BÖLÜM 12
BEDİR SAVAŞI
12.1. Ebu Cehil ve Ebu Süfyan’ın Kurduğu Tuzak
Mekke Yönetimi Hz.Muhammed’in@ Bedir çevresindeki kabileler üzerine yaptığı askeri operasyonları müteakiben imzaladığı savunma işbirliği anlaşmalarına bakarak peygamberimizin ne yapmak istediğini anlamıştı. Hz.Muhammed’in@ Mekke’yi çevreleme harekatına karşı şayet onu ve taraftarlarını tamamen yok etmeyecek olurlarsa Mekke’nin yaşam kaynaklarının kurutulacağını görmüşlerdi. Mekke’nin teslimiyetine kadar gidecek bu sürece dur demek için Ebu Cehil ve Ebu Süfyan şeytani bir plan hazırlığına giriştiler. Hz.Muhammed’i@ ve müminleri bertaraf ederek Medine İslam Cumhuriyetini yıkmayı hedefleyen bu plan şöylece özetlenebilir;
“Bütün Mekke’lilerin katılım sağladığı ve hicret etmiş müminlerin Mekke Yönetimince el konulan mallarla birlikte zengin bir kervan düzenleyip Şam’a gönderilecek. Söz konusu kervandan haberdar olan Hz.Muhammed@ ve müminler harekete geçecek ve gasp edilen mallarını Mekkelilerden geri almayı hesap edecekler ve Bedir’e sadece muhacirlerden oluşan askeri bir birlik gönderecekler. Bu harekât sadece muhacirlerin gasp edilen mallarını geri almak için düzenlenecek bir harekât olacağı için Medinelilerin bu harekâta iştirak etmeyeceklerini düşündüler. Kervan yem olarak kullanılmak suretiyle Hz.Muhammed@ ve az sayıdaki muhacirden oluşan İslam Ordusu Medine’den çıkacak ve Bedir’e gelecekti. Diğer taraftan kervana Hz.Muhammed’in@ saldıracağı haberi Mekke’ye yayılacak ve kervanı kurtarma, Hz.Muhammed’in@ Şam ticaret yolundaki kontrolüne (çevrelemeyi kırma) son verme adına tüm Mekkelilerin ve çevresindeki kabilelerin iştirak edeceği büyük bir Mekke ordusu oluşturulacak ve Bedir’e gönderilecek. Hazırlanacak bu büyük orduya Hz.Muhammed’in@ ordusu karşı koyamayacak veya kaçıp canlarını kurtaracaklar ya da orada imha edilecekler. Hz.Muhammed@ ve muhacirlerden oluşan İslam Ordusu savaştan kaçarsa veya Medine’den hiç çıkmazsa o takdirde Hz.Muhammed’in@ çevreleme politikası boşa çıkarılmış olacaktı. Böylece Medine Yönetimi itibarsızlaştırılacak, İslam iktidarı yıkılacaktı. Bedir bölgesindeki kabileler yeniden Mekke’ye bağlanarak Şam yolunun güvenliği yeniden sağlanacaktı. Hz.Muhammed@ ve müminler öldürülecek olurlarsa kendileri açısından büyük bir sorun ortadan kaldırılmış olacaktı. Sonuç hangisi olursa olsun Mekke müşrik yönetimi Şam ticaret yolunun güvenliğini yeniden tesis etmiş olacaktı.”
Mekke müşrik yönetimi planı uygulamaya koydu. Şam’a tüm Mekkelilerin iştirak ettiği büyük bir kervan tertip etti. Kervanın başına Ebu Süfyan geçti. Kervanın cazibesini artırmak için mali değeri çok yüksek mallar yüklendi. İlave olarak Medine’ye göç etmiş müminlerin gasp ettikleri mallarını da kervana dâhil ettiler. Yaklaşık 1500 devenin bulunduğu kervana sayıları 40 civarında bir muhafız birliği eşlik ediyordu. Kervan Şam’a giderken gizliliğe önem verilmesine karşın Şam’dan dönerken kervan hakkında sürekli çevreye reklam yapıldı. Amaç Hz.Muhammed’in@ bu kervandan haberdar olması, aynı zamanda bu kervanda müminlerin gasp edilen mallarının mali değerinin yer aldığı bilgisi ile muhacir müminlerin kervana saldırmalarının sağlanması idi. Kervan hakkında reklamı yapılan bilgiler ulaşır ulaşmaz Hz.Muhammed@ Talha bin Ubeydullah ve Said bin Zeydi gerekli istihbaratı almak için bölgeye gönderdi. Elde edilen istihbarata göre kervan Şam’dan hareket etmişti.
Muhacir müminler hemen harekete geçip gasp edilen mal ve servetlerini Mekkelilerden geri almak ve Medine’deki durumlarını düzeltmek istediler. Medineliler ise geri durdular. Zira kendilerini ilgilendiren bir durum yoktu. Mal kendilerinin değildi. Kervan muhafızları sayısının azlığı da muhacir müminlerin rahatlıkla hakkından gelebilecek seviyede olduğu için önemsemediler. Onlar herhangi bir harekât hazırlığında olmadıkları gibi katılmaya yönelik söylemlere de “bize bu harekâttan bir fayda çıkmaz veya bizi ilgilendirmez zira mal onların (muhacirlerin) …” şeklinde karşılık veriyorlardı.
Ebu Süfyan ve Ebu Cehil’in birlikte yaptıkları plan çalışmaya başlamıştı. Ebu Süfyan Kervan hakkında bilgilerin Medine’ye ulaştığı ve Medine’deki muhacirlerin kervana saldırma niyetinde olduğu bilgisini alır almaz Dumdum bin Amr el Gifari’yi Mekke’ye gönderdi. Kervanın Medinelilerin eline geçtiğini ve derhal Mekke ordusunun harekete geçmesini istedi. Dumdum bin Amr Mekke’ye gelir gelmez büyük bir felaket tellallığı yaptı. Hz.Muhammed@ Mekke’nin tüm mal varlığına çökmüştü. Mekkeliler de büyük bir öfke patlaması yaşandı. Ebu Cehil bu öfkeyi daha da körükledi ve Mekkelileri savaşa teşvik etti. Artık bu sorunu kökten çözmenin vaktinin geldiğini ve bu ayak bağından kurtulmanın kaçınılmazlığını haykırdı.
Mekke’nin müşrik ileri gelenlerinin kışkırtması sonucunda Dumdum’un Mekke’ye haber getirmesini takip eden 2 gün içerisinde Mekkeliler savaş hazırlıklarını tamamladılar ve büyük bir ordu teşekkül ettirdiler. Ebu Cehil’in komutasında olacak Mekke ordusu 1300 kişi ([1]) ile yola çıkmaya hazırdır. Orduda 700 develi süvari ve 100 atlı süvari mevcuttur. Teçhizat ve mühimmat açısından oldukça zengin bir ordu hazırlanmıştır. Mekke ordusu büyük bir gurur, kibir ve şaşa ile Mekke’den ayrılır. Bu durumu Cenab-ı Hak savaştan sonra Enfal Suresinde şu ayetlerle anlatır;
47 –48- Allah yoluna engel koymak için çalım satarak ve halka gösteriş yaparak memleketlerinden çıkanlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın. Allah onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. Hani o zaman Şeytan, onlara memleketlerinden bu çıkışlarını güzel göstermişti de "Bu gün insanlardan size galip gelecek yoktur, ben de sizin yanınızdayım." demişti……(Enfal Suresi 47-48)
12.2. Cenab-ı Hakk’ın Elçisine Tuzağı Fark Ettirmesi ve Müminlerin Uyarılmaları
Muhacir müminler kervanla ilgili haberler üzerine heyecanla hazırlık yapmakta iken Mekke Ordusunun hazırlandığı ve yola çıkmak üzere olduğu haberi Medine’ye ulaşır. Hz.Muhammed@ bunun bir tuzak olduğunu anlamıştır. Mekke, kervanı yem olarak kullanıp Hz.Muhammed’i@ ve muhacirleri Medine’den çıkartıp imha etmek istemektedir. Durum anlaşılınca artık kervana saldırmanın bir anlamı kalmamıştır. Hatta kervana saldırmak yenilgiyi beraberinde getirecektir. Bu tuzağı boşa çıkarmanın yolu Medineli müminleri de İslam Ordusuna dahil ederek Mekke ordusu ile çarpışmaktır.
