top of page

BÖLÜM 28

HAK YOLDA DÖKÜLENLER

 

Mekke toplumu boykot sonrası iyice kutuplaşmıştı. Bir tarafta müşrikler diğer tarafta müminler yer almaktaydı. Bu kutuplaşmanın müsebbibi ise müşriklerin müminler üzerine yıllardır yaptıkları eziyet, yaptırım ve baskılardı. Onların güç zehirlenmesi ile sarfettikleri alaylı ifadelerine cevaplar verildikten sonra müşrikler nasıl karşılık vereceklerini bilemediler. Ayrıca onların bütün eziyet ve yaptırımlarına rağmen peygamberimizin hareketini engelleyememeleri nedeniyle durumun ciddiyetini kavradılar. Bu kez tekrar kendi şirk inançlarını / paradigmalarını savunmaya geçtiler. Şirk sistemini benimseme gerekçesinin Allah’a daha yakınlaşmak olduğunu iddia ettiler. Velayetini tercih ettikleri otoritelere itaat ederek / boyun eğerek onların rızasını kazandıklarını belirttiler. Bu şirk otoritelerinin de Allah’ın kızlarını / oğullarını razı ettiklerini, onlarında Allah’ı razı ederek silsile yoluyla Allah’a yakınlık tesis ettiklerini ileri sürdüler.  

 

Rahman Rahim Allah Adına

1-3- Bu kitap, her şeye gücü yeten, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir. Muhakkak ki, Biz bu kitabı sana hak olarak / gerçekle indirdik. Öyleyse sen de sadece Allah’ın dinini / yolunu din / yol olarak seç ve O’na itaat et. Dikkat edin! Arı, duru ve erdemli yol / din sadece Allah’ın yoludur / dinidir. Onu bırakıp başkalarının velayetini / egemenliğini / yolunu tercih edenler: “Bizim (onların velayetini / egemenliğini tercih ederek) onlara itaat / kulluk etmemizin amacı, sadece onların bizi Allah’a daha çok yaklaştırmaları içindir.” dediler. Elbette Allah onların ihtilaf ettikleri / tartıştıkları bu hususlarda aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ve nankörlükte ileri giden kimseyi doğru yola iletmez. (Zümer Suresi 1-3)

 

Müşrikler, Allah’a daha yakın olmak için şirk (zulüm) sisteminin rahipleri / bilginleri / büyücüleri / liderleri gibi otoritelerinin egemenliğine boyun eğdiklerini iddia ederken onların böyle bir yolu seçtiklerinin temel gerekçesini ise o otoritelerin Allah’ın çocuklarına yakın olduğunu iddia etmeleriydi. Onların şirk sisteminin otoritelerine kutsallık atfetmelerinin gerekçesi, onları Allah’ın çocuklarının (oğul ya da kız) temsilcisi olarak görmeleriydi. Şirk sisteminin tanrıları adına hareket eden otoriteler dokunulmazlık kazanarak yaptıklarından asla sorumlu tutulmuyorlardı. Bu liderlerin verdikleri hükümler tartışılamayacağı gibi bu hükümler nedeniyle toplum zarar gördüğünde onlardan hesap da sorulamazdı. Şirk sisteminin bu kurgusu ile tanrılar adına hareket eden otoritelere gönülden itaat eden halk ise bu itaatlerinin kendilerini Allah’a daha çok yaklaştıracaklarına inanmaktaydı. Onların inancına göre; “velayeti altına girilen otoriteler Allah’ın çocukları olan tanrılar adına hareket ettikleri için onları hoşnut etmek demek Allah’ı hoşnut etmek demekti. Allah’a yakın olmak için onlara gönülden boyun eğmek gerekiyordu. Bu nedenle onların egemenliği altına girmek / velayetine girmek / veli edinmek Allah’a yakınlık için şarttı.”

Cenab-ı Mevla onların bu inançlarının batıl olduğunu bildirir. Yüce yaratıcı, yarattıklarından bazılarını evlat edinerek kendisi gibi ilahlık mertebesine çıkarmasının kendi yüceliğine aykırı olacağını söyler. Bu nedenle onların Allah’ın kızları ya da oğulları olarak gördükleri kişiler (melek ya da insan) adına hareket edenlere itaat ederek onları hoşnut etmek suretiyle Allah’ı da hoşnut etmeyi düşünmek yanlıştır. Cenab-ı Hak, bu düşüncelerin yalancı ve nankör olan ileri gelenlerin uydurmalarından başka bir şey olmadığına vurgu yapar. 

