sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayan kimselerdir. Bu kurbanlık büyükbaş hayvanları Allah’ın dininin nişanelerinden biri kıldık ki bunda sizin için nice faydalar vardır. Öyleyse kurban edilmek üzere saf halinde sıra sıra dizildiklerinde onları keserken Allah’ın adını anın. Yanları üstüne düşüp can verdikleri vakit de onların etlerinden yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. İşte böylece onları size musahhar kıldı ki, şükredesiniz. Elbette onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na ulaşacak olan sizin takvanızdır. İşte böyle onları sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiği için Allah’ı tekbir ile yüceltesiniz. Sorumluluklarını yerine getiren iyilik sevenleri müjdele. (Hac Suresi 25-37)