Hz.Muhammed@ yeniden bir durum değerlendirmesi yapmak için Ensar ve Muhacirin ileri gelenlerini Mescid-i Nebevide toplar. Toplantıda konuyu müzakereye açar. Muhacir müminler kervanın peşine düşülmesine odaklanmışlardır. Kervan vurulacak olursa zahmet az, kayıp az, düşman zayıf fakat getirisi fazla olacaktır. Böylece onlar müşriklerin gasp ettikleri mallarını geri almış olacaklardı. Fazlası da ganimet olarak kendilerine kalacaktı. Ayaklarına kadar gelen fırsatı kaçırmak istemiyorlardı. Medineli Ensar ise Medine’de kalmak istediler. Hz. Peygamberi koruma sözü verdiklerini şayet Mekkeliler Medine’ye saldırırsa bu sözlerine sadık kalacaklarını ancak kervanlarını korumak için Bedir’e doğru gelmekte olan Mekke ordusu ile savaşmak istemediklerini belirttiler. Peygamberimiz ise Ensar ve Muhacirler hep birlik olup kervan yerine Mekke ordusu ile savaşılması gerektiğini söyledi. Kervanın bir tuzak / yem olduğunu ve savaşın kaçınılmazlığını ifade etti. Önce kervana saldırmanın tehlikelerini de anlattı. Kervana saldırırken güvenliğin kaybolacağı, ordunun güçten düşeceğini, ele geçen ganimet malları ile sevinip, onu kaybetme korkusu ile mümin askerlerin savaşa asılmayacağını ([2]) belirtti. Mekke ordusunun çok güçlü geldiğini ve onların devreye girmesiyle ganimeti kazanmak şöyle dursun canlarının dahi tehlikede olacağını sözlerine ekledi. Peygamberimiz aldığı istihbaratı mümin ileri gelenlerle paylaştı ve bu istihbarat uyarınca kervanın bir tuzak olduğu sonucuna vardığını söyledi. Söz konusu istihbarata göre; “kervanın müminlerce ele geçirildiği Mekke’ye acilen ulaştırılmıştı ve bu haber uyarınca Mekkeliler gaza getirilerek büyük bir ordu teşekkül ettirilmişti” peygamberimiz yalan habere göre Mekke’nin bir ordu oluşturma amacının kervanı korumak olamayacağını ifade etti. Onların hedeflerinin Medine İslam Cumhuriyetini yıkmak olduğunu söyledi. Bu durumda İslami Yönetimi korumanın temel amaç olması ve bu savaşa herkesin iştirak etmesi gerekliliğini ortaya koydu. Kervanın asla hedefe alınmamasını, şayet Mekke ordusunu yenecek olurlarsa Medine İslam Yönetiminin bölgedeki meşruiyetinin fiilen sağlanacağını vurguladı. Kervana saldırılacak olursa bunun yok oluş manasına geleceğini söyledikten sonra hiçbir hareket yapılmayacak olursa Medine İslam Cumhuriyetinin zaaf içerisinde olduğu propagandası yapılacağı gibi büyük emeklerle vücuda getirilen Mekke’yi çevreleme politikasının da çökeceğini belirtti. Mekke ordusu ile savaşmaktan başka çarenin olmadığı ve bu savaşın bir varoluş savaşı olduğunu vurguladı. Müminleri içinde bulundukları durumu anlamaya ve Allah ve Resulünün tercihine uymaya davet etti. Emredersiniz deyip de emre itaatsizlik yapan münafık ve Yahudiler gibi olmamalarını istedi. Cenab-ı Hak elçisini desteklemek için Enfal Suresinin aşağıdaki ayetlerini inzal etti;
20 – 23- Ey iman edenler, Allah'a ve Resul’üne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin! Emre kulak asmadıkları halde “emredersin!” / "işittik" diyenler gibi olmayın! Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en aşağılık olanı aklını kullanmadığı için Allah ve Resulünün emirlerine sağır ve dilsiz kesilenlerdir. Allah onlarda hayır görseydi onlara emirlerini dinletirdi. Fakat buna rağmen onlar emirlere yine de aldırmaz arka dönerlerdi. (Enfal Suresi 20-23)
Hz.Muhammed@, kervana saldırmanın kendilerini yok oluşa götüreceğini ama Mekke müşrik ordusu ile yapılacak bir savaştan zafer ile çıkılacak olursa bunun Medine İslam Cumhuriyeti için fiili meşruiyetlerinin garantisi olacağını müminlere bildirir. Fakat kervana saldırılacak olursa yaşanacak hezimeti müteakiben çevreden ve Medine içinden gelecek baskılar ile yaşanacak fitne ve kargaşadan herkesin nasibini alacağını belirtir. Mekke’de iken müşrikler karşısındaki güçsüz pozisyon nedeniyle yaşanan eziyet ve işkencelerden sonra Cenab-ı Hakk’ın Medine’de bir İslam Cumhuriyeti ile onları Mekke Yönetimine karşı savaşacak güçlü bir pozisyona yükseltmesinin büyük bir lütuf olduğu üzerinde düşünülmesini ister. Cenab-ı Hak, müminleri Kendisinin ve peygamberinin çağrısına icabet etmeye çağırdı. Bu çağrının onları dirilişe götüreceğini bildirdi. Peygamberimiz bütün bu hususları aşağıdaki ayetlerle müminlere bildirir;
24 -26- Ey iman edenler! Sizi diriltecek hususlara çağırdığı zaman, Allah'a ve Resul’üne icabet edin. İyi bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. (İyilik veya kötülüğü tercihlerinize göre size yol verir.) Ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız. (Sonunda da yaptığınız tercihlerinizin bedelini ödemek üzere O’nun huzurunda toplanacaksınız.) Öyle bir fitneden / kargaşadan/ anarşiden sakının ki, içinizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz. İyi bilin ki, Allah'ın cezası çok şiddetlidir. Yakın geçmişinizi hatırlayın, hani o zamanlar siz ülkenizde / yeryüzünde güçsüzdünüz, hor görülen bir azınlıktınız. İnsanların sizi ortadan kaldırmasından korkuyordunuz, Böyle bir pozisyondayken O, size barınacağınız yurt verdi, sizi yardımıyla destekleyip güçlü bir hale getirdi ve temiz rızıklar verdi ki şükredesiniz. (Enfal Suresi 24-26)
Müminlerin gasp edilen mallarını Mekkeli müşriklerden geri almak için kervana saldırmak istediklerini peygamberimiz elbette bilmektedir. Ancak peygamberimiz bunun yanlış bir tercih olduğunu, mal ve evlatların imtihan olduğunu, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine uymanın ve O’nun dininin egemen olmasının kendileri için daha hayırlı olduğunu belirtir. Hz.Muhammed@, şayet O’nun lütfettiği vatan ve egemenlik emanetine hıyanet etmeyip sahip çıkılacak olursa kervandaki mallardan daha hayırlısına kavuşulacağını ifade eder. Mekke müşrik ordusu ile savaşmayı değil de kervana saldırmayı tercih edecek olurlarsa bunun Allah ve resulüne hainlik yapma ve emanete ihanet olacağını vurgular. Müminlerin böyle bir hainlik yapmayıp Allah’ın tercihi doğrultusunda Mekke ordusu ile savaşılacak olursa O’nun kendilerine Furkan’ı (hakkın, haklının üstün geleceği ayrımı) ihsan edeceğini ve hatalarını görmezden geleceğini bildirir. Hz.Muhammed@ bütün bu hususları Cenab-ı Hakk’ın kendisine inzal ettiği aşağıdaki ayetler ile ifade eder.
27 – 29- Ey iman edenler! Allah'a ve Resul’üne hainlik etmeyin. Aksi takdirde size bahşedilmiş (vatan ve egemenlik) emanetlerinize bile bile hıyanet etmiş olursunuz. İyi bilin ki, mallarınıza ve evlatlarınıza yönelik tercihleriniz fitneye / kargaşaya / anarşiye sebep olacaktır. Allah katından olan (emirler) ise büyük mükâfata erişmenize sebep olacaktır. Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınarak kendinizi korursanız, O, size bir furkan (hakkın batıla galip geldiği bir zafer) verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir. (Enfal Suresi 27-29)
12.3. Müminlerin İtirazlarına Karşı Peygamberimizin İkna Gayretleri
Hz.Muhammed@ Mekke müşriklerinin sürekli tuzak peşinde olduğunu ve Mekke’deyken kurdukları tuzakları hatırlatır. Onların özellikle hareketin lideri olarak kendisini ortadan kaldırmak için uğraş verdiklerini ama Rabbinin inayetiyle onların kurdukları tuzakların hepsinin boşa çıktığını belirtir. Şimdi de onların yeni bir tuzak hazırladıklarını ve bu tuzak ile hedefin yine kendisi olduğu ve planlarına göre peygamberi Medine’den çıkarıp yakalamayı veya öldürmeyi ya da sürgüne göndermeyi amaçladıklarını ifade eder. Bu nedenle müminlerin akıllarını başlarına alıp kervan yemine kanmamalarını ister.
30- O kafirler, seni tutuklamak veya öldürmek veya sürgüne göndermek için sana tuzak kuruyorlar. (Daha önce de) onlar tuzak kurarlarken Allah da onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların en iyisidir. (Enfal Suresi 30)
Hz.Muhammed @ ve müminlerin Mekke’deki yaşamları sırasında müşrik inkarcılar öylesine azmış öylesine şımarmışlardı ki, peygamberimize inzal olan ilahi hakikatleri alaya alıyorlar ve onları küçümseyerek peygamberimizin yeni ve orijinal bir şey getirmediğini, isteseler bunları kendilerinin de söyleyebileceklerini / gündeme getirebileceklerini ama gerek olmadığını, onun söylediği değerlerin eskiden efsaneler yaratmış olmakla birlikte bugün için hiçbir değerinin olmadığını belirtiyorlardı. Hatta daha da ileri giderek bu değerlerin ilahi olamayacağını şayet bu değerler ilahi ise ve kendisi de Allah’ın bir elçisi ise gökten üzerlerine taş yağdırılmasını istiyorlardı.
İlahi hakikatleri inkarları, hakka karşı azgınca tutumları, gurur ve kibirleri nedeniyle Cenab-ı Hakk’ın Mekke müşriklerini cezalandırması muhakkaktı ancak bunu elçisi onların içinde yaşarken yapması onun sünneti değildi. Ama şimdi elçisi ve müminler Mekke’yi terk ettikleri için artık onlara bizzat müminler eliyle bir ceza vermesinin zamanı gelmişti. Müminlere mallarının peşinde koşmak değil, Allah’a karşı edepsizlikte sınır tanımayan bu inkârcı topluluğa bir ders verme ve onların Allah’tan istedikleri acıklı azabı kendilerine getirme zamanı gelmişti. Onların artık Mescidi Haram’daki egemenliklerine bir son vermek gerekiyordu. Mescidi Haram’ın kurucu ruhuna uygun olarak yönetim işlerini ancak Allah’ın değerlerine saygılı olan müminlerce gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Allah’ın ilkelerini tanımayan, hak- hukuk bilmeyen, zulümde sınır tanımayan müşriklerin hükümeti meşru olamazdı ve derhal ortadan kaldırılmalıydı. Bedir’e gelmekte olan müşrik ordusu ile karşı karşıya gelmek, onların oradaki gayri meşru egemenliklerine son vermek için bir fırsattı.
31 –34- Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, “Anladık / işittik, İstersek bu öğretiler gibi öğretileri biz de getirebiliriz, senin getirdiğin bu öğretiler geçmişte efsaneler yaratmış olabilir ama şimdi değil.” diyorlardı. Hatta yine onlar “Ey Allah’ımız, eğer bu Senin katından gelmiş gerçek değerler ise, başımıza gökten taşlar yağdır veya bize acıklı bir azap gönder” demişlerdi. Fakat sen onların içlerinde iken Allah, onlara azap edecek değildi. Ayrıca yanlışlarından geri dönmek için verdiği süre içerisinde de Allah onlara azap edecek değildi. Ama şimdi Allah onları neden cezalandırmasın ki? Onlar müminleri Mescid-i Haram'dan men ettikleri için onlar oranın yöneticisi / velisi olamazlar. (Onların hükümetleri gayri meşrudur.) Oranın yöneticisi / velisi olmaya ancak muttakiler layıktır. / ehildir. Fakat onların çoğu bunu bile fark edemezler. (Enfal Suresi 31-34)
Mescidi Haram’ın Mekke müşriklerinden oluşan hükümet işleri (salatları) gayri meşru idi. Çünkü onlar Mescid-i Haram’ın kuruluş ilkelerine uygun davranmıyorlardı. Onlar yönetici olarak halkın menfaatine kararlar ve uygulama yapacaklarına (gerçek manada salat edeceklerine) halkı kandırıyor / ıslık çalıyorlar, iyiliklere ve hayırlara engel oluyorlardı. / el çırpıyorlardı. Yolsuz olarak yığdıkları servetlerini de halkın iyiliklerine, hayrına çalışan (yani Allah yolunda çalışan) insanları engellemek için sarf ediyorlardı. Şimdi bu zalimler Bedir’e geliyorlardı. Allah yolunda ilerlemek isteyen müminleri durdurmak için servetlerini Mekke ordusunun donatılması için sarf etmişlerdi. Ama savaşı kaybettikleri zaman onların bu harcamaları kendilerine yürek acısı olacaktı. Haklı olan müminlerle / temizlerle zalim olan müşrikleri / murdarları Bedir savaşı ile birbirinden ayırdıktan sonra onlar Ahirette de yaptıklarının karşılığı olarak cehennem azabıyla cezalandırılacaktır.
