BÖLÜM 41
HİCRETE DOĞRU ADIMLAR
İsra Suresinde çerçevesi çizilen esaslar dahilinde hazırlanan anayasa hükümlerine dayalı bir İslam Cumhuriyeti kurulması konusunda Medinelilerle anlaşma sağlanmıştı. Anlaşma geceleyin ve Mekkeli müşriklerin haberi olmadan gerçekleşmişti. Ertesi günü bu anlaşmadan haberdar olan Mekkeli müşrikler Medinelileri basmış ve bu anlaşmaya dair teyit almak için çeşitli baskılar uygulamışlarsa da bir netice alamamışlardı. Fakat böylesine büyük bir olay elbette gizli kalmadı ve Medineliler selametle kendi yurtlarına ulaştıktan sonra anlaşma açık açık ilan edilmişti. Medine'de olsun Mekke’de olsun herkes bu anlaşmadan haberdar olmuştu. Aslında Fussilet Suresinde ilk defa ortaya konulan fakat tam olarak bağıtlanmamış sadece gelişmelerden haberdar edilmek amacıyla dile getirilen bu anlaşma artık kesinleşmiş olduğundan Nahl Suresi ve Tur – Gaşiye Sureleri ile açık açık Mekkelilere duyurulmuştu.
Anlaşmanın gereği olarak Hz.Muhammed ve müminler Mekke’den Medine’ye göç edeceklerdi. Mekke müşrikleri müminlerin göç etmesini engellemek için sürekli tezvirat yapıyor ve peygamberimizi macera peşinde koşan çılgın bir kişi olduğunu söylüyorlardı. Mekkelilerin hayal kırıklığına uğrayacağı bir maceraya atılmamalarını propaganda ediyorlardı. Bu göç ile Hz.Muhammed@ yanlılarının kendilerine yazık edeceklerini, aç kalacaklarını, yurtlarından olacaklarını, perişan olacaklarını, kurda kuşa yem olacaklarını vb. söylemlerle korku veren psikolojik algı operasyonu yapıyorlardı.
Mekkeli müşrik ileri gelenler Medine’ye hicreti engellemek için yaptıkları bütün tezviratlara Nahl Suresinde işlendiği gibi gerekli cevapların verildi. Müminlerin hicret konusunda yaşadıkları tereddüt ve endişelerinin Cenab-ı Hakk’ın inzal ettiği ayetlerle giderilmesi üzerine hicret hazırlıkları başladı.
41.1. Müminlerin Yaptıkları Her İşin Açık ve Meşru Zeminde Olduğunun Beyanı
Durumun ciddiyetini kavrayan Mekke müşrik ileri gelenleri bu kez tezviratları bırakıp hicret edecek olanları zorla Mekke’de alıkoyacaklarını ilan ederler. Hiç kimsenin hicret etmesine izin verilmeyeceğini bildirirler. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, Mekkeli müşrik ileri gelenlerini tehdit etmek ve müminlere hicret konusunda taktik vermek için Duhan Suresini inzal eder. Bu surenin başlangıç ayetlerinde Son Akabe Biatının yapıldığı geceye ve Anayasal Sözleşmenin çerçevesini belirleyen İsra suresi / Kitaba ve sözleşmenin kendisine yeminle başlar. Bu surenin / kitabın ve sözleşmenin çok açık olduğu belirtilir. Yani yapılacakların, hedeflerin açık, şeffaf bir şekilde ortaya konduğu ve kimseden gizli saklı bir şeylerinin olmadığı belirtilir. Peygamberlik geldiğinden beri Resulü Ekrem insanları açık açık neye çağırıyorsa Medinelilerle yapılan Anayasal Sözleşmede de aynı hususların var olduğu ifade edilir. (Kur’an’ın / Çağrının Mübin olması) Ayrıca O gecenin çok bereketli geçtiği belirtildikten sonra Cenab-ı Hakk’ın katından vahiyle indirilen esaslar / düsturlar/ talimatlar çerçevesinde yapılacak işler ve uygulanacak hükümlerin o geceki toplantıda belirlendiği de ifade edilir.
