BÖLÜM 17
STRATEJİ EĞİTİMİ
Boykotun son yılına doğru gelinmektedir. Müminlerin bu eğitim kampındaki eğitimleri bir hayli mesafe katetmiştir. Bundan sonra verilecek eğitimde mücadelede taktik, strateji, tavır, davranış ve hukuk konuları işlenecek ve bu konular Hz.Musa @ kıssası üzerinden devam etmektedir. Müminler için bu kıssaların önemi çok büyüktür. Zira bu kıssalar gelecekte karşılaşacakları olaylar konusunda yol işaretlerini içermektedir. Hemen hemen aynı olaylar müminlerin de başından geçecektir. Sadece şekiller farklı olacak olan bu olayların mahiyeti birbirinin aynıdır. Bu kıssalarla geleceğe simülasyon yapılmasının yanında verilen dersler ile de gelecekte nasıl bir hukuk tesis edileceği de ortaya konmaktadır.
17.1. Firavunun Toplumu Bölmesi ile Müşrik Toplumlarındaki Bölünmüşlük
Kasas Suresinde Firavunun zorbalıkla baskı kurduğu ve halkını sınıflara / kastlara ayırdığı belirtilir. Mekke’de de durum farklı değildir. Mekke’deki elitler de aynı şekilde baskı ve zorbalıkları kendi kabilelerine yapmaktaydılar. Ayrıca her kabilenin kendi ilahları olması nedeniyle her kabile başına buyruk hareket etmekteydiler. Darün Nedve Mekke’nin şehir idaresini kabilelerin bir araya gelerek birlik içerisinde yürütmeleri için kurulmuş olmasına rağmen yetkisiz ve sadece danışma organı şeklinde vazife görmekteydi. Ayrıca Mekkedeki müşrik kabile yöneticileri, kendi halkını zenginler ve yoksullar olarak sınıflara ayırmış, fakirleri ezip, sömürüp onların üzerine zalimane bir otorite kurmuştur. Bu duruma karşı çıkan ve adaleti savunan müminlere de boykot uygulayarak onları zayıflatmış, ticaretlerini sıfırlamış, yaşam kaynaklarını kesmişti. Cenab-ı Hakk’ın murad-ı ilahisi ise toplumda birliğin sağlanarak sömürü, haksızlık, adaletsizlik ve zulmün ortadan kalkmasıydı. O, adaleti savunanları, haksızlığa karşı çıkanları iktidara getirmek, onları bu mücadelelerinde başarılı kılmak istiyordu. Sonunda O, zalim Mekke müşrik ileri gelenlerinin sürekli içlerinde yaşattıkları korkuyu başlarına getirmek dileğinde idi.
Rahman, Rahim Allah Adına
1-6- Tâ, Sîn, Mîm. Bunlar, apaçık kitabın ayetleridir. İman eden bir kavim için Musa ve Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana hak ile okuyoruz. Muhakkak ki Firavun, ülkesinde büyüklendi ve halkını sınıflara ayırdı. Onlardan bir kesimi güçsüzleştiriyor, onların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Kuşkusuz o, bozgunculardandı. Biz ise istiyorduk ki, yeryüzündeki / o ülkedeki güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar / iktidar yapalım, onları yeryüzünde / o ülkede yerleştirip kudretli hale getirelim, Firavun, Haman ve ordularının korktuklarını başlarına getirelim. (Kasas Suresi 1-6)
17.2. Cenab-ı Hakk’ın Koruması
Bu ifadeler ile Cenab-ı Hak, asla zalimlerin yanında olmadığını, onlara karşı olduğunu ve zalim zorbalara karşı çıkan halkların en büyük destekçisi olduğunu bildirir. Böylece ilahi öğretinin müminlerine müjde verdiği gibi bundan sonra onlar iktidara geldikleri takdirde zalim olmamaları konusunda uyarıda bulunur. Aksi takdirde Cenab-ı Hakk’ın mazlumların tarafında yer alacağını bildirmiş olur. Yani İslami Yönetimin zalimlikle asla yan yana olamayacağı vurgulanır. Bu vurgulamadan sonra kıssaya devam edilir. Nasıl ki Hz. Musa’nın@ annesi hiç arzu etmemesine ve ona çok zor gelmesine rağmen Hz.Musa’yı@ denize bırakmak zorunda kaldı ise Haşimoğullarının önemli bir kısmı da hiç istememesine rağmen peygamberimizi himaye etmeyi bırakmak zorunda kalacağı, himaye konusunda ellerinden bir şey gelmeyeceği ve peygamberimizi Mekke müşrik elitlerin insafına bırakacakları bildirilir. İşaret edildiği şekilde de gerçekleşir ve Ebu Talib’in ölümünden sonra Ebu Leheb Haşimoğullarının reisi oldu. Ebu Leheb peygamberimizin en büyük düşmanlarından idi. Kabile kurallarına göre reis ne emrederse kabile üyeleri aynen itaat etmek zorunda idiler. Ebu Leheb de peygamberimize sahip çıkmadı.
Fakat Cenab-ı Hak, bu kıssa ile vaadinin yerine geleceğinin bir göstergesi olarak yaşanılan boykotun bir gün sona ereceğini ve korumasız kalacak olan peygamberimizin korumasını bizzat düşmanlarına yaptıracağını bildiriyordu. Kısaca Hz.Muhammed@ azılı düşmanlarının kucağına atıldığı zaman, Cenab-ı Hak onu koruyacağını vaad ediyordu. Örnek olarak da Hz. Musa’nın @ Firavunun karısı vasıtasıyla bizzat Firavun, Haman ve ordularınca korumaya, himayeye ve bakıma alınması metafor olarak veriliyordu.
Bu kıssa ile Cenab-ı Mevla’nın peygamberimiz ve müminlerin gerektiğinde düşman eliyle bile beslenip, büyütebileceği, desteklenebileceği müjdesi ve morali verilmektedir. Nitekim Ebu Talip’in vefatından sonra Haşimoğullarının başına Ebu Leheb geçti. Ebu Lehep bir süre daha korumayı devam ettirmekle beraber gelişen süreçte korumayı kaldırdı ve peygamberimizi korumasız bıraktı. Fakat Haşimoğullarının himayesi kalkmış olmasına rağmen Kureyş peygamberimizi öldürmedi / öldüremedi. Onların hareketi kendi lehlerine çevirmeye, kendilerine faydalı hale getirmenin yollarını aramalarını yani İslami hareketi enterne etmeye çalışmaları hususu ise kıssada “belki bize faydası dokunur ya da evlat ediniriz” şeklinde ifade edilmiştir.
