BÖLÜM 24
REFORMLARLA TAHKİMATA DEVAM
24.1. İç Tahkimata Devam: Makam ile Görüşmelerin Düzenlenmesi
Münafıklar Hz.Muhammed’e@ ne kadar komplo, plan ve desise kurdularsa başarılı olamamışlardı. Onların tüm planları boşa çıkarılmıştı. Hendek savaşına yaklaştıkça onlar da taktiklerinde değişikliğe gittiler. Daha önceleri karşı oldukları askeri harekâtlara / akınlara katılmazlarken Beni Mustalik harekâtından / akınından itibaren katılım sağlamaya başladılar. Onlar daha önceleri Hz.Muhammed@ ile ilgilenmezlerken şimdilerde daha sık görüşme yapmaya çalışıyorlardı. Fakat onlar bu görüşmelerini özel görüşme olarak gerçekleştiriyorlardı. Yaptıkları bu özel görüşmelerde ya Hz.Muhammed’e@ karşı çıkıyorlar ya da onu etkileyici ve kendi amaçları doğrultusunda karar vermesi için manipülatif / yalan ve yanıltıcı bilgiler paylaşıyorlardı. Dahası onlar Hz.Muhammed’i@ yalnız bırakmıyorlar, etrafını çevreleyip yanından ayrılmıyorlardı. Çevreden alınan istihbaratın peygamberimize ulaşmasına mani olmaya çalışıyorlardı. Eğer gelen istihbarata engel olamazlarsa en azından istihbaratı getirenlerin Hz.Muhammed@ ile ne konuştuklarından haberdar olmak için çaba sarf ediyorlardı.
Münafıkların Hz.Muhammed’e@ uyguladıkları bu çevreleme / kuşatma ve böylece onu etkisizleştirme planlarının bozulması gerekiyordu. Aksi takdirde Müttefik / Hizipler ordusu Medine’ye saldırdığı zaman yapılacak savunma stratejileri düşmanın eline geçebilir veya düşmandan toplanacak istihbarat yanlış aksettirilebilecekti. Bu nedenle Hendek savaşına çok yaklaşıldığı vasatta münafıkların Hz.Muhammed’i@ çevreleme taktiklerinin boşa çıkarılması gerekiyordu. Bu amaçla onların peygamberimizle gizli görüşmelerinin yasaklanması, onun etrafından uzak tutulmaları ve böylece Hz.Muhammed’in@ çevresinin münafıklardan boşaltılmasına yönelik tedbirlerin alınması şarttı. Bunun yanında onların Hz.Muhammed@ ile yaptıkları özel görüşmelerin Allah tarafından bilindiğinin kendilerine deklare edilerek peygamberimizi kandırmaya çalışmalarının boş bir çaba olduğunun kendilerine bildirilmesi uygun olacaktı. Ayrıca onların Hz.Muhammed@ ile görüşmelerini samimi niyetlerle ve gerçekten sorunları çözmek amacıyla yapmaları hususunda uyarılmaları da gerekiyordu. Bunun için o sırada Hz.Muhammed ile Havle binti Malik arasında geçen görüşme örnekliğinden yola çıkarak bu hususlarda hem gerekli dersler verilmiş hem de gerekli düzenlemeler yapılmıştır.
24.2. Havle binti Malik’in Hz.Muhammed@ ile Görüşmesi
Havle binti Malik’in kocası Evs bin Samit kendisine zıhar yapmıştır. (kendisini annesi gibi gördüğünü söyleyerek ilişkiyi kesmiştir.) Havle binti Malik bundan son derece rahatsız olmuş ve bu geleneğin yanlış olduğunu, değiştirilmesi gerektiğini söylemek için peygamberimizle görüşmeye gelir. O, peygamberimize durumu bütün açıklığıyla anlatır. Bu geleneğin yanlışlığından ve bu uygulamanın kadınlara bir zulüm olduğundan bahseder. Bunun zulüm olduğunu da şöyle açıklar; “vallahi talak vermedi ki boşanmış olup başka birisiyle evlenip yoluma devam edeyim. Zıhar yapmakla beni askıda bıraktı. Bu bana yapılan büyük bir zulümdür.”
Hz.Muhammed@ önce bu geleneğin arkasında yatan sahtekârlığı ve iğrençliği düşünemediğinden olsa gerek kadına kocasının zulmetmediğini tam tersine kendisini annesinin seviyesine getirerek değer verdiğini söyleyerek kocasına itiraz etmemesi gerektiğini bildirir. Fakat Havle Hz.Muhammed’e@ itiraz eder ve mevcut durumun zulüm boyutunu anlatmaya çalışır. Zıhar geleneğinin toplumsal bir yara olduğunu ve bu yanlışın düzeltilmesi gerektiğini belirtir.