35 – Onların Beyt’te (Mescid-i Haramda) yönetim işleri (salat)[3] olarak yaptıkları, halkı aldatıcı hileler kurmak (ıslık çalmak)[4] ve hayırlara, iyiliklere, vahye ve kamu yararı olan şeylere engel olmaktan (el çırpmak)[5]başka bir şey değildir. O halde ilahi öğretiyi reddetmeniz nedeniyle bu azabı tadın bakalım. Bakın servetlerini insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için harcayan o kâfirler, şimdi yine harcayacaklar. Fakat bu harcamaları sonunda onlara yürek acısı olacak ve ardından mağlup olacaklardır. İnkârlarında ısrar edenler ise toplanıp cehenneme gönderileceklerdir. Böylece Allah, murdarı temizden ayırt edecek, murdar olan inkârcıları üst üste yığıp topunu birden cehenneme yollayacaktır. İşte hüsran içinde kalacak olanlar bunlardır. (Enfal Suresi 35-37)
12.4. Müminlerin İleri Gelenlerinin Savaşın Zaruretine İkna Olmaları
Yukarıda özetlendiği minvalde yapılan müzakerelerin sonunda Hz.Muhammed’in@ ortaya koyduğu görüş ve tercihi muhacir mümin liderler tarafından anlaşıldı. Mikdad bin Amr muhacirler adına peygamberimizin görüşünü desteklediklerini şöyle ifade etti;
“Ey Allah'ın Resulü! Allah sana ne emrettiyse onu yap. Biz seninle beraberiz. Biz İsrail oğullarının Hz. Musa'ya dedikleri gibi 'Git Rabbin ve sen savaş; biz burada oturup bekleyeceğiz' demeyiz. Biz deriz ki; 'Git Rabbin ve sen onlarla savaş; bizde sizinle birlikte onlarla savaşacağız' seni hak olan bir kitapla gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bizi Birkü'l-Gımad'a([6]) kadar yürütecek olsan, seninle birlikte oraya kadar yürür, senin sağında, solunda, önünde, arkanda çarpışırız”([7])
Sa’d bin Muaz da Ensar adına Hz. Peygamberin sonuna kadar arkasında olduğunu şöyle ifade etti;
“Ey Allah'ın Resulü! Biz sana iman edip, seni tasdik ettik. Bize getirdiğin şeyin hak ve gerçek olduğuna şahitlik yaptık. Sana itaat etmek ve sözünü tutmak konusunda söz verdik. Ey Allah'ın Resulü! Ne istiyorsan onu yap, biz seninle beraberiz. Seni hak din ve kitapla gönderen Allah'a yemin olsun ki, sen şu denize dalacak olsan, bir an tereddüt etmeden biz de seninle birlikte dalarız. Bizden bir kişi bile geride kalmaz. Savaşta direnmek, zorlukları göğüslemek, düşmanla karşılaştığımızda emirlerine uymak; hepsi bizim içindir, biz bunları yapacak bir topluluğuz. Umuyoruz ki Allah sana bizden gözünü aydın edecek kahramanlıklar gösterecektir. Allah'ın bereketi ile yürüt bizi. Sonuna kadar seninle beraber olacağız.” ([8])
Hz.Muhammed@ Ensar’ında kendisini desteklemesine sevindi. Fakat bu kararın tüm taraflara bildirilmesinden sonra bütün müminleri kendi ileri gelenleri gibi aynı kararlılıkta görmek mümkün olmadı. Müminlerin bir kısmı Mekke müşrik ordusu ile savaşılacağını öğrenince bütün dünyaları yıkıldı. Zira gelen haberlere göre Mekke’den gelen ve karşılarına dikilecek ordu öyle sıradan bir ordu değildi. Kendilerinin çıkarabileceği ordunun üç katı büyüklükte ve tam teçhizatlı bir ordu idi. Muhacir müminler ise önce kendi mal servetlerine kavuşacakları hevesiyle hazırlıklara başladıkları için işin renginin değişmesini bir türlü kabul etmek istemiyorlardı. Sürekli bu kararı sorgulayarak kervanın hedeflenmesini istiyorlardı. Bedir’e doğru giderken bile zihinlerinin bir köşesinde kervanı ele geçirmek vardı. Gasp edilen mallarını onlardan geri almayı çok arzu ediyorlardı.
Alınan kararı uygulamak mecburiyetiyle hazırlıklarına devam eden Medineli Ensar müminleri ise o kadar büyük korku ve isteksizlik içerisinde idiler ki Medine’den çıkarken Hz.Muhammed’in kendilerini ölüme sürüklediğini düşünüyorlardı. Bakışları kalplerinde yaşadıkları korkuyu ele veriyordu. Sürekli yardım etmesi için Allah’a yalvarıyorlardı.
Hz. Peygamber onların bu korkularını gidermek ve onları cesaretlendirmek için orduya hitaben bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmada Cenab-ı Hakk’ın bu savaşa son derece önem verdiğini ve müminlerin zafer kazanması için «ardı ardına bin meleği» yardıma göndereceğinin Cenab-ı Hak tarafından müjdelendiğini bildirdi. O bununla bu savaş için Cenab-ı Hakk’ın her türlü yardımı yapacağını ve mutlaka müminleri zafere kavuşturacağını bu nedenle de korkuya ve endişeye kapılmalarına gerek olmadığını bildirmiş oluyordu. Bu teşvik müminlerin kalbinde yankı buldu ve moralleri son derece yükseldi.
5-10- Nitekim Rabbin seni, hak uğruna savaşmak için evinden çıkarmıştı. Oysa müminlerin bir kısmı o zaman bundan hoşlanmamışlardı. Gerçek, apaçık ortaya çıktıktan sonra bile seninle tartışmaya devam ediyorlardı; sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlardı. Allah size iki taifeden (kervan veya Mekke ordusundan) birine (Mekke ordusuna) karşı galip geleceğinizi vaat etmişti. Siz ise şanı ve şerefi olmayanın / kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz. Hâlbuki Allah, ayetleriyle hakkı egemen kılmak ve kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu. Amaç, suçlu günahkârlar istemese de hakkın tanınması / kabul edilmesi ve batılın da ortadan kaldırılmasıydı. O vakit siz Rabbinizden yardım dilerken O da: "Ben size birbiri ardınca gelen bin melekle yardım edeceğim" diye duanızı kabul buyurmuştu. Bunu da Allah sırf size bir müjde olsun ve bununla içinizdeki korku yatışsın ve böylece moraliniz yükselsin diye yaptı. Zaten yardım ve zafer ancak ve ancak Allah katındandır. Gerçekten Allah mutlak galiptir ve hikmet sahibidir. (Enfal Suresi 5-10)
12.5. Medine Ordusunun Teşekkülü ve Bedir’e Sefere Çıkması
Müzakerelerin sonunda muhacirler ve Ensar’ın sadece müminlerinden oluşan Medine İslam Ordusu teşekkül eder. Peygamberimizin komutasında teşekkül ettirilen İslam Ordusunda 314 kişilik savaşçı asker vardı. Bunların içerisinde sadece 2 atlı süvari ve 70 deve bulunuyordu. Teçhizat açısından da oldukça zayıf görünüyordu. Peygamberimiz, İslam Ordusunun zayıflığı karşısında şöyle dua etti;
“Allah’ım! Bunlar yaya ve yalın ayaklar; sen onları donat Allah’ım! Onlar açık ve çıplaklar; sen onları giydir. Allah’ım! Onlar açlar; sen onları doyur. Allah’ım! Onlar yoksullar; sen onları fazl-ı kereminle zenginleştir Allah’ım!” ([9])
Medine İslam Ordusu Bedir’e doğru (5 Mart 624) yola çıktı. Hz.Muhammed @ Medine Yönetimi Başkanlığına Ümmü Mektum’u vekil olarak bıraktı. Ramazan ayında olduğu için müminler oruçluydular. Hz.Muhammed@ askerlerin oruçlarını bozmasını emretti. Askerler biraz direndiyse de peygamberimiz orucu açmada öncülük ederek örnek oldu ve tüm ordu oruçlarını bozdular.
