top of page

BÖLÜM 26

BAŞKANLIK KONUTU SAKİNLERİ

 

26.1. Hz.Muhammed’in@ Başkanlık Konutunda (Ehli Beytte) Başgösteren Muhalefet

 

Hendek Savaşı başarılı bir savunma ile atlatılmıştı. Artık Mekke müşriklerinin bir daha Medine’ye saldıramayacakları gibi diğer müşrik kabileleri de kışkırtamayacaklardı. Hendek Savaşı ile Medine İslam Cumhuriyeti bölgedeki varlığını fiilen perçinlemiş ve İstiklalini kazanmıştı. Bundan sonraki sürecin Mekke müşrik yönetiminin aleyhine gelişeceği çok açıktı.  Medine İslam Cumhuriyeti için dış tehdit artık büyük ölçüde yok edilmişti. Medine içerisinde bulunan son Yahudi kabilesi olan Kurayza oğullarının varlığına da son verilince artık iç tehdit de önemli ölçüde bertaraf edilmişti.

Şimdi sıra devletin kendi içerisinde gelişecek muhalefetin bertaraf edilmesine gelmişti. Zira Kurayzalıların bıraktıkları bütün mallarına, servetlerine ve mülklerine el konulmuş ve bu ganimetler Medineliler arasında paylaşılmıştı. Medine’de bayram coşkusu vardı. Medineli kadınlar elde edilen ganimetlerden takıp takıştırıyorlar ve birbirlerine gösteriş yapıyorlardı. Birbirlerine caka satıyorlardı. Hz.Muhammed@ ise Allah ve Resulü / İslam Cumhuriyeti Maliyesi için ayrılan beşte bir payı almış ve kamu harcamalarında kullanmak üzere Cumhuriyetin hazinesine koymuştu. 

Fakat Hz.Muhammed’in@ eşleri hazineye konulan bu ganimetten pay almak için Hz.Muhammed’i@ sıkıştırdılar. Onlar da bu servetten pay almak, takıp takıştırmak, süslenip Medineli kadınların içerisinde Başkanlık Konutunun hanımları (first leydiler) olarak yerlerini almak istiyorlardı. Hz.Muhammed@ ise onların bu isteklerine karşı çıkıyor ve onların saltanat özlemlerine olumsuz karşılık veriyordu. Bunun üzerine onlar Hz.Muhammed’i@ üzmeye başladılar; “Bizim neyimiz eksik? Biz de diğer kadınlar gibi süslenip püslenip arz-ı endam etmek istiyoruz. Hem Devlet Başkanının eşleri olacağız hem de diğer kadınlardan mal ve servet açısından aşağı kalacağız. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Diğer kadınlar bizleri aşağılarken biz bunun altında nasıl kalırız. Vb.” sözler sarf etmeye başladılar. Hz.Muhammed@ onlara peygamberliğin misyonunu, İslami idarenin ve idarecilerin aile efradının / başkanlık konutunda / Ehli Beytte yer alanların nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalıştı. O eşlerine İslam Cumhuriyetinin herkesin Rabbi olan Allah’ın egemenliğinde olan bir devlet olduğunu, yetkililerin cumhuriyetin imkânlarını kendi keyfi arzularına göre kullanamayacağını anlatmaya çalıştı. Fakat onların heves ve arzuları üstün geldi ve anlatılanları anlamaya yanaşmadılar.

Cumhuriyet iç ve dış güvenliğini temin ettikten sonra muhalefet kendi içinden yeşermeye başladı. Yeni bir imtihan başlamıştı. Sözle yapılan iman iddiaları maddi imtihan araçlarıyla test ediliyordu. Peygamberliğin / Cumhuriyetin saltanatla ilgisinin olmadığı ve olamayacağı ilkesi maddi imkânlar yok iken çok cazip ve güzel bir argümandı. Ancak şimdi pekiştirilmiş bir iktidar meydana gelmiş, ilave olarak bu iktidarın tasarruf edeceği bir hazine de oluşmuştu. Bu hazineden iktidar sahiplerinin kendi heveslerine yönelik tasarruf etmelerinin önünde hiçbir engel de yoktu. Şimdi söylemin eylemle doğrulanması ve ellerinin altındaki hazinenin saltanatları / keyifleri / zevkleri için değil İslam’ın idealleri / halkın ihtiyaçları için harcanması ve yöneticilerin (siyasetçilerin ve bürokratların) heves / arzularına kurban edilmemesi gerekiyordu. Halk bu siyasi iradenin politikaları sayesinde çok zengin olmuş olsa da İslami idarenin yöneticilerinin (siyasetçilerin ve bürokratların) bu zenginliğe özenmemeleri gerekiyordu. Halk sahip olduğu servet ve zenginlik ile İslami idarenin yöneticilerinin (siyasetçilerinin ve bürokratlarının) ailelerini de tahrik edici hal, hareket ve davranışlar sergileseler de İslami idarenin yöneticileri (siyasetçileri ve bürokratları) gaza gelmemeli ve İslami söylemlerine uygun hareketler ortaya koymaları gerekiyordu.

Hicretten önce Mekke müşriklerinin Hz.Muhammed’den@ iman etmek için talep ettikleri “şayet senin önerdiğin yönetim modelinde saltanat yapısı olursa, yani senin modeline göre kabileler tevhit olduktan sonra kurulacak yönetimin görkemli bir şatafat, saray ve ihtişamlı bir zenginliğe sahip bir saltanata bürünmesini kabul edersen bizde o zaman sana iman ederiz” şeklinde şartları reddedilmiş iken şimdi imkânlar ele geçince bizzat başkanlık çevresinin / ehlibeytin İslam Cumhuriyetini saltanata dönüştürme baskılarına Hz.Muhammed@ şiddetle karşı koyuyordu. Onları ikna etmek için peygamberliğin bir saltanat olmadığı, saltanat peşinde koşmadıklarını ve dolayısıyla saltanatın debdebe, şaşaa ve şatafatından kaçınılması gerektiğini anlattı. Hazinenin ümmetin malı olduğu kendi malları gibi keyfi tasarruf edemeyeceklerini de belirtti. Fakat eşleri bir türlü anlamak istemediler.

Artık onların baskılarına dayanamayan Hz.Muhammed Cenab-ı Hakk’ın yönlendirmesi ile son çareye başvurdu ve eşlerine; “şayet mal-mülk, takıp takıştırmak ve diğer Medineli kadınlar gibi gösteriş yapmak istiyorsanız o zaman size istediğiniz malları / mehirlerinizi vereyim. Ama bunu isterseniz o zaman da ehli beyt olmaktan / first leydilikten vazgeçmek zorunda kalacaksınız. Hem ehli beyt olmak /first leydilik hem de hazine imkanlarından yararlanarak zengin ve bohem bir yaşam sürmek asla mümkün değildir. Sizi boşayayım, varın gidin arzu ettiğiniz şeyleri devlet ricali olarak değil sivil vatandaş olarak gerçekleştirin. Yok, eğer sade, mütevazı, vakarlı ve onurlu bir şekilde yaşayacak olursanız, yani Allah’ı ve Resulünü tercih edecek olursanız o takdirde gelecekte / ahirette çok büyük mükâfata nail olacaksınız.” diyerek onları tercihlerinde muhayyer bıraktı. Tercihlerini yapmaları için de onlara bir miktar süre tanıdı.