Hz.Muhammed ise Havle binti Malik ile tartışmasının nihayetinde bu konuda herhangi bir düzenleyici hükmün kendisine bildirilmemiş olmasından dolayı elinden bir şey gelmediğini söyler. Kadın bu hususta defalarca peygamberimize başvurur ve bunun yanlışlığını, kötülüğünü dile getirir. Havle binti Malik’in peygamberimizle yapmış olduğu görüşmeler özel görüşmelerdir ve toplumsal bir sorunun çözülmesine yöneliktir. O toplumda doğru ve güzel görülen ancak aslında yanlış, kötü ve yalan olan bir geleneğin düzeltilmesi için peygamberimizle mücadele etmektedir. Cenab-ı Hak da kadının bu talebini haklı bulur ve bu yanlışı düzelten hükümlerini şöylece bildirir;
Rahman Rahim Allah Adına
1-4- Kocası hakkında sana başvuran / seninle tartışan ve Allah’a şikâyet eden kadının sözünü Allah işitti. / haklı buldu. Hiç şüphesiz ki Allah, ikinizin arasındaki o konuşmayı işitiyordu. Allah, her şeyi işitir ve görür. Sizden eşlerine "Zıhar yapanların / sen artık bana annem gibisin diyenlerin / seni artık annem olarak kabul ediyorum diyerek hanımını eşlik statüsünden çıkarıp annelik statüsü verdiğini iddia edenlerin" hanımları hiçbir zaman kendilerinin “anneleri” değildir. Onların anneleri, yalnızca kendilerini doğuran kadınlardır. Onlar böyle yaparak iğrençlik / kötülük yapıyor ve yalan söylüyorlar. Hiç şüphesiz ki Allah, kendisini ıslah edenlerin günahlarını affeden ve onları, o günahlara tekrar düşmekten koruyandır. Kadınlarına “Zıhar yapmış olanlar / sen artık bana annem gibisin diyenler / seni artık annem olarak kabul ediyorum diyerek hanımını eşlik statüsünden çıkarıp annelik statüsü verdiğini iddia edenler” bu sözlerinden derhal geri dönsünler ve eşleri ile ilişkiye girmeden önce bir köleyi azat etsinler. Size emredilen budur. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Ancak kim de bu imkanlara sahip değilse, eşleri ile ilişkiye girmeden önce kesintisiz iki ay boyunca oruç tutsun. Buna da dayanamayanlar, altmış fakiri doyursun. İşte bu kolaylık, Allah'a ve O'nun Peygamberine inanmanız / güvenmeniz içindir. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Bu emirlere karşı çıkanlar / inkar edenler ise acı bir azaba mahkum edileceklerdir. (Mücadele Suresi 1-4)
24.3. Zıharın Mahiyeti
Hendek Savaşı yaklaşırken Cenab-ı Hak elçisini ve müminleri münafıkların tezgâh ve ayartmalarına karşı korumaktadır. Bu korumayı da çeşitli sosyal problemler ve bu problemler için getirilen çözümler üzerinden yapmaktadır. Böylece toplum Allah’ın nuru ile aydınlatılmasına devam edilmektedir.
Cahiliye döneminden gelen sosyal problemlerden birisi de “Zıhar” geleneği idi. “Zıhar” geleneği, cahiliye Araplarının özellikle yaşı ilerlemiş eşlerine “ Vallahi artık senin sırtın bana annemin sırtı gibidir / Sen artık bana annem gibisin / Sen artık benim validemle aynı statüdesin / seni artık validem gibi kabul ediyorum ” diyerek onlar ile ilişkiyi kesmeleri demekti. Bunu yapan kocalar eşleri ile artık asla ilişkiye girmezler, fakat zıhar yapılan kadınlar başka bir erkekle de evlenemezdi. Bu durumda olan kadın ne tam olarak boşanmış vaziyettedir ne de evlidir. Zıhar yapan erkekler, karısını annesi gibi gördüğünü söyleyerek güya karısına üstün bir değer atfettiğini göstermiş oluyordu. Bu geleneğe göre zıhara tabi olan kadınlar kocalarının annesi statüsüne kavuşturulması nedeniyle görünüşte herhangi bir haksızlığa uğramamış gibi görünüyorlardı. Kocaları ise böyle yapmakla zıhar yaptıkları kadınlarını güya yücelterek kendileri faziletli bir davranış sergiliyorlarmış gibi görünüyorlardı. Ancak bu uygulama ile kadının aile içindeki pozisyonuna son verilmiş oluyordu. Kadına değer vermeyen cahiliye geleneğinin bu uygulamasında kadına kocalarının anneleri gibi değer vermeleri aslında cahiliye şartlarına göre takdir bile edilebilir. Fakat kadınların kocaları tarafından onların anneleri gibi görülmeye değil hanımları gibi görülmeye, onların aile içindeki hanımlık pozisyonlarının korunması ve ihtiyaçlarının ona göre karşılanmasına ihtiyaçları vardı.
Aslında bu uygulama erkeklerin beğendikleri başka kadınları almak için içlerinde besledikleri esas niyetlerini gizlemede geliştirdikleri bir formül ve tam bir sahtekarlıktı. Bundan dolayı zıhar iğrençlik ve aldatmadan başka bir şey değildi. Fırsat bulduklarında onları perişan halde bıraktıkları ve annelerine gösterdikleri ilgi ve alakayı onlara göstermedikleri / gösteremedikleri için de yalandır.