Yine bu kıssa ile ilahi öğretinin belli bir aşamadan sonra toplumda / toplumlarda yankı bulacağı ve tevhit ideolojisinin maya tutacağı, yaşanılan acı ve çilelerin müminlere karşı bir merhamet ve sevgi hissi yaratacağı bildirilir. Böylece Mekke müşrik ileri gelenlerinden bazılarının peygamberimize ve müminlere karşı yakınlık ve sevgi duymaya başlayacağına işaret edilir. Tıpkı Firavunun karısında Musa’ya karşı sevgi, şefkat ve merhamet yaratılması gibi. Bu nedenle Haşimoğullarının korumayı / himayeyi kaldırmak zorunda kaldıklarında (sabahlara kadar / aydınlığa kavuşuncaya kadar) duyacakları üzüntünün boş ve yersiz bir üzüntü olacağı Musa’nın annesinin üzüntüsünün de boşuna olduğu metaforu ile verilirken bu üzüntülerini açık etme noktasına gelebilecekleri de dile getirilmektedir. Yani kavminden bazılarını müşrik olmalarına rağmen kuralları ihlal ederek, peygamberimize olan sevgilerini az daha açık edeceklerini vurgular. Şayet öyle yapacak olurlarsa peygamberimize yakınlaşmış diğer müşrik kabilelerin kavim kabile asabiyelerinin tekrar hortlayacağı bildirilir. Ama peygamberimizi korumaya çok istekli görünürlerse o zaman peygamberimizi kendi kabilelerinin üstünlük kazanması için himaye ettikleri izlenimi yaratacakları düşüncesi açığa çıkacaktı. Cenab-ı Hak bu kıssa ile peygamberimizin kendi kabilesine böyle bir harekette bulunmamalarını telkin etmesini sağlattı.
Ayrıca Haşimoğullarına geriden geriye peygamberimizi takip, izleme ve gözetme yapması gerektiği bildirildi. Tıpkı Musa’yı @ ablası vasıtasıyla annesinin takip ettirmesi ve uzaktan izleme yaptırması gibi. Peygamberimiz de amcası Abbas tarafından sürekli geriden geriye gözetilmiştir. Gelinecek bu aşamada Mekke yönetiminin kendi sonlarını hazırladıklarının farkında olamayacakları da kıssa da ihbar edilmektedir.
7-11-İşte (bunları gerçekleştirelim diye) Biz Musa’nın annesine şöyle vahyettik: “Onu emzir. Eğer onun başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırakıver, korkma ve üzülme. Muhakkak ki Biz onu sana döndüreceğiz ve kendisini peygamberlerden yapacağız.” Derken Firavun ailesi onu buldu ve sonunda kendileri için bir düşman ve üzüntü kaynağı olacak bu bebeğe sahiplendiler. Kuşkusuz Firavun, Haman ve onların orduları (kendi elleriyle kendilerini iktidardan edecek süreci başlatan bir ) yanılgı içinde idiler. Firavun’un karısı: “Benim ve senin için göz aydınlığı! Onu öldürmeyin, belki bize faydası olur veya onu evlât ediniriz” dedi. Oysaki onlar (olacakların) farkında değillerdi. (Diğer tarafta ise ) Musa’nın anası yüreği boşalmış olarak / boşu boşuna üzülerek sabahladı. Öyle ki (vaadimize ) inananlardan olması için onun kalbiyle bağ / rabıta kurmasaydık, neredeyse onu açığa vuracaktı. O (Musa’nın annesi) onun (Musa’nın) kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. Bunun üzerine kız onlar farkına varmadan onu uzaktan izledi. (Kasas Suresi 7-11)
Himayesiz kalacağı süreçte Mekke müşrik ileri gelenleri peygamberimizi rahatlıkla öldürebileceklerken Cenab-ı Hakk’ın bazı müşriklerin kalplerine verdiği merhamet ve sevgi nedeniyle öldürmeyeceği bu kıssa ile bildirildi.
Hz.Muhammed@ himayesiz kalınca tevhidi dünya görüşü hareketini devam ettirebilmek için kendisinin himaye edileceği / korunacağı ve destekleneceği yeni bir yurt / melce arayışına girecekti. Bu amaçla peygamberimiz hac mevsimindeki panayırlarda onlarca kabile temsilcisi ile görüşme yapacağı ve onlardan kendisini koruma, kollama ve destek talebinde bulunacağı ancak peygamberimizin talebinin onların önerileriyle örtüşmeyeceği ve bir türlü uzlaşmanın sağlanamayacağı, Musa bebeğin aç, çaresiz, muhtaç kaldığı ve avaz avaz ağlayarak / bağırarak emmek istediği fakat süt annelerinin sunduğu süt ile Musa bebeğin talebinin örtüşmediği metaforu ile anlatılır.
Hz. Abbas önce Taifteki Haşimoğullarına yakınlığı olan kabileleri daha sonrada Medine’deki akraba topluluk olan Evs ve Hazreç’i önerdi ki bu topluluk aynı zamanda peygamberimizin annesinin akrabaları idi.([1])
Hicret öncesinde de (yine Hz. Abbas’ın çabaları sonucu) peygamberimizi himaye sorumluluğu, Ebu Leheb istemese de yine Haşimoğullarına verilmek zorunda kalınacağı ve böylece Haşimoğullarındaki onu sevenlerinin gönüllerinin mutmain olacağı, Musa bebeğin annesine geri verilerek onun korunması ve beslenmesi için kendi öz annesinin sütanne olarak tutulduğu kıssası ile bildirmektedir.
Kur’an ayrıca bu süreçte hareketin olgunlaştığına yönelik vurguyu ise Hz.Musa’nın @ olgunlaşması metaforu ile yapar.