Medine ordusu Bedir ovasına yakın bir yerde konakladı ve Hz.Muhammed@ iki gözcüyü keşif için önden gönderdi. Gözcüler bölgedeki bedevilerden Ebu Süfyan’ın kervanının henüz geçmediği bilgisini aldılar. Ebu Süfyan da Bedir ovasına varmadan kafilesini durdurmuş ve mola verdirmiştir. Ayrıca planladıkları tuzağı icra etmek için Mekke ordusunun da bölgeye gelmesini bekleyecekti. Bir taraftan da Bedir ovasındaki durumu görmek için bizzat keşfe çıktı. O da bölgedeki bedevilerden Medine İslam Ordusu hakkında bedevilerden bilgi almaya çalıştı. Gerek bedevilerden topladığı bilgilerden ve gerekse de Medine İslam Ordusu keşif güçlerinin bölgede bıraktıkları izlerden Medine İslam Ordusunun bölgeye yakın bir yere geldiğini anladı. Mekke ordusu bölgeye intikal edinceye kadar kervanı konakladığı yerde durdurdu. Medine İslam Ordusu Bedir ovasına Mekke ordusundan önce geldi ve peygamberimizin talimatı ile Bedir bahçelerinin yakınında bulunan bir bölgeye yerleşti. Ordunun konuşlandığı yerin stratejik açıdan uygun olmadığını gören Hubab bin Münzir peygamberimize ordunun konuşlanması talimatının vahiyle mi bildirildiğini sordu. Hz.Muhammed’in@ bu seçimin kendi düşüncesi olduğunu söylemesi üzerine Hubab bin Münzir bu tercihin yanlış olduğunu, ordunun Bedir kuyularına hâkim olacak şekilde konuşlanmasının stratejik açıdan en doğrusu olacağını bildirdi. Bu strateji ile Mekke ordusunun susuz kalacağını ve suya ulaşmak için yapacakları saldırılarda onların savaş düzenlerinin ve savaş taktiklerinin bozulacağını ifade etti. Müşriklerin kervanı göstererek Medine İslam Ordusunun kervana saldırmasını sağlaması ve bu suretle savaş düzenlerini bozmaları şeklindeki tuzakları, su kuyularına hâkim olan bir konuşlanma ile tersine çevrilecekti. Müşrikler müminlerin savaş düzenini bozmak için kervanı yem olarak göstermeyi planlamışken, müminler de su kuyularını göstererek müşriklerin savaş düzenlerini bozmayı planladılar. Müminler Medine’den çıkmadan onların tuzaklarını anladıkları için kervan seçeneğini akıllarından çıkarmaları nedeniyle Mekke müşriklerinin taktikleri tutmayacaktı. Ama Hubab bin Münzir’in önerdiği stratejinin tutmaması imkânsızdı. Zira uzak yoldan gelmiş Mekke ordusunun hem kendilerinin hem de hayvanlarının şiddetle suya ihtiyaçları olacaktı.
Hubab bin Münzir’in önerdiği şekilde konuşlanan Medine İslam Ordusu Mekke ordusunu beklemeye başladı. Ordu komutanı olarak peygamberimizin karargâhı için ovanın hâkim bir yükseltisinin / tepesinin üzerine gölgelik yapıldı.
12.6. Bedir’e Gelen Her İki Ordunun Durumu
Mekke ordusu Bedir’e yaklaştığı zaman Medine İslam Ordusunun kervana saldırmayıp Mekke Ordusunu beklediğini ve kervanın emniyette olduğunu öncü keşif kolları öğrendiler. Ve bu haberi hemen Mekke ordusuna ilettiler. Haberi getiren bu keşif elemanları Medine İslam Ordusu hakkında edindikleri bilgileri de Mekke ordusunun ileri gelenlerine aktardılar. Medine İslam Ordusunun sadece muhacirlerden oluşmadığı, Medinelilerinde orduya iştirak ettiğini ve ordunun tüm askerlerinin savaş hazırlıkları yaptığını, ölümü göze almış bir topluluk olduklarını, sayılarının 300 civarında olduğunu vb. keşif bilgilerini ilettiler.
Bunun üzerine Mekke müşrik ordusundaki Ümeyye bin Halef ve Utbe bin Rebia gibi ileri gelenler madem ki kervan emniyette o halde savaşmadan geri dönülmesi fikrini ortaya attılar. Zira bu savaş ateşi, kervanın Hz.Muhammed’in@ ve taraftarlarının eline geçtiği bilgisi üzerine yakılmıştı. Ama şimdi gelen bilgilere göre bu haber yalandı ve kervan emniyetteydi. Dolayısıyla savaşmaya gerek yoktu. Şayet sadece muhacirler küçük bir ordu olarak karşılarına çıksaydı işleri kolaydı. Hz.Muhammed’i@ ve taraftarlarını yok etmeleri halinde problem kökten çözülecekti. Fakat şimdi muhacirlerle birlikte Medineliler öldürülecek olursa Mekke’nin gelecekteki ticaretleri ebedi tehlike altına girecekti. Hz.Muhammed’in@ bertaraf edilmesiyle iş bitmeyecekti. Medinelilerle yaşanacak bir kan davası Mekkelilerin ticaretini uzun yıllar olumsuz etkileyecekti. Medineliler zayiatlarının bedelini çok ağır ödetebilirlerdi. Durum çok kritikti. Ayrıca biliyorlardı ki Medineli Ensar savaşçı bir kabileydi yenilseler bile Mekke ordusuna da büyük zayiatlar verdirecekleri çok açıktı. Kendilerinden üç kat daha az olsalar da kararlı duruşları ve çılgınca savaşmaları halinde savaştan galip çıkma ihtimalleri bile olabilirdi. İşte bu ihtimalleri gören Müdliç kabilesinden Şeytan Suraka Mekke’den çıkarken methettiği Mekke müşrik ordusunun yenileceğini bağırmaya başlamıştı. Zira o Ebu Cehil’in Ebu Süfyan’la planladıkları tuzağın boşa çıktığını görmüş ve Medinelilerin kararlı duruşlarını da hesaba katıldığında durumun vahim olduğunu anlamıştı. Bunu üzerine savaşa girmeden hemen kaçtı. Onu gören ve durumun kritik olduğunu fark eden Zühre oğulları ve Adiy oğulları da Medine ordusu ile savaşı göze alamadı ve yaklaşık 300 kişilik bir savaşçı grubu ile Mekke ordusundan ayrıldılar.
48-..….Fakat iki orduda birbirinin görüş alanına girince o şeytan arkasını dönüp kaçtı ve (kaçarken Mekke Ordu Komutanlarına ) şöyle dedi: “Ben sizden ayrılıyorum. Zira ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Ben Allah'tan (Allah’ın ordusundan) korkuyorum. Allah'ın (bu savaşı) sonuçlandırması çok şiddetli olacaktır.” (Enfal Suresi 48)
Fakat Ebu Cehil Mekke ordusundaki bu dağılmayı engellemek ve kurduğu tuzağın işlemesini istiyordu. Hala tuzağı uygulama şanslarının var olduğuna inanıyordu. Kervanın çok yakınlarında olduğunu öğrenirse Medine İslam Ordusunun kervana saldırmaktan imtina etmeyeceklerini düşünüyordu. Kervanı yem olarak kullanıp Medine İslam Ordusunun savaş nizamını bozmayı ve böylece kolay bir galibiyet almayı hesaplıyordu. Çünkü onun derdi peygamberimizden kurtulmaktı. Ne olursa olsun bu savaşın yapılması ve peygamberimizin yok edilmesini istiyordu. Bu amacını gerçekleştirmek için ordudan ayrılmaları engellemesi ve Ümeyye bin Halef ve Utbe bin Rebia gibi ileri gelenleri savaşmaya ikna etmesi gerekiyordu. Önce Ümeyye bin Halefi kandırmaya çalıştı. Onu Nahle harekâtında öldürülen Hadrami’nin intikamının alınması için Hadrami’nin kabilesinden birisini kışkırttı. Daha sonra Utbe ve Şeybe kardeşleri gaza getirmek için onları korkaklıkla suçladı. Her ikisi de gururlarına yenilerek Ebu Cehil’in ayartmalarına kandılar ve savaşmaya razı oldular. Ebu Cehil bu girişimleri ile ordu içerisindeki tartışmalara son verdi. Ebu Cehil, Mekke ordusunu Bedir ovasına doğru hareket ettirdi. Mekke ordusu, büyük bir şaşaa ve debdebe içerisinde Bedir ovasına girdi.
Onların büyük görünmek için çıkardıkları gürültü ve tamtamlar müminlerin arasında bulunan bir kısım münafıklar ve hastalıklı kalpliler arasında tesirini gösterdi ve onlar kendileri korktukları gibi sözleriyle mümin askerlerin morallerini de bozdular.
49- O sırada (Medine ordusundaki) münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar, (müminler hakkında) “bunları dinleri fena aldatmış ve şımartmış” diyorlardı. Oysa kim Allah'a güvenirse bilsin ki, Allah mutlak galiptir, güçlüdür ve hikmet sahibidir. (Enfal Suresi 49)
Fakat Hz.Muhammed Mekke şirk ordusunu görünce yüksek sesle aşağıdaki duayı okuyarak müminleri cesaretlendirdi ve onların Allah’a tevekkül etmesini sağladı;
“Allah’ım! İşte bunlar Kureyş müşrikleri. Olanca kibir ve gururlarıyla; olanca büyüklenme ve övünmeleriyle geldiler. Başkasına değil, Sana meydan okuyor, Resul’ünü yalanlıyorlar. Allah’ım! Bana yapmış olduğun vaadini gerçekleştir ve bunları burada helak et. Allah’ım.' Sen bana kitap verdin. Müşriklerle savaşmayı emrettin.” ([10])
Hz. Peygamber savaşı engellemek için Hz. Ömer’i elçi olarak gönderdi. Mekke Ordusunun geri dönmelerini teklif ettirdi. Bu hareket hem Medine İslam Ordusuna haklılık kazandırdı hem de Mekke ordusunda zafiyet oluşturdu. Çünkü onlardan bazıları teklifi kabul etmek istediler. Fakat Ebu Cehil yeniden devreye girerek;
“Allah bize onu yok etme imkânı verdikten sonra, bu işten vazgeçmek doğru olmaz. Hayır! Kesinlikle geri dönmeyeceğiz. Onlara hadlerini bildireceğiz. Hadlerini bildireceğiz ki, bundan sonra ne bize karşı bir harekete girişsinler, ne de kervanlarımızın önünü kessinler.” ([11])
Ebu Cehil’in bu kararlılığı ile savaş artık kaçınılmazdı. Bedir ovasının bir tarafında Medine İslam Ordusu diğer tarafında ise Mekke Ordusu konuşlanmıştı. Ebu Süfyan da orduların Bedir ovasında vaziyet aldıklarını öğrenince Kervanı Bedir ovasının aşağısına getirdi. Kervan ovanın aşağı kenarından sahile doğru bir rota izleyerek Medine İslam Ordusunu tahrik etmek ve müminleri kendi üzerine çekmek istiyordu. Ebu Cehil’le birlikte yaptıkları plana göre Medine İslam Ordusu kendilerine yem olarak sunulan kervana mutlaka saldıracak ve savaş pozisyonu alamadıklarından dolayı Mekke ordusu tarafından dağıtılıp imha edilecekti. Ancak Cenab-ı Hakk’ın rehberliği ile basireti açık olan Peygamberimiz, tuzağı daha Medine’de iken görmüş ve ordusunu kervana değil Ebu Cehil’in komutasındaki Mekke şirk ordusuna yönlendirmişti. Hz.Muhammed’in@ bu stratejisi ile Ebu Cehil ve Ebu Süfyan ikilisinin kurduğu tuzak boşa çıktı ve İslam ordusu kervanla hiç ilgilenmedi ve bütün dikkatlerini Mekke ordusu ile savaşmaya yoğunlaştırdılar. Bu nedenle Ebu Süfyan’ın kervanı savaş meydanının aşağısından sahil boyunca yol alıp Mekke’nin yolunu tutarken her iki ordu savaş pozisyonu almıştı. (Harita:10) Allah kendi dinin egemen olması ve davasının hak olduğunu herkese göstermesi için elçisine yaptığı rehberlik ile böyle bir pozisyonu takdir buyurmuştur.
