BÖLÜM 27
DİRİLİŞİN BELİRTİLERİ
Daha önceki bölümlerde anlatıldığı üzere Hz.Muhammed’e@, müminlere ve Haşimoğullarına uygulanan boykotun kırılmasını müteakiben Ebu Talip’in vefatını izleyen süreçte Hz.Muhammed’i@ öldürmeyi planladıkları malum idi. Ebu Talip, onları bu planları konusunda uyarmış ve onların bu kötü emellerinden vazgeçmelerini aksi takdirde başlarına çok büyük belalar alacakları tehdidinde bulunmuştu. Fakat Mekke müşrik azgınlar açısından Hz.Muhammed@ zaten en büyük bela idi. Bir an önce O’ndan kurtulmak istiyorlardı. Ama Ebu Talip’in uyarılıları da yabana atılır cinsten değildi. Hz.Muhammed’i@ öldürmeleri halinde gerek aşireti gerekse müminlerin Kureyş aleyhine olarak çevre kabileleri harekete geçirmeleri ve onları Mekke’den sürüp çıkarmaları büyük bir olasılıktı.
Hz.Muhammed’in@ Taif’e gitmesi ve orada kendisi ile müttefiklik yapacak kabile araması nedeniyle onların peygamberimize karşı duydukları öfke son derece artmıştı. Peygamberimiz davasından asla vazgeçecek gibi görünmüyordu. O’nun mutlaka durdurulması ya da ortadan kaldırılması gerekiyordu. Peygamberimizin Taif dönüşü Nahle vadisinde yabancılarla / ecnebilerle görüştükten sonra onların kendi kabilelerine ulaştıklarında onları da ikna konusunda mesafe aldığının haberleri Mekke’ye ulaşınca, Mekke müşrikleri, bu gelişmeleri alayla karşılasalar da durumun ciddiyetini iyice anlamışlardı. O’nun davası çevre kabilelerde bir melce / yer / müttefik edinecek olursa ki, gelişmelerin bu yönde olduğu görülmekte idi, O’nu kimse durduramayacak ve sonunda kazanacağı muhakkaktı. Onların artık Hz.Muhammed@ hakkında mutlaka bir karar vermeleri ve bu soruna bir çare bulmaları gerekiyordu. Bu sorunu çözmenin yegane yolunun Hz.Muhammed’i@ yok etmekten başka bir yolu da gözükmüyordu.
Bu nedenle onlar Hz.Muhammed’in@ yok edilmesinden kimsenin kendilerini sorumlu tutamayacağı bir plan üzerine kafa yormaya başladılar. Plana göre onlar Hz.Muhammed’i@ öldürmek üzere tetikçiler tutacaklar ama kendilerinin bu tetikçilerle asla hiçbir ilişkileri olmayacaktı. Bütün ilişkileri gizli yürüteceklerdi. Tetikçi(ler) işlerini bitirdiklerinde Hz.Muhammed@ kim vurduya gitmiş olacaktı. Hiçkimse Mekke müşrik ileri gelenlerini bu cinayetten sorumlu tutamayacaktı. Onlar cinayet sırasında cinayet mahallinden başka bir yerde bulunacaklardı. Böylece Hz.Muhammed’in@ kanını yerde koymayacak aşireti ve taraftarları intikam almak için kimseyi suçlayamayacaklardı.
Fakat Cenab-ı Hak, onların bu suikast planlarını Hz.Salih@ kıssası üzerinden açık etti. Plan deşifre edilince onlar yakın vadede bu planlarını uygulama imkânı bulamadılar. Ta ki Hz.Muhammed’in@ üç yıl sonra Medine’ye hicret edeceğine kesin kanaat getirdikleri zamana kadar onlar bu planlarını uygulayamadılar.
Cenab-ı Hakk’ın ihbarı sonucu açığa çıkarılan suikast girişimi ile Hz.Salih’e @ yapılmak istenen suikast girişimi hemen hemen aynı tipte bir girişimdi. Anlatılan kıssa ile Mekke müşrik azgınlarına iyilik yerine kötülüğü almak için çalıştıklarını Hz.Salih’in@ belirttiğinden bahisle Ebu Talip’in de kendilerine yapmış olduğu uyarıya bir gönderme yapılır.
