BÖLÜM 14
MEKKE’NİN YENİ GÜZERGÂH ARAYIŞLARI
Bedir Savaşından sonra Mekkelilerin sahil yolundan Şam’la ticaret yapması imkânsız hale gelmişti. Mekkeliler, Şam ile ticaret yapabilmek için alternatif güzergâh olarak Irak Yolu’nu denemeyi gündemlerine getirdiler. Bu konuda Mekke’de yapılan müşavereler de Safvan b. Ümeyye Kureyş'in yaşadığı sıkıntıyı ve çözüm yolunu şöyle dile getirmişti:
“Muhammed ile adamları ticaretimizi felce uğrattılar. O'na ve adamlarına karşı ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı bilemez olduk. Sahil yolunu kontrollerine aldılar. Oradan onların izni olmadan geçmek mümkün değil. Bölgedeki bütün kabilelerle de anlaşmışlar; onlar da Muhammed'e yardımcı oluyorlar. Nereye gideceğimizi ne yapacağımızı bilemez olduk. Eğer Mekke'de oturup duracak olursak, bütün sermayemizi yiyip bitireceğiz. Ben size Irak Yolunu alternatif güzergâh olarak öneriyorum.” ([1])
Safvan Bin Ümeyye’nin önerisi Darün Nedve de kabul görür. Fakat önce güzergâh üzerindeki kabilelerle görüşüp yol güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Zira gerek yağmacı kabileler gerekse de Medine İslam Cumhuriyetinin saldırılarına karşı kervanın güvenliği mutlaka sağlanmalıydı.
[1] ) Celaleddin Vatandaş “Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslâm Daveti-Medine Dönemi” sahife 141
Harita 12: Mekke'nin Şam Ticaret Yolları (--- Sahil Yolu ---Alternatif Irak Güzergâhı) (https://www.wpmap.org/map-of-saudi-arabia/saudi-arabia-physical-map-gif/)
Yol güvenliği için güzergâh üzerindeki iki büyük kabile olan Beni Süleym ve Gatafanlılarla görüşülerek onlarla müttefiklik anlaşması yapılmalıydı. Ayrıca Medine’deki alan Yahudi kabileler kışkırtılarak Medine’de iç kargaşa / anarşi çıkartmak yerinde olacaktı. Kaynuka Yahudileri sürüldüğü için diğer Yahudi kabileleri olan Kurayza ve Nadir’i kışkırtmak uygun olacaktı. Zaten Ka’b Bin Eşref bu süreci başlatmış ve Bedir savaşından sonra Mekke’ye kadar gelmiş, Mekkelileri intikam için kışkırtmıştı. Kaynukalıların sürülmesi ve Ka’b bin Eşref’in bu hareketi Peygamberimizin@ Yahudilerle başının ağrıdığının en temel göstergesiydi. Dahası Medine’deki yeni düzenlemelerden ve gelişmelerden şehirdeki Yahudi ileri gelenlerinin bir hayli rahatsız olduğu bilgisi Mekkelilerce malumdu.
14.1. Ebu Süfyan’ın Alternatif Güzergâh Oluşturma Girişimi ve Sevuk Harekâtı
Alternatif Şam ticaret güzergâhının kullanabilmesi için düşünülen planlar uygulamaya konulur. Bu amaçla Ebu Süfyan 40 kişilik bir süvari birliği ile Medine’ye doğru yola çıkar. ([1])
Ebu Süfyan Medine’ye geldiğinde gizlice önce Ka’b b Eşrefe uğrar. O zaten böyle bir başkaldırıya katılacağını Mekke’ye gelerek deklare etmişti. O yüzen ikinci etkili şahıs olan Beni Nadirin Liderlerinden Huyey bin Ahtab’ın kapısını çalar fakat Huyey kapısını açmaz. Ebu Süfyan bu kez Sellam bin Mişkem’in kapısını çalar. Sellam, Ebu Süfyan’ı çok iyi bir şekilde ağırlar.
[1] ) Not: Siyer kaynakları bu harekâtı Bedir’in intikamını almak için yapılmış bir harekât olarak değerlendirir. 40 kişilik bir süvari birliği ile Medine’ye intikam almaya gitmek hiç de akıllıca bir hareket olamaz.