Halbuki Allah’ın dini böyle şeyleri emretmez. O’nun dininde, kutsal sadece Allah’tır. Sadece O fiillerinden dolayı kimseye hesap vermez. O dilediğini yapar. Ancak O çok yüce olduğundan kendisini aşağılık kılacak fiilleri yapmadığı gibi kendisi gibi sorumsuz olacak herhangi bir otoriteyi asla kabul etmez. Yarattığı her şey O’na tabidir. Yarattığı hiçbir şeyi kendisi gibi ya da kendisinden daha düşük makamda olacak şekilde yavru tanrılar haline getirmez. Böyle bir şey muhaldir. Kabul edilemez. Tam aksine yarattığı her ne varsa, Güneş, Ay, Dünya, yıldızlar, yeryüzündeki her şey O’nun koyduğu kanunlar çerçevesinde hareket ederek O’na kulluğunu yerine getirir. Onlar O’nun koyduğu kanunların dışına asla çıkamazlar.

Yalancı ve nankör oluşlarının yüzlerine vurulmasından sonra müşrikler, kendi yaptıklarının doğru olduğunu savunmak isterler. Onların savunmalarında ileri sürdükleri argümanlar; “Ne yani Allah yarattığı kullarından, insan ya da meleklerden, istediğini evlat edinemez mi? Buna kim engel olabilir ki? O, böyle bir şeyi irade edemez mi? Hangi şey O’nun bu tercihine engeldir?”  vb. mealindedir.  Onlar böyle diyerek Hz.Muhammed’in@ iddialarına inanmadıklarını ifade etmiş olurlar. Cenab-ı Hak, onların bu iddialarına “Asla! Olmaz öyle şey! Zira böyle bir yakıştırma küçülme, aşağılanma demektir. Yaratılanı yaratan mertebesine çıkartmak, Yaratanı aşağılamak demektir.  O yeganedir. O kahredicidir” şeklinde cevap verir. Ayrıca kendisinin gökleri, yeri ve içindekileri yarattığı ve onlara bir nizam verdiğine değindikten sonra yarattığı mahlukat üzerindeki egemenliğin de kendisine ait olduğuna vurgu yapar. Buna rağmen O, egemenliğine başkaldırarak nankörlük edenlere kendisinin hiç ihtiyacı olmadığı ama yine de onların nankörlük etmelerini istemediğini belirtir. Sonunda insanların işledikleri suçların hesabını verecekleri ve bu hesaptan kaçmanın mümkün olmadığı belirtilir.

 

4-7- Eğer Allah bir çocuk edinmek isterse, elbette yarattıklarından, dilediğini seçer, öyle mi? Olmaz öyle şey! O, bundan münezzehtir. O, yegâne ve kahredici Allah’tır. O, gökleri ve yeri hak / gerçek olarak yarattı, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve Ayı emre amade kılmış ve her biri (O’nun tarafından) belirlenmiş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bilin ki, O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır. O, sizi tek bir nefisten yarattı, sonra onun eşini de ondan yaptı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi / lütfetti. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratıyor. İşte bu, mülk (krallık, hâkimiyet) yalnız kendisinin olan rabbiniz Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Böyleyken nasıl olur da O’nu bırakıp başkasına yönelirsiniz? Eğer inkâr / nankörlük edecek olursanız, biliniz ki, şüphesiz Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Bununla birlikte O, kullarının inkarına / nankörlüğüne razı olmaz. Şayet şükrederseniz, sizden razı / hoşnut olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez. Sonra da dönüşünüz Rabbinizedir. O da yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir. Şüphesiz ki O, sinelerin özünde / kalplerde saklı olanı iyi bilendir. (Zümer Suresi 4-7)

 

Çeşitli nedenlerle zulüm, savaş, açlık, yoksulluk, yurtsuzluk, ölüm korkusu, sürgün vb. sıkıntılara düşen insanlar içine düştükleri bu sıkıntılardan kurtulmak için Allah’a yönelirler, O’na yalvarırlar. Onlar bu yönelimlerinde, Allah’tan yardım göndermesini, bir kurtarıcı önder görevlendirmesini ve kendilerini kurtaracak yolları göstermesini niyaz ederler.  Cenab-ı Hak da onların dualarına icabet ederek onları sıkıntılardan kurtardıktan sonra zamanla onlar bu niyazlarını unuturlar ve O’nun gösterdiği yolu / dini / ideolojiyi terk ederler, zulüm (şirk) ideolojisine ve önderlerine uyarlar. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği elçiyi de inkâr ederler / reddederler.

İnsanların genel karakterleri olan bu durum, aşağıdaki ayetlerde zikredilerek Mekke’deki müşriklerin de Fil vakasında olduğu gibi zaman zaman başlarının sıkıntıya düştüğünü belirtir ve Cenab-ı Hakk’ın onlara kurtuluşlarının ilahi ideolojiye sarılmakta olduğunu gösterir. Ancak sıkıntıyı atlattıktan sonra toplum olarak tekrar azgınlık ve sapkınlık yoluna dönmüş oldukları hatırlatılır. Geçmişte yaşanan sıkıntıların ilahi buyruk gereği tevhit olunarak atlatıldığı, ama şimdi şirki / zulmü / bölücülüğü tercih ettikleri belirtilir. Halbuki Ebu Cehil gibi iblislerin kendisi ile birlikte olan herkesi ateşe / felakete götürdüğüne işaret edilir.  