12-14- Biz ilk günlerde ona sütannelerini haram ettik. Bu durumu öğrenen Musa’nın kız kardeşi, “Size, onun himayesini / bakımını üstlenecek ve onu iyi yetiştirecek bir aile göstereyim mi?” dedi. Böylelikle gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye onu annesine geri verdik. Fakat onların / insanların pek çoğu bilmezler. Derken Musa yiğitlik çağına girip olgunlaştığı zaman Biz ona hüküm ve ilim verdik. Biz dürüst ve erdemli davrananları işte böyle ödüllendiririz. (Kasas Suresi 12-14)
17.3. Muhalif Hareketlerin Terörize Edilme Tehlikesi
Eğitim kampında / boykot döneminde müminlere verilen bir diğer önemli uyarı ve ihbar, Mekkeli şeytan ileri gelenlerin peygamberimizin hareketini “terörize etme”ye yönelik izleyecekleri politikalarıydı. Yani Mekke müşrik elitleri, yakın gelecekte boykotla da dize getiremedikleri peygamberimizin hareketini terör hareketine / anarşist bir harekete dönüştürmek için çeşitli politikalar devreye sokacaklardı. Bu politika ile peygamberimizin hareketi “haklı iken haksız” bir pozisyona düşecek ve yapılacak propaganda ile de peygamberimizin öyle tebliğ ettiği gibi barışcı, adalet yanlısı, paylaşmacı, ıslah edici, insanların / toplumun iyiliğini isteyen bir kişi olmadığı propaganda edilecekti. Onlar onun bütün Arap kabilelerini tevhit ettikten sonra başlarına geçip “despot bir kral” olma düşüncesinde olduğu iftirasını yayacaklardı.
Cenab-ı Hak, onların kabilecilik duygularını harekete geçirerek tevhidi hareketi terörize edecekleri bu tür oyun ve entrikalara karşı Hz.Musa @ kıssası ile müminlerin dikkatini çeker ve gelecekte peygamberimize de aynı tezgahları uygulayabileceklerine işaret eder. Söz konusu kıssada Hz. Musa’nın @ bir prens olarak kazandığı başarılar, gösterdiği dirayet ve olgunlukla Mısır’ın başına hükümdar olmaya en kuvvetli aday iken başına gelen bir kaza ile soruşturmalık olmuş ve hatta yapılan soruşturmada idamına bile karar verilmiştir. Her ne kadar bunun “şeytani bir planın sonucu” olduğunu anlamış olsa da sonuçta “teröre bulaşmış” olmakla artık iş işten geçmiştir. Artık bundan sonra yapacağı tek şey, Cenab-ı Hakk’tan bağışlanma dilemek ve kendisine bir çıkış yolu göstermesi konusunda yardımını niyaz etmekti. Bu olay kısaca şöyle cereyan etmiştir; “Hz.Musa @ şehirde dolaşırken kavminden olan bir kişi ile Mısırlı bir kıptinin kavga etmekte olduğunu görür. Kavminden olan kişi Hz.Musa’dan @ yardım ister ve Hz.Musa @ milliyetçilik hislerinin saikiyle hemen onun yanında yer alır ona yardım etmek için kıptiyi eliyle iter. (Parmak uçları ya da avuç içiyle) ([2]) Fakat bu hareket onun “aleyhine oldu” der Kur’an. Yani onu öldürdü demez. Fakat sonraki ifadelerden kaza ile ve istemeden de olsa adamın öldüğünü ve Hz.Musa’nın @ da adamı öldürdüğünü kabullendiğini görürüz. Sonuçta Hz.Musa @ terörün içine çekilmiş oluyordu. Yaptığı bu “hata” O’nun iktidara yürüyüşüne engel oldu. Hatta idam fermanını bile hazırladı.”
Peygamberimizin hareketi de gelecekte öyle bir hal alacak ki özellikle boykot döneminde yapılanlar nedeniyle iman edenlerle müşrikler arasında çok kesin çizgiler oluşacak ve aradaki kin ve nefret toplumu çok hassas bir noktaya taşıyacaktır. Her iki topluluk arasındaki bu kutuplaşma gelecekte peygamberimizin hareketini teröre, anarşizme bulaştırılabilecektir. Öyle ki müminler tıpkı Hz.Musa’da @ ve kavmindeki kişilerde görüldüğü üzere kışkırtılarak yanlış yapmaya, terörize hareketlere karıştırılabilecekleri tehlikesiyle uyarılmaları gerekmektedir. Şayet peygamberimiz ya da müminler terörize edilecek olurlarsa kendilerini koruma saikiyle yanlış hareketlerde bulunabileceklerdir. Hatta bu hassas durumdan yararlanmak amacıyla bazı zayıf karakterli müminleri “zıvanadan çıkaran”, “iğva eden”, “azgınlaştıran” kışkırtıcı hareketlerde bulunacaklardır. Onları kavganın / anarşinin içerisine çekmeye çalışacaklar ve imdat isteyen bir müminin yardım çağrılarına dayanamayacak olan peygamberimiz ve arkadaşları kavganın içerisine çekilecekdi. Böylece peygamberimizin / müminlerin bir şekilde cinayet işlemesine ya da işlediğini sanmasına yol açacak suikastler tertip edeceklerdi. Onlar müminlerin de bir dayanma / direnme sınırının varolduğunu ve o sınır / eşik aşıldığı zaman müminlerin de zıvanadan çıkacağını gayet iyi biliyorlardı.
Ayrıca terörize olan müminleri kontrol etmek de çok zordur. Zira onlar bir defa teröre bulaşırlarsa, bu sefer kendi aralarında da öldürme, kavga gibi yanlışlara kolaylıkla tevessül edeceklerdi. Her yaptıkları yanlıştan sonrada birbirlerini suçlamaya başlayacaklardı. Tıpkı terör örgütlerinin birbirlerini infaz ettikleri ve hemen parçalandıkları gibi.