42- O vakit siz vadinin Medine tarafındaki yamacında idiniz, onlarsa uzak tarafındaki yamacında idiler. Kervan da sizin biraz daha aşağınızda idi. Şayet böyle bir buluşma için sözleşmiş olsaydınız bile yine de değişiklik yapardınız. (Her iki orduda da savaşmak istemeyen önemli topluluklar olmasından dolayı daha önceden savaşmak için böyle bir buluşma konusunda sözleşmiş olsaydınız bile yine de savaşma konusunda ihtilaf ederdiniz.) Lakin olması gereken (zafer)in olması için Allah böyle takdir etti. Ta ki küfrü seçen açık bir delil olan bu sonuca bakıp helaki seçsin, imanı seçen de yine bu sonuca bakıp ebedi hayatı tercih etsin. Kesindir ki Allah, işitendir, bilendir. (Enfal Suresi 42)
12.7. Bedir Savaşında Medine Ordusuna İlahi Yardımlar
İslâm ordusu, Bedir'e önceden gelip, kuyuların olduğu yere yerleştiği için avantajlı görünüyordu. Fakat yerleşilen alanın dezavantajı ise kumluk olmasıydı. Müminlerin tuttuğu yerin kumluk olması, müminlerin hareketlerini oldukça kısıtlıyordu. Ama bu durumu avantaja çeviren İlâhî yardım, gece yağan yağmur ile yetişti. O gecenin sabahında yağmur nedeniyle kumluk olan zemin sertleşmiş ve böylece müminlerin ayaklarını yere sağlam basması sağlanmıştı. Bunlar somut yardımlardı. Fakat Cenab-ı Hak elçisinin ve müminlerin zafer kazanması için her türlü sebebi seferber edeceğini taahhüt etmişti. En büyük yardım ise müminlere cesaret verici vahyi yardımlardı.
[1] ) Adiy ve Zühre oğullarından 300 kişi Bedir savaşı öncesi ordudan ayrılır
[2] ) Not: Tıpkı Uhud savaşında yaşanan durum gibi bir duruma düşüleceği Bedirde öngörülmüştü. Ama Uhud’da savaşı bırakıp ganimet derdine düşen İslam askerleri büyük bir hezimeti yaşadılar.
[3])Evrensel Çağrı – Mustafa Sağ- Sahife 582
[4])Evrensel Çağrı – Mustafa Sağ- Sahife 582
[5])Evrensel Çağrı – Mustafa Sağ- Sahife 582
[6] )Not:Mekke ile sahil arasında, Medine'ye beş günlük mesafede bir yer. Burada uzaklık ifadesi olarak kullanılmıştır.
[7] )Celaleddin Vatandaş “Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslâm Daveti-Medine Dönemi” sahife 101
[8] )Celaleddin Vatandaş “Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslâm Daveti-Medine Dönemi” sahife 102
[9] )Celaleddin Vatandaş “Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslâm Daveti-Medi ne Dönemi” sahife 98
[10] )Celaleddin Vatandaş “Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslâm Daveti-Medine Dönemi” sahife 106
[11] )Celaleddin Vatandaş “Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslâm Daveti-Medine Dönemi” sahife 106
Harita 10: Bedir Savaşı (https://www.wpmap.org/map-of-saudi-arabia/saudi-arabia-physical-map-gif/)
Yağmur gibi yağan Vahyi bilgiler (dualar, rüyalar, haberler, hitabetler) ile müminlerin kalpleri temizleniyor, vesveselerden arındırılıyor ve sakin/ kararlı olmaları sağlanıyordu. Şöyle ki; peygamberimizin düşman ordusu hakkında verdiği bilgiler ve Cenab-ı Hakk’ın zafer müjdesi ile o gece müminlerin üzerine hafif bir uyku çöker. Kalpleri sükûn bulmuş, endişeleri bertaraf olmuş, korkuları gitmiş, moralleri yükselmiş ve kalpleri güvene ermiş müminler ulaştıkları bu sükûnet sonucunda hafifçe dinlenmişler ve böylece artık savaşa hazır hale gelmişlerdi.
11- O sırada Allah kendi katından bir güven ve esenlik olmak üzere sizi hafif bir uyku bürüyordu. Sizi manen tertemiz yapmak, sizi şeytanın vesvesesinden arındırmak, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu. (Enfal Suresi 11)
Cenab-ı Hak, elçisine müşrik ordusunun zayıflığını göstermek için onların sayılarını rüyasında az olarak gösterdi. Hz.Muhammed bu rüyasını müminlere anlattığında müminler mesajı almışlar Rablerinin kendilerine zaferi bahşedeceğini anlamışlardı. Böylece cesaretleri artmış kalpleri itminan bulmuştu.
43 –Yine o vakit Allah sana uykunda (rüyanda) onları az gösteriyordu. Eğer Allah sana onları kalabalık, çok gösterseydi korkacaktınız ve savaşıp savaşmama konusunda anlaşmazlığa düşecektiniz. Fakat Allah böyle bir duruma düşmekten sizi korudu. Çünkü O, gönüllerde saklananı bilir. (Enfal Suresi 43)
Cenab-ı Hakk’ın elçisine gösterdiği bu rüya ve sonrasında yaptığı cesaretlendirici telkinler nedeniyle müminler düşmanla gerçekten karşı karşıya geldiklerinde onları gözlerinde büyütmediler. Bu rüya ile müminlerde bir nevi şartlanmışlık / önyargı / algı oluşmuş öyle ki gerçekte üç kat büyük olan müşriklerin ordusu müminlerin gözünde az görünüyordu.
44 –Karşı karşıya geldiğiniz vakit onları gözünüze az gösteriyordu, (onları gözünüzde büyütmemenizi sağlamıştı.) sizi de onlara az göstermişti ki Allah o planlanmış olan işi yerine getirsin. Bütün işler Allah'a döndürülür. (Enfal Suresi 44)
12.8. Savaş Başlıyor
Hz.Muhammed@ karargâh çadırında savaşta izlenecek strateji konusunda kurmay heyetiyle istişare etti. Yapılan toplantıda geleneksel olarak her iki taraftan da yiğit savaşçıların bireysel karşılaşmalarından sonra savaşa ok atarak başlanacaktı. Taraflar birbirine iyice yaklaştıkları zaman taş atarak düşmana zayiat verdirilecek, daha sonra mızraklar devreye girecek ve düşmanla arada mesafe kalmadığında kılıçlarla savaşılacaktı.
Hz.Muhammed orduyu savaş için vaziyet aldırıp hizaya soktuktan sonra askerleri yüreklendiren bir konuşma yaptı. Sonra karargâh çadırına / komuta merkezine geçti ve dua etmeye başladı. Peygamberimiz dua ederken kollarını öylesine açtı ki sırtındaki abası yere düştü. Hz. Ebu Bekir peygamberimizin abasını yerden aldı ve duasını tamamladıktan sonra tekrar peygamberimizin omuzlarına koydu. Hz.Muhammed@ duasının sonunda daha Mekke’deyken inzal olan Kamer Suresindeki “O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır” ayetini okudu. Söz konusu ayet bugünü işaret ediyordu ve bugün ki karşılaşmada müminleri zaferle müjdeliyordu. İslam askerlerinin bu müjdeyle sevinçleri iyice arttı daha da cesaretlendiler. Zira zaferin Cenab-ı Hak tarafından çok önceden haber verilmiş olması onların savaşı kazanacaklarına, müşriklerin bozguna uğrayacaklarına olan güvenlerini iyice artmıştı.
Diğer taraftan Mekke müşrik ordusunun komutanı Ebu Cehil de kendi askerlerine cesaret veren bir konuşma yaptı ve o da Cenab-ı Hakk’a şöyle yalvardı;
“Allah’ım! Bizimle akrabalık ilişkisini keseni, bize bilmediğimiz şeyleri getireni ve adamlarını helak et. Bugün burada haklı olanı galip kıl, haksız olanı perişan et.” ([1])
Artık her iki ordu da savaşa hazırdı. O dönemdeki savaş geleneklerine göre savaş öncesinde her iki ordunun en ünlü savaşçı şahsiyetleri bireysel olarak çarpışırlar ve bu çarpışmanın neticesine göre tarafların moralleri ya bozulur ya da yükselirdi. Bedir Savaşında da bireysel karşılaşmalar için Mekke ordusundan Utbe, Şeybe ve Velid meydana çıkarken bunlara rakip olarak Medine İslam Ordusundan Hz.Hamza, Hz.Ali ve Hz.Ubeyde çıktılar. Yapılan bireysel çarpışmalar sonucunda Hz. Ubeyde başarısız oldu ve yaralandı, Hz. Ali ve Hz. Hamza rakiplerini öldürdükten sonra Hz. Ubeyde’nin yardımına koştular ve onun rakibi Utbe’yi de öldürdüler.
Savaşın başlangıcında Mekke müşriklerinin sadece savaşçıları değil aynı zamanda ileri gelenlerinden üç kişinin öldürülmesi Medine İslam Ordusunda büyük bir sevinç yaratırken, Mekke müşrik ordusunda büyük bir üzüntüye yol açtı.
Sıra orduların karşılaşmasına gelmişti. Hz.Muhammed@ yerden bir avuç kum aldı ve Mekke müşrik ordusuna doğru atarak müminlere topyekûn saldırı emri verdi. Hz.Muhammed@ savaş süresince müminlerin yiğitçe savaşmalarını sağlayan cesaretlendirici sözler haykırdı. O bu haykırışları ile mümin askerlere müthiş bir ruh veriyor ve onların aslanlar gibi düşman askerlerin üzerine saldırmalarını sağlıyordu. Onun İslam askerlerine sarf ettiği bu sözler Cenab-ı Hakk’ın melekleri vasıtasıyla kendisine vahyettiği çağrılardan başka bir şey değildi.