 

28-29- Ey Peygamber! (Ganimetlerden pay almak için ısrar eden ve maddi beklentileri nedeniyle seni üzen) o eşlerine de ki: “Eğer sizler bu dünya hayatını / dünya malını ve onun çekici güzelliklerini tercih ediyorsanız, gelin size mallar / mehirlerinizi vereyim ve güzel bir şekilde sizi boşayayım. Yok, eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah sizden, iyilik yapan ve güzel davrananlar için çok büyük ödül hazırlamıştır.” (Ahzab Suresi 28-29)

 

Cenab-ı Hak, peygamberimizin eşlerini muhayyer bıraktırırken onlara ehli beyt / başkanlık konutu makamında olmayı yani peygamberimizin eşi olarak kalmayı tercih ederlerse uymaları gereken kuralları bildirdi. Onlara içinde yaşadıkları evin / Başkanlık Konutunun normal bir ev olmadığı, bir yönetim merkezi olduğu belirtilerek onların Ehl-i Beytin / Başkanlık Konutu sakinleri olarak vakarlı, resmi, ciddi davranışlar içerisinde bulunmaları gerektiğini belirtti. Onların İslam Cumhuriyeti Başkanlık makamını temsil ettiklerinden dolayı hal ve hareketlerine, tavır ve davranışlarına azami dikkat göstermeleri gerektiğini bildirdi.

Peygamberimizin eşleri, ehli beyt / first leydi / başkanlık konutunun sakinleri olarak kalmayı tercih etmeleri halinde peygamberi üzecek tavır ve davranışlardan şiddetle kaçınmaları gerekecekti. Eğer onu üzecek bir terbiyesizlik, fuhşiyat, haddini aşan eylemler yapacak olurlarsa, bu hareket halk tarafından İslam Cumhuriyetinin / İslami İdarenin yaptığı bir hareket olarak algılanacağından cezasının da katmerli olacağı belirtildi. 

Hz.Muhammed’in@ eşlerinin / devlet ricalinin ailelerinin normal vatandaşlardan konumları gereği farklı olduğu bu nedenle onların her hareketine dikkat etmeleri gerektiği, konuşmalarına, ses tonlarına, mimiklerine tavır ve davranışlarına çok dikkat etmeleri gerektiği uyarısı yapıldı. Aksi takdirde halktan insanlar ve hele kötü niyetli kişiler onların yapacakları hareketlerden yanlış sonuçlar çıkaracakları ve çeşitli beklentilere gireceklerine de işaret edildi.

Onlara evlerinde / beytte / başkanlık konutunda vakarla ciddiyetle oturmaları, resmi davranış sergilemeleri, eskiden kendi evlerinde yaptıkları serbest hareketleri bu makamda yapmamaları gerektiği, zira halkın gözlerinin onların üzerinde olduğu belirtildi. Onlar beyt / konut dışına çıktıkları zaman da aynı resmi tavır ve davranışlarını devam ettirmeleri gerektiği, eskiden olduğu gibi süslenip püslenip kendilerini teşhir edici, caka satan, gösteriş yapan hal- hareket ve davranışlar içerisinde bulunmamaları gerektiği bildirildi. Kendilerinin tertemiz, şaibesiz ve arınmış bir şahsiyetle başkanlığı temsil etmeleri için namaz kılıp / kamusal hizmetleri yerine getirmek için çalışıp, zekât verip / kamusal hizmetlere finansal destek verip Allah ve Elçisinin kurallarına uyulması emredildi. Cenab-ı Hak, bu kurallarla devlet ricalini / ehli beyti tertemiz kılmak istediğini bildirdi. Ehli Beytin / Başkanlık Konutundakilerin ıslahına yönelik bu düzenlemeler Cenab-ı Hak tarafından şöylece bildirildi;

 

30-34- Ey Peygamberin hanımları! İçinizden kim haddini aşan edepsiz bir davranışta bulunursa, onun azabı / cezası iki kat daha ağır olur. Bu, Allah için gayet kolay ve basit bir iştir. Ama içinizden kim Allah ve Peygamberine gönülden itaat edip salih / iyi / ıslah edici ameller işlerse onun ödülü de iki kat fazla olacaktır. Ona çok cömert bir ödül de verilecektir. Ey peygamberin hanımları! Sizler konumunuz gereği diğer kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer korunmak istiyorsanız (kendinize bir zarar gelmesini istemiyorsanız) yumuşak / edalı- işveli / şımarık / kadınsı / cazibedar / laubali bir şekilde konuşmayın ki art niyetli kimseler sizin hakkınızda kötü düşüncelere kapılmasın. Konuştuğunuzda ciddi, vakarlı ve yanlış anlaşılmayacak tarzda konuşun. Evlerinizde / Başkanlık Konutunda vakarınızla oturun. / vakarlı / istikrarlı olun. (Nasıl ki bugüne kadarki hayatınızda sade yaşadıysanız şimdide aynı şekilde yaşayın.)  Cahiliye dönemindeki gibi süslenerek kendinizi teşhir edici davranışlardan sakının. Namazı kılın / kamusal hizmetleri yerine getirmek için çalışın, zekâtı verin / kamusal hizmetlere finansal destek verin, Allah’a ve Peygamberine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! / Ey Başkanlık Konutu Sakinleri! Hiç şüphesiz ki Allah, çirkinliklerden ve şaibeden uzak tutarak sizi lekesiz tertemiz kılmak istiyor. Evlerinizde / Başkanlık Konutunda (insanları doğruluğa ve dürüstlüğe çağıran) Allah'ın ayetlerinin okunduğunu ve verilen hikmetli öğütleri aklınızdan çıkarmayın. Şüphe yok ki Allah, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir ve her şeyden de haberdardır. (Ahzab Suresi 30-34)

26.2. Hz.Muhammed’in@ Eşlerinin Tercih Yapmadaki Bekleyişleri

Peygamberimizin eşleri olan Hz. Aişe ve Hz. Hafsa hangi seçeneği seçecekleri konusunda mütereddittiler. Onlar, ehl-i beyt (first leydilik) / Başkanlık Konutundaki makamlarında oturup Medineli kadınlar gibi davranma arzularından yani kadınlara özgü isteklerinden vazgeçmek ya da Peygamberimizden ayrılıp başka birileri ile evlenip diğer kadınlar gibi davranma özgürlüğüne sahip olmak arasında gidip geliyorlardı. Bu nedenle karar vermek için bir süre beklemeyi seçtiler.