Eğer müminler böyle bir duruma düşecek olurlarsa Mekkelilerin eline muazzam bir koz geçecektir. Böylece müminlerin ve peygamberimizin yaptıkları kusurlu hareketler Mekke müşrik yöneticilerince büyütülecek ve onları yok etmek / öldürmek / idam etmek için deliller oluşacaktı. ([3])
Mekke müşrik elitleri, her zaman bir fırsat kollayacak ve yapılan her yanlışı peygamberimizin hareketini yok etmeye vesile olarak kullanacaklardır. Peygamberimiz ve müminler bu uyarılarla yanlış yapmamaya ve onların istediği noktaya gelmemeye çalışacaklardır. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar ne kadar sakınırlarsa sakınsınlar, toplumdaki kutuplaşma artık öyle bir noktaya gelecektir ki, Mekke’yi terk etmekten başka çıkar yol olmayacaktır.
Bu kıssa ile Cenab-ı Hak gelecekte Mekke müşrik elitlerinin peygamberimizi idam etmeye yönelik karar alacağını bildirirken yine kendisine o karar mekanizmasında yer alan “ileri gelenlerden birisinin” ihbarda bulunacağını ve Mekke’yi bu ihbarı alır almaz terk etmesi gerekeceği de bildirilir.
15 –21- Musa, şehir halkının habersiz olduğu bir zamanda şehre girdi ve orada iki adamı birbiriyle kavga ederken buldu. Bunlardan biri kendi tarafından diğeri düşman tarafa mensuptu. Sonra kendi tarafından olan, düşman tarafa mensup olana karşı ondan (Musa’dan) yardım istedi. Musa da ötekine ani bir hareketle bir yumruk indirdi / parmak uçları ile itti ([4]) de onun aleyhine gerçekleşti. (Işini bitirdi / o öldü). O (Musa); “Bu, şeytanın işidir, Muhakkak ki o, dalalete götürdüğünden düşman olduğu apaçıktır” dedi. O (Musa), “Rabbim! Kuşkusuz kendime zulmettim. Ne olur beni bağışla!” dedi. Bunun üzerine de O (Allah), onu bağışladı. Çünkü O, mutlak bağış sahibi ve merhamet edendir. (Yine) O (Musa), “Rabbim! Bana nimet olarak verdiğin şeyler sebebiyle, bundan böyle hiçbir zaman mücrimlere / günahkarlara / suçlulara / haksızlara arka çıkmayacağım” dedi. O (Musa) ertesi sabaha kadar şehirde korkuyla etrafı gözetleyerek dolaşırken bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse feryat ederek ondan tekrar yardım istemiyor mu? Musa ona: “Besbelli ki sen, iyice zıvanadan çıkmışsın / azgınsın!” dedi. İkisinin de düşmanı olanı yakalamaya girişince, o dedi ki; “Ey Musa! Dün bir nefsi öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Anlaşılan senin arzun; haksızlıkları gideren ve ıslah edenlerden / düzeltenlerden biri olmak değil, ülkenin başına bir zorba kesilmek.” Derken şehrin ileri gelenlerinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek / idam etmek hükmünü vermek hususunu aralarında görüşüyorlar. Derhal (burayı) terk et! Şüphesiz ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim / öğüt verenlerdenim.” Bunun üzerine o (Musa) korka korka, etrafı gözetleyerek orayı terk ederken bir taraftan da şöyle yakarıyordu; “Rabbim! Beni zalimler kavminden kurtar!” (Kasas Suresi 15-21)
17.4. Muhalif Hareketlerin Hicret Etmesi
Peygamberimize bu kıssalardaki işaretlerle yapılan ilahi ihbarlardan bir diğeri de Mekke’yi terk ettikten sonra sulak bir yere gideceği idi. Gideceği bu sulak yerde zayıflıklarından dolayı zulme uğrayan bir toplum kesiminin yöneticisi, koruyucusu, hamisi olacağı temsili bir hikâye ile anlatılır ki temsili olayın kahramanı yine Hz. Musa’dır. Peygamberimizde tıpkı Hz.Musa @ gibi sulak bir yere hicret edecektir. Orada ürettikleri ürünleri cehaletleri / zayıflıkları nedeniyle birbiriyle çatıştırılarak ellerinden alınan Evs ve Hazrec kabilelerine yardım edecektir. Bu kabileler ile yapacağı sözleşme ile onlara yöneticilik yapacak ve onlarla kan bağı tesis edecektir ([5]) Evs ve Hazreç tıpkı kıssadaki iki kız kardeş gibidir. Medine’deki Yahudi kabileler ise bunların ürünlerini ticari yollarla ellerinden almakta, zenginleşmelerini engellemektedir. Tıpkı kıssadaki çobanlar gibi. Söz konusu kız kardeşler çobanlar alacaklarını alıp çekilip gittikten sonra kalan ne varsa onu alabilmektedirler. Medine piyasasına egemen olan Yahudi kabileleri, Evs ve Hazreç’in ürettiği ürünleri pazar hakimiyeti ile ellerinden almaktadırlar.
Anlatılan kıssada Hz.Musa @ Medyen’e gelir ve bu gidişe müdahele ederek haksızlıkları ortadan kaldırır. Bu olay aynı zamanda peygamberimizin de gelecekte böyle bir topluluğa liderlik yapacağına, oradaki gidişata müdahale ederek haksızlıkları gidereceğine ve adaleti tesisi edeceğine bir işarettir. Kızların / kadınların haklarını korumak, onları çobanlar ile eşit bir statüye getirmek ve bu amaç ile onları sevk ve idare etmek için Hz.Musa gibi bir kişiye ihtiyaçları varken Hz.Musa’nın da sığınacağı bir yurda ihtiyacı bulunmaktadır. Bu kıssa vasıtasıyla aynı zamanda hemen hemen bütün cahil toplumlarda ezilen ve itilen kadınların haklarının savunulması gerektiği müminlere öğretilmektedir.
Kıssadaki Hz.Musa’nın Mısır’dan kaçması misali, Peygamberimiz de Mekke’de artık yaşayamayacağı ve sığınacağı bir yurt aradığı vasatta, Evs ve Hazreç kabilelerinin de kendilerini anarşi, savaş, sömürü ve haksızlıklardan koruyacak bir lidere ihtiyacı vardır. Peygamberimiz onlara barış / islamı / tevhidi teklif edecek, onları birbiriyle savaşmaktan koruyacak, onları tevhit edecek, Medine pazarını yahudilerin elinden alacak, Medinelilere ticareti öğretecek ve böylece onları diriltip medeni yapacaktı. Medinelilere verilecek bu hizmet karşılığında ise onlar peygamberimizi Mekke’ye karşı koruyacak ve O’nun için sığınacağı bir yurt olacaktı.