12- İşte o anda Rabbin meleklere (müminlere iletilmek üzere) şöyle vahyediyordu: “Ben sizinle beraberim, müminlere direnç ve moral verin. İnkârcıların yüreklerine korku salacağım, durmayın vurun boyunlarına, vurun parmaklarına, parmaklarına.” (Enfal Suresi 12)
Hz. Peygamber müminlere sürekli Allah’ın kendileri ile beraber olduğunu, zaferin müminlerin olacağını, düşmanın üzerine saldırılmasını ve boyunlarını vurmalarını haykırıyordu.
Savaş iyice kızıştı. Mekke ileri gelenlerinden Ümeyye bin Halefi Hz. Bilal öldürdü. Muaz bin Amr ise Mekke ordusunun komutanı Ebu Cehil’in bacağını kopardı, İbni Mesud kafasını kesti. Komutansız kalan Mekke ordusu dağılmaya başladı ve kısa bir müddet sonra da bozguna uğrayarak kaçmaya başladılar.
Müminler düşmanın bozguna uğraması sonucu bıraktıkları ganimetleri ve esir olarak teslim aldıkları müşrikleri muhafaza etmeye çalışıyorlardı. Hz.Muhammed@ çarpışmaya devam etmelerini istemesine rağmen müminleri yine ganimet sevdası ve zafer sarhoşluğu sarmıştı. Fidye almak amacıyla tuttukları esirleri muhafaza etmeye çalışmaları Medine İslam Ordusunun üçte birini savaş dışı bırakıyordu. Ordunun üçte biri karargâhı korurken kalan üçte bir yani yüz kişi de bozguna uğrayan 750 kişiye karşı mücadele ediyordu. Onların da kendilerini tehlikeye atmamaları gerekiyordu. Bu nedenle düşmanı biraz geriden takip edip Mekke’ye dönmelerine fırsat verdiler. Cenab-ı Hakk’ın inayeti sayesinde Mekke ordusu toparlanma fırsatı yakalayamadı. Ayrıca neredeyse ileri gelenlerin büyük bölümünün öldürülmesi ve orduyu toparlayacak liderlerinin kalmaması onların savaşa geri dönmelerini engelledi.
Düşman ordusu Mekke’ye doğru kaçarken müminler de ganimet yüzünden birbirleriyle çekişmeye başlamışlardı. Bu çekişme Medine İslam Ordusunda da başıbozukluk yaratıyordu. Hâlbuki yakalanan çok önemli bir fırsat, ganimet sevdası yüzünden elden kaçırılmıştı. Ganimet ve esir peşine düşmeyip hazır bozguna uğramış düşman ordusu kırılmış olsalardı Mekke bir daha belini doğrultamayacaktı. Ayrıca Cenab-ı Hakk’ın vaadi olmasaydı onların bu ganimet düşkünlükleri nedeniyle orduda disiplinsizliğin oluştuğu ve savaş düzeninin bozulduğu anda Mekke ordusu toparlanıp geri gelseydi büyük bir bozgun yaşanabilirdi. Fakat Cenab-ı Hakk’ın düşman ordusu mensuplarına korku vermesi nedeniyle onlarda savaşa geri dönme düşüncesi oluşmadı.
67 –68- Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esir alması yakışık almaz. Siz dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah (dünyada zafer ve ahirette cennet ile) geleceğinizi kazanmanızı istiyor. Allah azizdir, hâkimdir. Eğer Allah'tan bir yazgı (vaat) bulunmasa idi ele geçirdikleriniz yüzünden başınıza korkunç bir felaketin gelmesi kaçınılmaz olurdu. (Enfal Suresi 67-68)
12.9. Bedir Savaşının Sonucu: Müminlerin Zaferi
Savaş çok kısa sürdü. Birkaç saatte sona eren savaşta Ebu Cehil, Ümeyye bin Halef, Utbe ve Şeybe gibi Mekke’nin en azılı müşrik ileri gelenleri öldürülmüştü.
Savaşın bilançosuna bakıldığında Mekke ordusundan 70 kişi ölmüş, 70 ten fazla müşrikte esir alınmıştı. Medine İslam Ordusundan ise 14 kişi şehit olmuştu. Şehit olan müminler defnedildi. Daha sonra müşriklerin ölüleri de toprağa defnedildi. Normalde geleneklere göre düşmanların ölüleri vahşi hayvanlara (akbabalara, kurtlara, çakallara vb.) yem olmaları için toprağa gömülmezdi. Ancak peygamberimiz onların da toprağa gömülmesini emretti.
Müşriklerin ölüleri toprağa gömüldükten sonra Hz. Peygamber başlarına gelerek “Ey Ebu Cehil! Ey Ümeyye bin Halef! Ey Utbe! Ey Şeybe!… ben Rabbimin vaadini gerçek buldum, sizde buldunuz mu?” diye seslendi. O’nun bu seslenişine Cenab-ı Hak daha sonra şöyle mukabelede bulunmuştur;
50 –Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını aldığı sırada onlara “tadın bakalım cehennem azabını!” derken bir görmeliydin. (Enfal Suresi 50)
Hz. Peygamber esirlere eziyet edilmemesini emretti. Esirler arasında Hz.Muhammed’in ve müminlerin en azılı düşmanlarından Nadir bin Haris ve Ukbe bin Muayt da vardı. Bunlar Mekke’deyken müminlere çok acılar çektirmişler ve peygamberimizi öldürmeye çalışmışlardır. Özellikle Ukbe bin Muayt peygamberimizi mutlaka öldüreceğine dair en ağır yeminleri etmiştir. Esirlerden sadece bu ikisi daha önce yaptıklarının cezası olarak öldürüldüler.
Zafer müjdesi Medine’ye ulaşınca şehirde bayram havası yaşandı. Yahudiler, müşrikler ve münafıklar ise zafere inanamadılar. Onların beklentileri müminlerin orada büyük bir bozgun yaşayacakları idi. Medine İslam Ordusunun şehre girişi sırasında muhteşem bir coşku vardı. İslam Ordusu Medine’ye müşrik esirlerle birlikte dönünce zafere inanmayan Yahudi ve münafıklar bu kez burun kıvırıp zaferi küçümsemeye çalıştılar.
Fakat diğer taraftan da Hz.Muhammed’in kızı ve Hz. Osman’ın hanımı Rukiye vefat etmişti. Peygamberimiz kızının vefatı ile üzüntüsünü ve Medine halkı ile Bedir zaferinin sevincini birlikte yaşadı.
Mekke’de ise matem vardı. Bedir’de muhteşem donanımlı ordularının çok küçük gördükleri bir avuç Medineliler karşısındaki bozgunu, Mekke’nin tüm havasını söndürmüştü. Onların Arap yarımadasındaki tüm saygınlıklarını yitirmişlerdi. Tuzakları boşa çıkmıştı. Gurur, kibir, tantana ve şatafatla çıktıkları savaştan zillet içerisinde dönüyorlardı. Mutlak Zafer / fetih için çıktıkları seferden mutlak yenilgi ile dönüyorlardı. Mekke neredeyse bütün ileri gelen adamlarını kaybetmişti. Bu inanılması zor bir durumdu. Bozgun haberi geldiğinde Mekke adeta şoka uğramıştı. Cenab-ı Hak, Ebu Cehil ve Ebu Süfyan ikilisinin kurduğu Bedir tuzağının nasıl boşa çıkarıldığını belirttikten sonra onların bu tuzakla çok büyük bir zafer kazanacakları beklentisi ile alay etti. Eğer yola gelmezlerse orduları ne kadar güçlü, askerleri ne kadar çok olursa olsun benzer hezimetleri bir daha yaşayacaklarını ihbar etti.
18 –19- İşte gördünüz, Allah, kâfirlerin kurduğu tuzağı işte böyle bozar. (Ey Kâfirler) Zafer istiyordunuz, Alın işte size Zafer(!). Eğer saldırmaktan vaz geçerseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Yok, eğer saldırganlığa geri dönerseniz, biz de döneriz. O vakit askeriniz ne kadar çok olursa olsun size hiçbir yarar sağlamaz. Çünkü Allah müminlerle beraberdir. (Enfal Suresi 18-19)
12.10. Zafer Sarhoşluğunun Önlenmesi
Medineliler bayram ediyordu. Mekkelilere büyük bir ders vermenin mutluluğunu yaşıyorlardı. Müminler eski cahiliye / kabilecilik alışkanlıklarıyla hareket ederek zafer kutlamalarını gurur, kibir ve taşkınlık seviyesine getiriyorlardı. Sanki kendileri savaşın başlangıcında kervanı tercih etmemişler de kendilerinden üç misli büyük Mekke müşrik ordusuyla savaşmaya can atıyorlarmış gibi savaş sahnelerini anlatıyorlardı. Çarpışma esnasında gösterdikleri yiğitlikleri anlatırken her şeyi kendilerinden menkul görüyorlar ve Allah’ı unutuyorlardı. Hatta bir kısım müminlerin (Hz. Hamza dâhil) kutlama hususunda fazla ileri gittikleri ve içip eğlendiklerine dair rivayetler de mevcuttur.
Şayet bir uyarı yapılmayacak olursa müminler savaşta yaptıkları kahramanlıklarını bire bin katarak şiirlerle süsleyecekler ve Allah’ın unutup kendilerini bu zaferin öznesi yapabileceklerdi. Hâlbuki bu zaferin başından beri mimarı Cenab-ı Hak idi. Zira müminler kervanı tercih etmişlerken bunun bir tuzak olduğunu elçisine gösteren ve bu tuzağı kâfirlerin başına geçirmenin tek çaresinin Mekke ordusu ile savaşmak olduğu fikrini elçisine tercih ettiren Cenab-ı Hak idi. Savaşa giderken de müminler ölüme sürükleniyor zannı ile son derece yılgın, korkak ve isteksiz olmalarına rağmen onları Bedrin Arslanları haline getiren ve savaşta onlara yağmurla, elçisinin söylevleriyle ve sadece kendisinin bildiği melekuti yardımlarla destek vererek kâfirleri öldürmelerini sağlayan Cenab-ı Hak’tan başkası değildi. Hal böyleyken Cenab-ı Hak, müminlerin zafer sarhoşluğu ile hatalarında ileri gitmemeleri, zafer kutlamasının makul bir çerçevede kutlanması için onlara aşağıdaki uyarıları yapar;
17- Sonra onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. (Mekke ordusu ile savaş fikrini ortaya) Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. (Siz ise bu fikri tercih etmiyordunuz) Bunu da müminleri güzel bir imtihandan geçirtmek için yaptı. Allah işitendir, bilendir. (Enfal Suresi 17)
Bu uyarıdan sonra Bedir zaferinin kutlaması Ramazan Bayramı olarak kutlanır ve müminler sevinçlerinde de Allah’ı unutmadan ve toplumun birbirine kaynaşması, birbirini sevmesini sağlayacak ritüelleri bu bayramda uygulamaya koydular. Bunun için Ramazan ayı sonunda verilen fıtır sadakası ile yoksulların, ihtiyaç sahiplerinin sevinmesini sağlayıp onların sadakayı verenlerle birlikte bayram yapmasına vesile olacak bir gün ve aynı zamanda bu zafer coşkusunun her yıl tekrar yaşanmasını sağlayacak bir gün olması için peygamberimiz ramazanın bitimini fıtır bayramı olarak müminlere hediye etti. Böylece zafer kutlamasını müminlerde gurur ve kibir yaratacak bir haleti ruhiyeden çıkarıp onların toplumsal bir dayanışma ve yardımlaşması ile ortak bir sevince dönüştüğü ve ramazan ile birlikte bunun sürekliliğinin sağlandığı bir bayrama dönüştürülmüş oldu.