Diğer taraftan onlar Hz.Muhammed’in kendilerini boşayamayacağını da düşünmüş olabilirler. Zira babalarının Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in peygamberimizin en yakın arkadaşları olması, onlara bir güven duygusu da verebilir. Onlar, Hz.Muhammed’in@ kendilerini boşaması halinde İslami İdarenin çekirdek kadrosunda çatlak meydana geleceğinden böyle bir durumu peygamberimizin göze alamayacağını da düşünmüş olabilirler. Diğer taraftan onların kadınlara özgü gösteriş yapma, beğenilme duyguları da onları yukarıda belirlenen kuralların bir kısmına uyma hususunda direnç göstermeye itmiş de olabilir. Dahası içinden çıktıkları şirk toplumunun gelenek ve görenekleri de onları etkilemiş olabilir. Yahut şartlar değişip Cenab-ı Hak bu kurallarda bir esnetmeye gidebilir umudunu taşıyor da olabilirler. Bu ve başka nedenlerle onlar Hz.Muhammed’e@ direnirlerse süslenmeleri, takıp takıştırmaları için Hazineden kendilerine pay alma isteklerini kabul ettireceklerini zannedebilirler. Hangi saikle olursa olsun onların tercih noktasında beklemeleri nedeniyle kendileri çok yanılıyorlardı. Zira Cenab-ı Hak elçisini asla çaresiz bırakmayacak ve ona mutlaka yol gösterecekti. Cenab-ı Hak, elçisini en zor anlarında bile yalnız bırakmamış ve mutlaka en uygun ve hikmetli yollar ile kendisine yardım etmiştir. O, elçisine çözüm yolunu gösterirken çoğu zaman da aşılması imkansız görülen yolları takip ettirerek çözüme kavuşturmuştur. Ama ilahi ilkeleri ihlal etmesine asla müsaade etmemiştir. Bu konuda da elçisine yardım edecek ve ehli beytin / başkanlık konutunun saltanata dönüşmesine izin vermeyecektir. Elçisine takip ettireceği yollarla hem toplumdaki bir yanlışı düzeltecek hem de eşlerinin dize gelmesini sağlatacaktır.

26.3. Cenab-ı Hakk’ın Peygamberimizi Hz. Zeynep ile Evlendirmesi

Cenab-ı Hak, elçisinin eşlerini doğru bir tercihe zorlamak için peygamberimizi yakın akrabası olan Zeynep binti Cahş ile evlenmesini emretti. Bu evlilik emri ile peygamberimizin hanımlarına ilk tehdit mesajı verildi. Öyle ki bu mesajla kendilerinin vazgeçilmez olmadığı ve doğru yolu izlemede Allah’ın elçisini çözümsüz bırakmayacağı gösterildi. Böylece Peygamberimizin onların arzularına uymaya zorlanamayacağı onlara anlatılmaya çalışıldı.

Fakat Cenab-ı Hakk’ın bu emri peygamberimiz içinde çok zorlu bir süreçti. Zira Zeynep binti Cahş evlatlığı Zeyd bin Harise’nin zevcesi idi. Her ne kadar Zeyd ile Zeynep arasında geçimsizlik var idiyse de ve Zeyd onu boşamak için defalarca peygamberimize başvurmuşsa da peygamberimiz onların evliliğinin devam etmesi için çok çaba sarf ediyordu.

Ancak gelinen aşamada ilahi emir onun Zeynep’le evlenmesini öngörüyordu. Peygamberimizin bu emri yerine getirmesi için Zeyd’in boşanması gerekiyordu. O Zeyneb’i boşasa da peygamberimizin Zeynep ile evlenmesi mevcut toplum da çok çirkin görülecekti. Zira Zeynep evlatlığının boşadığı karısı idi ve o da evladı olarak görülüyordu. Dolayısıyla bu emirle peygamberimiz evladı mesabesinde bir kadınla evlenmiş olacaktı.

Günümüz toplumunda bile böyle bir evliliğin hoş karşılanmayacağı açıktır. Ancak Zeyd peygamberimizin evladı değil evlatlığı idi ve aralarında herhangi bir kan bağı ya da süt kardeşliği gibi sıhriyet yoktu. Evlilikteki haramlık sınırları ise kan bağı ve süt kardeşliği gibi biyolojik engellerden gelmesi gerekiyordu.

Cenab-ı Hak bu evlilik emri ile bir taraftan peygamberimizin mevcut eşlerini terbiye edecek diğer taraftan da toplumda cari olan yanlış bir yasak anlayışını yıkacaktı. Bunun uygulamalı örnekliği için bizzat elçisini seçmişti. Peygamberimizin uygulaması ile o dönemdeki toplumsal anlayış yıkılmaya çalışılmıştı. Çağları aşan bir mesajın toplumlara verilebilmesi için bizzat peygamber tarafından uygulanması gerekmektedir. Peygamber şahsında bizzat uygulamamış olsaydı toplumların kendi yarattıkları bu yasağı çiğnemeleri asla mümkün olamayacaktı. 

Böylesine güçlü bir geleneğin yıkılabilmesi için konu gündeme gelmeden önce müminlerin her hal ve şart altında peygamberimizin arkasında durması ve desteklerini esirgememesi gerektiği mesajı verildi. Erkek olsun kadın olsun Allah’a gönülden bağlı olan tüm müminlerin Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdiği zaman onlara hiçbir muhalefet göstermeksizin itaat etmeleri gerektiği bildirildi. Daha sonra Zeyd’in boşadığı Zeynep binti Cahş ile peygamberimizin evlendirilmesi olayının gelişimi ve bu evlilik emrinin bizzat ilahi bir emir olduğu, peygamberimizin bu emri yerine getirmekten başka bir seçeneğinin olmadığı vurgulandı. Bundan dolayı kendisinin kınanamayacağı ve emri yerine getirmemesi halinde kendisinden ahirette hesap sorulacağı belirtildi. Peygamberin kimsenin kan bağına dayalı gerçek babası olmaması nedeniyle bu evliliğe hiçbir engelin bulunmadığı ifade edildi. Bu ifade ile kan bağıyla bağı olmayan evlatlıklarla ya da onların eşleriyle evlenmenin haram kabul edilmesine yönelik bu geleneğin yanlış olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu yanlış geleneğin ancak bir peygamberin örnekliğinde kaldırılabileceği belirtilir. Peygamberler arasında son derece önemli bir yere sahip peygamberimizin Zeynep binti Cahş ile nikahının bu köklü yanlışa son vereceğine işaret edildi.