Fakat bu uygulamayı neden boşayarak değil de bu yolu izlemeyi tercih ettikleri hususunda şunlar söylenebilir; Kabile ileri gelenlerinin kızlarını eş olarak alan erkekler, onları boşamak istedikleri takdirde eşlerinin babasından korku duymakta / çekinmekteydiler. Karısının kabilesinden / babasından korktuğu için onları boşayamayan erkekler, zıhar formülü ile problemi çözmüşlerdi. Erkekler içlerinde kötü niyeti gizleyerek yaptıkları zıharı çok ulvi olarak gösterme yoluna gitmişlerdi. Yani içlerindeki niyet başka, fakat dışarıya karşı ifade edilen başka idi. Zıhar formülü ile hem eşlerinin kabilelerini / babalarını küstürmemiş oluyorlar hem de kadınlarından ayrı durarak başka eşler almalarının önünü açmış oluyorlardı.
Çok evliliğin serbest olduğu bir toplumda erkeklerin başka kadınlarla evlenmesinde böyle bir çekince / korku duymaları anlamsız olarak değerlendirilebilir. Fakat güçlü ve zengin kabilelerin kızları ile evli kişilerin genelde eşlerinin yaşamı boyunca tek eşli oldukları gerçeğini unutmamak gerekiyor. Buna en güzel örnek yine peygamberimizin kendisidir. Ayrıca peygamberimizin Hz. Ali’yi Hz. Fatıma’nın üzerine evlenmesini engellemesi yine en güzel delildir.
24.4. Havle binti Malik’in Peygamberimizle Görüşmesi / Tartışması Üzerinden Münafıklara Verilen Dersler
Cenab-ı Hak, Havle binti Malik’in peygamberimizle yaptığı görüşmede yaptığı tartışma üzerinden münafıklara dersler verdi. Ama önce onları Nadir ve Kaynuka Yahudilerine verilen ceza üzerinden tehdit etti.
Kısa bir süre önce inkâra kalkışmış / başkaldırmış Nadir oğulları ve Kaynukalılar nasıl aşağılık bir şekilde sürgün edildiyse münafıklarda inkârları nedeniyle aynı akıbete mahkûm olacaklardır. Bütün bu inkârcılar / başkaldıranlar, İslami idarenin onları sürgüne gittikleri yerde de bulup onları yakaladıkları gün sorguya alınacaklar ve hak ettikleri cezaya çarptırılacaklardır. Tıpkı ahirette diriltilip hesap sorulmak üzere sorguya alındıkları gün yaptıkları kötü fiiller kendilerine tek tek hatırlatılarak sorgulanacakları ve cezalandırılacakları gibi. Çünkü onlar Allah’a ve peygamberine karşı gelmek için kendi aralarında gizli görüşmeler yapıyorlardı. Onlar ne Hz.Muhammed@ ile yaptıkları gizli görüşmelerinde ne de kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerinde iyi niyetli değillerdi. Hâlbuki Havle binti Malik gibi iyi niyetli olup toplumdaki bir sorunu çözmek için peygamberimizle özel görüşme yapsalardı, Allah da onların bu yaptıklarına karşılık mükâfatlarını verirdi. Ama onlar, kararlaştırdıkları kötü planlarını gerçekleştirmek için peygamberimizle özel görüşmeler yaptılar. Onlara tıpkı bu kadın gibi iyi niyetli olmalarını, Hz.Muhammed@ ile özel görüşmelerinde toplumsal sorunlara çözüm getiren konuları gündeme getirmelerini ve bu konularda topluma faydalı olan seçenekler / çözümler üzerinde durmaları öğütlendi.
Öncelikle onların kendi aralarında yaptıkları gizli toplantılarında görüştükleri konuların hiçbirisinin Allah’tan gizli kalmayacağı bildirildi. Allah’ın da onların konuştuklarını elçisine bildirmesi nedeniyle Hz.Muhammed’den@ hiçbir şeyi saklayamayacakları belirtildi. Böylece onlara Hz.Muhammed@ aleyhindeki gizli görüşmelerden vazgeçmeleri gerektiği uyarısı yapıldı.
Onlar, gizli toplantılarında kurdukları hile, desise ve planlarını realize etmek için peygamberimizle özel görüşme yapmak üzere geldiklerinde onu tahrik etmek / öfkelendirmek için üst perdeden konuşuyorlar hatta küstahça davranıyorlardı. Öyle ki peygamberimiz onların Allah’ın tesis ettiği barışı bozmaya yönelik sözlerine (Allah’ın peygamberini selamlamadığı şekilde selamlama yapan sözlerine) karşı onları cezalandırma yoluna gitsin istiyorlardı. Yani tahrik ediyorlardı. Fakat peygamberimiz onların tahriklerine kapılmıyordu. Eğer O onların tahriklerine kapılarak onları cezalandırma yoluna gitmiş olsaydı, eski dönemlerde olduğu gibi rakip kabileleri sevindirecek ve bu durumda cezalandırılan münafığın kabilesi karşı harekete geçebilecekti. Böylece kabileler arasında yeniden çatışmalar yaşanabilecekti. Çıkacak böyle bir fitnenin müsebbibi de peygamberimiz olacaktı. Medine’de sağlanan barış bozulacak ve yaklaşan düşman saldırısı karşısında Medine İslam Cumhuriyeti savunmasız kalacaktı. Münafıkların haince tuzaklarını, peygamberimiz, sakin ve basiretli davranışları ile bertaraf etti. Böylece Allah, peygamberini ve müminleri onların bu tuzaklarından korurken onların cezalarını ahirette cehennemle vereceğini bildirdi.