Diğer taraftan Hz.Muhammed’in@ ise toplumun geleceğinden endişe ettiğini, onların başına bir felaket gelmemesi için yırtındığını, Cenab-ı Hakk’ın yol göstericiliğini gece saatlerindeki namazları sırasında niyaz ettiğini ve toplumu kurtaracak formüllere sahip olduğunu belirterek kimin izlenmesi gerektiği sorulur; Toplumu felakete götürmekte olan Ebu Cehil’i ve onun yolunu mu? Yoksa toplumu barış, huzur ve sükuna sevk etmeye çalışan, hedefini ve ne yapacağını bilen Hz. Muhammed’i@ ve onun yolunu mu?

 

8-9- İnsanın başına sıkıntı geldiği zaman, gönlünü ona vererek Rabbine dua eder. Fakat Allah kendi katından ona bir nimet lütfettiği zaman da önceden O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptıran şirk (zulüm) sistemine uyar. De ki: “Nankörlüğünle biraz oyalan / keyif sür bakalım! Muhakkak ki sen ateşe layık birisin.”  Hiç o kişi, gece saatlerinde secde ederek, kıyama durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabbinin rahmetini uman kimseye benzer mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Doğrusu bunu ancak temiz akıl sahipleri gereği gibi düşünürler. (Zümer Suresi 8-9) 

28.1. Hak Yoldan Dönmemeleri İçin Müminlere Uyarılar

Müminlerden bazıları müşriklerin verdiği açlık, eziyet ve sıkıntılara dayanamayarak müşrik otoritelere boyun eğmeyi düşünmekteydiler. Cenab-ı Hak, bu kimseleri uyarıcı ayetleri inzal eder ve onlara takvalı davranarak Allah’ın koruması altına girmeyi öğütler. Şayet Allah’ın yolundan ayrılmadan zorluklara sebatla direnirlerse güzelliklerin bahşedileceğini bildirir. Bunun için de yeryüzünün geniş olduğunu ve gerekirse başka diyarlara hicret edilebileceğinin müjdesini verir. Hz.Muhammed’in@ de Allah’ın yolunu takip ile emrolunduğunu ve bu yolun liderliğini yapmakla görevlendirildiğini bildirir. Bu yolda müşriklerle asla uyuşup uzlaşılamayacağı gibi bu yoldan da asla dönülemeyeceğinin belirtildikten sonra Hz.Muhammed’in@ Allah’ın yolunu takip ettiği ifade edilir. Ama kendilerinin isterlerse şirk (zulüm) sistemini yol olarak edineceklerini ama bu tercihlerinin bedelini de ağır bir şekilde ödeyeceği bildirilir. Hak yoldan vaz geçenlerin sadece kendi geleceklerini değil, yakınlarının istikballerini de karartacakları ifade edilir.

 

10-16- De ki: “Ey iman eden Allah’ın kulları! Rabbinizin koruması altına girin. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Şüphesiz Allah’ın arzı (yeryüzü) geniştir. Ancak sabredenler, mükâfatlarını hesapsızca alacaklardır.” De ki: “Ben din / yol olarak sadece Allah’ın dinini / yolunu seçerek O’na itaat etmekle emrolundum. Ayrıca ben, bu dini / yolu benimseyenlerin lideri olmakla emrolundum. Şayet ben Rabbime karşı gelirsem o büyük günün azabından korkarım. Ben din / yol olarak sadece Allah’ın dini / yolu üzere O’na itaat ediyorum.  Siz ise artık O’nun dışında dilediğinize itaat edin.  Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyamet gününde kendilerini ve ehillerini (ailelerini, yakınlarını ve taraftarlarını) hüsrana uğratanlardır. İyi bilin ki, apaçık ziyan işte budur. Öyle ki onları üstlerinden ve altlarından ateş tabakları kaplayacaktır.  İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Benim bu uyarılarımı dikkate alarak kendinizi koruyun.” (Zümer Suresi 10-16)

 

28.2. Çektikleri Sıkıntılarına Rağmen Hak Yolda Sebat Eden Müminlere Müjdeler

Sıkıntı ve çilelere tahammül göstererek Hz.Peygamberi yalnız bırakmayan müminler için ise müjdeler vardır. Onlar çektikleri acı ve ıztırablara rağmen Ebu Cehil gibi azgın tağutlara boyun eğmedikleri için mükafatı hak etmektedirler.  Onlara altlarından ırmaklar akan köşkler armağan olarak verilecektir. Azgın tağutlar ve onları izleyenlerin ise kurtuluşları mümkün olmayacak, onlara yardım için kimse el uzatamayacaktır.