 

35- 40- Allah’a yürekten teslim olan erkekler ve kadınlar, iman eden / güvenen erkekler ve kadınlar, gönülden itaat eden erkekler ve kadınlar, dosdoğru erkekler ve kadınlar, bu dava yolunda başlarına gelenlere sabreden erkekler ve kadınlar, Allah'ın emirlerini yerine getirmede hassasiyet gösteren erkekler ve kadınlar, sadakatini / bağlılığını gösteren erkekler ve kadınlar, oruç tutan / kendilerini günah ve azgınlıklardan koruyan erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı çokça anan erkekler ve kadınlar…  İşte Allah bunlar için geçmişini bağışlama ve büyük bir ödül hazırlamıştır. Allah ve Peygamberi, bir işi emrettiğinde, mümin erkek ve kadınlar için o emre muhalif bir yol tercih etme hakkı yoktur. Kim (emre aykırı tercihte bulunarak) Allah'a ve Peygamberine isyan ederse, o apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine çok iyilik ettiğin kimseye: “Eşini boşama ve Allah'a karşı gelmekten sakın” diyordun. Allah'ın açıklayacağı bir konuyu, insanlardan çekinerek içinde tutuyordun. Halbuki asıl çekinilmesi gereken Allah’tır. Zeyd, eşini boşayıp onunla ilişkisi kesilince, biz onu seninle nikahladık ki bundan sonra evlatlıkları hanımlarını boşadıkları zaman onlarla evlenmek konusunda müminler için bir sakınca olmadığı bilinsin. Böylece Allah’ın emri yerine getirilmiştir. Allah'ın emrettiği bir işi yerine getirmesinden dolayı Peygamber kınanamaz. Daha önce gelip geçen tüm peygamberler (ve ümmetleri) hakkında Allah'ın sünneti / yasası böyledir. Allah'ın emri, kesinleşmiş bir yazgıdır. Ki o peygamberler, Allah'ın emir ve yasaklarını tebliğ ederler, sadece O’dan korkarlar ve Allah’tan başka kimseden korkmazlar. (Çünkü bilirler ki hesap soracak olan sadece Allah’tır.) Hesap görücü olarak Allah kafidir. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O, Allah’ın Resulüdür ve Peygamberler arasında peygamberliğe mührünü vurmuş en önemli ve son şahsiyettir. Hiç şüphesiz ki Allah, her şeyi bilendir. (Ahzab Suresi 35-40)

 

26.4. Cenab-ı Hakk’ın, Müminleri Elçisine Arka Çıkmaya / Sahip Çıkmaya Çağırması

Cenab-ı Hakk’ın, Kendisinin ve elçisinin hükmettiği bir konuda müminlerin kayıtsız şartsız itaat emri öncelikle peygamberimizi bağlar. Toplumda “evlatlığının boşanmış karısı ile evleniyor” şeklinde yapılacak ayıplamalardan korkarak O’nun Hz. Zeynep’le evlenmesi emrini peygamberimizin yerine getirmemesi olacak şey değildi. Tarih boyunca gelen tüm peygamberlerin Rablerinden gelen emirlere derhal uyduğu ve isyan etmesinin mümkün olmadığı yukarıdaki ayetlerle bildirildi. Aynı şekilde bu emirlere tüm müminlerinde gönülden boyun eğmesi gerektiği bildirildi. Fakat peygamberimize fırsat buldukça karşı çıkan münafıkların toplumda gizliden gizliye yayacakları dedikodular ile peygamberimizi yıpratacakları da açıktı. Nitekim onlar bunun Allah’ın bir emri değil peygamberimizin kendi şehveti ile yaptığı bir uygulama olduğu, toplumdaki evlatlık kurumunu yıprattığı vb. kulaktan kulağa söylemlerle halkı peygamberimize karşı kışkırtmaya çalıştılar.

Bunun üzerine Cenab-ı Hak, müminlere yayılmaya çalışılan bu dedikodulara kulak asmamaları ve peygamberlerinin yanında durmalarını emretti. Zeynep binti Cahş’la elçisinin evliliğinin basit bir cinsel tercih olmadığı, bu evliliğin toplumu karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için peygamberin şahsında ümmete yol gösterici / aydınlatıcı bir örneklik olduğunu vurguladı. Peygamberin geleceğe ışık tutan bir kandil, numune ve müjdeci olduğunu belirtti. Eski gelenekleri kaldıran bu yeni düzenlemenin Kendisinin ve meleklerinin müminleri kurtarmak / felaha erdirmek amacı taşıdığını vurguladı. Bu nedenle sonu çok hayırlı olacak ve hikmetler içeren bu evliliğin önündeki engelleri ve tezviratları aşmak için, müminleri Hz.Muhammed’e@ destek vermeye / arka çıkmaya / sahip çıkmaya çağırdı.

 

41-48- Ey müminler! Allah'ı çokça anın. O’nu sabah akşam tespih edin. / Her işinizde O’na itaat edin. Çünkü Allah, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için her türlü yardımını / salatını / rahmetini gönderiyor. Melekleri de size yardım / salat / rahmet ediyor. Hiç şüphesiz ki O, müminleri çok esirgeyicidir. O'na kavuşacakları gün, esenlik ile karşılanacaklar ve onlara pek değerli ve çok cömertçe bir ödül hazırlanmıştır. Ey Peygamber! Biz seni bir şahit / örnek / numune, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Böylece seni, Allah’ın izniyle O’nun yolunu aydınlatan bir kandil kıldık. Müminlere Allah'tan çok büyük bir lütuf ve ihsanın olacağını müjdele! Sana inanmayan ve görünüşte inanmış gibi yapan münafıkların söz, dedikodu, iftira ile eziyetlerine aldırma, onlara boyun eğme. Sen yalnızca Allah'a güven. Çünkü koruyucu olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi 41-48)

 

 

Cenab-ı Hakk’ın emrini yerine getirmek için peygamberimizin Hz. Zeynep’le hemen evlenmesi gerekiyordu. Fakat Hz. Zeyd’in onu boşamasından sonra üç ay iddet süresince beklemesi bir diğer düzenleme / yasa kapsamında idi. peygamberimizin eşleri için tanıdığı süre ise kısıtlıydı ve bu sürenin uzamadan sorunun bir an önce halledilmesi için tehdidin gerçekleşmesi gerekiyordu. Yani peygamberimizin eşlerinin yola gelmesi için Hz.Muhammed’in@ çaresiz kalmadığının ve O’nu kendi arzularına uyduramayacaklarının gösterilmesi gerekiyordu. Diğer taraftan Hz. Zeynep Hz. Zeyd ile kendi rızası olmadan sırf peygamberimizin isteği üzerine evlendiği için Hz. Zeyd’i kendisine yanaştırmamıştı. Bu nedenle nikahlı eşler olmalarına rağmen zifaf gerçekleşmemişti. Zaten Hz. Zeyd’de bu durumdan oldukça rahatsız olduğu için defalarca boşanmak için peygamberimize başvurmuştu. Bu durum bilgisi dâhilinde olan Cenab-ı Hak, elçisinin Hz. Zeynep’le evlilik emrinin yerine getirilmesi için Hz. Zeyneb’in iddet süresini beklemeye gerek olmadığını bildirdi.