22 -26- Ve o (Musa) Medyen’e ([6]) doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni tanzim edilmiş doğru bir yola yönlendirir.” dedi. O (Musa), Medyen sularına varınca, orada hayvanlarını sulamak için kuyudan su çekmekte olan bir gurup insanla karşılaştı. Onların az ötesinde hayvanlarına sahip olmaya çalışan iki kadın vardı. Dedi ki: “Nedir derdiniz, ne bekliyorsunuz?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulamayız; Babamız da çok ihtiyardır bu işe gelemez!” Bunun üzerine o (Musa), onların hayvanlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve “Rabbim! Bana bahşettiğin hayırdan sonra bu tür bir hayra öylesine muhtacım ki!” dedi. Derken, o iki kızlardan biri utana sıkıla yürüyerek ona (Musa’ya) geldi. Dedi ki: “Babam, bizim yerimize sürüyü sulamanın ücretini ikram etmek için seni çağırıyor.” O (Musa), onun (kızın babasının) yanına geldi ve olan biteni / başından geçeni ona bir bir anlattı. O (kızın babası) “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi. Onun iki kızından biri; “Babacığım! Onu ücretle tut. Muhakkak ki ücretle tuttuğun kimselerin en iyisi, güçlü ve güvenilir olanı budur.” dedi. (Kasas Suresi 22-26)
17.5. Hicret Edilen Yerde Verilen Hizmetler
Hz.Musa @ kızların babası ile kızlarından birini nikahlaması karşılığında sekiz yıllığına hizmet sözleşmesi yapar. Bu süreden sonra hizmetini on yıla tamamlarsa o da Hz.Musa’nın @ ihsanı olacaktır. Cenab-ı Hak bu kıssa ile peygamberimizin de hicret edeceği yerde sekiz yıl kalacağını ve o yerin halkına sekiz yıl boyunca yönetim hizmeti vereceğini, bu sürenin sonunda hizmete devam edip etmeme hususunda serbest kalacağını ama isterse hizmete devam edeceğini ve bu sürenin de on yıla tamamlanma şeklinde olacağını ihbar eder. Bu ihbar tam anlamıyla mucizevidir. Peygamberimiz (Medinelilerle) yapacağı sözleşme ile sekiz yıl hizmet etti. Sekizinci yılın sonunda Mekke fetholundu ama peygamberimiz Mekke’de kalmadı, Medine’ye geri döndü. O hizmetini vefatına kadar iki yıl daha yaparak on yıla tamamladı. Bu tamamlama tıpkı kıssada ki gibi peygamberimizin kendi isteğidir / tercihidir. O istese fetihten sonra anavatanı olan Mekke’de kalabilirdi.
27-28- O (Kızların babası) dedi ki: “Sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden. Ben seni mecbur etmek istemem. İnşallah beni salihlerden bulacaksın.” O (Musa); “Bu seninle benim aramdadır; bu iki ecelden (iki süreden) hangisini doldurursam doldurayım, artık bana kızıp darılmak yok. Ve söylediklerimize Allah vekildir” dedi. (Kasas Suresi 27-28)
17.6. Mücadelenin Belirli Aşamalarında Doktrin / Politika Değişikliği
Peygamberimizin Medine’ye gideceğini ve Medine toplumu ile sözleşme yapacağına işaret edildikten sonra sözleşme yaptığı toplum ve Mekkeli arkadaşları (ehli) ile birlikte tevhit davasını gerçekleştirmek üzere bir yola çıkılacağı da bildirilir. Peygamberimizin yoldaşları / ehli ile birlikte çıktıkları bu yolculuk sonunda insanların kalplerini birbirine kardeş kılacak bir yolu Cenab-ı Hak gösterecektir. İnsanlığın içine düştüğü karanlıklardan kurtarmak için Elçisi vasıtasıyla gönderdiği bu din / yol / metot, Taha Suresinde Hz. Musa’nın @ ateş / nur / ışık görmesi metaforu ile anlatılmıştı. Peygamberimizin mücadelesinde geldiği bu aşamada Medine’de kuracağı İslam Cumhuriyeti sayesinde tesis edeceği kardeşlik yine Hz. Musa’nın@ ateş / nur / görmesi metaforu ile anlatılır. Hz. Musa @ ailesiyle / ehliyle / taraftarlarıyla yola çıkar. Yolculuk sırasında yollarını kaybederler ve karanlık bir gecede ayazda kaldıkları bir sırada Hz.Musa @ bir ateş / nur / ışık görür ve yol ehlini / yoldaşlarını ısıtacak, kendilerine yol gösterecek bir kılavuz bulmak için o ateşe / nura / ışığa doğru yönelir. Aynı şekilde peygamberimiz ve müminlerde gittikleri yolda onlara yollarını aydınlatacak bir ışık / nur / ateş gösterilecek ve bu ışığın / nurun / ateşin / vahyin sayesinde müminlerin kalpleri birbirine ısınacak ve kardeş olacaklardır.