Yerlerin, göklerin ve içindekilerin Rabbi olduğu ve bu kainatta ondan başka hiçbir ilahın olmadığı, öldüren ve yaşatanın kendisi olduğu, geçmişin ve geleceğinde kendisine ait olduğu belirtilir. Medine’deki yeni oluşumunda kendi irade ve kudreti dahilinde olduğuna ve bunu engelleyecek hiçbir gücün olmadığına işaret edilir. Bu işaretten sonra da onların hala tereddüt içinde olmalarının şaşılacak bir durum olduğuna vurgu yapılarak Mekkeliler bu yeni oluşuma katılmaya çağrılır.
Rahman Rahim Allah Adına
1-9-Ha. Mim. Kitab-ı Mübine / Apaçık Kitab’a ant olsun. Muhakkak ki Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz uyaranlarız. Muhakkak ki Katımızdan bizim gönderdiğimiz emirlere / hükümlere / düsturlara uygun olarak ve Rabbinden bir rahmet olarak bütün hükümler / bütün yapılacak işler o gece belirlendi. Şüphesiz O en iyi işiten ve en iyi bilendir. O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer yakinen biliyor olsaydınız. Ondan başka ilah yoktur. O, yaşatır ve öldürür, sizin Rabbinizdir, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir. Fakat onlar, şek ve şüphe içinde oynayıp / oyalanıp duruyorlar. (Duhan Suresi 1-9)
Mekkeliler şayet bu yeni oluşuma katılmayacak olursa, onları çok acı verecek sıkıntı ve kaosun beklediği müteakip ayetlerde bildirilir. Medine'de kurulacak İslam Cumuriyetinin yönetimi gök metaforu ile belirtilirken, Mekkeli inkarcıların hepsini kuşatacak kıtlık, sıkıntı ve kaos ise duman metaforu üzerinden haber verilir. Bu sıkıntı ve kaos onlara öylesine acı verecektir ki, sonunda, onlar azabın kaldırılmasını artık imana / yola gelecekleri konusunda yalvarmaya başlayacaklarını da ihbar eder. Halbuki onların iman etmeleri için bu azabı çekmelerine gerek yoktu. Ama onlar kendilerine gelen peygamberi yalanlamış ve onun hakkında “deli” ve bazen de “şeytanların yol gösterdiği sapık kişi” olarak yaftalamışlardı. Fakat sonunda onlardan intikam alınacağı ve onların şiddetle yakalanacağı ihbar edilir.
10-16- Artık sen, göğün, apaçık bir duman (kıtlık / sıkıntı / kaos) getireceği günü takip et./gözle. O (Duman; kıtlık/ sıkıntı / kaos) insanları (Mekkelileri) çepeçevre saracaktır. İşte bu, elem verici bir azaptır. İnsanlar (Mekkeliler) “Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Şüphesiz biz artık kesinlikle inananlarız.” diyecekler. Halbuki onlara her şeyi açıklayan bir elçi gelmişti. Buna rağmen onlar öğüt almamışlar ve onun için “şeytanların vahyettiği / öğrettiği” ve “deli” diyerek ondan yüz çevirmişlerdi. Muhakkak ki az bir süre sonra azabı kaldıracağız ve muhakkak ki bize döneceksiniz. Büyük bir hışımla yakalayacağımız gün, elbette intikam alacağız. (Duhan Suresi 10-16)
41.2. Mekke Müşriklerinin Meşru Olsa Bile Hicrete İzin Vermemesi
Mekkeli müşrikler geleceğe yönelik karşılaşacakları azap ve sıkıntılarla tehdit edildikten sonra bunun boş bir tehdit olmadığı yani tehditleri gerçekleştirecek alt yapısının olduğu, Hz. Musa’nın@ Firavuna karşı konuşmaları metaforu üzerinden anlatılır. Şöyle ki;
“Hz. Musa@ Firavuna hitaben “Allah’a karşı üstünlük taslamaması ve O’na boyun eğmesi gerektiğini zira kendisine (Musa’ya) Allah tarafından çok büyük hükümranlık yetkisinin verildiğini ve bu yetki ile çok büyük bir güce sahip olduğunu” ifade etmişti. Bu metaforla Hz.Muhammed’de@ aynı şekilde Mekke müşrik ileri gelenlerine Medine’de kurulmuş / kurulmakta olan İslam Cumhuriyetinin başkanı olarak yetkilendirildiğini ve bu yetki ile elde edeceği karşı konulmaz bir güce sahip olacağını söylüyordu. Hz. Musa@ Firavundan İsrailoğullarını kendisi ile birlikte gönderilmesine izin verilmesini talep etmişti. Resulü Ekrem de Mekkeli müminlerin hicretlerine mâni olunmamasını Mekkeli müşrik otoritelerden ister. Ve tıpkı Hz. Musa’nın@ firavuna “mademki bana iman etmiyorsunuz bari yolumdan çekilin” demesi gibi Hz.Muhammed’de@ Mekke müşriklerinden müminlerin yolundan çekilmelerini talep eder. Ama Mekkeliler peygamberimizin her iki talebini de geri çevirirler. Onlar peygamberimizin kendi yolundan gitmesine engel olmak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarını deklare ettikleri gibi Medine’ye hicret edecek müminleri de engellemek için her şeyi yapacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine tıpkı Hz. Musa@ gibi Hz.Muhammed’de@ Cenab-ı Hakka sığındı ve suçlu Kureyş kavminden kurtulmak için kendisine yardım etmesi hususunda niyaz etti.”