Daha sonra suikastin nasıl yapılacağına değindikten sonra Semudlu çeteler bu emellerinde nasıl başarılı olamadılarsa aynı şekilde Mekke müşrik azgın çetelerin de başarılı olamayacakları, tuzaklarının başlarına çalınacağı ve böyle devam ederlerse sonlarının da Semudlular gibi yıkım ve yok oluş olacağı vurgusu yapılır.
45- 52- Ant olsun ki, Allah’a ibadet edin diye Semud’a da kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. Fakat onlar birbirleriyle çekişen iki parti / fırka / zümre oluverdiler. O (Salih) dedi ki: “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün başınıza gelmesi için acele ediyorsunuz? Merhamet olunmanız için Allah’a istiğfar etseniz olmaz mı?” Onlar; “Senin ve seninle beraber olan kişiler başımıza uğursuzluk getirdiniz / seni ve beraberindekileri uğursuzluk belirtisi sayıyoruz” dediler. O (Salih); “Uğur ya da uğursuzluğunuz Allah’ın takdirindedir. Ama gerçekte ise siz, fitnelenen (kendini ateşe atan) bir topluluksunuz” dedi. Vakıa, malum o şehirde dokuz çete vardı; bunlar düzeni sağlamadıkları gibi bozgunculuktan geri durmuyorlardı. Allah adına yemin ederek “Gece ona ve ailesine baskın yapalım. (Ve onların hepsini öldürelim.) Sonra da velisine (yakınlarına / kanını dava edecek olanlara) ‘Biz, onun ve ailesinin ortadan kaldırılmasına şahit olmadık (olay sırasında orada değildik) ve biz kesinlikle doğru söyleyenlerdeniz’ diyelim” dediler. İşte onlar böyle bir tuzak kurmuşlardı. Fakat, onların hiç fark edemeyecekleri biçimde, biz de onların tuzaklarını boşa çıkardık. İşte bak! Onların tuzaklarının akıbeti nice oldu; Muhakkak ki Biz onları ve kavimlerini toptan yerle bir ettik. İşte, onların, işledikleri zulümler yüzünden çöküp virane olmuş evleri. Muhakkak ki bunda, bilen bir kavim için bir ayet (ibret) vardır. (Neml Suresi 45-52)
Cenab-ı Hak, Mekke müşrik çetelerin bu hain planlarını deşifre ettikten sonra onları itibarsızlaştırmak için Hz.Lut @ kıssası üzerinden işledikleri büyük günahlardan birine işaret eder. Onların şehvet düşkünlükleri çok ileri gitmiş, onlar işi livataya kadar götürmüşlerdi. Bu durum aslında “Ehlullah” olarak adlandırılan Kureyş için yüzkarası bir durumdu. Bu aşağılık ve iğrenç ahlaksızlığın Kureyş’in ileri gelenlerince işlendiği açığa çıkacak olursa, bu durum onları diğer Arap kabilelerinin gözünde küçük düşürecekti. Hele bir de bu iğrençliklerini kutsal bir mekânın olduğu şehirde yapmaları, çevre kabileler nezdinde büyük bir tiksinti oluşturacaktı. Mekkeli müşriklerin bu iğrenç ahlaksızlıklarının deşifre edilmesi, onları uluslararası ve kabileler arası platformda da çok zor durumda bırakacaktı. Hz.Lut @ kıssası üzerinden Kureyşlilerin aşağılıkları deşifre edilince onların Hz.Muhammed@ ve müminler aleyhine yaptıkları menfi propaganda ters tepecek ve müminlerin mücadelelerinin hak-hukuk, güzel ahlak, temizlik, dürüstlük ve doğruluk ilkeleri için yapıldığı ortaya çıkacaktı.