Şekil 2: Ebu Süfyan'ın Sevuk Harekâtı
Ertesi günü Ebu Süfyan, Gatafan Kabilesine doğru yönelmişken yolda Ensar’dan bir kişi ve iki işçisi onları fark eder. Ebu Süfyan’ın askerleri onları hemen orada katlederler. Olay hemen peygamberimize@ haber verilir. Hz.Muhammed@ vakit kaybetmeksizin 200 kişilik bir orduyla Ebu Süfyan kuvvetlerinin peşine düşer. Ebu Süfyan Gatafan kabilesine gitmek için Henakiye’ye doğru yol alır. Fakat takip edildiklerini haber alınca hızla bölgeden kaçmak için yanlarına aldıkları sevuk ([1]) denilen erzak torbalarını atarak yüklerini hafifletirler. Ebu Süfyan Beni Süleym kabilesi üzerinden Mekke’ye doğru yol alır. Muhtemelen geri dönüş yolunda Beni Süleym kabilesi ile müttefiklik anlaşması yapmış olmalıdır. Yine çok büyük bir ihtimalle görüşme yapmasa da Gatafan kabilesine gönderdiği haberci ile onların da Irak Yolu üzerinden Şam ticaretini gerçekleştirmede onların olumlu görüşünü almış olmalıdır. Zaten Mekkelilerin ticaret için bu yolu tercih etmesi, her iki kabilenin de menfaatine olacağı gayet açıktır. Çünkü sahil yolu ne kadar uzun süre kapalı kalırsa Mekkelilerin kullanmak zorunda kalacakları bu alternatif güzergâh sözkonusu bu kabilelere çok büyük ekonomik gelir getirecektir. Bu nedenle Ebu Süfyan büyük ölçüde hedeflerine ulaşmış olarak Mekke’ye döner.
Hz.Muhammed @ ise Ebu Süfyan’ın bu harekâtına anlam vermeye çalışır ve O’nun niyetini çözer. Ebu Süfyan Irak Yolunu yeni ticari güzergâh olarak kullanacaktır. Beş gün bölgede kaldıktan sonra Medine İslam Ordusu sevuk torbaları ile birlikte Medine’ye geri döner.
[1]) Sevuk: un, yağ ve bal karışımı bir yiyecek
Harita 13: Ebu Süfyan'ın Sevuk Harekatı Rotası ve Hz.Muhammedin Sevuk Harekatı(https://www.wpmap.org/map-of-saudi-arabia/saudi-arabia-physical-map-gif/)
Ebu Süfyan’ın niyetini anlayan Peygamberimiz@ izlenecek karşı stratejiyi paylaşmak için mümin ileri gelenlerini Mescid-i Nebevi’de toplantıya davet etti. Onlara Sevuk Harekatıyla ilgili olarak Ebu Süfyan’ın niyetinin alternatif bir ticaret yolu denemek istediğini ve bu amaçla güzergâh üzerindeki Gatafan ve Beni Süleym kabileleri ile anlaşmalar yapmak için geldiğin anlattı. Onun Medine’deki Yahudi liderlerle görüşme amacının da Medine’de iç karışıklık çıkarmak olduğunu belirtti. Onun bu planlarını bozmak için harekete ivedilikle geçilmesi gerektiğini söyledi. O bu amaçla Gatafan ve Beni Süleym kabilelerinin Medine İslam / Barış Topluluğu bünyesine katılmaya davet edilmesi ve bu daveti kabul etmedikleri takdirde onları Mekke ile müttefik olmamaları hususunda tarafsızlığa zorlanması için onların üzerine kuvvet gönderilmesini teklif etti. Fakat konunun önemini idrak edemeyen bazı mümin ileri gelenler Gatafan ve Beni Süleym kabilelerinin üzerine ordu gönderilmesi teklifini kabul etmek istemediler. Zira bu kabileler büyük ve güçlü kabilelerdi. Onları korkutmak için yapılacak harekât hem büyük ölçüde mal ve para harcamayı gerektirecek hem de yaya veya binekli savaşçılara ihtiyaç olacaktı. Tıpkı Bedir Savaşına gidişteki isteksizlik gibi müminlerde bir isteksizlik meydana geldi. Onlar, bu kabilelerin güçlü ve tehlikeli olmasının yanında çöl şartlarını çok iyi bildiklerini, bu nedenle bu şartları kendi lehlerine kullanarak İslam ordusunun üzerine ani bir baskın yapmaları halinde büyük bir yenilgi alma ihtimali olduğunu ifade ettiler. Hz.Muhammed@ ise başka çarenin olmadığını, gerekli tedbirleri alarak bu iki kabilenin üzerine gidilmesinin kaçınılmazlığını anlattı. Ama onlara yapılacak operasyonlardan önce Medine’nin iç bütünlüğünü sağlamanın ivedilik arz ettiğini belirtti. Bunun için planın birinci basamağı olarak Ka’b bin Eşref’in etkisiz hale getirilmesi kararının alınmasını gündeme getirdi.