17- 20- Azgınlara / küstahlara / tağuta boyun eğmekten kaçınan ve Allah’a yönelen kimseler için müjde vardır. Haydi, sözü dinleyip de en güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte onlar, Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. Onlar sağlıklı düşünen temiz akıl sahipleridir. Peki ya azap hükmünü hak etmiş kimseyi (o tağutlar/ o azgınlar / o küstahlar kurtarabilecek mi)? Ateşte olanı sen kurtarabilir misin? (Elbette ki sen de kurtaramazsın.) Lakin Rablerinin uyarılarını dikkate alarak kendilerini koruyan kimseler için Allah’ın vaadi olarak altlarından ırmaklar akan kat kat köşkler vardır. Allah vaadinden caymaz. (Zümer Suresi 17-20)

 

28.3. Her şeyin Geçici Oluşuna İşaret

Cenab-ı Hak, müşrik, mümin, hak yolda dökülen ya da sebat eden bütün tarafların dikkatlerini yaşadıkları hayatın değişen şartlarına çekiyor. Hiçbir şeyin aynı kalmadığı ve sürekli bir değişim içerisinde olduğu yağmurun pınarlara dönüştüğü, bitkilere hayat verdiği ama zamanla onların da sararıp çerçöp olduğunu belirterek sıkıntıların, acıların ya da zevk ü sefanın, konforun, kısaca iyi günlerinde kötü günlerinde geçici olduğuna işaret eder. Bu nedenle içine düştükleri sıkıntılar veya zorluklara bakarak tercihini zulümden (şirkten) yana yapanların yanlış yapmakta olduklarını ifade eder.

Halbuki aklederek gönüllerini barış, adalet ve hak yola açanların geleceklerinin aydınlık olduğuna vurgu yapar. Ama tüm uyarılara rağmen kalplerini Allah’ın yoluna kapatanlara ise yazık olacağını bildirir. Allah’a saygısı olanların O’ndan gelen uyarılara karşı bütün benlikleri ile duyarlı davranacaklarını ve O’nun yol göstermesini her türlü zorluk ve sıkıntıya rağmen gönül hoşluğu içerisinde kabulleneceklerini belirtir. Böyle davrananları doğru yola yönlendireceğini müjdeler. Fakat zulmü (şirki) tercih ederek yolunu şaşıranlara ise kimsenin doğru yolu göstermeyeceğini bildirir. Onlara azabın hiç ummadıkları yerden geleceğini ve dünya hayatında rezil olacakları gibi ahirette çok kötü bir azap ile yüz yüze geleceklerini vurgulayarak uyarır.

 

21- 28- Görmüyor musun(uz)? Allah gökten bir su indiriyor ve onu yeryüzündeki pınarlara akıtıyor, sonra onunla rengarenk ekinler çıkarıyor.  Ardından kurumaya başlar ve onun sararmış olduğunu görürsün(üz). Sonra da onu çerçöpe çevirir. İşte bunda kavrama yeteneği olanlar için muhakkak bir öğüt / uyarı vardır. Peki, Allah kimin gönlünü İslam’a açarsa o, Rabbinden bir aydınlık bir yol üzerinde olmaz mı? Böylece Allah’ın uyarılarına karşı kalpleri katılaşanlara yazıklar olsun! İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler. Allah, sözün en güzelini, ifadeleri birbirine benzer / teşbihli, mana ve lafızları birbiriyle uyumlu ve mükerrer olarak tekrar eden bir kitap halinde indirmiştir. Rablerine saygısı olanların ondan derileri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah’ın uyarılarına karşı yumuşar. İşte bu, Allah’ın rehberliğidir / rehberidir. O (Allah), onunla dilediğini doğru yola iletir. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur. Peki, zalimlere: “Kazandığınızın karşılığını tadın!” denildiğinde kıyamet günü, yüzünü o kötü azaptan korumaya çalışan kimsenin hali nice olacak? Onlardan öncekiler de yalanladılar da azap onlara hiç ummadıkları yerden geliverdi. Böylece Allah, onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi! Ant olsun ki Biz, insanlar düşünüp öğüt alsınlar diye içerisinde her türlü örneğin yer aldığı, pürüzsüz bir Arapça Kur’an / çağrı indirdik. Umulur ki takvalı davranarak kendilerini korurlar. (Zümer Suresi 21-28)

28.4. Tevhit ve Şirk (Zulüm) Sistemlerinin Basit Anlatımı

Zulüm (şirk) sistemlerinde toplumsal sorunların çözülemediği, her kafadan bir ses çıktığı ve toplumda sürekli çekişme, kavga ve anarşinin hâkim olduğu, birbiriyle anlaşamayan ve kavgalı ortakların hâkim olduğu bir şirketteki bir çalışanın içine düştüğü hal örnek verilerek anlatılır. Böyle bir şirkette verilen talimatlar, vaz edilen kurallar birbiriyle tamamen zıt olacağından dolayı şirket çalışanı ne yapacağını bilemez. Bu nedenle şirketin işleri yürümez. Sonunda şirket iflasa doğru gider. Halbuki tek bir patronun olduğu bir yapıda ise verilen talimatlar ve vaz edilen kurallar tek bir otoriteden çıktığı için yapılacak işler bellidir ve çalışanlar ne yapacağını bilir ve üretim sağlıklı bir şekilde yapılır ve o yapı hayatiyetini sürdürür. Dolayısıyla örnek verilen iki yapı asla birbirinin aynısı ya da benzeri olamaz. Birisi yok oluşa giderken diğeri hayatiyetini sürdürmekle birlikte büyümektedir.