53-58- İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık. Lut’u da. Hani o, kavmine; “Bile bile hâlâ o çirkin eylemi nasıl yapıyorsunuz? Siz, şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cahil / azgın bir topluluksunuz.!” demişti. Fakat kavminin cevabı “Lut’u ve yandaşlarını şehrinizden çıkarın. Baksanıza onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış!” demekten başkası olmadı. Bunun üzerine onu ve geride kalmasını takdir ettiğimiz karısı dışındaki yandaşlarını kurtardık. Sonrasında ise onların üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki! Ne kötüydü uyarılanların yağmuru! (Neml Suresi 53-58)
Cenab-ı Hak, Mekke müşrik azgınların iğrenç ve aşağılık karakterlerini ortaya koyduktan sonra yönelimin / hamdin Allah’a olduğunu / olacağını ve kendini temizlemiş ve temiz kalmış takvalı kullarının da selamet ve esenlik içerisinde olacaklarını bildirir. Sonunda Mekkeliler ve çevredeki kabileler, Hz.Muhammed’in@ mücadelesini destekleyecekler, temiz ve takvalı kimselerden yana tavır koyacaklar ve Allah’a yöneleceklerdir. Zira Allah ve Allah yanlılarından olmak onlar için daha hayırlı olacaktır. Kendilerinin esas faydasına olacak olanın Allah’tan yana olmakta olduğunu herkes anlayacaktır. Ortakların ve şirk sisteminin yöneticilerinin iğrençlikleri, aşağılıkları, ahlaksızlıkları ve toplumu sömürmeleri onların terkedilmelerini zorunlu kılacaktır.
Cenab-ı Hak, insanların eninde sonunda Allah’a yöneleceklerini / hamd edeceklerini, elçisine katılacaklarını diğer taraftan şirki ve şirk sisteminin yöneticilerini / ortaklarını bırakacaklarını bildirir. O hamdedilmeye / yönelinmeye yegâne layık olanın kendisi olduğunu ve bu husustaki liyakatini de şöyle ifade eder;
-
“Allah’a ve O’nun sistemine yönelmek, insanlar için en hayırlı ve faydalı olandır. Çünkü O, insanların yaşamı için yeryüzünü ve gökyüzünü yaratmıştır. Hayatın idamesinde en önemli ihtiyacı olan suyu ve vahyi O indirir. Yaşam için zorunlu olan gıda ihtiyacını O giderir. Şirk sisteminin tanrıları bunlardan hangisine en ufak bir katkısı olmuştur? / olmaktadır? O halde kime yönelmek / hamd etmek en uygun olanıdır? Şirkin tanrıları mı? Yoksa Allah mı?”
-
“Dağlar, denizler ve nehirler Allah tarafından insanlığa sunulmuşken şirk sisteminin tanrıları neleri sunmuştur? Hangi dağ, hangi nehir ve hangi deniz şirk sisteminin tanrıları tarafından yaratılmıştır? O halde kime yönelinecek / hamdedilecek? Allah’a mı? Yoksa şirkin tanrılarına mı?”
-
“İnsanların yaşamları boyunca her türlü ihtiyacını karşılama hususunda taleplerine cevap veren, bunaldığında sıkıntısını gideren, başı belaya girdiğinde beladan kurtaran, kötülüklere battığında kötülük / pislik / aşağılıklardan çıkaran, krizlere girdiğinde feraha erdiren Allah’tır. Şirkin tanrıları ise insanların hiçbir derdine deva olmaz. Sıkıntılarını gidermedikleri gibi onları sürekli sıkıntıya, darboğaza ve krize sürükledikleri malumdur. Onlar sadece kendi menfaatlerine çalışırlar. İnsanların bütün kaynaklarını sömürürler. O halde insanların kime yönelmesi / hamd etmesi akla en uygunudur? Şirkin tanrılarına mı? Yoksa Allah’a mı?”
-
“İnsanları yeryüzünün yöneticiler yapan, Kureyşi de Mekke’ye hâkim kılan Allah’tan başkası değildir. Bundan sonra da Mekke’ye ve tüm bu coğrafyaya yine Allah ve Allah yanlıları hâkim olacaktır. Bölgenin hakimiyeti asla şirk sistemi ile olmayacaktır. O halde şirk sisteminin tanrılarına değil Allah’a yönelinmesi / hamd edilmesi gerekmektedir.”
-
“Tıpkı insanlara rahmetini vermek için önce rüzgarları gönderen, onlara kara ve denizin karanlıklarında yollarını bulmaları için yıldızlar gibi işaret taşlarını yarattığı gibi toplumlara medeniyet rahmetini vermek, onları gerilikten kurtarmak için elçilerini gönderen ve yolunu şaşırmış toplumları karanlıklardan kurtulmak için rehberlerini / kitaplarını veren Allah’tan başkası değildir. Şirkin tanrıları toplumları karanlıktan, cehaletten ve gerilikten kurtarmak ve onları medeniyete kavuşturmak için asla rehberlik etmezler, onları aydınlığa çıkartamazlar. Şimdi kime yönelmek / hamd etmek daha hayırlıdır? Allah’a mı yoksa şirkin tanrılarına mı?”