12.11. Ganimet Paylaşımı
Sıra ganimetleri paylaşmaya gelmişti. Bazı müminler ganimetin geleneklere göre paylaşılmasını istiyorlardı. Buna göre savaşa katılmış olan ve yakaladıkları esirlere kim sahipse ganimetler de onun olacaktı. Savaş sırasında karargâhı korumuş, nöbet beklemiş, geri hizmetlerde bulunmuş olanlara ise ne kalırsa. Medine’de geri kalanlar ve savaşa katılamamış olanlar ise hiçbir şey alamayacaklardı. Diğer müminler ise cahiliyeye ait bu paylaşımın yerine adil bir paylaşım yapılmasını istiyorlardı.
Hz. Peygamber de bu paylaşımı eski kabilecilik usulünden çıkartmak istiyordu. Artık bir devlet vardı. Bu devlet vatandaş olan herkesi kapsıyordu. Medine İslam Cumhuriyeti kabile tarzı yönetim usullerinden kurtulmalı ve eski kabile zihniyeti de terk edilmeliydi. Hz.Muhammed@ ganimetin paylaşımının Allah ve Resulüne ( devlete) bırakılması gerektiğini savunsa da eski cahiliye alışkanlığını isteyen müminlere söz dinletemedi. Ganimet paylaşımı gündeme gelince onlar savaşın başındaki tavır ve davranışlarını gösteriyorlar ve peygamberimizle münakaşaya giriyorlardı. Onların bu hareketleri O’nu çok üzüyordu.
İhtilafa neden olan bu sorunu, Cenab-ı Hak, elçisine aşağıdaki şekilde vahyederek çözdü;
1 –4- Seninle savaş ganimetlerinin nasıl paylaşılacağını tartışıyorlar. De ki; “ganimetlerin (paylaşım usul ve esaslarını belirlemek) Allah'a ve Resulüne aittir. Öyleyse eğer gerçekten müminseniz Allah'tan korkun da birbirinizle çekişmeyin ve ganimet nedeniyle bozulan aranızı düzeltin. Allah'a ve Resul’üne itaat edin. Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, (Allah’a değil muhalefet etmek) Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, O’nun ayetleri (hükümleri) bildirilince onların imanları (bağlılıkları) artar ve hemen o hususta sadece Rablerine güvenip O’nu vekil tayin ederler. Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar (salatı ikame ederler / adil hakkaniyetli yönetimi gerçekleştirirler / hak ve hukuka destek verirler) ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan Allah yolunda harcarlar. İşte gerçek mümin bunlardır. Onlara Rablerinin katında üstün makamlar vardır, onlar bağışlanacaklar ve bitmez tükenmez rızıklarla ödüllendirileceklerdir. (Enfal Suresi 1-4)
Ganimetin paylaştırılmasında müminlerin peygamberimize karşı gösterdikleri direnç, tıpkı Bedir savaşı öncesinde yaşanan “Kervanın mı hedef alınması gerektiği yoksa Mekke ordusunun mu hedef alınması gerektiği” tartışmasına benzemekteydi. Cenab-ı Hak, surenin devamındaki 5. ayette buna değinir ve Mekke ordusu ile savaşın tercih edilmesi gerektiği savında nasıl Hz. Peygamber haklı çıktıysa, ganimetlerin taksiminde de O’nun tercihine güvenilmesi gerektiğini bildirir. Bunun değerlendirmesini yapmak için, savaş süreci enine boyuna yukarıdaki şekilde anlatıldıktan sonra, müminleri Hz. Peygambere itaate davet eder.
Cenab-ı Hak daha sonra ganimet gelirlerinin nasıl pay edileceğini bildirir. Savaşta elde edilen silah araç gereçleri ile birlikte Mekke’den esirlerin iadesine karşılık alınacak fidyelerden oluşan ganimet gelirlerinin taksimini aşağıdaki şekilde belirtir;
41 –İyi bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Resul’üne, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Eğer siz Allah'a iman etmiş, iki ordunun karşı karşıya geldiği ve hak ile batılın ayrıldığı o (Bedir) gün kulumuza indirdiğimiz mucizevi yardımlara inandıysanız paylaşımı buna göre yapın. Bilin ki, Allah, her şeye kadirdir. (Enfal Suresi 41)
Bu taksimat emrine göre ganimetin beşte dördü savaşa katılan müminler arasında taksim edilmesi öngörülüyordu. Bedir savaşından esir edilenlerin zengin olanlarından kurtulmalık fidye olarak yüklü miktarda bedeller talep edildi. Öyle ki esirlerin iadesi için elde edilen fidye gelirleri, Ebu Süfyan’ın kaçıp kurtardığı kervanın gelirlerine yakın bir tutarı idi. Söz konusu bedel Mekkelilerden tahsil edildi. Böylece müminler ellerinden kaçırdıkları kervanın mallarını esir fidyeleri ile geri almış oldular. Bu ganimet Medine İslam Cumhuriyetini dolayısıyla muhacirleri önemli ölçüde rahatlattı.
Hz.Muhammed@ fidye miktarlarının belirlenmesinde de önemli rol oynadı. Fidyesini ödeyemeyecek kadar yoksul olan esirleri müminlere okuma yazma öğretmesi ya da Medine İslam Cumhuriyeti ile bir daha savaşmama taahhüdü karşılığında serbest bıraktı. Fidyesini ödeyemeyen hiçbir esiri köleleştirmedi.
Kızı Zeyneb’in kocası yani damadı Ebul As’ın fidyesi olarak kızının gönderdiği gerdanlığın Hz. Hatice’nin gerdanlığı olması nedeniyle gerdanlığın kızına geri verilmesi ve kızının Medine’ye hicret etmesine müsaade etmesi karşılığında Ebul As’ın serbest kalması konusunu müminlere teklif etti. Müminlerde bu teklifi kabul ettiler.
Cenab-ı Hak, ayrıca, elçisinden hiçbiri köleleştirilmeyen esirlere şu tebliği yapmasını istedi;
70 –71- Ey Peygamber! Ellerinizdeki esirlere de ki: “Eğer Allah kalplerinizde bir hayır görürse, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı bağışlar. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” Eğer sana hıyanet etmeyi düşünüyorlarsa, bundan önce de Allah'a hainlik ettiklerinden dolayı Allah onların yenilip ezilmeleri için sana imkân verdi. Allah her şeyi hakkıyla bilen her şeyi yerli yerince yapandır. (Enfal Suresi 70-71)
12.12. Mekke’ye Bedir Zaferi Sonrası Gönderilen Mesajlar
Cenab-ı Hak, fidyeleri verip esirleri teslim almak için gelen Mekkeli müşriklere de Mekke Yöneticilerine iletilmek üzere şu mesajların bildirilmesini elçisine emreder;
38- O kâfirlere de ki: Eğer saldırganlıklarından vazgeçerlerse daha önce yaptıkları bağışlanacak. Yok, saldırganlığa yine dönerlerse, önceki ümmetlere uygulanan yasalar kendilerine de uygulanacaktır. (Enfal Suresi 38)
Mekkeli müşriklerin intikam yemini ettikleri öğrenilince onların bu yanlış ve azgınca tutumlarına karşı aşağıdaki mesaj gönderilir.
59- O kâfirler kurtulduklarını sanmasınlar. Onlar bizi asla aciz bırakamazlar. / bizi asla atlatamazlar. (Enfal Suresi 59)
12.13. Müminlere Zafer Sonrası Rehavete Kapılmamaları ve Muhtemel Saldırılara Karşı Hazırlıklı Olma Uyarısı
Cenab-ı Hak, Mekkelilere tehdit dolu mesajlarını göndermiş olsa da onların uslu durmayacakları ve bu yenilginin intikamı peşinde koşacaklarını bildiği için müminlere bu müşrikleri / fitneyi ortadan kaldırmak için savaşmaları gerektiği ve onların saldırmaları halinde savaş için hazırlık yapmaları gerektiğini bildirir;
39 –40- Saldırganlık, zulüm ve baskı kalmayıp, din / yönetim tamamıyla Allah'ın dini / yönetimi (barış, esenlik ve adalet dini / yönetimi) oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse onlarla savaşmayın. Muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür. Yok, eğer tekrar savaşmaya geri dönerlerse artık bilin ki, Allah sizin yardımcınızdır. O ne güzel Mevla ne güzel yardımcıdır. (Enfal Suresi 39-40)
….