Hz.Muhammed’in@ planına göre önce Medine Anayasasının şartlarını ihlal etmiş olan Ka’b bin Eşref ortadan kaldırılacaktı. Zira o Mekke’ye kadar gitmiş ve onları Medine’ye saldırı yapmaları ve Bedir’in intikamını almaları için onları teşvik etmişti. Zaten Ka’b bin Eşref anlaşmayı ihlal ettiğini de açıkça deklare ediyordu. Bu nedenle onun öldürülmesinin önünde hukuken hiçbir engel yoktu. Peygamberimiz@ onun öldürülmesi ile Beni Nadir ve Beni Kurayza Yahudilerine bu işin hiç şakasının olmadığı mesajının verileceğini belirtti. Kim anlaşma şartlarını ihlal ederse onlarla savaşmaktan çekinilmeyeceği bir daha ortaya konacaktı.
Ebu Süfyan’ı evinde misafir eden Sellam bin Mişkem de sorgulanmıştı. Fakat o Anayasaya bağlılık yemini ediyor ve Anayasayı ihlal etmediğini, Ebu Süfyan’la herhangi bir gizli anlaşmaya girmediğini, onu sadece misafir olarak ağırladığını ifade etmişti. Bu nedenle onun için herhangi bir girişimde bulunmak planlanmadı. Toplantı sonunda Kab bin Eşrefin öldürülmesi ve Gatafan ile Beni Süleym kabileleri üzerine askeri kuvvet gönderilmesi kararı alındı
14.2. Ka’b Bin Eşref’in Öldürülmesi
Ka’b bin Eşref’in ortadan kaldırılması kararının yerine getirilmesi için peygamberimiz@ Muhammed bin Mesleme’yi görevlendirdi. O, beş kişilik bir operasyon timi oluşturdu ve nasıl bir operasyon tatbik edeceğini de planlandı.
Ka’b bin Eşref’in kalesi Beni Nadir kabilesinin yerleşim yerinin arkasındaydı ve çok güvenlikli bir kaleydi. Kaleye girebilmek için tasarlanan hile uyarınca Muhammed bin Mesleme dost görüntüsü içerisinde Ka’b bin Eşref’e misafir oldu. Onunla yenilen yemekten sonra dostane bir havada gelişen sohbet sırasında Muhammed bin Mesleme operasyonunu yaptı ve Ka’b Bin Eşref’i öldürdü.
Şekil 3: Ka'b bin Eşref'in Katli için Muhammed bin Mesleme Harekâtı
14.3. Gatafan ve Beni Süleym Kabileleri Üzerine Yapılacak Askeri Harekât İçin İnfaka Davet
Ka’b bin Eşref suikastının başarıyla neticelenmesi ile Mescid-i Nebevideki toplantıda belirlenen birinci adım gerçekleşmişti. Şimdi aynı toplantıda kararlaştırılan ikinci adıma sıra gelmişti. Şimdi Gatafan kabilesi ve Süleym kabilesi üzerine ordu gönderilecek ve onlar korkutulacaktı. Tıpkı Bedir Savaşı öncesi Sahil Yolu ticaret güzergâhında bulunan Damran ve Müdlic kabilelerinin üzerine yürüyüp onları korkuttuktan sonra onlarla müttefiklik ya da saldırmazlık sözleşmesi yaptıkları gibi Mekke’nin alternatif ticaret yolu üzerindeki Gatafan ve Süleym kabileleriyle de müttefiklik sözleşmesi yapılmaya çalışılacaktı.
Ancak ilk etapta onlar korkutulup Mekke Yönetimiyle yaptıkları müttefiklikten vaz geçirmek gerekiyordu. Gerçi bunu yapmak da oldukça zor görünüyordu. Zira Bedir zaferinden sonra bu iki kabilenin Mekke’nin kışkırtmasıyla Medine üzerine saldırmaya hazırlandığı duyumu alınınca üzerlerine bir ordu gönderilerek Karkaratül Küdr Harekâtı düzenlenmişti. Bu harekâtta herhangi çatışma olmamakla birlikte 500 devenin üzerinde bir ganimet elde edilmişti. Önemli miktarda mallarını kaptırmaları nedeniyle Gatafanlılar Medine İslam Cumhuriyetine karşı iyice hınçlıydılar.
Onların Medine İslam Cumhuriyeti ile müttefiklik anlaşması yapmaya yanaşmayacaklarının bir diğer sebebi de onların kabile sisteminin devamını istiyor olmaları ve asla merkezi bir idareye bağlı olmak istememeleriydi. Dahası Mekkelilerin Irak alternatif ticaret yolunu tercih etmeleri kendilerinin çok menfaatine geliyordu. Dolayısıyla Medine İslam Cumhuriyeti ile müttefik olmayı değil Mekke müşrik yöneticileri ile müttefik olmayı tercih edecekleri açıktı. Bu nedenle Medine İslam Cumhuriyetinden gelecek baskılara karşı direnecekleri açık olan bu kabilelerin üzerlerine gönderilecek ordunun tam teçhizatlı ve uzun süre bölgede gövde gösterisi yapabilecek bir ordu olması gerekiyordu. Uzun soluklu ve tam teçhizatlı bir ordunun oluşturulması içinde müminlerin infakta bulunmaları şarttı. Cenab-ı Hak, Medinelileri orduyu donatma hususunda teşvik etmek için Allah Yolunda infakın karşılığının çok büyük ödülle mükâfatlandırılacağını bildirdi. Bu mükâfatlandırma müjdesi için onların çok kolay anlayabileceği güzel bir örneği metafor olarak verdi. Yapılacak fedakârlığın / infakın karşılığının çok büyük olacağını bire yedi yüz veren bir buğday örneği ile anlattı.