17-22- Andolsun ki, Biz onlardan önce Firavun kavmini de sınamıştık. Onlara çok şerefli bir peygamber gelmişti: “Allah’ın kullarını bana verin. / benimle gelmelerine müsaade edin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir hükümranlık yetkisi / karşı konulmaz bir güç ile geliyorum. Muhakkak ki ben, beni taşlamanızdan / kovmanızdan sizin de Rabbiniz olan Rabbime sığınıyorum. Madem ki bana iman etmiyorsunuz bari benim önümden çekilin. / yolumdan çekilin.” Demişti. Daha sonra O peygamber, “Şüphesiz ki bunlar, suçlu bir kavimdir” diyerek Rabbine yalvardı. (Duhan Suresi 17-22)
Müşriklerin Hicret Konusunda Müminleri Gizliliğe Mecbur Bırakmaları
Cenab-ı Hak bu duaya icabet etti ve Hz. Musa’ya@ İsrailoğullarını geceleyin Mısır’dan çıkararak hicret etmesi için talimat verdi. Gündüz dikkat çekmemek ve engellenmemek için göçü mutlaka Firavun yönetiminden gizli olarak gerçekleştirmeleri gerektiği aksi takdirde göç etmelerine müsaade edilmeyeceği açıktı. Bu kıssaya muhatap olan Hz.Muhammed’de@ müminleri gizlice Mekke’den çıkarmanın yollarını araması gerektiğini öğrenecekti. Gecenin örtücülüğünden yararlanarak Mekke’yi terk etmenin yollarının, yöntemlerinin geliştirilmesi gerekiyordu. Sonraki surelerde işleneceği üzere müminler Mekke’den göç ederken çok çeşitli yöntemler kullandılar ve böylece göç etmek isteyen müminlerin hemen hepsi müşriklere görünmeden Mekke’den çıkmayı ve Medine’ye hicret etmeyi başardılar. Elbette birkaç vakada işlerin ters gittiği de oldu.
Cenab-ı Hak yine Hz.Musa@ kıssası üzerinden Hz.Muhammed’e@ bir tembihte daha bulunur. Hz.Musa’ya@ denizi açık bırakması ve böylece Firavun ordusunun açık olan o denizde boğulacağı olayının bildirildiği ayet ile peygamberimize hicret yolunun Mekkeliler yenilinceye yani boğuluncaya kadar açık tutulması gerektiğine işaret etti. Yani hicret yolu açık bırakılacak ki Mekke’den insanlar Medine’ye gelmeye devam etsinler ve Medine İslam ordusu güçlensin, Mekke şirk ordusu ise zayıflasın ve böylece sonunda şirk yenilsin. Bu tembihi alan Resulü Ekrem, Mekke’nin fethine kadar hicret kapısını açık tuttu ve sonunda “fetihten sonra hicret yoktur” dedi. Zira artık Firavun timsali Mekke müşrikleri yenilmişlerdi. / boğulmuşlardı. Müşriklerin fetihten sonra Mekke’yi müminlere miras olarak bırakmak zorunda kalacakları ihbarı, yine Firavunun adamlarının Mısır’ı başkalarına miras bırakmaları üzerinden anlatılır. Onların bu hallerine de kimsenin üzülmeyeceği, merhamet göstermeyeceği ve ağlamayacağı ihbarı da yapılır ki, Mekke’nin fethinden sonra bu ihbar aynen tecelli ederek müşriklere Mekke’de yaşama hakkı verilmemiştir. Ya saflarını değiştirmişler ya da terk edip gitmişlerdir. Kimse onlara acımamış ve üzülmemişlerdir.