-
“Geleceğin ne getireceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Allah geleceğin müminlere ait olduğunu, takva sahiplerinin selamete ereceğini, güvenliğe kavuşacağını ve hâkim olacağını bildiriyorsa aynen o şekilde gerçekleşecektir. Ölü toplum diriltilecektir. Bunu Allah bildirmekte ve vaad etmektedir. Fakat şirk tanrıları bu toplumun diriltilmesi için hiçbir şey yapmadıkları gibi bunun için hiçbir projeleri ve öngörüleri de mevcut değildir. O halde kime yönelmek / hamd etmek en hayırlı olandır? Allah’a mı yoksa şirk tanrılarına mı?”
59- 65- De ki: “Hamd / yönelme Allah’adır. Selam (esenlik, güvenlik) de seçtiği kullarınadır. Kim gerçekten hayırlı ve ilah olarak kabul edilmeye lâyıktır: Allah mı, yoksa O’na ortak koştukları varlıklar mı?” Yoksa gökleri ve yeryüzünü yaratan, gökten sizin için su indiren mi? Böylece Biz onunla, bir ağacını bile bitiremeyeceğiniz güzel bahçeler bitirmekteyiz. Allah’tan başka bir tanrı bunları yapıyor mu? Elbetteki hayır! Onlar zulümde devam eden bir kavimdir. Yoksa yeryüzünü barınak kılan, aralarında nehirler kılan, onun için sabit dağlar kılan ve iki deniz arasına engel kılan mı? Allah’tan başka bir tanrı bunları yapıyor mu? Elbetteki hayır! Bilakis onların çoğu bilmiyorlar. Yoksa kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren / verecek ve kötülüğü gideren / giderecek olan, sizi yeryüzünün halifeleri yapan / yapacak olan mı? Allah’tan başka bir tanrı bunları yapıyor mu? Elbetteki hayır! Çok az düşünüyorsunuz! ([1])Yoksa karanın ve denizin karanlıkları içinde size kılavuz olan, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi? Allah’tan başka bir tanrı bunları yapıyor mu? Elbetteki hayır! Allah onların koştukları ortaklardan çok yücedir. ([2]) Yoksa önce yaratan, sonra onu iade edecek olan ve sizi hem gökten hem yerden rızıklandıran mı? Allah’tan başka bir tanrı bunları yapıyor mu? Elbetteki hayır! De ki: Eğer doğru kimseler iseniz, kesin delilinizi getiriniz! De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Ve onlar, ne zaman diriltileceklerinin bilincinde değildirler. (Neml Suresi 59-65)
Cenab-ı Hak, Mekke müşrik azgınların akıbetleri / gelecekleri konusunda işaretleri gönderdiğini ama onların bu işaretlere hala kör olduklarını bildirir. Halbuki onlar, Hz.Muhammed’in@ hareketinin başladığından bugüne kadar geldiği noktayı iyi değerlendirseler ahiretlerinin / geleceklerinin çok kötüye gittiğini görebileceklerdi.
Hz.Muhammed’e@ ard arda gelen vahyi bilgiler ile yapılan ilahi rehberlik nedeniyle müminlerin hareketi yok edilemedi ve gelinen aşamada hareket çevredeki Arap ve Yahudi kabilelerden bile kabul görmeye başlamıştı. Bütün bu gelişmeler Hz.Muhammed’in@ başlattığı hareketin önünde durmanın imkansız olduğunu göstermekte olmasına rağmen müşrik azgınlar bu hususta hala bir tereddüt yaşamaktaydılar.