 

49- Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahladıktan sonra, onlarla ilişkiye girmeden onları boşayacak olursanız bu durumda onlardan iddet süresini bekleme hakkınız yoktur. Belirlenmiş mehri verin ve onları hemen serbest bırakın. (Ahzab Suresi 49)

 

26.5. Cenab-ı Hakk’ın Peygamberimize Verdiği Ayrıcalıklar

Peygamberimiz Cenab-ı Hakk’ın rehberliği ile hareket etti ve Zeynep binti Cahş ile evlendi. Bu evlilik ile Hz. Aişe ve Hz. Hafsa’ya peygamberimizin onların arzuları doğrultusunda zorlanamayacağı mesajı verildi. Ancak onları peygamberimizle evliliğe devam ettirmeye ikna etmek için Cenab-ı Hak elçisine yeni bir kapı daha açtı. Ona mehirlerini verdiği kadınlarla, savaşlarda esir edilmiş kadınlarla, kendi akrabalarından olan kadınlarla ve daha da önemlisi eşliğe kabul ettiği takdirde kendisinden mehir talep etmeyen başka kadınlarla evlenebileceği serbestisini getirdi. Bu ayrıcalık ile peygamberimiz başka kadınlarla evlenecek olursa ehli beyt / başkanlık konutunun first leydilik makamı o kadınlara geçecekti. Bu durum peygamberimizin muhayyer bırakılan eşleri için tahammül edilemez bir durumdu. Böylece onlarda İslam Cumhuriyetinin Hazinesinden istedikleri zenginlik ve gösteriş araçlarından vazgeçip sade bir hayat sürmeyi tercih etme düşüncesi ağır basmaya başlamıştı. Onların korkularını, endişelerini, duygularını vb. her şeyi en iyi bilen Cenab-ı Hak, onlara rahmetle muamele edip boşanmayı ve serveti değil takvayı tercih etmelerine yardımcı olmak için elçisine bu serbestliği getirmişti. Özellikle mehirsiz eşliğe kabulün önünün açılmış olmasıyla Hz.Muhammed’in@ elini çok güçlendirdi. Zira İslam Cumhuriyeti Hazinesine dokunmadan yeni eşler edinme imkânı muhayyer bırakılan eşlerin boşanmayı tercih etmeleri halinde onların peygamberimizin eşsiz kalacağı beklentilerini de boşa çıkardı. Dahası akrabası olan kadınlardan yeni eşler alma imkânı ise ehli beyt / Başkanlık Konutu makamındaki ağırlığın Hz.Muhammed’in aşiretine doğru kayacağı korkusu onları daha da endişelendirdi.

 

50-Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana savaş esiri olarak verdiği kadınları ve seninle birlikte hicret eden amca, hala, dayı ve teyze kızlarından istediklerinle evlenmeyi helal kıldık. Ayrıca hiçbir mehir talep etmeksizin kendisini Peygambere hibe eden mümin kadınlardan istediğin ile nikahlanmayı sana helal kıldık. Bu müminler için değil sadece sana has bir ayrıcalıktır. Biz, onların evlenmek istedikleri hür ve esir kadınlar konusunda farz kıldığımız hükümleri daha önce bildirmiştik. Böylelikle onlar seni kınayamasınlar, seni zor durumda bırakamasınlar. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. (Ahzab Suresi 50)

26.6. Muhayyer Bırakılan Validelerimizin Tercihlerini Peygamberimizden Yana Kullanmaları

Hz.Muhammed@ Zeynep binti Cahş ile evlenince ve başka eşler alabileceğine dair ayrıcalıklar kendisine verilince muhayyer bırakılan Hz. Aişe ve Hz. Hafsa’nın içlerine bir korku düşer. Sonunda babaları Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer de gelip kızları ile görüşür ve onların yanlış yolda olduklarını söyledikten sonra inatları kırıldı. Bir ay süren muhayyerlik süreci sonunda onlar Hz.Muhammed@ ile beraberliğin devamına karar verdiler. Böylece onlar Cenab-ı Hakk’ın Ehli Beyt / Başkanlık Konutu sakinleri için öngördüğü onurlu, vakarlı, debdebesiz, gösterişsiz ve sade bir yaşamı tercih ettiler. Bu onlar açısından kolay bir şey değildi ama onlar sade ve şerefli bir yaşamı tercih ederek doğruyu tercih etmeleri ile imtihanı kazandılar ve üstün bir makamı hak ettiler. Hz.Muhammed Cenab-ı Hakk’ın yönlendirmesi ile eşlerini tekrar kabul etti. Böylece onların yerlerine başka eşler alınması tehdidi yerini bulmuş oldu.

Saltanat tarzı bir yaşam ile sade ama onurlu bir yaşam arasında tercih yapmak için muhayyer bırakılan validelerimiz, bir aylık ayrılıktan sonra hatalarını anlayarak Hz.Muhammed@ ile birlikte olmayı / sade ve onurluluğu seçmişlerdi. Fakat Cenab-ı Hak, yine de elçisine onlar arasında isterse tercih kullanabileceğini, onları bir ayıklamaya tabi tutabileceğini de bildirdi. Yani dilediği eşini tekrar kabul edebileceğini, dilediğini de geri bırakıp boşayabileceğini bildirdi. Bununla beraber eşliğe devamına karar veren eşlerin affedilmesi ve gönüllerinin alınması için onlarla birlikte olmasının en iyi yol olduğunu da bildirdi.

Artık onlar yenilgiyi kabul ettikten sonra onların üzerine gidilmemesi ve gerilime son vermesi gerektiğini bildirdiği gibi onların gönüllerinin alınması için onlar gibi olmayan hiçbir kadını ([1])  güzelliği hoşuna gitse bile onlarla değiştirmesini yasakladı. Ancak mevcut hanımların üzerine onlar gibi takvalı olan başka hanımlarla evlenmesine yasak getirmedi.

 

51-52- Eşlerinden dilediğinin bırakabilir, dilediğini de alabilirsin. Bıraktıklarından istediğini (tekrar) yanına almanda sana günah yoktur. Böyle davranman onları boşayacağın korkusundan kurtularak üzülmemeleri ve hepsinin kendilerine gösterdiğin ilgiyle mutluluk duymaları için en uygun yol budur. Allah, kalplerinizde ne varsa bilir. Hiç şüphesiz ki Allah, her şeyi bilir ve cezalandırmada acele etmez. / merhametiyle muamele eder. Bunlar gibi olmayan başka kadınlar sana helal olmadığı gibi güzellikleri ilgini çekse bile eşlerinden herhangi birisini de onlarla değiştiremezsin. Ancak elinin altındakiler ile yetin. Allah her şeyi görür ve gözetir. (Ahzab Suresi 51-52)

 

26.7. Halkın Ehl-i Beyt / Başkanlık Konutu Sakinleri ile İlişkilerinin Düzenlenmesi

Ehli Beyt / Başkanlık konutu sakinlerinin uyması gereken kurallara ilişkin usul ve esaslar belirlendikten sonra sıra müminlerin Ehl-i Beyt / Başkanlık konutu sakinleri ile olan ilişkilerinin düzenlenmesine gelmişti.