Gatafan ve Süleym kabilelerinin üzerine ordu gönderme kararına her ne kadar bazı itirazlar olsa da sonunda tezkere karara bağlanmıştı. Fakat nasıl Bedir Savaşına giderken bazıları savaşa katılmaya karşı isteksizlik gösterdilerse bu harekât için de fedakârlık yapmaya ve infakta bulunmaya bazıları gönülsüz yaklaşıyorlardı. Özellikle münafık şeytan Abdullah b. Ubey orduyu donatmak için infak yapılması halinde giderek fakirleşecekleri söylemini yayıyordu. Bu şekilde sürekli akınlar / askeri hareketler olacak olursa bunları finanse etmenin mümkün olamayacağı, Medine ekonomisinin bunu kaldıramayacağını söylüyordu. Onun Medinelileri fakirlikle korkutması, halk üzerinde etkili oluyor halktan bazıları gerekli teçhizatları getirseler de sürekli söyleniyorlar, harekâtı yanlış buluyorlar ve peygamberimizi @ ve samimi müminleri üzüyorlardı. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, onları uyardı; “Eğer peygamberinize eziyet edecekseniz ve böyle söylenip durarak infak edecekseniz hiç infak etmeyin! Böyle yaparak samimi insanların şevkini kırıyorsunuz. Güzel sözlerle bu hareketi desteklemeniz gerekirken söylenip duruyorsunuz. Böyle söylenerek ve gönülsüzce yapacağınız infaka Allah’ın (dolayısıyla Medine İslam Cumhuriyetinin) ihtiyacı yoktur. Samimi bir şekilde güzel sözlerle bu harekete destek vermeniz bile, arkasından eziyet veren infaktan daha hayırlıdır.”
261-263- Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan tohum örneği gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir ve O her şeyi bilir. Mallarını Allah yolunda bağışlayan, sonra verdiklerini minnet konusu yapmayan ve eziyet etmeyenler var ya! İşte o kimselerin Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de. Güzel söz ve kusur bulmamak, peşinden eziyet gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, cezalandırmada acele etmeyendir. (Bakara Suresi 261-263)
Bu mesajlara muhatap olan münafıklar orduyu donatma hususunda bu kez riyaya başvurdular. Onlar niyetlerini gizlemek ve sırf isim yapıp gözdelerden olabilmek için infak etmeye başladılar. Aslında onlar Hz.Muhammed’e@ ve O’nun stratejisi ile gelecekte başarı kazanılacağına inanmıyorlardı. Yani Allah’ın gelecekteki zafer vaadine ve ahretteki hesap gününe inanmıyordu. Fakat onlar İslam Cumhuriyetinde sözü dinlenen ileri gelenler / makam sahipleri / en önde olanlardan olma statülerini de korumak istiyorlardı. Cenab-ı Hak, ise onları çok güzel bir metaforla uyardı. Onlara bu hareketlerinin kendilerine bir faydası olmayacağını bildirdikten sonra, eğer Kendisinin rızasını kazanmaya yönelik infak ederlerse o zaman statülerini güçlendireceklerini belirtmek için başka bir örneği metafor olarak verdi.
264-265- Ey iman edenler! Malını insanlara riya / gösteriş için harcayan ve Allah'a ve gelecekte yaşanacak sürece (ahrete) iman etmeyen kişinin yaptığı gibi, sadakalarınızı minnet ve eziyet ederek iptal etmeyin. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak yağmur yağdığı zaman, o şiddetli sağanağın kendisini çıplak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Öyle kimseler yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah inkârcılar topluluğunu doğru yola iletmez. Sadece Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini güçlendirip sağlamlaştırmak için mallarını bağışlayanların durumu ise kendisine bol yağmur isabet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur yağmasa da bir çisenti bile yeter. Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir. (Bakara Suresi 264-265)
İslam Ordusunun donatılması için aşağıdaki ayetle verilen örnekle de herkesin aklını başına almasını aksi takdirde hâlihazırdaki kazanımların boşa gideceği uyarısı yapıldı. Söz konusu örnekte Medine İslam Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana geçen kısa süre içerisinde kazandığı zafer ve ganimetlerle kavuştuğu birtakım imkânlar, bahçe ve üzüm bağlarına benzetilirken Cumhuriyetin kurum ve düzenlemeler bakımından hâlihazırda zayıf ve güçsüz olmasını ise bahçe sahibinin ihtiyarlık nedeniyle yüz yüze geldiği zayıflığa ve güçsüzlüğe benzetildi. Cumhuriyetin bekasını sağlayacak kadroların henüz yetişmemiş olmasını ise verilen örnekteki ihtiyarın küçük çocuklarına metafor yapılmaktadır.