Hz.Muhammed’in@ ölmüş, toprak olmuş, gerilik ve cehalette zirve yapmış, birbirini yiyen, bölgenin en aşağılık insanları haline gelmiş Arap kabilelerini uyandırıp peşine takacağı, onların arasında kardeşlik ve sevgi bağı ile tevhidi sağladıktan sonra büyük bir medeniyet gerçekleştirmesinin imkansız olduğunu düşünüyorlardı. Bunun eskiden beri söylenegelen ama bir türlü gerçekleştirilemeyen, gerçekleştirilmesi de bu vahşi kabilelerle mümkün olmayan boş ve uydurma bir hayal olduğunu söylüyorlardı. “Böyle gelmiş, böyle gider ve kimse bu gidişatı değiştiremez.” Bu şekilde geriliğin, cehaletin ve vahşiliğin Arapların kaderi olduğunu iddia ediyorlardı. Tıpkı müşrik liderlerin insanların biyolojik olarak öldükten sonra yeniden dirilişini reddettikleri gibi. Ama eskiden atalardan bazılarının Hz.Muhammed’in@ söylediği türden parlak bir medeniyete kavuşulacağı hikayelerini anlatmış olduklarını söylüyorlardı. Fakat onlar bu anlatılanların hayatın realitesi ile uyuşmadığını öne sürüyorlardı.
66- 68-Aslında ahiret hakkındaki bilgiler onların idrak edebilecekleri bir biçimde ard arda gelmektedir. Gel gör ki onlar, bundan hala bir şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar bu konuda körlüğü tercih etmektedirler. Şu inkâr edenler; “Ne yani, Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra yeniden dirilip çıkartılacağız, öyle mi? Doğrusu, bize ve daha önce atalarımıza bu vaat (yeniden dirilme), önceden de yapılmıştı. Bu, ancak eskilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir” dediler. (Neml Suresi 66-68)
Cenab-ı Hak, elçisine onların bu iddialarına karşılık olarak kendileri gibi azgın olan geçmiş toplumların sonlarına bakmalarını söylemesi talimatını verir. Mekke müşrikleri gibi günaha batmış geçmiş toplumlar kendilerine gelen uyarıcılara kulak asmadıkları için yıkılıp gitmiş ve şehirlerinin kalıntıları kalmıştır. Uyarıcıların peşinden gidenlerin ise bu yıkımdan kurtulduklarını ve parlak medeniyetlere imza attıkları tarihi kayıtlara geçmiştir. ([3]) Cenab-ı Hakk’ın toplumlar için koyduğu sosyolojik yasa budur. Rabbimiz bu nedenle elçisine bu yanlış tercihleri nedeniyle onlara üzülmemesini ve çeşitli tuzak ve entrikaları nedeniyle endişe etmemesini bildirir.
Cenab-ı Hak, Mekke müşrik ileri gelenlerinin alaylı bir şekilde bu toplumsal değişimin ne zaman gerçekleşeceği ve kendilerinin ne zaman devrileceği konusundaki sorularına ise elçisinin şöyle cevap vermesini söyler;
“O azab ve yıkımın bir kısmı peşinize takılmıştır / gerçekleşmiştir bile.”
Zira Nahle vadisinde görüştüğü ecnebi / yabancı / cin topluluğunun Hz.Muhammed’in@ taraftarı olup kendi kabilelerini de onun safına geçmeleri için çalışmaları artık Mekke için yıkımın başladığının en önemli göstergesi idi. Bu yıkımın / azabın yavaş yavaş / aşama aşama gerçekleşmesi ise Cenab-ı Hakk’ın kullarına merhametinden başka bir şey olmadığı şeklinde ifade edilir.
69-74- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da suçluların sonlarının nasıl olduğunu görün!” Sen onlar için hüzünlenme! Ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da sıkıntı içinde olma! Bir de diyorlar ki: “Eğer doğru söylüyorsanız haber verin bakalım, bu tehdit ettiğiniz azap ne zaman?” De ki: “Belki de acele gelmesini istediğiniz o azabın bir kısmı peşinize çoktan takılmıştır bile.” Mamafih yine de senin Rabbin, insanlara karşı pek lütufkardır, fakat onların çoğu şükretmemektedir. Muhakkak ki senin Rabbin, onların göğüslerinin gizli tutmakta olduklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir. (Neml Suresi 69-74)
Aslında Mekke müşrik elebaşıları da Hz.Muhammed’in@ hareketinin artık zemin tutmaya başladığını ve kendi geleceklerinin tehlike altında olduğunu görüyorlardı. Ancak bunu topluma açık etmiyor ve içlerinde gizliyorlardı. Zira görmek istemedikleri bu manzarayı halka hissettirecek olurlarsa halk hemen Hz.Muhammed’in@ safına geçebilirdi. Onlar her şeyi açık yüreklilikle ortaya koymak yerine onun hareketini ve yeni gelişmeleri küçümseme yoluna gidiyorlardı. Nahle vadisindeki ecnebilerden / yabancılardan özellikle Yahudi olanlarının kendi kabilelerini Hz.Muhammed’i@ desteklemeye davet etmeleri ve onlardan da olumlu sinyaller alındığına dair haberlerin gelmesi olayını, kayda değer bir gelişme olarak telakki etmemek için “Yahudi kabileleri kendi aralarında anlaşıp tevhid olamıyorlar ki sizinle birlik olsunlar. Bu müminler hayal görüyorlar. İçinde bulundukları zavallı duruma bakmıyorlar da kendi kendilerine zafer kuruntusu yapıyorlar” şeklinde alaylı ifadeler kullanıyorlardı.