5-8- Apaçık ayetler indirdiğimiz halde, Allah'a ve Peygamberine karşı çıkanlar / başkaldırarak “meydan okuyanlar”, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. İnkarcılar / başkaldıranlar rezil edici bir azaba mahkum edileceklerdir. Allah, onların hepsini dirilteceği gün, yapıp ettikleri her şeyi kendilerine haber verecektir. Onlar yaptıklarının çoğunu unutmuşlardır. Fakat Allah hepsini tek tek sayarak onlara hatırlatacaktır. Allah, her şeye en iyi şahit olandır. Allah'ın göklerde ve yeryüzünde olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar bildiğini görmüyor musun? Gizli görüşme / fısıldaşma yapan üç kişi varsa “dördüncüleri” mutlaka Allah’tır. Onlar beş kişi olsalar “altıncıları” mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsalar ve her nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah mutlaka onlarla beraberdir. Sonra bütün yapıp ettiklerini, Kıyamet Günü kendilerine haber verecektir. Hiç şüphesiz ki Allah, her şeyi bilir. Kendi aralarında gizli görüşme yapmaktan men edildikten sonra yine de o yasaklananı yapmaya kalkışanlara ve günah, düşmanlık ve Peygambere karşı gelmek için gizli görüşme / kulis yapanlara bak hele! Onlar sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı gibi seni selamlıyorlar. Sonra da kendi aralarında "söylediklerimizden dolayı Allah bizi cezalandırsaydı ya!” derler. Onlara cehennem yeter! Onlar orada cezalandırılacaklar. Ne kötü bir yerdir orası. (Mücadele Suresi 5-8)
Cenab-ı Hak, müminlere kendi aralarında yapacakları gizli görüşmeleri sadece toplumun faydası ve İdarenin / Hz.Muhammed’in@ lehine ve O’nun işini kolaylaştırmak için yapmaları gerektiğini bildirir. Onlara iyi niyetli olmalarını, salih / erdemli eylemler yapmalarını, kendilerini temizlemelerini ve Allah’ın emirlerini büyük bir titizlikle yerine getirme konusunda gizli toplantılar yapmaları gerektiğini bildirdi.
Münafıkların kendi aralarında yaptıkları gizli toplantıları Huyey bin Ahtab şeytanının kışkırtması ile yaptıklarını belirttikten sonra, onların konuştukları konuların, yaptıkları planların tamamen Huyey bin Ahtab şeytanının bildirdiği planlar olduğunu ifade ederek bir ihbarda daha bulundu. Böylece konuşulan ve planlanan her şeyden haberdar olunduğundan hareketle o şeytanın müminlere hiçbir zarar veremeyeceği bildirildi. Onun niyetinin müminleri mahzun ederek zayıf düşürmek olduğu ifade edildi.
9-10- Ey müminler! Gizli toplantılar yaptığınız zaman günah / kötülük, düşmanlık ve Peygamber'e karşı gelme üzerine gizli toplantı yapmayın. Gizli görüşmelerinizi sadece iyilik yapmak ve Allah’ın emirlerini hassasiyetle uygulamak için yapın. Hesap vermek için huzurunda toplanacağınız Allah'a karşı gelmekten sakının. Münafıklar gizli toplantılarını Şeytan’nın ( Huyey bin Ahtab’ın) kışkırtması ile yapmaktadırlar. O şeytan (Huyey bin Ahtab) bu toplantıları, sırf müminleri kederlendirmek için yaptırıyor. Fakat Allah'ın izni olmadan onlara hiçbir şekilde zarar veremez. Bu nedenle müminler, yalnızca Allah’ı Vekil kılsınlar. / Allah’a güvensinler. (Mücadele Suresi 9-10)
24.5. Hz.Muhammed@ ile Özel Görüşme Protokolünün Düzenlenmesi ve Çevresinin Boşaltılması
Sıra münafıkların Hz.Muhammed’i@ çevreleme taktiklerinin bozulmasına gelmiştir. Bu konuda Cenab-ı Hak aşağıdaki protokol kurallarını getirir;
-
Mecliste / Mescitte Hz.Muhammed@ ile görüşme yapmak isteyen başka insanlara imkân tanımak için onun çevresinin boşaltılması, onlara yer verilmesi,
-
Hz.Muhammed@ ile görüşmesini tamamlayanların oturmaya devam etmemeleri ve mescitten derhal ayrılmaları,
-
Hz.Muhammed@ ile özel görüşme yapmak isteyenlerin görüşme öncesi ekonomik gücü nispetince sadaka vermeleri.