Benzer durum bir toplum yönetimi içinde geçerlidir. Birbiriyle anlaşamayan, rekabet halinde olan Mekke şirk yönetimi ile Mekke’nin yok oluşa doğru gideceği açıktır. Gelecekte Hz.Muhammed’in@ etrafında kenetlenerek Cenab-ı Hakk’a yönelen ve barış, esenlik ve birlikte yaşam (İslam) prensibi etrafında tevhit / birlik olmuş kimselerin bu mücadeleyi kazanacakları da açıktır. Bu mücadelenin sonunda Allah’a yönelenler (hamdedenler) galip geleceklerdir. 

 

29- Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı örnek verdi. Bu ikisinin hali hiç eşit olur mu? –Hamd / yönelim / bağlılık Allah’adır.- Fakat onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi 29)

28.5. Hesap Günü Uyarısı

Cenab-ı Hak, elçisinin de müşrik liderlerinde öleceğini ve kıyamet gününde kendi huzurundaki yüce divanda aradaki davanın görüleceğini belirtir. Bu mahkemede kaybedecek olanların Allah’a çocuk isnat ederek onları tanrı edinenlerin yani şirk koşanların olacağını vurgular. Onların Allah’a yaptıkları bu iftira ve yalanları ile Hz.Muhammed’in@ getirdiği doğruyu inkar ederek zulüm işlemeleri nedeniyle cehennem ile cezalandırılmalarına hükmedileceğini belirtir. Diğer taraftan Hz.Muhammed’in@ getirdiği hakka icabet ederek O’nu destekleyenlerin Allah’ın koruması altında olacağını ifade eder. Böyle yapmakla onların geçmişte yaptıkları hata ve suçların da bağışlanacağı müjdesini verir.

 

30-35- Muhakkak ki sen de ölecek, onlar da ölecekler. Ve sonra kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.  İşte o zaman Allah’a karşı yalan söyleyen ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Böyle zalimler / kâfirler için cehennemde yer mi yok? Ama doğruyu getiren kişiye ve onu tasdik edenlere gelince; işte onlar Allah’ın koruması altına giren takva sahipleridir. Onlara Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyi ve güzel iş görenlerin ödülüdür. Ayrıca Allah, onların geçmişte işledikleri en kötü suçları bile örtüp bağışlayacak ve yaptıkları iyiliklerin karşılığını da en güzel surette verecektir. (Zümer Suresi 30-35)

 

28.6. Cenab-ı Hakk’ın Elçisine Tam Destek Vereceği

Müşrikler İslami hareketi bırakmaları için Hz.Muhammed’i@ ve müminleri tevhide karşı olan güçlerle korkutmaya çalışırlar. Hz.Muhammed’e@ karşı olan ne kadar kabile ve devlet varsa onların askeri ve ekonomik güçlerini bu ilahi ideolojiye karşı kullanacaklarını iddia ederler. Onlara karşı durmanın imkânsız olduğunu ifade ederek peygamberimizi korkutmaya çalışırlar.

Onların bu korkutmalarına karşı Cenab-ı Hak, elçisine mücadelesinde tam bir destek ile destek vereceğini ve sonunda kendisinin galip gelerek (Aziz olacağını) yapılan zulümlerin intikamının alınacağını bildirir.


36-37- Allah, kuluna kâfi değil midir ki? Tutmuşlar seni, O’ndan başkaları ile korkutuyorlar.  Allah kimi şaşırtırsa, ona bir yol gösteren bulunmaz. Kime de Allah rehberlik yaparsa artık onu kimse şaşırtamaz. / saptıramaz. Allah yegâne Aziz (galip gelen) ve öc alıcı (intikam sahibi) değil midir? (Zümer Suresi 36-37)

 

Müşriklerin gayet iyi bildiği üzere yerleri ve gökleri yaratanın Allah olduğunu ve insanlar arasındaki ilişkilerde de kimin galip kimin mağlup olacağında yegâne belirleyicinin kendisi olduğunu vurguladıktan sonra müminlerin Allah’a tevekkül etmelerini ve müşriklerin tehditlerine kulak asmamalarını, onların eziyet ve yaptırımlarına sebatla direnmelerini öğütler.  Allah dilemedikçe onların kendilerine bir zarar veremeyeceğine ve vadettiği zaferi de müşriklerin asla engelleyemeyeceğine işaret eder.

Cenab-ı Hak, müşriklere ellerinden geleni artlarına koymamaları şeklinde bir meydan okuyuş yapmasını elçisine emreder. Elçinin kendisinin de elinden gelen tüm çabasıyla mücadelesini yapacağını ve sonunda zillet / yenilgi azabını kimin tadacağını pek yakında göreceğini ifade etmek suretiyle meydan okuyuşunu sürdürmesini ister.