Eski cahiliye alışkanlıkları ile müminler herhangi bir eve izinsiz olarak girmekteydiler. Aynı uygulamayı Hz.Muhammed’in@ evi için de yapmakta ve rastgele girip çıkmaktaydılar. Medeniyetsizliğin / bedeviliğin bir göstergesi olan bu alışkanlık peygamberimiz ve eşleri için oldukça rahatsız ediciydi. Dahası onlar eve bir görüşme için davet edilirlerse görüşme sona erdikten sonra kalkıp gitmemekte ve yemek vaktine kadar beklemekteydiler. Şayet yemek için davet edilirlerse o zamanda yemek vaktinden saatler önce gelip yemek vaktine kadar oturup sohbet etmekte, yemek yedikten sonra da oturmaya ve sohbete devam etmekte idiler.  Sohbet onlara çok tatlı gelmekte ve asla o ortamdan ayrılmak istememekte idiler. Bu durumlar hem Hz.Muhammed’i@ hem de eşlerini bir hayli rahatsız etmekteydi. Ancak Hz.Muhammed@ ümmetine bu rahatsızlığını aktaramıyordu. Onların kırılmalarından endişe ediyordu. Cenab-ı Hak ise bu bedeviliğe bir son verecek kurallarını bildirdi. Onların davet edilmeden Beyte / Başkanlık Konutuna gelmemelerini, davet edildiklerinde de vaktinde gelip yemekten hemen sonra Beyti / Başkanlık konutunu terk etmelerini protokol kuralları olarak düzenledi. Ayrıca Ehl-i Beyt / Başkanlık Konutu sakinleri ile müminlerin yapacakları görüşmelerin perde arkasından olması kuralını getirdi. Böylece ilişkilere devlet ciddiyeti getirildi. Hz.Muhammed’in@ eşleri üzerinden bazı kişilerin iş yapmaya çalışma imkânı ortadan kaldırıldı. Kadınların duygularını istismar ederek iş yaptırma engellendiği gibi dedikodular üzerinden fitne ve fesat çıkarmaları da engellenmiş oldu. Dahası Hz.Muhammed vefat ettikten sonra O’nun geride bıraktığı eşlerinin yönetimdeki etkinliklerini kullanarak yönetimden pay kapmayı ve onlar üzerinden iş yapmayı önlemek için onlarla diğer erkeklerin evlenmeleri yasaklandı.

Peygamberimizin eşlerinin yakın aile efradının ise Ehl-i Beyt / Başkanlık Konutu için belirlenen bu protokol kurallarından istisna olduğu bildirildi. Onlarla ilişkilerde resmiyetin aranmayacağı hükme bağlandı.

Medeniliği getiren bu kurallar elbette ki sadece Ehli Beyt / Başkanlık Konutu için değildi. Peygamberimizin örnekliğinde tüm müminlerin birbirleriyle olan ilişkileri bu hükümlerle düzenlenmiş oldu.

 

53-55- Ey müminler! Peygamberin evlerine / Konuta izinsiz girmeyin. Toplantı ve görüşme yapmak için davet edildiğiniz zaman ille de yemek vaktine kadar oturup beklemeyin. Yemeğe davet edildiğiniz vakit saatler öncesinde gitmeyin / vaktinde gidin ve yemek bitince de kalkıp gidin, lafa dalmayın. Bu durum Peygamberi rahatsız etmekte ama o sizi kırmaktan çekinmektedir. Fakat Allah, doğruyu söylemekten çekinmez. Peygamberin eşlerinden bir şey isteyeceğiniz zaman, kapının arkasından / perdenin arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin hem onların kalplerinin temiz kalması için en uygun yoldur. Allah'ın Peygamberini incitmeniz caiz değildir. O öldükten sonra eşlerini nikahlamanız da size ebedi olarak helal değildir. Çünkü böyle yapmanız, Allah katında pek büyük bir günahtır. Bir şeyi açıklasanız da içinizde saklı tutsanız da fark etmez. Çünkü Allah her şeyi bilmektedir. Peygamber eşlerinin babaları, oğulları, kardeşleri, erkek ve kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar ve yanlarında çalışan hizmetçi köleleri için evlere / Konuta girme ve eşleri ile serbestçe görüşmelerinde bir sakınca yoktur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Hiç şüphesiz Allah, her şeye şahittir. (Ahzab Suresi 53-55)

 

[1] )Taberi tefsirinde denilir ki: Übey b. Kâ´b, İkrime, Dehhak ve Ebu Salih bu âyeti şöyle izah etmişler­dir. "Ey Muhammed, sana helal olduğunu zikrettiğimiz hanımlar dışındaki ha­nımlarla evlenmen helal değildir." Bu izah tarzına göre, Resulullahın, bu sure­nin ellinci âyetinde zikredilen hanımlar dışındaki kadınlarla evlenmesi yasak­lanmış fakat bu zikredilen hanımlar gibi kadınlarla evlenmesi serbest bırakıl­mıştır. Taberi bu görüşü tercih etmiştir. Dahhak ise şöyle izah etmiştir: "Ey Muhammed, halen senin nikahın al­tında bulunan hanımlarını, güzellikleri hoşuna gitse dahi başka hanımlarla de­ğiştirmen helal değildir. Yani hanımlarından birini boşayıp yerine başkasını ala­mazsın." Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Bu izah şekline göre Resulullah, kendisiyle beraber kalmayı tercih eden hanımlarım boşayıp yerlerine başka ha­nımlar alamayacaktır. Ancak bu hanımlarının üzerine başka hanımlarla evlen­mesi mümkündür. Nitekim Hz. Aişe (r.anh.) şöyle demektedir:
"Resulullah (s.a.v.) vefat etmeden önce kadınlar ona helal kılınmıştı. (Ya­ni kadınlardan dilediği ile evlenebilirdi.) Taberi bu âyet-i kerimenin, bundan önce geçen ellinci ve elli birinci ayet­lerle izahını bağdaştırabildiği için bu son âyetin neshedildiğini iddia etmenin doğru olmayacağım söylemiştir.
Fakat bir kısım âlimler, bundan önce geçen âyetin bu âyeti neshettiğini, dolayısıyla Resulullahın, dilediği kadınla evlenmesinin serbest bırakıldığını söylemişlerdir.

26.8. Hz.Muhammed’in@ Desteklenmesi ve Ona Karşı Hassas Davranılması

Cenab-ı Hak, hem Kendisinin hem de Meleklerinin peygamberimize karşı olabildiğince hassas davrandığını, O’na değer verdiğini ve O’na destek verdiğini belirttikten sonra müminlerinde aynı şekilde elçisine hassas davranmalarını, O’nu incitmemelerini ve O’na destek vermelerini emretti.

Böylece Cenab-ı Hakk’ın ve meleklerinin bu kadar önem verdiği bir şahsiyete müminlerin de önem vermeleri gerektiğine vurgu yapıldı. Ayrıca nasıl ki Hz.Muhammed@ ümmetine karşı ne kadar hassas ve ince davranıyor, ümmeti kırılmasın, üzülmesin diye ne kadar hassasiyet gösteriyorsa müminlerinde O’na karşı aynı hassasiyetle davranmaları ve O’nu desteklemeleri gerektiğine işaret edildi.