Bu protokol kuralları ile Hz.Muhammed’in etrafını çevrelemiş münafıkların kuşatmaları kırılmış oluyordu. Hz.Muhammed’in@ başkaları ile görüşmesini onun etrafında oturarak engelleyen münafıklara oturdukları yerleri boşaltmaları emredildi. Bu kural sayesinde Hz.Muhammed@ ile özel görüşme yapmak isteyenlerin onun yanına kadar yaklaşmalarına imkân sağlanmış oldu. Böylece istihbarat taşıyan ve/veya stratejik bilgiye / düşünceye sahip kişilerin Hz.Muhammed@ ile uygun bir ortamda konuşmaları sağlanacaktır. Münafıkların ortamdan uzaklaştırılmasıyla Hz.Muhammed’in stratejik ve istihbari bilgilere ulaşması ve bu bilgileri samimi mümin ileri gelenlerle paylaşarak düşmana karşı savunma taktiklerini birlikte geliştirmelerinin önü açılacaktır. Geliştirilecek taktiklerden münafıkların haberdar olmalarına da mani olunacaktır. Hz.Muhammed@ ile görüşmesini tamamlayan samimi müminler de derhal mescidi boşaltarak onu meşgul etmeyecekler ve kendilerine verilen talimatları yerine getireceklerdir. Böylece Hz.Muhammed’in@ makamı olan Mescit daha işlevsel olacağı gibi ondan aldığı talimatları vakit geçirmeden uygulayan müminlerin makamları / rütbeleri daha üst mertebelere çıkacaktır. Ayrıca münafıkların sık sık Hz.Muhammed@ ile özel görüşme yapmalarının engellenmesi için getirilen sadaka verme kuralı çok işlevseldir. Zira münafıkların canlarından değerli olan mal varlıklarından sadaka vermek onlara çok zor gelecektir. Sırf Hz.Muhammed’i@ kontrol altında tutmak için önemli önemsiz çeşitli konuları bahane ederek onunla görüşme yapmak, bu kuraldan sonra onlara pahalıya patlayacaktır. Böylece onlar maddi kayıp yaşamamak için sık sık özel görüşme talebinde bulunamayacaklardır. Diğer taraftan bu protokol kuralı samimi müminlerin ihlasını daha da artıracaktır. Onlar da görüşme öncesi konuyu enine boyuna düşünecekler ve gündeme getirecekleri konunun sırf Allah için olmasına dikkat edeceklerdir. Hz.Muhammed’i@ kendi çıkarları için manipüle etme yoluna gitmeyeceklerdir. ([1])
11-12- Ey müminler! Mescitte / mecliste size birbirinize yer açın denildiği zaman, birbirinize yer açın ki Allah da size “yer açsın”. Size: "Kalkın / boşaltın burayı" denildiği zaman da kalkın / boşaltın ki, Allah da sizden iman edenleri ve kendisine ilim (bilgi) verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Ey müminler! Peygamberle özel bir konuyu görüşeceğiniz / gizli bir konuyu konuşacağınız zaman, bu görüşmeden önce sadaka verin. Böyle yapmanız, kendiniz için daha hayırlı ve kalbinizi temizleyecek bir davranıştır. Eğer bunu yapacak imkânınız yoksa hiç şüphesiz ki Allah, kendisini ıslah edenleri bağışlayan ve onlara karşı çok merhametli olandır.(Mücadele Suresi 11-12)
24.6. Münafıkların Hz.Muhammed’i@ Çevreleme Planlarının Suya Düşmesinden Sonra
Münafıkların Hendek Savaşı öncesinde Hz.Muhammed’i@ çevreleme yaparak haber kaynaklarını kesmek ve onun savunma planlarına vakıf olup Şeytan ( Huyey bin Ahtab) ile bu planları paylaşmak, dahası peygamberimizi gereksiz, lüzumsuz sorunlarla meşgul etmek ya da yanlış yöne kanalize etmek için planladıkları taktikleri getirilen bu protokol kuralları ile boşa çıkarılır.
Söz konusu protokol kurallarının yürürlüğe girmesinden sonra münafıklar, Hz.Muhammed’in@ çevresini boşalttılar, meclisi / mescidi terke ettiler. Özellikle görüşme yapacakların sadaka vermelerinin şart koşulması onlara çok zor gelmişti. Bu nedenle onların sık sık yaptıkları özel görüşmeler, bir anda bıçak gibi kesilmişti. Böylece onlar iyot gibi açığa çıktılar. Asıl niyetlerinin Hz.Muhammed’in etrafında toplanıp onunla sık sık özel görüşmeler yaparak müminlerde ona çok yakın oldukları kanaatini oluşturmak olduğu açığa çıktı. Yine asıl niyetlerinin Hz.Muhammed’e değer vermek değil, değer veriyor görüntüsü vererek onu etkisizleştirmek olduğu anlaşıldı.
Cenab-ı Hak, onların tüm bu yaptıklarına karşın yine de eğer onlar durumlarını düzeltir, Hz.Muhammed’e salat eder / destek verir, İslami idareyi destekler, kendilerini arındırır ve her konuda Kendisine ve elçisine itaat ederlerse bağışlanacaklarını bildirdi.
13- Peygamberle yapacağınız her özel görüşmeden önce infak yapmak size ağır geldi değil mi! Bunu yapamadınız. Fakat Allah yine de tevbenizi kabul edecek. Öyleyse artık salatı ikame edin / Peygambere destek olun ve zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Peygamberine her konuda itaat edin. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.(Mücadele Suresi 13)
[1] ) Not: Mücadele Suresi ile getirilen bu protokol kuralları aynı zamanda İslam Cumhuriyetinin devlet işleyişi mekanizmasını da düzenlemektedir.