 

38- 41- Andolsun ki sen onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette “Allah!” diyeceklerdir. De ki: “Öyleyse söyleyin bakalım, Şayet Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’tan başka itaat ettikleriniz O’nun zararını giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: “Allah, bana yeter. Tevekkül edenler, yalnızca O’na tevekkül ederler.”  De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni / gücünüz neye yetiyorsa yapın! Doğrusu ben de yapacağım. Sonunda rezil edecek azabın kime geleceğini ve kimin daimî olarak azap içerisinde kalacağını yakında bileceksiniz.”  Şüphesiz Biz bu kitabı sana, insanların hakkı bulmaları için indirdik. Bununla kim doğru yolu bulursa kendi lehinedir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerine vekil değilsin. (Zümer Suresi 38-41)

 

28.7. Cenab-ı Hakk’ın Uyuyan Toplumu Uyandırmak İçin Hz.Muhammed @ ile Ruhu göndermiş Olması

Cenab-ı Hak, yüzlerce yıldır uyuyan Arapları uyandırıp diriltmeyi murat etmektedir. Bunun için onlara ruh vermek gerekmektedir. O bu amaçla Hz.Muhammed’i @ elçi seçmiş ve onunla vahy / ruh indirmektedir. Eğer müşrik Araplar elçinin çağrısına kulak verip inzal edilen ruhu / vahyi kabul edecek olurlarsa toplumsal bir diriliş / uyanış gerçekleşecektir. Aksi takdirde inzal edilen ruhu / vahyi geri alır ve henüz ölmemiş olan Arap toplumu ölecek ve tarih sahnesinden silinip gidecektir.  Cenab-ı Hak bunu insanların ölüm anında onlara canlılık veren ruhlarının alınması ile tasvir etmekte ve henüz ölmemiş olan insanların uyandıkları zaman tekrar ruhlarını kuşanmaları ve canlanmaları metaforu ile de toplumsal uyanışa işaret etmektedir.

 

42- Allah, nefislerden ölüm zamanında ruhlarını alır, ölmeyecek kişilerin ise uyudukları zaman; ölümüne hükmettiklerine ruhu tutarak göndermez, öbürüne ise muayyen ve mukadder bir zaman için ruhu / vahyi gönderir. Şüphesiz bunda düşünen bir kavim için nice ayetler vardır. (Zümer Suresi 42)

 

Cenab-ı Hakk’ın diriltici ruh olarak gönderdiği ilahi ideolojinin benimsenmesi halinde gelecekteki toplumsal dirilişi imkânsız gören inkarcılar bölgedeki hayatiyetlerini devam ettirmek için Sasani, Bizans, Mısır, Habeşistan vb. devletlerden kendilerine destekçiler / şefaatçiler edinmişlerdi. Bu nedenle Hz.Muhammed’in@ çağırdığı ilahi ideolojiye sırtlarını dönüyorlar ve edindikleri destekçilerin / ortakların kendilerine yardım edeceğini, bölgedeki varlıklarını koruyacaklarını zannediyorlardı. Halbuki onlar kendi menfaatlerinden başkasını düşünmezler ve asla onlara destek ve yardım etmeyeceklerdir. Şayet Arap toplumu gücünü Allah’ın gönderdiği ilahi ideolojiden almayacak olursa tarih sahnesinden silinmesi mukadderdir. Göklerin ve yerin mülkü / egemenliği Allah’ın olduğu için bu işin yasasının O’nun gösterdiği yolu izlemek olduğu bildirilir. Sadece Allah’ın yardımı / şefaati beklenerek özüne dönen toplumları hiç kimse yıkamayacaktır.

Ama müşrikler, bu hakikati kabul edip Hz.Muhammed’i@ izledikleri takdirde karşılarına büyük güçleri alacakları için bu seçenek kendilerine çok zor gelmektedir. Hz.Muhammed’in@ onları ilahi ideolojiye davet etmesi karşısında, onlar bu çağrıdan son derece rahatsız olmaktadırlar. Fakat o elçi onları bu otoritelerle ortaklaşmaya davet etmiş olsa hemen yüzleri gülüverecektir. 

Aynı durum müşriklerin baskı ve zulümlerinden korkarak onlara sığınan ve onların koruması, kollamasını (şefaatini) sağlamak için onların şirk (zulüm) yolunu tercih eden kimseler için de geçerlidir. Halbuki onların kendilerine sığınanları koruma ve kollamaya güçleri yetmeyeceği gibi aynı zamanda bunu asla yapmayacaklardır da. Allah’ın koruyup kolladığı İslami hareket sonunda başarıya ulaşacak ve Allah göklerin ve yerin mülküne sahip olduğu için sonunda mülk / yönetim müminlere geçecektir. Yaptıklarının hesabını vermeye yanaşmayanlar ve safını müşriklerden yana seçenler Allah’ın hakimiyeti söz konusu olduğunda, bu durum onların hiç hoşlarına gitmez, yüzleri buruşur ve kalpleri burkulur.