Onu incitecek hareketlerde bulunanların bu dünya da tıpkı Yahudi kabileleri gibi lanetlendiği / sürgün edildiği bundan sonrada eziyet edenlerin aynı akıbete uğrayacağı belirtildi. Onların ahiretteki cezalarının sürgün olacağı gibi ayrıca acı bir azabın da kendileri için hazırlandığı bildirildi.

 

56-57- Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi desteklemektedir. / arka çıkmaktadır. / sahip çıkmaktadır. / salat etmektedir.  Ey müminler, siz de ona destek olun / arka çıkın / sahip çıkın /salat edin ve ona tam bir teslimiyetle itaat edin. / selam verin. Gerçek şu ki Allah’a (itaat etmeyen) ve Peygamberini incitenlere / eziyet edenlere Allah dünyada lanet etmiş / sürgün etmiş Ahirette de rahmetinden mahrum edecek ve onlar için horlayıcı, aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır. (Ahzab Suresi 56-57)

 

26.9. Münafıkların İslam Toplumunda Fitne Çıkarma Planlarının “Cilbab” Tedbiri İle Boşa Çıkarılması

Müminlerin başarıları münafıkları çileden çıkarmaktaydı. Kendilerinin sonlarının geldiğini hissettikçe daha bir çıldırmakta ve ne yapacaklarını bilememektedir. İslam Cumhuriyeti içindeki etkinlikleri de sona erdikçe ve kendilerini destekleyen işbirlikçileri olan Yahudi Kabileleri Medine’den sürüldükten sonra anarşi çıkarmak için ellerinden geleni yapma hususunda artık hiçbir değer tanımamaktaydılar. Fitne çıkarıp toplumu birbirine düşürmek için erkek kadın tüm müminler için iftiralar düzmeyi, uydurma haberler çıkarmayı planladılar. Hz. Aişe’ye attıkları iftira ile Evs ve Hazreç kabilelerini çatışmanın eşiğine getirmiş olmaları onlar için iyi bir tecrübeydi. Onlar artık bundan sonra ancak bu yolla İslam Cumhuriyetini devirebileceklerini düşünüyorlardı. Bu amaçla iftira ve yalan haberleri dilden dile aktaracaklar ve toplumda kaos, kavga, endişe, yılgınlık ve üzüntü meydana getireceklerdi.  Masa başında üretecekleri yalan, iftira ve uydurma haberleri yaymak için de çok sofistike bir metot uygulamayı planladılar; “Sokakların çarşı ve pazarların köşe başlarına adamlar yerleştireceklerdi. Mümin kadınlar o köşe başlarından geçerken buralara yerleştirilen adamlar o mümin kadınların kocaları, oğulları veya diğer yakınları hakkında uydurdukları iftira ya da yalan haberleri yüksek sesle dile getireceklerdi. Duydukları bu yalan haber ve iftiraları gerçek sanan mümin kadınlar, evlerine döndüklerinde yalan haber ya da iftiraya konu yakınları ile çekişmeye başlayacaklar ve mümin ailelerde huzursuzluk ve fitne ateşi yakılmış olacaktı. Bu fitneye inanan kişi / kişiler / kabileler arasında husumet oluşacak ve bu husumet kavga ve çatışmalara varacak boyutlara ulaşabilecekti.”

Cenab-ı Hak, onların yapıkları bu alçakça planlarını boşa çıkarmak için müminlerin alması gereken önlemleri bildirdi. Mümin kadınların tanınmalarını engelleyen «cilbab» adı altında bir örtüyü yüzlerini de örtecek şekilde üzerlerine almalarını bir tedbir olarak getirdi. Bu tedbir ile münafıklar cilbablı kadınların kim olduklarını tanıyamayacakları için uydurdukları / ürettikleri yalan haberleri ya da iftiraları yayma imkanı bulamayacaklardı. Uydurdukları / ürettikleri yalan haber ve iftiraları ilgi kurdukları kimseye değil de başka birisine seslendirmelerinin ise bir anlamı ve etkisi de olmayacaktı.  İlgilisi olmayan bir kişiye söylenecek yalan haber ya da iftiranın etkisi olmayacağı da çok açıktı. Eğer yalan ya da iftira olan bir haber ilgisi olmayan bir mümin kadına laf atmaya söylenecek olursa bunun iftira olduğunu o mümin kadın anlayacaktı. Yani bunun bir komplo olduğunu kendisine seslenilen mümin kadın bilecekti. Böylece münafıkların yaratmak istedikleri fitne ateşi yakılamayacaktı. Fakat daha da önemlisi o mümin kadın bu iftira ve yalan haberi yaymaya çalışan adamların kimliğini İslam Cumhuriyeti yetkililerine bildirecekti. Böylece fitne çıkarmak isteyen kişiler İslam Cumhuriyeti tarafından tespit edilip gereken cezaya çarptırılacaklardı.

Cenab-ı Hak, münafıkların fitne ve anarşi çıkarmak için kurdukları bu tezgâhlarını boşa çıkaran tedbirini müteakiben, eğer münafıklar bu bozguncu planlarına son vermeyecek olurlarsa elçisine onların üzerine yürüme emrini verdi. Kimlikleri mümin kadınlar tarafından tespit edilip İslam Cumhuriyetine / peygamberimize bildirilecek olan münafık şahıslar, Yahudiler gibi Medine’den sürgün edilerek cezalandırılacağı tehdidini yaptı. Sürgüne tabi olan Yahudi kabileler Hayber, Fedek, … vb yerlerde kendilerine sığınacak yurtlar bulmuşlardı. Fakat eğer münafıklar sürgüne tabi tutulursa bunların sığınabilecekleri hiçbir yer bulamayacakları ve çölde başka kabileler tarafından da teker teker yakalanıp öldürülecekleri bildirildi.  Cenab-ı Hak, kendi toplumlarında fitne fesat çıkaranların akıbetlerinin sahipsiz kalarak kurda kuşa yem olmasının geçmişten beri uygulanagelen ilahi / doğal bir kanun olduğunu vurguladı.

 

58-62- Mümin erkekler ve mümin kadınları, yapmadıkları bir şeyle suçlayarak onları üzenler, gerçekten büyük bir iftira atmış ve açık bir günahın vebalini yüklenmişlerdir. Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına / kızlarına evlerinden çıkarken, cilbablarını (yüzleri dahil baştan aşağıya örten örtülerini) üzerlerine almalarını söyle. Bu, onların tanınıp da incitilmemeleri için en uygun yoldur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok merhametli olandır. Medine’de asılsız haberler / dedikodular yayarak kışkırtıcılık yapan münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar, eğer bu fitne çıkarmalarına bir son vermeyecek olursa, yemin olsun ki biz de seni onların üzerine göndereceğiz ve onları perişan edeceğiz. Artık bu aşamadan sonra onlar seninle aynı şehirde / “komşu” olarak daha fazla kalamayacaklar ve lanetlenip / kovulup sürülecekler. Sonra da onlar nerede ele geçirilirlerse yakalanır ve mutlaka öldürülürler. Allah’ın, geçmiş insanlık tarihi boyunca bütün fesatçılara uyguladığı sünneti / kanunu budur. Sen Allah’ın sünnetinde / kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. (Ahzab Suresi 58-62)

26.10. Münafıkların “Cilbab” Tedbiri ve “Sürgün” tehdidi İle Alay Etmelerine Cevap Verilmesi

Cenab-ı Hakk’ın münafıkları Medine’den sürgün edilmeleri ile tehdit etmesi karşısında münafıklar bu tehditle alay etmeye başladılar.  Onlar, “madem öyle bu kıyamet / ayrılma / sürgün ne zamanmış?” diye peygamberimiz ve müminlerle alay ettiler. Cenab-ı Hak da onlara “kıyametlerinin / sürgünlerinin belki de çok yakın olduğu” şeklinde cevap verilmesini bildirdi.