60 –O zaman siz de toplayabildiğiniz kadar onlara karşı her tür kuvvet ve savaş için atlar hazırlayın ki, bununla hem Allah'ın düşmanlarını hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını (henüz karşınıza çıkmayan muhtemel düşmanlarınızı) korkutup gözdağı veresiniz. Allah yolunda her ne harcarsanız onun karşılığı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal Suresi 60)
Cenab-ı Hak onların barışa yanaşmaları halinde müminlerin de barış yapmalarını emreder. Müşriklerin hile ve tuzak kurmalarından korkarak barışa yanaşmama gibi bir tutum içerisinde olunmamalarını bildirir. Müminlerin bu konuda herhangi bir tereddüt ve korku yaşamamasını öğütlerken, şayet onlar barış teklifleri ile hile yapma girişiminde bulunacak olurlarsa kendisinin yardım edeceği vaadinde bulunur. Nasıl müminlerin kalplerini kendisinin nasıl birbirine ısındırdıysa müşriklerden bazılarının da kalplerinin ısınabileceği böylece hilelerinin açığa çıkacağını veya başka yollarla kendisinin yardım edeceğini bildirir;
61 –64- Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de barıştan yana ol! Allah'a güven. Çünkü O işiten ve bilendir. Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak ki Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve müminlerle güçlendirecektir. Müminlerin kalplerini birbirlerine O kaynaştırmıştır. Yoksa yeryüzünde bulunan her şeyi harcasaydın yine de onların kalplerini (böylesine) kaynaştıramazdın. Ama Allah, onların kalplerini birbirine ısındırdı. Muhakkak ki, O mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. Ey Nebi! Sana ve seni izleyen inananlara ALLAH yeter! (Enfal Suresi 61-64)
Cenab-ı Hak, müteakip ayetlerde elçisine müminleri savaşa hazırlaması ve onları yüreklendirmesini bildirir;
65 – 66- Ey Nebi! Müminleri savaşa (şöyle) teşvik et / yüreklendir; eğer sizden sabırlı / kararlı / eğitimli yirmi kişi, onların iki yüzüne galip gelir ve eğer sizden böyle yüz kişi çıkarsa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar yüce gayeleri olmayan anlayışsız bir topluluktur. Fakat mevcut şartlarda Allah yükünüzü hafifletti, zira sizin güçsüz olduğunuzu iyi biliyor. O halde sizden sabredecek / kararlı olacak / eğitimli yüz kişi çıkarsa düşmandan iki yüzüne galip gelir, sizden böyle bin kişi çıkarsa Allah'ın izniyle düşmandan iki binine galip gelir. Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi 65-66)
12.14. Çevredeki ve Mekke’deki hicret Etmemiş Müminlere Mesajlar
Cenab-ı Hak gerek esirlerin içerisinde olsun ve gerekse de Mekke’de olsun mümin olup da evin barkını terk etmeyi göze alamamış ve böylece Medine’ye hicret etmemiş kimseler içinde aşağıdaki mesajlarını gönderir;
72 –75- Gerçek şu ki iman edip hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda savaşanlar ile onları barındırıp yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin velisidir. / dostlarıdır. (koruma, kollama ve yönetme yükümlülükleri vardır.) İman ettiği halde henüz hicret etmemiş olanlar, (İslam ülkesine) hicret edinceye kadar sizin onlar üzerinde herhangi bir velayetiniz (yönetim, koruma ve kollama yükümlülüğünüz) yoktur. Bununla beraber dinde (içinde yaşadıkları zulümden kurtulmak için) sizden yardım isterlerse, sizinle onlar arasında antlaşma bulunanlar aleyhine bir durum olmadıkça, onlara yardım etmeniz de üzerinize borçtur. Allah bütün yaptıklarınızı görüp duruyor. İnkarcılar birbirlerinin dostu ve yardımcısıdır. Eğer siz de böyle yapmazsanız, yeryüzünde / ülkenizde büyük bir fitne ve bozgun meydana gelir. İman edip, hicret eden ve Allah yolunda cihada katılanlar ile onları barındırıp yardım edenler (Ensar), işte bunlar gerçek müminlerdir. Bunlar için mağfiret ve cömertçe bitmez tükenmez bir rızık vardır. Bundan sonra hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. Allah'ın kitabına göre, birbirine yakınlık tesis etmiş olanlar (kardeş ilan edilenler), birbirleri üzerinde hak sahibidirler. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir. (Enfal Suresi 72-75)
12.15. Bedir Zaferinden Rahatsız Olan İç ve Dış Düşmanlar
Bedir zaferi Medine’deki Yahudileri huzursuz etmişti. Özellikle Medine’nin altın ve para piyasasını ellerinde tutan Beni Kaynuka Yahudilerini fazlasıyla rahatsız etmişti. Zira Hz.Muhammed’in@ piyasalarda yaptığı düzenlemeler, kendi kurdukları tekel yapıyı bozuyor ve onları piyasada dürüstlüğe zorluyordu. Bu durumun kendilerinin Medine’deki üstünlüklerine son vereceğini düşünüyorlardı. Bu nedenle Hz.Muhammed’in@ iktidarını hedef alan tezviratlar yaparak O’nun iktidarını sarsmaya çalışıyorlardı. Tam onların bu menfi tutumlarının başladığı sırada Hz.Muhammed’in@ iktidarını sağlamlaştıracak Bedir zaferinin yaşanması onların morallerini iyiden iyiye bozmuştu. Bedir zaferinden sonra Hz.Muhammed’in@ fiili otoritesi daha da artacağından onların planladıkları yıkıcı tezviratları yapmaları hususunda çekincelerinin olacağı açıktı. Yahudilerin Medine’deki fiili otoritelerinde zaafların meydana geleceği de belli olmuştu.
Bundan dolayı onlar Hz.Muhammed’in@ Bedir zaferini küçümseyerek onun iktidarını itibarsızlaştırma gayretine girdiler. Normal olarak Medine Vesikasına / Anayasal sözleşmeye imza atarak beraber yaşamaya anlaşmış olan Yahudilerin Hz.Muhammed’i@ kutlamaları / tebrik etmeleri, müminlerin sevincine ortak olmaları gerekirken zaferi küçümsemeleri ve hoşnutsuzluk sergilemeleri yakın gelecekte beraber yaşama anlaşmasına uymayacaklarının bir işareti idi. Dahası onların Kureyşi savaş bilmez görüp şayet rakipleri kendileri olsaydı müminlere büyük bir bozgun yaşatacaklarını söylemeleri anlaşmayı bozduklarını ya da bozmaya ramak kaldığını gösteriyordu. Cenab-ı Hak onların yapacakları ilk isyan girişiminde hainlik yaptıkları için anlaşmayı bozduklarının onlara bildirilmesinin talimatını peygamberimize emreder. Şayet böyle bir durum olur da anlaşma bozulacak ve savaşa girilecek olursa ibret-i alem için onlara en ağır cezayı verileceğinin bildirilmesinin talimatını verir;
56 –58-Kendileriyle antlaşma yaptığın halde her seferinde (alışkanlıkları olduğu üzere) sorumsuzca ve sakınmadan antlaşmalarını bozanlara gelince; Eğer onları savaşta yakalarsan (sana harp açarlarsa), kendilerinden sonrakilere de gözdağı olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır ki, belki ibret alırlar. Eğer (aranızda sözleşme/ antlaşma olan) bir kavmin, sözleşmeye / antlaşmaya aykırı bir hainlik yapmasına yönelik somut kanıtlar ele geçirirsen, bu kanıtlarla antlaşmayı adil ve açık bir şekilde iptal ettiğini kendilerine bildir. Doğrusu Allah hainleri sevmez. (Enfal Suresi 56-58)
12.16. Karkaratül Küdr Askeri Harekâtı
Bedir Zaferi, Medine İslam Toplumunun / İslam Cumhuriyetinin meşruiyetinin fiili olarak ispatı demekti. Bu zaferle müminler Arap yarımadasındaki diğer kabilelere tevhidi dünya görüşünün ete kemiğe bürünmüş bir devletinin artık var olduğunu ve bu varoluşunu devam ettirmek için savaşacakları mesajını vermiş oldular. Artık onlar küçük bir cemaat, küçük bir grup değildiler. Onlar en büyük rakipleri olan Mekke müşriklerinin en ileri gelenlerini, büyüklerini yok etmek suretiyle rüştlerini ispat etmişlerdi. Cenab-ı Hak, Bedir Savaşı, öncesi ve sonrasında yaşananları yukarıda işlendiği gibi Enfal Suresi ile raporlayarak anlattı.
Fakat bu zafer Arap yarımadasındaki bazı güçlü kabileleri rahatsız etmişti. Zira onlar şirk sistemi içerisinde yaşamak istiyorlardı. Hiçbir otoriteye boyun eğmek istemiyorlardı. Kendi kabilelerinin kutsalları / putları vardı ve kendi oluşturdukları kutsallar çerçevesinde bağımsız bir şekilde yaşamlarını sürdürme arzusunda idiler. Hz.Muhammed’in@ getirdiği din ise tevhidi, birlik ve beraberliği öngördüğü için Medine İslam Cumhuriyeti’nin egemenlik alanı kendi bölgelerine kadar genişlediği zaman bu özgürlüklerini kaybedeceklerdi. İstedikleri gibi yaşayamayacaklardı. Putları / kutsalları adına uydurdukları kural ve yasalara göre keyfi yaşamları son bulacaktı. Özetle küçükte olsa kendi hâkimiyetlerini kaybedip İlahi öğretilere dayalı kural ve yasalarla kayıtlı bir yönetimi kabul etmek istemiyorlardı. Bu nedenle çevredeki güçlü kabileler Mekkelilerin başaramadıklarını başarmak arzusuyla ansızın Medine’ye baskın yapmak için planlar kurmaya başladılar.
İlk saldırı girişimini de Süleym ve Gatafan kabileleri yapmak üzere Karkaratül Küdr adlı bölgede toplandıkları haberi Medine’ye ulaştı. Hz. Peygamber hemen harekete geçti ve 200 kişilik bir kuvvetle Karkaratül Küdr’e sefere çıktı. (27 Mart 624) Bölgeye ulaştıklarında oldukça büyük bir sürüyü otlatan bir grup çobandan başka hiç kimseyi göremediler.
[1] )Celaleddin Vatandaş “Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslâm Daveti-Medine Dönemi” sahife 109
Harita 11: Karkaratül Küdr Seferi (https://www.wpmap.org/map-of-saudi-arabia/saudi-arabia-physical-map-gif/)
Medine İslam Ordusunun üzerlerine geldiğini duyan Gatafan ve Süleym kabilelerinin savaşçı adamları arazide dağılmış ve peygamberimizin ordusu ile savaştan kaçmıştı. Peygamberimizin ordusu söz konusu bölgede üç gün kaldı. Onların saldırmalarını bekledi. Bununla, onlardan korkmadıklarının ve gerekirse savaşmaya hazır olunduklarının mesajlarını onlara vermiş oldu. Çevrede araştırma yapan İslam askerleri Süleym kabilesinin hayvan sürülerinin kaçırılamadığını tespit etti. Medine İslam Ordusu Süleym kabilesine ait söz konusu hayvan sürülerine el koyarak Medine'ye döndü.
Böylece müminler bu sefer ile önemli miktarda ganimet elde ettikleri gibi iki önemli vahşi kabileye karşı Medine’nin güvenliğini bir süre için sağlamış oldular.