24.7. Münafıkların Artık Fark Edilmesi Konusunda Müminlere Yapılan Uyarılar
Cenab-ı Hak k, gerçek müminlere dönüp bütün bu kumpasları kuran ve her seferinde de foyaları açığa çıkan ikiyüzlü ileri gelenleri artık görmeleri ve onlara dikkat etmelerini öğütledi. Onların hastalıklı bir ruh yapısına sahip olduklarını, Medine’den sürülen Yahudilerle işbirliği yaptıklarını, böylece ihanet suçu işlediklerini artık müminlerin görmelerini istedi. Yine o münafıkların Medinelileri Allah’ın yolundan çevirmeye çalıştıklarını, İslami İdareye / Hz.Muhammed’e karşı mücadele ettiklerini gizlemek için tam tersini yaptıklarına yönelik yeminler edip yalanlar uydurarak kendilerini samimi göstermeye çalıştıklarını müminlerin artık fark etmelerini istedi. Bu ihanetleri nedeniyle onları bu dünyada şiddetli bir cezalandırmanın, ahirette de acıklı bir azabın beklediğini belirttikten sonra onların kendi kendilerini kandırdıklarını öyle ki; ahirette Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıktıklarında bile kendilerinin haklı olduğunu iddia edecek kadar ileri gideceklerini belirtti. Onların çok güvendikleri oğullarının (güçlerinin) ve servetlerinin kendilerini koruyamayacağına vurgu yaptı.
14-18- Allah’ın gazablandığı kavimle (Medine’den sürülen Nadir Yahudileriyle) müttefiklik / dostluk / işbirliği yapanlara bakın! / görün! Gerçekte onlar, ne sizden taraftadırlar ne de onlardan. Fakat (müminleri kandırmak için) bile bile yalan yere yeminler ediyorlar. Allah, onlara çok şiddetli bir azap hazırlamıştır. Muhakkak ki onların yapmış oldukları şey çok kötü. Onlar, yeminlerinin arkasına saklanarak insanları Allah'ın Yolundan engellemeye çalışıyorlar. Bu nedenle onları alçaltıcı bir azap beklemektedir. Oysa ne servetleri, ne de oğulları onları Allah'ın vereceği cezaya karşı asla koruyamayacaktır. Onlar içinde ebedi kalacakları ateşin halkıdır. Allah’ın hepsini dirilteceği o gün, tıpkı şimdi size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler. Çünkü onlar kendilerinin haklı olduklarını zannetmektedirler. Bakın! / Görün! Asıl yalancı kendileridir. (Mücadele Suresi 14-18)
24.8. Yakın Akraba da Olsa Münafıkların Artık Desteklenmemesi Hakkında Müminlerin Uyarılması
Cenab-ı Mevla, müminlerin artık kendi içlerindeki bu düşmanlarını görmelerini sağlamak için uyarılarına devam eder. Münafıkların Huyey bin Ahtab şeytanının oyuncağı olduğunu, o şeytanın gönderdiği ayartıcı iğvalarla / haberlerle hareket ettiklerini, onun kurduğu oyun ve planların birer piyonu olarak hareket ettiklerini bildirdi. Bununla beraber Huyey bin Ahtab Şeytanı ile birlikte hareket edenlerin mutlaka yenileceğini ve sefil olacaklarını da ifade etti. Allah’ın rehberliğinde ve Peygamberin önderliğindeki Medine İslami Yönetiminin mutlaka kazanacağını bildirdikten sonra müminlere seslenerek en yakın akrabaları dahi olsa iç düşmanlardan olan münafıklardan artık desteklerini çekmelerini, onlara sevgi beslememelerini, onların velayet makamlarından indirilmesi gerektiğini bildirdi. Yakın akraba dahi olsa münafıklara destek vermeyenlerden, onları yönetici / veli kabul etmeyenlerden Allah’ın razı olacağını ve zafere de ancak Allah’ın taraftarı olan müminlerin erdirileceğini belirtti.