Onların bu tezviratlarına karşılık, Cenab-ı Hak, inzal edilen Kur’an ile İsrailoğulları başta olmak üzere bütün kabileler arasındaki ihtilafların çözüleceğini, Arap, Yahudi ve Hristiyan kabilelerin bir araya getirilerek büyük bir medeniyet oluşturulacağını halka söylemesini elçisine emreder. Geriye dönüp baktığımızda tarihte bu üç dinin mensuplarını barış içerisinde tevhit eden öğretinin Kur’an öğretisi olduğuna şahit olmaktayız. Kudüs şehrinin girişine “Lailahe illallah İbrahim Halilullah” yazdırarak birlikte barış içerisinde yaşamı Kur’an’ın verdiği anlayış gerçekleştirmiştir.
75-79- Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın. Hiç şüphesiz ki, bu Kur’an İsrailoğullarına, hakkında ayrılığa düştükleri birçok konuya açıklık getirmektedir. Çünkü o inanmak isteyenler için gerçek bir yol gösterici ve bir rahmettir. Şüphesiz ki senin Rabbin onların arasında kendi verdiği hükmü uygulayacaktır. Ve O (Allah), Aziz’dir (üstün olandır), Alîm’dir (en iyi bilendir). Öyleyse sen, Allah’a tevekkül et; şüphesiz ki sen apaçık bir şekilde hakk üzerindesin. (Neml Suresi 75-79)
Cenab-ı Hak, Mekke müşrik elebaşıların bu alaylarına ve küçümsemelerine karşı elçisinden öyle bir cevap vermesini istiyor ki, verilen cevap onları yerin dibine geçiriyor. Şöyle ki;
“İçlerinde Yahudilerin de olduğu yabancılar bile, ilahi ideolojiyi dinledikten sonra etkilendikleri ve kabilelerini bu ideolojiye katılmaya davet ettikleri halde, sizler bu ilahi ideolojiye kulak tıkıyorsunuz ve dirilmeye yönelik en ufak bir teşebbüste bulunmuyorsunuz. Hakka, hakikate, ilahi yasalara yani hayatın gerçeklerine gözlerinizi kapatıyorsunuz ve kör bir tavır sergiliyorsunuz. Hz. Muhammed@ size daha ne yapsın? Sizin bu olumsuz tavırlarınız karşısında O’nun elinden bir şey gelmez. Ama sizin aleyhinize olarak toplumsal yıkım tecelli ettiği zaman, sizin hesabınız çok acı olacak. Sizi hesaba çekecek inkılap / devrim / dabbe mensupları ise bu devrim / inkılaptan sonra büyük bir medeniyet kuracaklar. Aşağıladığınız o kimseler yarın dipdiri, onurlu, güçlü ve kudretli bir şekilde iktidarda olacaklar. Onların bu halleri sizler için çok büyük bir yürek acısı olup içinize oturacaktır. Hepiniz bölük bölük ayrılıp hesap verecek ve ülkenin çeşitli yerlerine sürgüne gönderileceksiniz. Şimdi yapılan bu uyarılara karşı umursamaz tavırlarınız nedeniyle suçlarınız sabit olacağından kendinizi savunacak söz bile bulamayacaksınız.”