Mevcut duruma yapılan benzetmeden sonra nasıl ki ihtiyarın bahçesinin bir fırtınada aniden yok olması onun için bir felaket olacaksa, Medine İslam Cumhuriyetinin de sahip oldukları imkân, zafer ve stratejik konumunu kaybetmesinin bir felaket olacağı vurgulanarak Gatafan ve Beni Süleym kabileleri üzerine sefere çıkacak İslam ordusunu herkesin desteklemesi ve donatması konusunda ikaz edildi.
266- Sizden biriniz ister mi ki; kendisine ait hurmalık ve üzüm bağlarından bir bahçesi olsun, içerisinden ırmaklar aksın, içinde her türlü meyve yetişsin, kendisine de ihtiyarlık çökmüş ve küçük çocukları olduğu bir zamanda ateşli bir fırtına kopsun ve bahçesini kavurup yakıversin? İşte Allah, düşünesiniz diye ayetlerini böyle açıklıyor. (Bakara Suresi 266)
Bir kısım münafıklar da İslam Ordusunun donatılması için yaptıkları infakta en kötü ve en değersiz ürünlerini / mallarını veriyorlardı. Onların böyle yapmaktaki amacı halkı etkileyerek onların da en kötü ve en değersiz ürünlerini / mallarını infak için getirmelerini sağlayarak harekâtın finanse edilmesini engellemekti. Böylece peygamberimizin politikasını boşa çıkarmak niyetindeydiler. Onların bu girişimlerinden etkilenerek ürünlerinin en kötüsünü ve / veya en değersizini bağış için getiren insanlar vardı. Bu gelişmeye karşı derhal bir önlem alınması gerekiyordu. Cenab-ı Hak, Medinelileri bu konuda hemen uyardı ve Allah yolunda infak edecekleri malların / ürünlerin, gözden çıkardıkları ya da zaten atacakları değersiz olanlarından vermeye kalkışmamalarını bildirdi.
267-Ey iman edenler! Kazandığınız mallardan / servetten ve sizin için yerden çıkardıklarımız ürünlerin en helalinden ve en iyilerinden infak edin / Allah yolunda verin. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamayacağınız kötü malı ve ürünleri vermeye yeltenmeyin. Biliniz ki Allah çok zengin / hiçbir şeye muhtaç olmayan, övülen / övgüye layık olandır. (Bakara Suresi 267)
Abdullah b. Übey şeytanı da bu askerî harekâtlara karşı olduğu için mümin halkın infak etmemeleri için onları fakirlikle korkutuyordu. Hz.Muhammed’in@ bu politikaları devam ettiği sürece bu harekâtların sonunun gelmeyeceğini ve Medinelilerin de sınırlı bir ekonomik güce sahip olduğunu, eğer bütün harekâtları finanse edecek olurlarsa sahip oldukları servetlerini / varlıklarını kaybedeceklerini dillendiriyordu. O bu propagandası ile Hz.Muhammed’in@ öngördüğü politikalarını icra etmesi için ihtiyaç duyduğu mali desteği bulamadığından dolayı başarısız olmasını ve sonunda da İslam Cumhuriyetinin yıkılıp gitmesini istiyordu. Eğer istediği gerçekleşecek olursa eski şirk zulüm sistemine geri dönülecek ve kendisi tekrar iktidara gelmeye muvaffak olacaktı. Cenab-ı Hak, Medine halkını Abdullah b. Übey’in bu propagandasına karşı uyardı. Onlara elçisinin politikaları izlendiği takdirde rahmetinden çok büyük zenginlikleri vereceğini bildirdi. Abdullah b. Übey şeytanının ileriyi göremediğini ama Hz.Muhammed’in@ kendi ihsan ettiği ferasetle geleceği gören hikmetli politikalar uyguladığını belirtilerek şayet elçisinin hikmetli politikaları desteklenecek olursa çok büyük hayırlara / mallara / zenginliklere kavuşacaklarını belirtti.