Diğer taraftan aynı münafıkların masa başında ürettikleri yalan haber ve iftiraların yayılması için kurdukları tezgâhın “cilbab” tedbiri ile boşa çıkarılması üzerine, bu kerre cilbab için “acaba bu örtülerin altında ne saklıyorlar, bu örtülere bürünme ile hangi kusurlarını örtmeye çalışıyorlar?” şeklinde ithamlarda bulunmaya başladılar.

Cenab-ı Hak, geçmişte İsrail oğullarının da Hz. Musa’yı benzer türden ithamlarla üzdükleri gibi müminlerin de münafıkların bu ithamlarının arkasından giderek Hz.Muhammed’i@ ve diğer müminleri üzmemeleri konusunda uyardı.

 

63-71- İnsanlar / münafıklar sana Kıyamet’in ne zaman geleceğini soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi yalnızca Allah'ın katındadır.”  Ne bilirsin? Belki de o saat çok yaklaşmıştır. Muhakkak ki Allah inkâr edenleri / karşı çıkanları lanetlemiş / sürgün etmiş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebedi kalacaklar ve kendilerine sahip çıkıp yardım edecek kimse de bulamayacaklar. O gün onların yüzleri cehennem ateşine doğru çevrilirken “Yazıklar olsun bize. Ah keşke Allah'a itaat etseydik. Peygambere de.” diyecekler. Yine onlar: “Rabbimiz, biz liderlerimize, büyüklerimize uyduk. Onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden uzak tut.” diye yalvaracaklar. Ey iman edenler! Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Hiç şüphesiz Allah, Musa’yı onların ithamlarından / iftiralarından temize çıkardı. Çünkü Musa, Allah katında çok değerli biriydi. Ey iman edenler! Allah'ın emirlerine uymakta hassasiyet gösterin ve doğru söz söyleyin ki Allah da sizin işlerinizi düzeltip muvaffakiyet versin ve geçmiş günahlarınızı bağışlasın. Artık her kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse o, gerçekten büyük bir kurtuluşa ermiştir. (Ahzab Suresi 63-71)

 

26.11. Emanete / Yükümlülüklerine Karşı Hassasiyet Gösterenler ile İhanet Edenler

Cenab-ı Hak, surenin sonunda münafıklar ve kalpleri hastalıklı olanların peşine düşenleri eleştirmek ve peygamberimize bağlı müminleri de övmek için bir benzetme yaptı. Münafıkların ve kalbi hastalıklı olanların Peygamberimize karşı fitne ve fesat çıkararak Medine Anayasası ile ahdettikleri sözlerine / emanetlerine / yükümlülüklerine sadık kalmadıklarını, ihanet ettiklerini ve zalimlik yaparak cahilce / ukalaca / azgınca davrandıklarını bildirdi. Onların emaneti yüklenmekten kaçındıklarını ifade etti.

Müminler ise tıpkı dağlar, gökler ve yeryüzünün ilahi emirleri / emanetleri / mükellefiyetlerini yerine getirmede hassas davrandıkları gibi söz konusu Anayasal Sözleşmedeki sözlerini / emanetlerini / sorumluluklarını yerine getirmede son derece hassas davrandıklarını bildirdi. Onlar bu konuda öylesine hassastılar ki bu yükümlülükleri / sözleri / sorumluluklarını yerine getirememe endişesi ve korkusu taşıdıklarını bir metaforla ifade etti.

Hatırlanacağı üzere İslam Toplumu oluşturma / İslami İdare (emanet) teklifini peygamberimiz hicretten önce Mekke’ye gelen bütün Arap kabilelerine teklif etmişti. Fakat onlar buna cesaret edememişlerdi. Muhacirler ve Medine’deki bilinen kimseler / ünsiyet edilenler (insanlar) bu teklife “evet” dediler ve böylece Medine’de İslam Cumhuriyeti kuruldu. Fakat gelinen aşamada münafıklar ve kalbinde hastalık olanlar ile onları izleyenler, bu emanete sahip çıkma ve sözlerini / taahhütlerini yerine getirme hususunda gereğini yerine getirmiyorlar. Zalimlik ve cahillik yapıyorlar.

Diğer taraftan teklifi kabul ederek sözlerinde durma ve yükümlülüklerini yerine getirmede büyük bir hassasiyet gösteren, hatta bu noktada görevlerini yerine getirememe endişe ve korkusu taşıyanlar ise gökler, yeryüzü ve dağlar misali müminlerdir.  Nasıl ki gökler, dağlar ve yeryüzü kendilerine emredilen ilahi emirlere itaat noktasında hiçbir eksiklik / aksama yapmıyorlarsa müminlerde peygambere ve Allah’a itaat noktasında görev ve sorumluluklarını harfiyen yerine getirmektedirler.

Cenab-ı Hak, müminler ve münafıklar için verdiği bu metaforik kıyaslamanın sonunda münafıkların ihanetleri nedeniyle kıyamette cezalandırılacaklarını, sorumluluklarına titiz ve hassas davranan müminlerin ise mükafatlandırılacağını bildirdi.

 

72-73-Biz göklere, yere ve dağlara da emanetler, mükellefiyetler, sorumluluklar verdik. Onlar bu mükellefiyetlerinin, sorumluluklarının hakkını verememekten, görevlerini aksatmaktan ve böylece emanete ihanet etmekten korktular, çekindiler. İnsanlar / münafıklar / kalbinde hastalık olanlar da bu ağır sorumluluğu üstlendi. Fakat onlar üstlendikleri emanetlere,  mükellefiyetlere ve sorumluluklara ihanet ederek asi oldular. Gerçekten onlar çok asi, inkârcı,  zalim, bilgi ve muhakemeden uzaktırlar. Bu nedenledir ki Allah münafık erkekler ve münafık kadınları, müşrik erkekler ve müşrik kadınları, azap edecektir. Mümin erkekler ve mümin kadınların ise tevbelerini kabul buyuracaktır. Şüphesiz ki Allah, tevbe edenlerin geçmişini bağışlayan ve çok merhametli olandır. (Ahzab suresi 72-73)

bottom of page