80- 85- Şüphesiz ki sen, ölülere dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçtıkları zaman sağırlara da çağrıyı işittiremezsin. Ve yine sen (kalben) kör olanları saptıkları yoldan çevirip doğru yola yöneltemezsin; sen (sesini) ancak mesajlarımıza inan(maya istekli ol)anlara işittirebilirsin ki onlar da zaten bize yürekten boyun eğecek olan kimselerdir. Ve (vahye kulak vermeyen ölüler, sağır ve körler) aleyhine olarak (azaba dair, inkılaba dair, devrime dair) söz gerçekleştiği zaman, onların karşısına yerden, kendilerine insanların mesajlarımıza gerçek bir imanla inanmaması nedeniyle o insanları yaralayan / onlara yürek acısı veren bir dabbe / hareketli atak bir devlet / bir devrim / bir toplum / bir medeniyet / bir süper güç / bir lider çıkaracağız. ([4]) Ve o gün her ümmetten ayetlerimizi yalan sayanları bölük bölük toplayıp süreceğiz. Geldikleri zaman, O (Allah) onlara: “Siz benim ayetlerimi, akıl ve bilgi kapasiteniz bakımından onu kavramadığınız hâlde yalanladınız, öyle mi? Peki, eğer öyle değilse bu yaptığınız ne?” diyecek. Ve (böylece, onlara vaktiyle söylenen) söz, onların tüm zulümlerine / karalamalarına rağmen, olanca gerçekliğiyle karşılarına çıkacak ve onlar da buna karşılık artık söyleyecek söz bulamayacaklar. (Neml Suresi 80-85)
Cenab-ı Hak, Mekke müşriklerine uyanış sürecinin mutlaka geleceğini, gece ve gündüzün değişimleri üzerinden kanıtlar. O, gece gündüz örneklemesi ile bu âlemin bir değişim âlemi olduğunu, bugünün bir yarını, bu dünyanın bir ahireti bulunduğunu anlatır. Bu değişimler sonucunda ortaya çıkan nur / güneş ışınları ile uyuyan gözlerin açıldığını ve sakin olanların / uyuyanların harekete geçtiğini, aynı şekilde bir üfürme / boru çalma / düdük öttürme ile ölülerin diriltildiği ifade edilir. Ayrıca hareketleri durdurup sükunete erdiren, duranların bir nur ya da kalk borusunu çalması ile gözlerini açıp hareket etmelerine imkân veren o kudretin, bilgisizlik karanlığında uyuyan insanları uyandırmak, şaşkınlara yol göstermek için dünyayı peygamberlik nuru ile aydınlattığını söyler.
86-87- Hem onlar, geceyi dinlensinler diye karanlık kıldığımızı ve gündüzü de görsünler diye aydınlık kıldığımızı görmediler mi? Muhakkak ki bunda iman eden bir kavim için kesinlikle ayetler vardır. Sur’a üflendiği gün; artık Allah’ın dilediği kimseler hariç olmak üzere, göklerde ve yerde kim varsa hepsi dehşete kapılacaklar ve sonunda herkes, başı önde, O’nun huzuruna varacaklar. (Neml Suresi 86-87)
Cenab-ı Hak, Mekke toplumu için kaçınılmaz olan inkılabın / değişimin kanıtları olarak dağları da misal verir. Dağlar gibi yerlerinde sabit olarak durduğu görülen şeylerin bile her an bir değişim içerisinde olduğunu, onların bulutların yüzdüğü gibi hareket ettiklerini bildirirken, zımni olarak dağlar gibi sabit değişmez sanılan vahşi, zalim, cahil, müşrik otoritelerin bir gün rahmet getiren bulutlar gibi merhametli, adil, alim ve tevhit ehli idareciler haline geleceğini bildirir. Yani bu değişimin nizamsız bir değişiklik ile tahrip için değil, bulutun rahmete gidişi gibi hikmet ve intizam ile daha yüksek bir hayata geçirmek için olduğuna işaret edilir. Bu işleyişin ilim ve hikmeti ile her şeyi yerli yerinde, sağlam ve muntazam yapan Allah’ın sanatı olduğuna vurgu yapılır. Bu nedenle iyilik ve güzelliğe doğru değişim gösterenlerin karşılığını, daha güzeli ve hayırlısı ile alacağını böylece gelecekten emin olacağını bildirirken toplumsal kıyamete / inkılaba kadar kötülük / şirk üzere ısrar edenlerin yaptıklarının karşılığının ise ateşte yüzlerinin sürtülmesi olacağı bildirilir.