268-269-Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkinliği / hayâsızlığı / cimriliği emrediyor. Allah ise, size Kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaat ediyor. Allah, bilgisi ve rahmeti / ihsanı sonsuz geniş olandır. Allah, dilediğine hikmet (hâkimiyet, yasa, bilgelik ve ilkeler) verir. Kime de hikmet verilmişse, gerçekten ona pek çok hayır / mal / mülk / servet verilmiş demektir. Bunu, derin düşünebilen akıl sahiplerinden gayrısı anlamaz. (Bakara Suresi 268-269)
Abdullah b. Übey Şeytanının sadakaları / infakı engellemek için yaptığı bütün girişimler Cenab-ı Hakk’ın uyarıları ile boşa çıkarılıyordu. Medineli halk, askeri operasyonları desteklemek için ürünlerinin / mallarının en iyilerini vermeye başladıkları gibi fakirlik korkusunu da yenip fazla fazla veriyorlardı. Fakat münafıklar ve kalbi hastalıklı olan bazı kimseler infakı engelleme girişimlerinden vazgeçmemişlerdi. Onlar bu kez sadakaların gizli verilmesi gerektiği propagandasını yapmaya başladılar. Onlar bu propaganda ile Allah yolunda halkın verecekleri sadakaların / infakın gizli olmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Böylece en kötü ürünleri verenlerin kimler olduğu belli olmayacağı ve kimin ne kadar verdiği belli olmayacağı için kendileri amaçlarına kavuşacakları gibi kötü niyetli / mal sevgisine yenilen bazılarına da imkân sağlanmış olacaklardı.
Bilindiği üzere sadaka terimi Allah yolunda verilecek infak, sadaka, zekât, vergi, bağış vb. her türlü harcamayı kapsamaktadır. Cenab-ı Hak, münafıkların yaptıkları bu menfi propaganda ile hedeflerine ulaşmalarını engellemek için İslam Cumhuriyetine verilecek infak, zekât ve / veya sadakat vergileri ile insanların yoksullar için yapacakları infak ve sadakaların verilme şekillerine ilişkin usul ve esasları belirledi. Bu noktada İslam Cumhuriyetine / Allah yolunda verilecek zekât / sadakat vergisi ve infak gibi harcamaların açıktan yapılmasını, yoksullara doğrudan / elden verilecek sadakaların ise gizli olmasının daha hayırlı olacağını hükme bağladı.
Cenab-ı Hak, bu hükümlerle İslam Cumhuriyeti için / Allah yolunda yapılacak harcamaların açıktan yapılmasının güzelliğine vurgu yaparken fakirlere verilecek sadakaların gizli verilmesinin onların incinmemeleri açısından daha uygun olduğuna işaret etti. Böylece münafık şeytanların halk nezdinde yaratmaya çalıştığı menfi algı bertaraf edildi.
İnsanların her ne infak ederlerse ve kalplerinde nereye, kime ve hangi niyetle infak etmeyi murat ediyorsa Kendisinin onu bildiğini ve karşılığını vereceğini de bildirdi. Zalim münafıkların böyle yaparak İslam Ordusunu ve elçisini yardımsız bırakacağını umuyorlarsa boşuna uğraşmamalarını Kendisinin elçisine yardım edeceğini ama zalim münafıkların hiçbir yardımcılarının olmadığına işaret etti.
Diğer taraftan Hz.Muhammed@ Medinelilerin hayrına, onların yararına ne kadar çaba gösterirse göstersin münafıkların ve bazı kalbi hastalıklı insanların hala menfi davranmaları karşısında üzüntü duymaktadır. Cenab-ı Hak elçisini bu noktada da teselli etti ve onların doğru yola girmemesinden kendisini sorumlu tutmamasını ve üzülmemesini istedi. Kim Allah yolunda harcama yaparsa kendi yararına yapacağını ve karşılığını alacağını bildirdi.
270-272- Allah yolunda ne infak ettiyseniz ve/ veya ne vermeyi adadıysanız, muhakkak Allah onu bilir (ve karşılığını verir). Ama zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur. En güzeli Sadakat Vergilerinizi / Zekâtlarınızı (İslam Cumhuriyeti için yapacağınız harcamalarınızı / Allah yolundaki harcamalarınızı) açıktan vermenizdir. Fakat yoksullara vereceğiniz sadakalarınızı ise gizlice vermeniz sizin için daha hayırlı olur. Bu şekildeki davranış sizin günahlarınızın bir kısmının bağışlanmasına sebep olur. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Allah yolunda yaptığınız tüm harcamalar yine kendi yararınızadır. Fakat Siz yalnızca Allah rızasını gözeterek verirsiniz. Böyle yaptığınız her harcamanın / iyiliğin karşılığı size tastamam ödenecek ve siz hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaksınız. (Bakara Suresi 270-272)
Abdullah b. Übey şeytanının yaptığı bir diğer menfi propaganda sadakat vergilerinin / zekâtın / infakın Hz.Muhammed’in@ yandaşlarına / arkadaşlarına gittiği yönündeydi. İslam Cumhuriyetinde toplumun işlerini görmeye memur edilen müminlere ve güvenliği sağlamak için savaşan askerlere / mücahitlere Cumhuriyetin hazinesinden yapılan harcamalar münafıkların dillerinde dolaşıyor ve Medinelilere verdikleri paraların birilerine menfaat sağladığı şeklinde algı yaratan propagandaya dönüşüyordu.