 

43 -46-Yoksa onlar, Allah’tan başkasını kendilerine şefaatçiler mi / yardımcılar ve destekçiler mi edindiler? De ki: “Onlar hiçbir şeye güç yetiremez ve akıl erdiremezlerse de mi (onları şefaatçi / destekçi ve yardımcı edineceksiniz)? Halbuki şefaat / yardım ve destek tamamen Allah’tandır. Zira göklerin ve yerin mülkü yalnızca O’nundur. Ve sonunda yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” (Şefaatçi / yardımcı ve destekçi olarak) Allah “tek başına” bahsedilince Allah’ın gelecek vaadine / ahirete inanmayan kişilerin yüreklerini sıkıntı kaplar fakat O’dan başkalarının (yardım ve desteklerinden) bahsedilince derhal yüzleri gülüverir. De ki: “Ey göklerin ve yerin yoktan yaratıcısı! Ey gaybı ve şehadeti bilen Allah’ım! Kulların arasında, ihtilâf edip durdukları şeyler hakkında hüküm verecek olan sensin.” (Zümer Suresi 43-46)

 

Zalimlerin destek / yardım/ şefaatine insanların güvenmelerinin hatalı olduğunu Cenab-ı Hak şöyle bildirir; kozmik ve/ veya toplumsal kıyamet geldiğinde onlar sahip oldukları tüm servet ve mülkü azaptan kurtulmak için verecekler fakat bu onları azaptan kurtaramayacaktır. Onlar yaptıklarının bedelini ödeyecektir.

 

47-48- Eğer yeryüzündeki bütün şeyler ve onunla birlikte bir o kadarı da o zulmeden kişilerin olsaydı, kıyamet günü o kötü azaptan kurtulmak için onu mutlaka fidye olarak verirlerdi. Çünkü onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılacaktır. Böylece onların kazandıkları kötülükler meydana çıkmış olacak ve alay edip durdukları şeyler, kendilerini çepeçevre kuşatmış olacaktır. (Zümer Suresi 47-48)

 

28.8. İmtihanı Kazanan ve Kaybedenler

Müşrik insan başına bir sıkıntı gelince o sıkıntıdan kurtulmak için sadece Allah’a dua eder. Fakat ne zaman ki sıkıntıdan kurtulup nimete ve refaha ererse hemen azgınlaşmaya başlar. Kendisine zulüm yolundan vazgeçmesi ve sahip olduğu nimetleri paylaşması istenirse hemen bu nimet ve refahın Allah tarafından verildiğini unutur da nimetin kendi bilgisi, çalışması ve gayreti ile elde ettiğini iddia ederek şımarıklığına devam eder. Halbuki kendisine verilen nimetler onun için bir sınav aracıdır. Aynı hususlar toplumlar içinde geçerlidir. Toplum olarak zenginleşen insanlar şımarır ve azgınlaşarak kendilerinden aşağı gördükleri toplumlara ya da o toplumdaki mazlumlara zulmederler. Cenab-ı Hak azgın insanların bu menfi karakterine işaret eder.   

 

49- 52-İşte, insanın başına bir sıkıntı gelince Bize yalvarır, fakat daha sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman ise: “Bu, bana bilgimden dolayı verildi / Bunu bilgim sayesinde elde ettim” der.  Hayır! Aslında bu bir sınavdır. Bu kişinin samimiyet testidir. Velâkin onların çoğu bilmezler. Doğrusu onlardan öncekilerde bu sözü söylemişlerdi. Fakat kazandıkları şeyler kendilerini kurtaramadı. Sonunda işledikleri kötülüklerin cezası başlarına isabet etmişti. Bunlardan zulmedenlerin de aynı şekilde işledikleri kötülüklerin cezası başlarına gelecektir. Onlar bunu asla engelleyemeyeceklerdir. Allah’ın, dilediğine rızkı bol bol verdiğini ve dilediğine kıstığını bilmezler mi? Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için nice ayetler vardır. (Zümer Suresi 49-52)

 

Cenab-ı Hak yukarıdaki menfi karaktere sahip kimseler için yine de son bir çıkış yolu bırakmakta hala geri dönüş imkanlarının olduğunu dile getirmektedir. Azap gelmeden ve son pişmanlığın fayda vermediği bir dereceye gelmeden tevbe etmelerine imkân tanımaktadır. Şayet bu fırsatı da kaçıracak olurlarsa varılacak yerin ateş / cehennem olacağını vurgular.