Diğer taraftan vahyin ihbarı ile gelecekte karşı karşıya kalınacak bu durum konusunda peygamberimizin ve müminlerin biraz korkup çekineceği de bildirilir. Zira kıssanın müteakip bölümleri ile peygamberimize mevcut tebliğ politikasını / asasını bırakması emredilecek ve o politikanın yerine yeni politika / doktrin / asayı izlemesi talimatı verilecek ki bu yeni doktrin / politika / asa savaş politikası olacak, öldürmeyi ve ölmeyi emredecek. Böylece bu yeni doktrin / politika / asa kendisiyle birlikte yola çıkan, kendisine bağlı olan yol ehlini / yoldaşları savaşçı yapacaktı. Onların bu yola çıktıktan sonra savaşan, çok hızlı hareket eden, sürekli akınlar yapan, tehlikeli, vurucu ve öldürücü bir güç olması gerektiğine işaret ediliyordu. Bu nedenle peygamberimizin de tıpkı Hz.Musa @ gibi yeni durumdan korkup ürpereceği çok açıktı. Fakat ilahi vahiy onun bu hususta korkmaması gerektiğini zira kendisinin ilahi gözetim ve himaye altında olduğunu yine aynı kıssa içerisinde bildirerek moral verir. Bu husus metaforik olarak Hz.Musa’nın @ asasını bırakması ve asanın da çok hızlı hareket eden küçük, kıvrak, hızlı, son derece zehirli ve savaşçı bir yılan olan “Cannuna” benzemesi üzerine Hz. Musa’nın @ korkup kaçması şeklinde anlatılır. “Cannun”, küçük, çok zehirli ve öldürmesinden sakınılan çok tehlikeli bir yılandır. Ve bu yılanın kıssada çok hızlı / kıvrak hareketinden söz edilmektedir. Bundan önceki aynı kıssanın anlatımında asanın “Su`bân” her şeyi yutan dev bir ejderha gibi bir yılana dönüşmesi ile peygamberimizin ortaya koyduğu ideolojinin / politikanın karşısındaki bütün diğer ideolojileri / politikaları çürüten onları da yutan, silip süpüren yönü anlatılmıştı. Kabilelerin vizyoner siyasetçileri ve özellikle de Ehli kitabın din temsilcileri ile yapılan müzakerlerdeki durumu anlatmak için “Su’ban” sembolü kullanılmıştı. Asanın dönüşme kıssasının Kur’an’da ilk defa geçtiği yerde de “hayye” olarak ifade edilen yılanın uzun ömürlü, hayat bulan, canlanan, uyanan, hayatdar, yedi canlı anlamı ön plana çıkarılarak peygamberimizin ideolojisinin hayat bulacağını ve uzun ömürlü olacağı ifade edilmişti.
Böylece peygamberimizin dünya görüşünün ve hareketinin değişimi ortaya çıkmaktadır;
1-Kendi ailesinin geçimi ile sınırlı bir yaşam politikası ve felsefesi (asasıyla koyunlarına yaprak çırpması)
2- Çevresine hayat veren mesaj yüklü ve koşturan, tebliğci politikası ve felsefesi (hayye ile sembolize edilmesi)
3- Kimsenin karşı koyamadığı hepsini yutan-kapsayan tevhit ideolojisinin müzakere politikası (su’ban / ejderha)
4- Önerdiği sistemi gerçekleştirmek için savaşçı bir politika ve felsefesi (cannun/ zehirli ve çok tehlikeli, savaşçı)
Cenab-ı Hak peygamberimizin hareketinin savaşçı bir niteliğe bürüneceğinin ihbarını Hz. Musa @ kıssası ile yaptıktan ve bu hususta korkmaması için moral desteği verdikten sonra eğer yüreğini / yeteneklerini / birikimini / usul ve esaslarını / yetkisini / meşruiyetini ortaya koyarsa bu zorlu mücadelenin üstesinden geleceğini ve bu işi kusursuz olarak gerçekleştireceğini bildirdi. Bu ihbarını da Hz.Musa’nın@ elini koynuna sokması ve çıkardığında bembeyaz çıkması (beyaz el metaforu) olayı ile yaptı.
29- 32- Artık Musa eceli (süreyi) gerçekleştirirken ([7]) ehliyle birlikte (ailesiyle, yakınlarıyla, arkadaşlarıyla) ([8]) yola koyulunca, Tur tarafından bir ateş hissetti. Ehline (ailesine, yakınlarına, arkadaşlarına) dedi ki, “Siz (burada) Durun! / Bekleyin! Ben bir ateş hissettim. Belki size ondan bir haber ya da ateşten bir parça köz getiririm de bu sayede ısınırsınız.” Derken oraya vardığında o bereketli mevkide, vâdinin sağ tarafındaki bir ağaçtan kendisine: “Ey Musa! Benim…, Ben âlemlerin Rabbi olan Allah!” diye seslenildi. Ve (o ses şöyle) devam etti: “Asanı yere at! / Elindeki politikanı bırak! “Bunun üzerine o (Musa) onun (asasının / doktrinin / politikasının) sanki küçük ve çevik, tehlikeli, savaşçı bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, ardına bakmadan dönüp kaçmaya (başladı). “Ey Musa! Yaklaş ve korkma! Çünkü kesinlikle sen emniyette olanlardansın / korunanlardansın! Elini göğsüne sok! (Yüreğini, göğsünü, imanını, yeteneklerini ortaya koy! / uygulama usul ve esaslarını ortaya koy! / Meşruiyetini ortaya koy!) Ki her türlü kusurdan arınmış olarak bembeyaz, ışıl ışıl bir beyazlıkta çıkacaksın. Haydi tüm korku, hüzün ve kaygılardan uzaklaşarak kendini topla! İşte bu ikisi (Politika / doktrin ve inanç / birikim / yürek / meşruiyet) Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından verilen iki açık ayettir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olup çıktılar.” (Kasas Suresi 29-32)
Hz. Muhammed’in@ politikasının / doktrininin artık savaşçı bir forma dönüşmesi demek bu davetin başından beri barış yoluyla tevhidi öngörmüş bir ideolojinin liderini elbette çok tedirgin edecektir. Zira bu durumda ölme vardır, öldürülme vardır. Yenme vardır yenilme vardır. Böyle bir durumda karşı tarafla kan davalı hale gelineceği ve belli bir aşamadan sonra barış imkanları neredeyse imkansızlaşacağı düşüncesi de peygamberimizde oluşacaktır. Çünkü kabile toplumlarında kan davaları sürdüren ve barışı imkânsız kılan şirk inancı ve şirk kurumları mevcuttur. Dolayısıyla kabileci / şirk içerisinde yaşayan Arap toplumunda kan davalarını, savaşları ve öldürmeleri sürekli besleyen bir kurumsal yapının devam ediyor olması halinde barışı isteyenlerle şirk içerisinde yaşayanların akan kandan sonra tekrar barışçı bir yaşama dönmeleri çok zordur.
