top of page

BÖLÜM 40

AKABE ANLAŞMASININ İLANI

 

Akabe görüşmeleri anlaşmaya neticelenmiş ve Medine İslam Cumhuriyetinin kurulması konusunda mutabakat sağlanmıştı. Bu gelişme uzun süre saklanamazdı. Zira bu anlaşmadan sonra Mekke’deki müminler Medine'ye hicret edeceklerdi. Halihazırda Mus’ab b. Umeyr peygamberimizin vekili olarak aldığı yetki ile Medine’de İslam Cumhuriyetini teşekkül ettirmekteydi. Hz.Muhammed@ hicret edinceye kadar orada sistemin alt yapısı hazır hale getirilecekti. Gelinen bu durum Mekke’de ilan edilirken Mekke müşriklerine uyarılarda da bulunulması gerekiyordu. Nasıl ki Hz. Musa@ ilahi öğretiye dayalı bir sistem kurulması ve bu sisteme göre yaşanması hususunda İsrail oğullarından bir söz aldıysa, diğer bir deyişle onlarla anayasal bir sözleşme imzaladıysa ve bu sözleşmenin akdedilmesine / imzalanmasına Tur Dağını şahit olarak tuttuysa (Tur dağının kaldırılması) aynı şekilde Hz.Muhammed’in@  Medinelilerle yaptığı sözleşme Tur Suresi ile ilan edilir. Sure “Tur” üzerine yemin ederek başlar. Böylece İsrailoğullarının Tur dağı şahitliğindeki toplumsal sözleşmelerine bir atıf yapılarak Medine İslam Cumhuriyeti için Akabe’de gerçekleştirilen Medine Sözleşmesinin akdedilmesi konusunda andlaşmaya / biata Tur dağı şahit tutulur.

 

Rahman Rahim Allah Adına  

1– Tur’a andolsun, (Tur Suresi 1)

 

Metnin kendisinde adına Kitab denilen ve hükümlerinin satır satır yazıldığı Medine Sözleşmesine yemin edilir.

 

2- 3- Yayılmış ince deri (parşömen) sayfalar üzerine satır satır yazılmış Kitab’a andolsun, (Tur Suresi 2-3)

 

Bu toplumsal sözleşme / anayasa / kitap ekseninde teşkilatlanan / teşkilatlanacak devletin merkezine de yemin edilir. Nasıl ki her devletin merkez binası ev / saray (White House türkçesiyle Beyaz Saray, Topkapı Sarayı, Beytül Makdis, Beytül Haram vb..) olarak adlandırılıyorsa yeni imar edilecek Medine İslam Cumhuriyetinin merkezi olacak ev için de Tur Suresinde “Mamur Ev” olarak yemin edilir.

 

4- Mamur Ev’e, (Tur Suresi 4)

Medine'de kurulmakta olan bu devletin tavanı yani üst yönetimi belirlenmiş ve yüce bir konuma gelmiştir. Peygamberimiz Medine İslam Cumhuriyetinin üst yönetimi olarak belirlenmiştir. Belirlenen bu üst yönetime de yemin edilir. 

5- Yükseltilmiş (yüceltilmiş) tavana (yeryüzünün tavanına), (Tur Suresi 5)

Artık kabarıp taşma noktasına gelmiş deniz örneğindeki gibi gelişip büyüyen ve kabına sığmayan “İslami harekete” / “yeni oluşuma” da yemin edildikten sonra bu oluşumun yaratıcısı olan Rabbin azabının Mekke müşriklerinin başına mutlaka geleceği vurgulanır. Dahası Mekke müşrik yönetiminin başına gelecek bu yıkım azabını hiç kimsenin engelleyemeyeceği de belirtilir. 

 

6-8- Kabarıp taşan denize andolsun ki, Rabbinin azabı mutlaka vukû bulacaktır ve ona engel olacak hiçbir şey de yoktur. (Tur Suresi 6-8)

 

Yıkım azabının yaşanacağı gün, kıyamette gökyüzünün şiddetle sarsılıp çökmesi gibi Mekke şirk sisteminin de şiddetle sarsılacağı ve dağlar gibi sağlam görülen şirk otoritelerinin yerlerinden oynatılıp yürütüleceği ve dümdüz edilecekleri ihbar edilir.