23-29- (Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu;) “Hadi kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz. Denizi açık halde bırak! Onlar elbette boğulacak olan bir ordudur.” Onlar, bahçelerden, pınarlardan, ekinlerden, saygın makam ve mekanlar içinde zevk ve sefa sürdükleri nice nimetleri bıraktılar. İşte böyle! Biz bunları sonraki bir kavme miras bıraktık. Ne gök ve ne de yer onlara ağladı. Onlara mühlet de verilmedi. (Duhan Suresi 23-29)
Cenab-ı Hak, yine İsrailoğulları ve Firavun arasındaki kıssa üzerinden müminlerin Mekke müşriklerinin yaptıkları zulümlerden kurtulacağı ihbarını yaparken Mekke müşriklerinin yukarıdaki ayette zikredilen azabı hak ettiklerini, Firavun ve adamlarının haddi aşmaları ve kendilerini beğenmeleri metaforu üzerinden anlatır. Kendini beğenenlerin ve azgınlık yapanların daha sonra başlarına gelenlere kimsenin ağlamayacağını zira bu cezayı hak ettiklerini ifade eder.
30-31- Andolsun ki Biz İsrailoğulları’nı o aşağılayıcı / horlayıcı azaptan / Firavun’dan kurtardık. Çünkü o haddi aşanlardan, üstünlük taslayanlardan biriydi. (Duhan Suresi 30-31)
41.3. Müminlerin Büyük Bir medeniyet Yaratacaklarının İhbarı
Cenab-ı Hak, hicret eden müminlerin seçilip alemlere üstün kılınacağının ihbarını İsrailoğulları üzerinden yapar. Bu seçkinliğin sebebinin ise onların ilahi vahye itibar ederek elde ettikleri ilim sayesinde olduğuna vurgu yapılır. Yani bu üstünlük sebepsiz değildir. Müminler Hz.Muhammed’in@ getirdiği vahyin onlara kazandırdığı ilim sayesinde ilkellikten kurtulup büyük bir medeniyete ulaşacaklarını ve çevrelerindeki tüm kabile, aşiret, topluluk ve milletlere egemen olacakları müjdesi verilir. Bu, aynı zamanda müminler için de birer imtihan aracıdır.
Cenab-ı Hak ilkel, geri ve cahil bir şekilde yaşayan Arapların Elçisi vasıtasıyla gönderdiği ilim ile tüm milletlere üstün geleceğini müjdelerken Mekke müşrikleri ise böyle bir uyanış / dirilişin imkansızlığını savunmaktadırlar. Onlar, içinde yaşadıkları coğrafyada bu şekilde ölü, ilkel, vahşi ve geri vaziyette yaşamaya mahkûm olduklarını ve asla şahlanıp dirilmeyeceklerini iddia ediyorlardı. Geri dönüp bu coğrafyadaki atalarına baktıklarında onların asırlardır böyle yaşadıklarını dolayısıyla ilkel, geri ve cahil yaşamın kendi kaderleri olduğunu söylüyorlardı.
32-36- Biz bir ilim üzere / bir ilme istinaden tüm topluluklar / alemler arasından onları seçtik ve onlara sınav olduğu besbelli olan ayetler verdik. Fakat şunlar (Mekkeli müşrikler) diyorlar ki: “Biz ölmüşüz bir kere! Daha ötesi yok! Biz, yeniden diriltilecek değiliz. Eğer haklı olduğunuzu iddia ediyorsanız haydi dönüp atalarımız ne yapmış ona bir bakalım” (Duhan Suresi 32-36)
Cenab-ı Hak onların bu iddialarına karşı Himyerlileri / Tübba kavmini örnek vererek geçmişte onların büyük bir medeniyet kurduğunu ve bu coğrafyada onlardan önceki bazı kavimlerin de aynı şekilde çok üstün medeniyetler kurduğunu hatırlatır. Bu nedenle atalara dönüldüğünde onların iddialarını ispatlayacak örnekler değil tam aksine Hz.Muhammed’in@ iddiasını destekleyecek tarihi örneklerin bu coğrafyadaki Arap toplumunun da çok üstün medeniyetler kurabileceklerini ispatladığı ifade edilir. Diğer taraftan onların yıkılışlarının esas sebebinin Mekkeli müşrikleri gibi azgınlık yapmaları ve günaha batmaları olduğu vurgulanır. Böylece Mekke müşriklerinin de tükenişlerinin mukadder olduğuna Cenab-ı Hakk’ın gösterdiği hedefe doğru yürüyen müminlerin yükselişlerinin ise kaçınılmaz bir kader olduğuna işaret edilir.