 

53- 61-De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey nefislerine uyup haddi aşmış olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Bu nedenle size azap gelmeden önce Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Bakın, sonra yardım edilmezsiniz. Siz farkında olmadan ansızın başınıza azap gelmeden önce Rabbinizden size indirilen kitabın en güzeline uyun ki hiç kimse, “Allah’ın yanında, yaptığım ölçüsüzlüklerden dolayı yazık bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim.” yahut “Allah bana doğru yolu gösterseydi, elbette ben muttakilerden olurdum.” Yahut da azabı gördüğü zaman “Keşke bana dünyaya geri dönüş imkânım olsaydı da iyilik edenlerden olsaydım” demesin. (O zaman Allah şöyle buyurur) “Bilakis, sana ayetlerim gelmişti de sen onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştun.”  İşte kıyamet günü, Allah’a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerini kararmış olarak göreceksin. Kibirlenenler için cehennemde yer yok mu? Allah, takvalı davranarak kendilerini koruyanları hakkettikleri kurtuluşa erdirir. Onlara fenalık dokunmaz ve onlar üzülmezler de.  (Zümer Suresi 53-61)

 

Herşeyin yaratıcısı olan Allah her şeye egemendir. Göklerin ve yerin egemenliği O’na aittir. Onların işleyiş kanunlarını vaz eden O’dur. İnsanların yaşamlarına ilişkin sosyolojik kanunları da O vaz etmiştir. Bu nedenle hangi tarafın galip geleceği hangi tarafın kaybedeceğine ilişkin yasalar da O’nun tarafından belirlenmiştir. İlahi yasaları / ayetleri inkâr edenlerin kaybetmeleri mukadderdir. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar sonunda mutlaka yenileceklerdir. Kıyamet gününde göklerin O’nun tarafından dürülüp bükülmesi gibi müşrik yönetimler de toplumsal kıyametleri geldiğinde dürülüp bükülüp tarihin çöplüğüne atılacaklardır. Fetih borusu çaldığında müşrikler yıkılacaklar tekrar bir daha çaldığında ise tıpkı kozmik kıyametten sonraki yüce divanda olduğu gibi kendilerine ne yapılacağı konusunda meraklı / şaşkın gözlerle bakıp duracaklardır. Yine tıpkı kozmik kıyametin akabindeki hesap gününde peygamberlerin ve şahitlerin getirilerek müşrikler ile müminler arasındaki hesabın görülmesindeki gibi toplumsal kıyametten sonraki hesaplaşmada da taraflar arasında ilahi yasalara göre hüküm verilecek ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Bu hesaplaşma sonunda zalimler bölük bölük azaba gönderilirken mazlum müminler ise cennet ile ödüllendirileceklerdir.

 

62- 75- Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir. / O, her şeyin yöneticisidir. Bütün göklerin ve yerin anahtarları yalnızca O’nundur. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, işte onlar gerçekten kaybedenlerdir.  De ki: “Ey Cahiller! Buna rağmen siz, bana Allah’tan başkasına boyun eğmemi / kulluk etmemi / itaat etmemi mi emrediyorsunuz.” Halbuki sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Ant olsun ki, eğer şirk koşarsan bütün yaptıkların kesinlikle boşa gidecek ve mutlaka kaybedenlerden olacaksın. Onun için, tam aksine, yalnız Allah’a kulluk et / boyun eğ / itaat et ve şükredenlerden ol.” Onlar Allah’ın kudret ve şanını hakkıyla bilemediler. Ama bütün yeryüzü O’nun kudret elindedir. Kıyamet günü ise gökler O’nun sağ eliyle (kudretiyle) dürülüp bükülecektir. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok yücedir. Sura üflenince Allah’ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılacaklar. Sonra sura bir daha üflenince hepsi dirilecek ve ne olacak diye bakınıp duracaklar. Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanacak, kitap konulacak, peygamberler ve tanıklar getirilecek ve aralarında hak ile karar verilecektir. Ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmayacaktır. Herkese işlediklerinin karşılığı tam olarak ödenecektir. O (Allah), onların ne yaptıklarını en iyi bilendir.  İnkârcılar bölük bölük cehenneme sevk olunacak. Nihayet oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılacak. Onun bekçileri onlara: “İçinizden size Rabbinizin ayetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” diye soracaklar. Onlar: “Evet geldi” diyecekler. -Velâkin kâfirler üzerine azap kelimesi hak oldu.- “Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin” denilecek -Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür! - Takvalı davranarak Rablerinin koruması altına girenler ise cennete bölük bölük sevk edilecekler. Nihayet oraya varıp cennetin kapıları açıldığı zaman bekçiler onlara: “Selâm sizlere, hoşgeldiniz. Ebedî olarak kalmak üzere haydi girin içeriye!” diyecekler. Onlar da: “Bize vadettiğini gerçekleştiren, bizi bu arza / ülkeye vâris kılan ve cennette istediğimiz yerde konaklamamızı sağlayan Allah’a hamdolsun” diyecekler. -Çalışanların ödülü ne güzeldir! -  Sen, melekleri arşın / egemenlik makamının etrafını çevreleyerek, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini göreceksin. Onların aralarında hakk ile / adaletle hüküm verilecektir. “Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun” denilmiştir. (Zümer Suresi 62-75)

bottom of page