 

9-10- O gün gök şiddetle sarsılıp çökecek, dağlar da yerlerinden kalkıp yürüyecek. (Tur Suresi 9-10)

 

Yıkım azabının geldiği gün, şirk içerisinde kalmayı tercih ederek Hz.Muhammed’in@ getirdiği ilahi öğretiyi reddedenlerin durumlarının hiç iç açıcı olmayacağı bildirilir. İnkarcıların o gün düşecekleri durum kozmik kıyametteki durumları üzerinden anlatılır. Onların cehennem ateşine sürüklenirken karşılaşacakları bu akıbetlerine ilişkin peygamberimizin ihbarlarını onların sihir diye alay etmeleri dile getirilerek onlara “bu uyarılar sihir miymiş yoksa gerçek miymiş” diye çıkışılacağı bildirilir. Onların bu azgınlıkları nedeniyle azaplarının çok şiddetli olacağı zira bunu hak ettikleri vurgulanır.

 

11-16- İşte o gün batıla dalıp eğlenen yalanlayıcıların vay hâline! O gün onlar (yalanlayıcılar), cehennem ateşine sürüklenip atılırlarken onlara; “İşte bu, yalanlayıp durduğunuz ateştir! Söyleyin bakalım, Acaba bu da bir sihir mi yoksa siz mi görmüyorsunuz? Şimdi girin o ateşe! İster sabredin ister sabretmeyin, artık sizin için birdir. Siz sadece yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz! (Tur Suresi 11-16)

 

Diğer taraftan peygamberimizin davetine icabet eden müminlere ise verilecek nimetler detaylı olarak anlatılır. Onlara ikram edilecek bu nimetler yine kozmik kıyamet sonrasındaki cennet ve cennet yaşamı üzerinden anlatılır. Onlar kendi yurtlarında ve aşiretleri içerisindeyken sırf Resulü Ekrem’e iman ettikleri için korku içerisinde yaşıyorlardı. Ama şimdi Allah’ın Devletinde ve O’nun lütfuyla o korku azabından kurtuldukları kendi dillerinden ifade edilir. 

17–28- Muhakkak ki takvâlı davrananlar cennetlerde ve nimetler içindedirler.  Rablerinin kendilerine verdiği şeylerle mutludurlar ve Rableri onları alevli ateş azabından korumuştur. Onlara “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için!” denilir. Onlar özenle dizilmiş koltuklara yaslanırlar ve Biz onları iri gözlü eşlerle evlendireceğiz. İman edenleri ve iman ederek onların izinden giden soylarını da onların yanlarına katarız ve biz hiçbir kimsenin yaptıklarını eksiltmeyiz. Herkesin geleceği kendi kazandığına bağlıdır. Onlara canlarının istediği meyveler ve etlerden bol bol verdik. Orada kadeh kaldırırlar ama bu içtikleri şaraptan ne saçmalarlar ne de günaha girerler. Sedefteki inciler gibi pırıl pırıl tertemiz genç hizmetçiler onların etrafında dolaşır durur ve kendilerine hizmet ederler. Birbirlerine dönüp konuşurlarken derler ki; “Gerçekten biz daha önce kendi vatanımızda kendi ehlimiz içindeyken bile korkuyorduk. Allah bize lütfetti de iliklere işleyen azaptan bizi korudu. Gerçekten biz daha önce de O’nu çağırıyor idik. Çünkü iyilik yapan ve esirgeyen ancak O’dur.” (Tur Suresi 17-28)

40.1. Mekke Müşriklerinin Yeni Oluşum ile Alay Etmeleri ve Onlara Verilen Cevaplar

Mekke müşrikleri, Hz.Muhammed’e@ peygamberlik vazifesi verildiğinden itibaren kahin, mecnun, deli, büyücü, şair gibi yakıştırmalar yapıyorlar ve böylece halkın ona yönelmesinin önünü kesmeye çalışıyorlardı. Halk bu yaftalamalar nedeniyle O’ndan uzak kalırsa mesajına da uzak kalır ve O’nun hareketi akim kalır diye düşünüyorlardı.

Cenab-ı Hak elçisine ilahi öğretiyi hem kendisi hem de tüm insanlar için bir nimet olarak verdiğini ifade eder. Elçisinin getirdiği vahyi bilgilerle kahinlerin ve mecnunların cinlerden edindiği bilgiler arasında çok büyük fark olduğunu, ayrıca kahinler, şairler ve mecnunların hal ve hareketleri ile peygamberimizin davranışlarının birbirine hiç benzemediğinden hareketle O’nun ne mecnun, ne şair ve ne de kahin olduğunu belirtir. Zaten halktan aklını kullananların da bu ayrımı yapabilecek bir temyiz kabiliyetine sahip olmaları nedeniyle Mekke müşriklerinin halkı O’ndan uzak tutma çabaları boşa çıkmıştır. Öyle ki O’na tabi olanlar ile birlikte sonunda ilahi öğretiye dayalı bir devlet kurma başarılmıştır. Halbuki hiçbir şair, mecnun ya da kahin bir devlet kurmaya muvaffak olamaz. Ayrıca onlar getirdiği bu öğreti nedeniyle zaman içerisinde Hz.Muhammed’in@ başına bazı felaketlerin geleceği beklentisi içerisindeydiler. Ancak onların beklentilerinin boşa çıktığı, bundan sonra da boşa çıkacağı belirtilir.  