Ancak bundan daha önemlisi, Mekke’nin gücü ile savaşmanın zorluğudur. Zira Mekke müşrikleri en zayıf anlarında bile çok büyük güçler toplayabilir ve peygamberimizin tarafında yer alan kabile ve toplulukları yok edebilir. Bu doktrin değişikliği kendisinin ve hareketinin sonunu getirebileceğinden adeta bir idam fermanı gibidir. Bundan dolayı politika / doktrin değişikliği sonucunda böyle bir zorlukla başa çıkamayacağı endişesi ile Hz. Muhammed@ bu değişiklikten son derece korkacak ve bu değişiklikten kaçınmaya çalışacaktır. Bu durum Hz.Musa’nın @ asasını attığında asanın küçük, savaşçı ve zehirli bir yılana dönüşmesini görünce ardına bakmadan kaçması metaforu ile anlatılır. Ama Cenab-ı Hak, Hz.Musa’nın kendisine korkmaması ve güvende olduğunu belirtmesinden sonra bu değişikliği kabul etmesi metaforu ile peygamberimize de gelecekte yapılacak politika değişikliğinden korkmaması gerektiği ve kendisinin bizzat Rabbinin koruması altında olduğu bildirilir. Cenab-ı Hak peygamberimizi Kureyş’teki kan bağı olan kardeşlerinden ve diğer başka katılımlarla ve desteklerle destekleyeceğini böylece kendisine Mekke Yönetiminin herhangi bir zarar veremeyeceklerini ve kendisiyle beraber olanların sonunda galip geleceklerini ve Mekke’deki şirk sistemini devirecekleri müjdesini yine Hz.Musa @ kıssası ile bildirir.
Nitekim bu ilahi ihbar da gerçekleşmiş ve peygamberimiz Medine hayatında Bedir savaşında Mekke’lilerden 70 kişiyi öldürmüş olsa da Uhud savaşında Mekkelilere bu öldürmenin imkanını / intikamını ilahi bir hikmetle sağlatmış hatta daha ileri giderek Biri Maun ve Reci de müminlerden toplamda yaklaşık 90 kişiyi tuzağa düşürerek şehid etmeleri müşriklerde intikam açısından fazlasıyla öç aldıkları hissini uyandırmıştır. Sonrasında ise Hendek savaşında peygamberimizi yenememeleri ve Hudeybiye seferinde zor durumda kalarak barış yapmak zorunda kalmışlardır. Savaş sürecinde yaşananların tevhide engel olacak intikam ve kan davalarına yol açamamıştır. Ayrıca çok güçlü görünen Mekke yönetimi de Hz.Muhammed@ ve müminleri yok edememişlerdir. Barış sürecinde de Mekkelilerden peygamberimize katılımlar sonucunda Mekke Yönetimi iyice zayıflarken peygamberimiz ve taraftarları son derece güçlenmişler ve sonunda Mekke’nin fethiyle müşrikler yenilmişlerdir. Tıpkı firavunun boğulması gibi Mekke şirk yönetimi de yenilip yok olmuştur.
Ayrıca Mekke yönetiminin kendisini anlaması için davasını iyi bir dille anlatacak kişi / kişilerin iman etmesini peygamberimiz niyaz edecek ve bu duası da kabul edilerek Halid b. Velid, Amr bin As, Osman b. Talha……vb ileri gelen güçlü kişilerin bu süreçte İslamı kabul edeceği, müminlerin daha sonra sayıları onbinlere varan ordu kurabilecek bir seviyede güçleneceği kıssada Hz.Harun @ ile Hz. Musa’nın @ desteklenmesi ve Firavunun kendisine ilişemeyeceği kadar Hz.Musa @ taraftarlarının çok güçleneceği metaforu ile anlatılır.
33-35- O (Musa) dedi ki: “Rabbim! Kuşkusuz ben onlardan birini öldürdüm, şimdi onların beni öldürmelerinden korkuyorum.” (Musa devamla) “Kardeşim Harun’u da (vazifelendir). O dil itibariyle benden daha açık, daha fasih, daha düzgündür. O nedenle beni destekleyip doğrulayan bir yardımcı olarak onu da benimle birlikte gönder! Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.” O (Allah) dedi ki: “Senin pazunu kardeşinle güçlendireceğiz ve size öyle etkin bir güç ve iktidar vereceğiz ki, onlar size asla ilişemeyecekler ve ayetlerimiz sayesinde sizler ve sizi izleyenler galip gelecekler.” (Kasas Suresi 33-35)
Hudeybiye barışı ile peygamberimizin liderliğindeki Medine Yönetiminin Mekke müşrikleri ile yapacağı diyaloglar Firavun ve Hz.Musa @ arasında geçen diyaloglar şeklinde verilmiştir. Firavun ve Hz.Musa @arasında geçen bu diyalogda zımnen Mekke Yönetiminin artık şirk sisteminden yavaş yavaş vazgeçmeye başlayacağı ve hatta ilahi kaynaklı tevhidi sisteme doğru meyletmeye başlayacağı ihbar edilmektedir. Şöyle ki; Hudeybiye barışı sonrası Mekke müşrik yönetimi ile diyaloğa giren peygamberimize Mekke müşrik elebaşıları yine aynı şeyleri bir nakarat olarak tekrarlayacağı bildirilir. Onlar peygamberimizin getirdiği tevhit sisteminin yanlışlığı konusunda elle tutulur ispatlı, delilli bir düşünce ortaya koyamayacaklarından peygamberimizin getirdiği ideolojinin insanları çok etkileyen, büyüleyen ama realitesi olmayan ve insanları aldatan bir sistem olduğunu iddia etmeye devam edecekler ve buna delilleri de daha önce geçmiş atalarından bu ideolojinin hiçbir uygulamasına rastlamadıklarının tekrarı olacaktır. Peygamberimiz ise asıl onların bu ağızlarında sakız yaptıkları argümanların hiçbir geçerliliğinin olmadığı ama kendi ortaya koyduğu düşüncenin yankı ve taraftar bulduğu gibi bu sistemin Medine’de uygulama alanı bulduğunu, yani uygulanmakta olduğunu artı kendilerinin Medine yönetiminin hakkından gelemediğini böylece tüm insanların kurtuluşunun tevhit sisteminde olduğunun en güzel ispatını ortaya koyduklarını bildirir. Ayrıca Mekke yönetiminin akıbetinin daha da kötüye gittiğini ama Tevhit sistemli Medine yönetiminin geleceğinin çok parlak olacağını ve bunu da bütün insanların göreceğini, sonunda Mekke’nin müminlere miras kalacağını Hz.Musa @ dilinden belirtilir.