Cenab-ı Hak, İslam Cumhuriyeti hazinesine verilen sadakat vergilerinin / infak / zekâtların İslam Cumhuriyetinin memurlarına ve savaşçılarına harcanmasının gayet doğal olduğunu zira onların yaptıkları hizmetler nedeniyle kendi geçimleri için ne ticaret yapmaya ne de çalışmaya vakitlerinin olmadığını bildirdi. Halkın hizmetinde bulunup dünyevi kazanç peşinde koşmaya fırsat bulamayan bu insanların ihtiyaçları bir yerlerden karşılanmazsa yaşamlarını nasıl idame ettireceklerdir? Şayet geçimleri için çalışacak veya ticaretle uğraşacak olurlarsa o takdirde de Cumhuriyetin hizmetleri aksayacaktır. Bu nedenle İslam Cumhuriyetinin memurları ve askerlerinin geçimleri için hazinede toplanan sadakat vergilerinden / infaktan / zekâttan onlara maaş verilmesi gerektiği müteakip ayetlerle bildirildi. Ayrıca onlar öylesine izzetli ve şerefliydiler ki yaptıkları hizmetlere karşılık olmak üzere halktan herhangi bir şey asla istemediklerine söz konusu ayetlerde işaret edildi. Dışarıdan bakanların onların ihtiyaçları olsa dahi onurlu duruşları nedeniyle zengin sanıldığı belirtildi. Dahası onlar dünyevi ihtiyaçları için kamu / devlet gücünü kullanıp halktan arsızca bir şey talep etmediklerine de değinildi.
Böylece münafıkların bir menfi propagandalarının da önüne geçilmiş oldu.
273-274-Sadakat Vergileriniz / zekâtlarınız, kendilerini Allah yoluna adadıklarından dolayı rızıklarını temin amacıyla yeryüzünde gezip dolaşamayan ve böylece fakru zarurette olanlar içindir. İstemekten çekindikleri için durumlarını bilmeyenler onları zengin zannederler. Onları şu özellikleriyle tanırsın / tanırsınız; şereflidirler, haysiyetlidirler, yüzsüzlük yaparak kimseden bir şey istemezler. Allah yolunda mallarınızdan yapacağınız her harcamayı, muhakkak Allah bilir. Mallarını gece gündüz / her zaman, gizli ve aşikâr Allah yolunda infak edenlerin mükâfatlarını Rableri verecektir. Onlara korku yoktur, onlar üzülmezler de. (Bakara Suresi 273-274)
14.4. Gatafan Kabilesi Üzerine Zu Emer Harekâtı (Haziran –Temmuz 624)
Gatafan kabilesi üzerine yapılacak Zu Emer harekâtı için 450 askerden oluşan bir ordu teşekkül ettirildi. İslam Ordusuna bizzat Hz.Muhammed@ komuta etmekteydi. Peygamberimiz@ Medine’nin Başkanlık vekâletini Hz. Osman’a bıraktı. İslam Ordusu Gatafan kabilesinin genel olarak gezip dolaştığı Necid bölgesine hareket etti. Söz konusu bölgede 40 gün süreyle dolaşıldı. Fakat Gatafanlar İslam ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemediler. Peygamberimizin@ orduyu sürekli teyakkuzda tutması nedeniyle Gatafanlar onları gaflet içerisinde yakalama şansı da elde edemediler. Gatafanların kaçıp dağlara saklanmaları nedeniyle bu 40 günlük süreçte herhangi bir çatışma yaşanmadı. Ancak bu harekât sırasında Gatafanları kışkırtan ve onlara Medine İslam Cumhuriyetine karşı yapılacak muhtemel harekâtlar için mali destek sağlayan kişinin Hayber yakınlarında bir kalede oturan Yahudi finansörü Ebu Rafi olduğu öğrenildi.
Zu Emer Harekâtı ile Gatafanların gözünün korkutulmuş olması nedeniyle Medine’ye saldırı yapmaları ihtimalinin ortadan kaldırılmıştır. Düşmana karşı caydırıcı bir hareket sonrasında beklenen sonuç elde edilmiş olduğundan İslam ordusu Medine’ye geri döndü.