Cenab-ı Hak, elçisine kendisinin bu toplumu Kur’an’a / kurtuluşa davet etmekle ve Kabe’nin kurucu ruhuna uygun davranmakla vazifelendirildiğini söylemesini emreder. Zaten bu mücadelenin sonunda herkesin Allah’ın gösterdiği ayetleri / işaretleri göreceğini ve Allah’a yöneleceğini / hamd edeceğini bildirir. Böylece ilahi öğretiye herkesin katılım yapacağı ve ilahi sisteme geçeceği müjdelenir.
88-93- Şimdi, sen dağları görüyorsun ya, sen onları donuk, durgun sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Her şeyi güzel ve yerli yerinde yapan Allah’ın sanatıdır bu! Muhakkak ki yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır O! Kim iyilik, güzellik getirirse, onun için ondan (getirdiğinden) daha hayırlısı vardır. Üstelik onlar o günün dehşetinden emin olacaklardır. Kim de kötülükle gelirse artık onların yüzleri ateşte sürtülür. Şimdi siz yapıp ettiklerinizin dışında başka bir karşılık mı bekliyordunuz? (Ey Peygamber!) De ki: “Ben sadece O’nun mübarek kıldığı / dokunulmaz kıldığı bu şehrin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Zira her şeyin sahibi O’dur. Yine ben O’na gönülden teslim olanlardan biri olmakla emrolundum. Kur’an’ı (insanlara) okumakla / insanları Kur’an’a çağırmakla emrolundum. Artık kim doğru yolu bulursa, yalnız kendisi için bulmuş olur. Kim de saparsa o zaman de ki ‘Ben sadece bir uyaranlardanım’” Ve de ki; “Hamdolsun O Allah’a ki, size ayetlerini gösterecek siz de onları tanıyacaksınız.” Rabbin, yaptıklarınıza karşı asla duyarsız değildir. (Neml Suresi 88-93)
[1]) Bu cümle, müminlere daha ta İslâm'ın başlangıcında geleceğin hakimiyetini vaad eden büyük bir müjdeyi ifade eder. Sûrenin başındaki "Müminler için hidayet rehberi ve müjdedir" (Neml, 27/2) müjdesi ile Davud ve Süleyman kıssasının burada zikredildiğine göre de bu mânâya olduğu belli demektir. (Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri- Elmalılı Hamdi Yazır)
[2]) Bu âyette kara ve deniz yolculuklarında cihad ile İslâm fetihlerinin ilerleyeceği haber veriliyor. ( Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri- Elmalılı Hamdi Yazır) Boykot, hicret, işkence ve baskı gibi karanlıklardan nasıl çıkılacağı hususunda rehberlik yapan ve fetihten /zaferden /rahmetten önce zorlukları /rüzgarları aslında bu fethin bir müjdesi olarak gönderen Allah’tır. (A.A)
[3] ) Yukarıdaki ahiret ile ilgili anlatılanların aynı zamanda bu dünya hayatı için bir metafor olduğu, geçmiş toplumların karşılaştıkları akıbetlerini örnek vermesinden anlaşılmaktadır. (A.A)
[4]) Ahmed Tayalisi, Naim b. Hammad, Abd b. Hamid, Tirmizî hasen hadis diyerek, İbnü Mâce, İbnü Cerir, İbnü Münzir, İbnü Ebi Hatim, İbnü Merduye ve Beyhakî gibi zatların Ebu Hüreyre (r.a)den rivayet ettikleri bir hadiste Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Dâbbetü'l-arz, Musa'nın âsası, Süleyman'ın mührü yanında olarak çıkacak, mühür ile müminin yüzünü parlatacak, âsa ile kâfirin burnunu kıracak, insanlar sofraya toplanacak, mümin ve kâfir tanınacak." Bu hadise göre de, dâbbe, maddî ve manevî normalin üzerinde bir kuvvet ve saltanat ile ortaya çıkıp büyük bir İslâm devleti kuracak lider olmuş oluyor. Şüphe yok ki, Musa'nın asasına, Süleyman'ın mührüne sahip olan kimse, büyük bir şahsiyet olacaktır.(Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri – Elmalılı Hamdi Yazır)