19-22- Şeytan (Huyey bin Ahtab) onlar üzerine egemenlik kurmuş ve sonunda kendilerini Allah’tan gafil kılmıştır. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. Şeytanın yandaşları ise mutlaka kaybedecek ve kendilerine yazık edeceklerdir. Allah'a ve Peygamberine karşı gelenler var ya! İşte onlar, mutlaka rezil edilen aşağılık kimselerin arasındadır. Zira Allah, “Elbet Ben ve Peygamberlerim kesinlikle galip geleceğiz.” diye hükmetmiştir. Hiç şüphesiz ki Allah, her şeye gücü yeten ve her şeye galip gelendir. Allah'a ve Ahiret Gününe gerçekten inananların / güvenenlerin, Allah’a ve Peygamberine karşı çıkan / başkaldıran kimselere bir aidiyet sevgisi beslediklerini asla göremezsin. Bunlar ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi kabileleri olsun, fark etmez. İşte Allah onların kalplerine imanı nakşetmiş ve onları kendinden bir ruh / vahiy ile desteklemiştir. Onları, içinden ırmaklar akan cennetlere sokacak ve orada ebedi kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın taraftarıdırlar. İyi bilin ki büyük kurtuluş ve zafere ulaşacak olanlar Allah’ın taraftarlarıdır. (Mücadele Suresi 19-22)
24.9. Münafıkların Ortalığı Karıştırması
Babası da olsa, evladı da olsa en yakın akrabadan da olsa münafıkların velayet makamından / yönetim makamından indirilmesi hükmü gelince kıyamet kopar. Münafıklar kendilerinin yönetim makamlarından indirilerek itibarsızlaştırılmalarını hazmedemezler ve Hz.Muhammed’in@ akraba bağlarını kopardığı şeklinde menfi propaganda yaptılar. Kabilecilik halihazırda çok kuvvetli bir asabiye olduğu için bu menfi propagandanın Medine toplumunda etkisini göstereceği muhakkaktı. Münafıklar kan bağının / rahim sahiplerinden olmanın / karındaşlığın İlahi bir kanun olduğunu yani Allah’ın yaratılışımıza koyduğunu ve bu nedenle de kan bağına sahip insanların birbirlerine sevgi bağı ile bağlı olduğunu ve bu sevgi bağını da kimsenin söküp atamayacağını ifade ettiler. Onlar “mademki Cenab-ı Hak insanların arasındaki sevgi bağını, kan bağına / akrabalığa hasretmiş o halde şimdi nasıl oluyor da kan bağı hiçe sayılıp din / inanç bağı ön plana çıkartılıyor?” şeklinde bir söylemle bu hükme karşı çıktılar. Onlar bu söylemlerini desteklemek için bu suredeki “zıhar” olayına Cenab-ı Hakk’ın bakış açısından da yaklaşarak “mademki annelik karındaşlıkla / rahim sahipliğiyle oluyor ve insanların ürettikleri değer yargılarının bir anlamı yoktur, bunlar boş, yanlış, yalan şeylerdir, o halde din / iman kardeşlikleri de boştur, yanlıştır, yalandır” argümanını kullanmaya başladılar. Kabile / aşiret asabiyesinin güçlü olduğu toplumda bu propaganda gerekli yankıyı da buldu.
Bir kısım insanlar Allah ve Peygamberine karşı çıkanlara velayet verilmesinin ve onlara sevgi / dostluk gösterilmesinin mümkün olmadığı hususunun sınırlarının ne olduğunu kavrayamamanın saikiyle ve münafıkların yukarıda anlatılan argümanları nedeniyle tereddüte kapıldılar. Zira mümin halkın münafık da olsa ileri gelen bu kimselerle akrabalık bağları ve çok kuvvetli sevgi bağları vardı. Ama şimdi yeni gelen hükümlerle bu bağların koparılması ve onların sahip oldukları makamlardan indirilmesi isteniyordu. Bu onlar için bir hayli zor bir durumdu.
Hendek Savaşının yaklaştığı vasatta münafıkların kendilerini savunma argümanlarının taban bulmuş olması Hz.Muhammed’i@ de etkilemişti. Münafık liderleri yanına tekrar çekmeyi ve onların görüşlerine değer vermeyi bile düşünmeye başlamıştı. İşte tam bu noktada Cenab-ı Hak, elçisinin yardımına koştu. Ahzab Suresinin başlangıç ayetleriyle Elçisine kararlı olmasını, münafıkların bu propagandalar yoluyla oluşturduğu baskı nedeniyle onlara boyun eğmeyi aklından bile geçirmemesini ve Allah’a sığınmasını emretti. Devamında da onların toplumu etkileyen argümanlarına cevap olacak mesajlarını inzal buyurdu.
Rahman Rahim Allah Adına
1-3- Ey Peygamber! Allah’ın koruması altına gir! / Allah’a karşı takva sahibi ol! / Kararlı ol! O kafirlere ve münafıklara asla boyun eğme! Hiç şüphesiz ki Allah, her şeyi biliyor ve her şeye mutlak hakim olandır. Sen sadece, Rabbinden sana vahyedilene uy. Hiç şüphesiz ki Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır. Sen Allah'a tevekkül et! / güven! Koruyucu olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi 1-3)
24.10. Münafıkların İddialarına Cevap
Cenab-ı Hak, münafıkların menfi propagandalarında kullandıkları argümanlarına karşı ise şu cevapları inzal etti;
“Elbette Allah insanda iki kalp yaratmamıştır. Gerçek anne ile anne olarak ittihaz edilen eşe aynı sevgi beslenemez. Gerçek evlat ile evlatlığa da aynı sevgi beslenemez. Zaten bunlar aynı şeylerde değildir. Hele ki insanların ürettiği değer yargıları ile oluşturulan statüleri kan bağı ile meydana gelen statüler gibi görmek zaten bir hatadır. İnsan eşini ayrı sever, annesini ayrı sever. Bunların sevgisi birbirinden farklıdır. Her ikisinin yerleri ve statüleri de farklıdır. Aynı şekilde evlatlığın yeri ayrıdır, evladın yeri ayrıdır. Hiçbir zaman bunlar birbirlerinin yerine geçemezler.”