Harita 14: Zu Emer / Gatafan Harekâtı(https://www.wpmap.org/map-of-saudi-arabia/saudi-arabia-physical-map-gif/)
14.5. Ebu Rafi’nin Öldürülmesi
Zu Emer harekâtıyla elde edilen istihbarat uyarınca Gatafanları Medine İslam Cumhuriyetine karşı örgütleyen ve gerekli finansmanı sağlayanın Ebu Rafi olduğu anlaşılınca, peygamberimiz@ Abdullah b. Atik komutasında beş kişilik bir suikast timini Ebu Rafi’yi öldürmek üzere Hayber’e gönderdi. Abdullah bin Atik ve ekibi halkın arasına karışarak Ebu Rafi’nin kalesine girdi. O gecenin ilerleyen saatlerinde ve gecenin sessizliğinde Ebu Rafi’nin odasına kadar girmeyi başardı ve onu öldürmek için hamle yaptı. Yaptığı hamle ile onu ağır yaraladı. Abdullah bin Atik, Ebu Rafi’ye öldürücü darbe vurduğu için onun öldüğünü sanıp kaleden kaçmaya çalışken merdivenden düştü ve ayağı kırıldı. O, kırık ayağıyla kaleden kaçmaya da muvaffak oldu ve sabah olduğunda ise Ebu Rafi’nin öldüğünü öğrendiler ve müjdeyi peygamberimize ulaştırdılar.
Böylece Medine İslam Cumhuriyetine karşı düşmanlık için hem menfi propaganda yapan hem çevre Arap kabilelerini kışkırtan ve hem de onları finanse eden bir çıbanbaşı daha ortadan kaldırılmış oldu.
14.6. Beni Süleym Kabilesi Üzerine Buhran Harekâtı (Ağustos 624)
Zu Emer Harekâtında ve Ebu Rafi suikastında başarıyı yakalayan Peygamberimiz, bu kez Beni Süleym kabilesi üzerine harekât düzenledi. Bu harekât için 300 kişilik bir ordu teşekkül ettirdi. Buhran Harekâtı adı verilen bu harekât 10 gün sürdü ve Gatafan kabilesi gibi Beni Süleym kabilesi de İslam Ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Hâlbuki bu harekât öncesi Mekkelilerin kışkırtmasıyla Medine’ye saldırı yapmayı bile planlıyorlardı.
Beni Süleym kabilesinin de korkutularak tesirsiz hale getirilmesi nedeniyle harekât amacına ulaştığından İslam Ordusu Medine’ye geri döndü. Artık Mekke’nin alternatif Şam ticaret yolunu denemeleri halinde onları koruyacak herhangi bir güç / kabile yoktu. Kimse onları koruyamazdı. Fakat Mekke Yönetimi anlaşma yaptıkları bu kabilelere güveniyorlar ve kervanlarının saldırıya uğramayacağını düşünüyorlardı.
Harita 15: Buhran Harekâtı(https://www.wpmap.org/map-of-saudi-arabia/saudi-arabia-physical-map-gif/)
14.7. Zeyd Bin Harise Harekâtı (Kasım Aralık 624)
Mekkeliler Sevuk Harekâtı sırasında yol güzergâhı üzerindeki Beni Süleym ve Gatafan kabileleriyle yaptıkları güvenlik anlaşmalarına güvenerek bu alternatif yol üzerinden Şam’a ticari bir kervan denemesi yaptı. Bu Kervan altın ve gümüş açısından oldukça zengindi. Kervanda Ebu Süfyan, Safvan bin Ümeyye, Abdullah bin Ebi Rebia gibi Mekke’nin önde gelenleri de bulunuyordu. Kervana Furat bin Hayyan rehberlik ediyordu.
Kervanın istihbaratını alan peygamberimiz, Zeyd bin Harise komutasında 100 kişilik bir ordu hazırlattı ve kervanı ele geçirmek için gönderdi. Ordu kervanı Karde denilen yerde yakaladı. Üzerlerine Medine İslam Ordusunun geldiğini gören kervanın muhafızları kaçıp canlarını kurtardılar. Beni Süleym ve Gatafan kabilelerinden de yardım alamadılar. Zeyd bin Harise kervan rehberi olan Furat bin Hayyanı esir etti ve tüm kervan mallarını ganimet olarak Medine’ye getirdi. Bu harekât ile sadece Medine İslam Cumhuriyetine kalan beşte bir hissenin miktarı 20.000 dirhem olduğu rivayet edilir. Böylece Cenab-ı Hakk’ın vaat ettiği bire yedi yüz örneği daha şimdiden gerçekleşmişti. Fakat daha önemli sonuç ise Mekke’nin kuzey ile ticaret yolu artık tamamen kontrol altına alınmıştı. Artık Medine’nin üzerine gitmekten başka çareleri kalmamıştı. Uhud savaşı kaçınılmaz hale gelmişti.
Harita 16: Zeyd Bin Harise Harekâtı(https://www.wpmap.org/map-of-saudi-arabia/saudi-arabia-physical-map-gif/)