Mekke müşriklerinin Hz.Muhammed@ hakkında bir diğer menfi propagandası ise O’nun getirdiği ilahi öğretinin kendi uydurması olduğu ve uydurduğu bu şeyleri sanki Allah’tanmış gibi gösterdiği şeklindeki iftiralarıydı. Bu iftiraları öbürlerinden çok daha ağır bir iftira idi. Zira bununla peygamberimize doğrudan sahtekar demiş oluyorlar.  Cenab-ı Hak onların bu iftiralarına şöyle cevap vermesini söyler; “Mademki bu ayetler öyle herkesin uyduracağı sözlerdir o halde sizde uydurabilirsiniz. Haydi sizde o sözlere benzer sözler söyleyin bakalım.”

29-34- Şimdi Sen onlara hatırlat / uyar bakalım! Rabbinin nimeti / vahyi nedeniyle sana kâhin veya mecnun diyorlardı. İşte görüldüğü üzere sen ne kâhinsin ne de mecnûn. Yoksa onlar: “O bir şairdir, zamanın felaketinin ona ansızın gelmesini gözlüyoruz” mu diyorlar? De ki: “Bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” Onların akılları mı bunu emrediyor yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?  Yoksa “Onu kendisi uydurup (Allah’a isnat ediyor)” mu diyorlar? Hayır onlar inanmıyorlar. Öyleyse, onun gibi bir söz getirsinler, eğer doğru kimseler iseler. (Tur Suresi 29-34)

 

Medinelilerle yapılan anlaşmanın ve kuruluşu gerçekleştirilmekte olan Medine İslam Cumhuriyetinin Mekke’ye bu şekilde açıkça ilan edilmesini müteakiben Hz.Muhammed’in@ hareketine destek verenlerin kurtulacağı, inkar edenlerin / reddedenlerin ise hem bu dünyada hem de ahirette şiddetli azaba uğrayacağının bildirilmesi karşısında Mekke müşriklerinin her zaman yaptıkları gibi alaycı üsluplarla bu oluşumu küçümseyecekleri açıktı. Ve nitekim bu bildirgeden sonra onların risaletin başlangıcından beri yaptıkları alaycı ve aşağılayıcı sözler sarf ettikleri, şımarık, kibirli tavır ve davranış sergiledikleri müteakip ayetlerin vurgularından anlaşılmaktadır.

Onların Hz.Muhammed’in@ hareketini ve yeni oluşumu aşağılamalarına karşılık olarak Cenab-ı Hak onları aşağılayan mesajlarını müteakip ayetlerde inzal eder. Onlara “siz kendinizi ne zannediyorsunuz?” tarzındaki ifadelerle onların aslında hiçbir şey olmadıklarını vurgular. Önce onların hem biyolojik yaradılışlarının hem de toplumsal var oluşlarının kendi iradeleri ile olmadığı, bu hususta kendilerinin hiçbir katkılarının da bulunmadığını açıkça ortaya koyar. Mekke’nin oluşumunda zerre kadar kendilerinin katkıları olmamasına rağmen onlar Medine’deki oluşuma karşı kendilerini nasıl böyle büyük görebiliyorlar ve nasıl bu yeni oluşumu hemen yok edeceklerini iddia edebiliyorlardı. Onlar kendilerini ne zannediyorlardı. Onlar nasıl biyolojik olarak Allah tarafından bir ana babadan yaratıldılarsa Mekke toplumu da aynı şekilde başlangıcı Hz. İbrahim’e kadara giden bir geçmişten yaratılmışlardı. Mekke’nin oluşumunda / kuruluşunda kurucu ideoloji / düşünce şirk ideolojisi değil Allah’ın tevhit ideolojisi idi. Dolayısıyla Mekke müşriklerinin, Mekke toplumunun yaratılmasında hiçbir katkıları yoktur. Kendi kendilerine var olmamışlardır. Onların varoluşlarının esas sebebi geçmişteki ilahi ideoloji idi.