Hz.Muhammed’in@ önderliğinde dirilişin gerçekleşeceği ve medeniyetin kesin ve kaçınılmaz bir kader oluşunun bir delilinin de Medine’de kurulmakta olan İslam Cumhuriyeti olduğu gösterilir. Yerlerin, göklerin ve içindekilerin oyun olsun diye yaratılmadığından hareketle Medine’deki İslam Cumhuriyeti Yönetiminin (gök metaforunda), oradaki mümin toplum (yer metaforunda) ile aradaki teslim olan diğer toplulukların meydana gelmesinin şaka ve oyun olmadığına işaret edilerek bu yeni oluşumun gelecekte kurulacak medeniyetin bir delili olduğu belirtilirken o müşriklerin bu gelişim ve değişimin farkında olmadıkları vurgulanır.
37- 39- Onlar mı daha hayırlıdır / kuvvetli, yoksa Tübba kavmi / Himyerliler / Yemenliler ile onlardan öncekiler mi? Biz, onları helâk ettik. Şüphesiz onlar, günahkârlar idiler. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Biz o ikisini de hak, hukuk ve hikmete dayalı olarak yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar. (Duhan Suresi 37-39)
Medine’deki yeni oluşumun Mekke şirk sistemine son verdiği zaman tıpkı Ahirette hesap günündeki gibi müşriklerin yüce mahkemede yargılanacaklarını ve haklarında hüküm verileceği bildirilir. Yine Cenab-ı Hakk’ın hesap günü insanları ilahi mahkemede yargıladığı zaman sadece kendisinin merhamet ettiklerinin kurtulacağını, O’nun dışında hiçbir gücün cezalandırmaya engel olamayacağı ve hiçbir dost, akraba, yakın gibi torpilin geçmeyeceği bildirilir. Bu metaforla tıpkı ahiretteki gibi Mekke’nin fethinden sonra da Resulü Ekrem’in kuracağı mahkemede de müşrikler hakkında verilecek hükümde akrabalık, arkadaşlık ve dostlukların geçmeyeceğine işaret vardır.
Ahiretteki hesaptan sonra cehennemi hak edenlere çok şiddetli davranılacağı, cehenneme götürülürken en zelil ve acı bir şekilde muamele edilerek cezalandırılacağı, onların açlık ve susuzluklarında bile verilen şeylerin onlar için bir cezalandırma aracı olacağı belirtilir.
40-50- Muhakkak ki, Hüküm Günü, onların hepsinin duruşma günüdür.- O gün Allah’ın merhamet ettiği kimseler hariç, dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez. Şüphesiz ki O (Allah), Azizdir, Rahimdir. Muhakkak ki zakkum ağacı suçluların yiyeceğidir. O, erimiş maden gibidir, suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar. Onlara; “Tutun şunu! Cehennemin ortasına sürükleyin. Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün.” “Tat bakalım! Hani sen, çok güçlü, çok üstün biriydin ya! İşte bu, sizin şüphe ettiğiniz şeydir.” Denilecek. (Duhan Suresi 40-50)
Medine’ye hicret eden müminlerin geleceklerinin ise son derece güzel, konforlu, şerefli ve bin bir çeşit nimetler içerisinde bir yaşam olacağı ahiretteki mükemmel yaşamlarından örneklerle anlatılır.
51-59-Muhakkak ki takvalı davrananlar Rabbinden bir lütuf olarak içlerinde cennet gibi bahçelerin ve pınarların bulunduğu güvenli bir makam ve mekanlardadır. Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar. İşte böyle! Bunun yanı sıra Biz onları iri gözlü / güzel gözlü / güzel bakışlı arkadaşlarla eşleştireceğiz. Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyip tadacaklar. Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmayacaklar. O (Allah böylece) onları cehennem azabından korumuştur. İşte bu, en büyük Zaferdir. / Kurtuluştur. İşte böylece onu senin dilinle kolaylaştırdık ki ibret alsınlar. Artık seyret bak! Şüphesiz onlar da seyrediyorlar. (Duhan Suresi 51-59)