4- Allah, hiç bir adamın göğsünde iki kalp yaratmadı, yani Zıhar ile kendinize haram kıldığınız eşlerinizi sizin anneleriniz kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da sizin öz çocuklarınız kılmamıştır. Bunlar, sizin ağızlarınız ile iddia ettiğiniz boş laflarınızdır. Allah ise Hak olanı söyler ve Kendine tabi olanı dosdoğru yola iletir. (Ahzab Suresi 4)
Cenab-ı Hak münafıkların argümanlarına toplumun evlatlıklara davranışları üzerinden cevap vermeye devam etti;
“Evlatlıklarınızı babalarına nispet edin. Eğer babalarını bilmiyorsanız onları cahiliyede yaptığınız gibi “piç” diye aşağılamayın. Onlar sizin velayetinizde ve kan bağınız olmasa da din / iman bağı ile kardeşlerinizdir.”
Bu emir ile Cenab-ı Hak babası belli olmayan evlatlıklara yapılagelen kötü aşağılamaları kaldırarak iman / din bağı ile getirilen velayetleri toplumun faydasına olarak düzenlemekte ama toplumun zararına olan velayetleri ise kan bağıda olsa kaldırmanın haklılığını ortaya koydu.
5-Evlatlıklarınızı babalarının ismi ile çağırın, bu Allah katında daha doğru bir davranıştır. Eğer onların gerçek babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o zaman onlar sizin dinde kardeşleriniz ve velayetiniz altındadır. Kasıt olmaksızın yaptığınız hatada size bir vebal yoktur. Fakat kalplerinizde kasıt gözeterek / bilinçli olarak yaptığınız kötü işerde günah vardır. Hiç şüphesiz ki Allah, kendisini ıslah edenleri bağışlayan ve çok merhametli olandır. (Ahzab Suresi 5)
Cenab-ı Hak, münafıkların argümanlarına karşı yukarıdaki cevapları da toparlayarak sonuç cümlesini söyledi. En yakın akraba da olsa Allah ve Peygamberine karşı olan münafıklara sevgi / muhabbet duyulamayacağı meselesini şöyle sonuca bağladı;
“Elbette bir insanın babası münafıkta olsa yine de babasıdır ve onu babası olarak ayrı sever fakat Allah, Peygamberi ve iman bağı ile birbirine bağlanan müminlere olan sevgi farklıdır. Bunlar birbirine karıştırılmamalıdır. Müminler Hz.Muhammed’i@ / İslam Cumhuriyetini / Hakkı ve Adaleti babalarından, annelerinden, yakın akrabalarından ve hatta kendilerinden bile daha fazla severler / sevmeliler. Yine O’nun eşleri de müminlerin valideleri hükmündedir. Bunu Allah böyle kılmıştır. Bu Allah’ın koyduğu değer yargısıdır ve toplumun yararınadır. Ama sizin geliştirdiğiniz / ürettiğiniz değer yargıları (zıhar anneliği ve evlatlık) topluma zarar vermektedir. Müminlerin Hz.Muhammed’i@ / İslam Cumhuriyetini / Hakkı ve Adaleti kendi canlarından bile çok sevmeleri gerektiği değer yargısı, müminlerin yararına ve kurtuluşuna neden olacak bir değer yargısıdır. Halbuki Cenab-ı Hakk’ın akrabalık / kan bağı ile fıtri olarak koyduğu asabiye ve sevgi, iman / ideolojik sevgiden daha fazla ön plana çıkarılırsa bu davranış toplumun felaketine yol açmaktadır. Bu nedenle Allah’ın kitabındaki / yaratılıştaki / fıtri sevginin yeri ayrıdır ve bu bağın yeri veraset vb. hukuki alanlarda değerlendirilmiştir. Ancak sizin biatlarınızla, Anayasal Sözleşmede yazıldığı üzere verdiğiniz söz / ahit / misak ile yöneticilerinize destek olmanız ve onlara daha fazla sevgi beslemeniz fıtri / doğal / yaratılıştaki sevgiden farklıdır ve bundan istisnadır. Allah’ın koyduğu değer yargıları sizlerin menfaatinedir. Sizin ürettiğiniz ve size zarar veren değer yargılarınız ile kıyaslanamaz.”
6-8- Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha değerlidir ve onun eşleri de onların anneleri hükmündedir. Allah'ın Kitabına / Yaratılış Kanuna göre rahim sahipleri (akrabalar), birbirlerine diğer mümin ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak bunun istisnası Velayetine girdiklerinize / Yönetici olarak kabul ettiklerinize / Valilerinize / Velilerinize marufa uygun olarak yardım etmenizdir, destek vermenizdir. Çünkü bu husus Kitap’ta / Anayasada / Anayasal anlaşmada satır satır yazılıdır. Hani biz peygamberlerden Misak / Anayasal Söz / Ahid almıştık, senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Evet, biz, onlardan/ hepinizden / sizlerden sapa sağlam bir Misak / Anayasal Söz / Ahid aldık ki vakti gelince (Allah), bu ahitlerine sadakat gösterenlere Misaklarına / Ahidlerine bağlılıklarını sorsun. Ama ahitlerine ihanet eden inkarcılara ise korkunç bir azap hazırlanmıştır. (Ahzab Suresi 6-8)