36 – 37- Musa onların karşısına apaçık ayetlerimiz ile çıkınca, “Bu, sadece uydurulmuş bir sihirdir. Zira biz önceki babalarımızdan böyle bir şey işitmemiştik” dediler. Musa da dedi ki: “Benim Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi ile geldiğini ve bu yurdun en sonunda kime kalacağını daha iyi bilendir. Şüphesiz ki zalimler, asla başarıya ulaşamazlar.” (Kasas Suresi 36-37)
17.7. Zalim İktidarların Yeni Doktrin / Politika Arayışları
Hudeybiye barışından sonra, diğer Arap kabileleri arasında yayılmaya başlayan tevhidi / islami dünya görüşü karşısında zor durumda kalacak olan Mekke müşrik yönetiminin hakimiyetini terk etmeyeceği kıssada firavunun “sizin için benden başka rabb tanımıyorum” ifadesiyle bildirilmektedir. Böyle zor duruma düştükleri takdirde de hemen taktik değiştirip peygamberlerin savunduğu merhamet, alçak gönüllülük, vergili olma, paylaşmacı olma gibi güzel karakterleri sembolize eden toprak / çamurun hiddet, celal, öfke, hışım, sertlik gibi karakterleri sembolize eden ateşte pişirilerek halkın kandırılmasına matuf yeni bir sistem kurma / yeni politikalar geliştirme / yeni söylemler üretme girişiminde bulunacağını yani ilahi öğretileri de bir miktar içeren ancak yine kendilerinin rab / yönetici olacağı bir din / sistem / politika / söylem inşa etmeye çalışacağı ihbar edilir. Zira peygamberimizle başetmenin yolu onun getirdiği kaynaktan konuşmak, onun getirdiği sistem / söylem / politika benzeri bir sistemi / söylemi / politikayı halka önermektir. Böylece halkı kandıracaklarını ve kendilerinin rabbliklerinin devam edebileceği kanaatindedirler.
Bu taktik değişimi olayının ihbarı Firavunun Hamana çamur / topraktan tuğlalar üretmesi ve ondan bir kule yapması böylelikle de Hz.Musa’nın @ Rabbine muttali olması metaforu ile anlatılır.[9] Fakat nasıl ki Firavun hangi taktiği uygularsa uygulasın sonunda suda boğuldu ise aynı şekilde Mekke Yönetimi de ne yaparlarsa yapsın devrilmekten kurtulamayacakları ve Mekke’den lanetlenecekleri (kovulacakları) mucizevi olarak ihbar edilir.
38-42- Firavun ise; “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımam. Ey Haman! Benim için çamur üzerine hemen ateş yak ve Musa’nın ilâhına muttali olmam için bana bir kule yap. / politika yarat. / söylem üret. Hoş, ben onun yalancının teki olduğundan eminim ya.” dedi. O (Firavun) ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Bunun üzerine Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Bak gör işte, zâlimlerin sonu nasıl olurmuş! Onları, ateşe çağıran imamlar / önderler / rehberler kıldık. Onlara Kıyamet günü yardım da edilmeyecek. Zira Biz, daha bu dünyada onların arkalarına lânet taktık. Kıyamet gününde ise aşağılık ve iğrenç olan yine onlar olacaklar. (Kasas Suresi 38-42)
[1] ) NOT:Medine seçeneğini ölmeden önce Ebu Talip de önermişti. (A.A)
[2] ) NOT: “Vekz”: parmak uçları ile itmek demektir- İmam Razi (A.A)
[3]) NOT: Nitekim Evs ve Hazreç’in ikinci akabe biatından sonra Kureyş’in müşrik önderlerinin üzerlerine gelmesi nedeniyle kılıçlarına davranmışlar fakat peygamberimiz onları bu hareketten uzak tutmuştur. (A.A)
[4] ) İmam Razi
[5]) Peygamberimizin akabe biatında Ensar’a söylediği sözlerden “Hep beraber yaşayacağız ve hep beraber öleceğiz. Ben sizinim ve siz de benimsiniz…”ifadesi adeta tam bir kan bağının tesisidir. ( İmam ahmed, Beyhaki, Amir Şabinin rivayetleri)
[6]) Medyen ile Medine benzerliği çok entersan. ( her ne kadar Medine ismi sonradan konulmuş olsa da.) Ayrıca Medyenlilerin taptıkları şey ağaçtır, Medinelilerin geçim kaynağıda ağaçtır / hurma ağaçlarıdır.
[7] ) Mücâhid, "Hz. Musa (a.s) bu süreyi on sene olarak tamamladı ve bundan sonra Şuayb (a.s)'in yanında bir on sene daha kaldı" demiştir. Ayetteki "Artık Musa müddetini tamamlayınca, ailesiyle yola çıktı. Tür yanında bir ateş farketti..." ifadesi, bu hissetme işinin, bu iki işten sonra olduğuna delalet eder. Fakat bunun, iki işin sadece birisinden sonra yani o müddetin tamamlanmasından sonra meydana geldiğine delalet etmez.
[8] )Mücahid: Ayetteki, "Ailesiyle yola çıktı..." ifadesinde, Hz. Musa (a.s)'nın sadece hanımıyla yola çıktığına dair bir delalet yoktur. Çünkü ayette daha sonra gelen, 'bekleyin" ifadesinde, bunların iki kişiden fazla bir cemaat olduklarına bir işaret vardır. Medyen'den yola çıkan ve aralarında Musa peygamberin kardeşi Harun'un da bulunduğu kafile, (Kitab-ı Mukaddes'e göre kafilede Musa peygamberin kayınpederi de vardır;) Mısır'a doğru gitmektedir. Yani peygamberimiz ensar ve muhacirlerle beraber Mekke’nin fethine doğru yola koyulacağını gaybi olarak ihbar ediyor.
[9]) Not: Kule yapma için kullanılan “sarh” kelimesi aslında açıklama yapma, söylem üretme, politika yaratma olarak da kullanılır.