 

35- Yoksa onlar, hiçbir şeysiz / sebepsiz mi yaratıldılar? Yoksa kendi yaratıcıları kendileri midir? (Tur Suresi 35)

Onlara Medine’deki yeni devletin üst yönetiminin teşekkül ettiğini ve bunlar arasındaki ilişkilerin anayasal bir toplumsal sözleşme ile belirlendiği bildirildikten sonra müşriklerin oluşuma burun kıvırma ve küçümsemelerine cevap vermek için “yerleri ve gökleri kendilerinin mi yarattığı” sorularak onlar küçümsenir.

 

36- Yoksa gökleri ve yeryüzünü kendileri mi yarattılar? Hayır, onlar kesin bilgiye erişemiyorlar. / erişemezler. (Tur Suresi 36)

 

Mekke müşrikleri Hz.Muhammed’in@ Medine’deki oluşumun başına geçmesini ve ilahi öğretiyi Medinelilerin kabul ederek Cenab-ı Hakk’ın ihsan edeceği hazinelere talip olmalarını küçümsüyorlardı. Onlar bu oluşumun asla başarıya ulaşmayacağını, müminlerin bekledikleri hazinelere / maddi ve manevi zenginliğe asla kavuşamayacağını alaycı ifadelerle ifade ediyorlardı. Cenab-ı Hak onların bu alaycı ifadelerine aşağıdaki sözlerle karşılık vererek esas onları aşağılar;

“Onlar kendilerini ne zannediyor? Rabbinin dünya ve ahiret hazineleri onların tasarrufunda mı? Onlar mı paylaştırıyorlar? O’nun kendilerine ihsan ettiği az bir miktar mal, servet ve iktidara dayanarak tüm kâinatın servetinde de söz sahibi olduklarını mı zannediyorlar? Sanki Cenab-ı Hak hazinelerini / servetini / kainattaki tüm egemenlikleri kendilerine vermiş de kendileri diledikleri şekilde tasarruf ettiklerini mi düşünüyorlar?”  

 

37- Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? veya o hazinelerin sahibi / hâkimi onlar mı? (Tur Suresi 37)

 

Müteakip ayetlerde Mekke müşriklerinin aşağılanmasına şöyle devam edilir;

“Onlar Cenab-ı Hakk’ın kainattaki işleyişin nasıl olduğunun / nasıl olacağının takdir edildiği, vazifelerin taksim ve tahsis edildiği meclislerde kendilerine bir makam tahsis edildiğini mi zannediyorlar? Madem ki onlar Medine’deki yeni oluşumun dağılıp gideceğini ve hem Resulü Ekrem hem de müminlerin helak olacaklarını iddia ediyorlar, o halde ilahi / sosyolojik kuralları o meclislerde dinleyerek iyi öğrenmiş olanlar bu iddialarını destekleyecek deliller getirsinler bakalım.” 

Diğer bir ifadeyle, müşriklerin sosyolojiyi iyi bildiklerini söyleyen ileri gelenlerinin Medine’deki oluşumun sürdürülebilir olmadığı konusundaki iddialarını desteklemek için kanıtlarını ortaya koymaları gerektiği bildirilir.

38- Yoksa onların orada konuşulanları dinledikleri merdivenleri mi / makamları mı var? Öyleyse dinleyenler, açık bir delil getirsin bakalım. (Tur Suresi 38)

Mekke müşriklerinin bir diğer büyüklenme aracı müminlerin zayıf ve kendilerinin çok güçlü oldukları savıydı. Bunu Allah yanlılarının kızlar gibi zayıf, kendilerinin ise güçlü olduklarını ifade etmek için güç sembolü olan oğulların kendilerine ait olmasıydı. Melekler Allah’ın kızlarıydı, onlara taptıklarını söylerlerdi ama kendi kızları olunca güç kaybedeceklerini düşünerek yüzleri kızarır ve onlardan kurtulmak isterlerdi. Ama oğul müjdelenince güç kazanacakları için mutlu olurlardı. İşte kız ve oğulların değerlendirmesinde kendilerini güçlü görmelerinin sembolü olarak oğulları kendilerine nisbet ederken savaşçı ve üretim gücünün kendilerine ait olduğunu, müminlerin ise zayıflığını kız metaforu ile Allah’a nisbet etmekteydiler. Cenab-ı Hak, onların bu değerlendirmeleri ile alay edilmesini aşağıdaki ayet ile dile getirir;

 

39- Yoksa kızlar O’nun, oğullar sizin mi? (Tur Suresi 39)

 

Mekke müşriklerinin Hz.Muhammed@ ve müminleri aşağılamak için söyledikleri bir diğer husus; O’nun çağırdığı ilahi nizama uymanın bir bedeli vardı ve onlar bu bedeli ödemeye kalkacak olurlarsa çok büyük bir yükün altına gireceklerdi. Peygamberimizin onlardan talep ettiği bedel onlara çok ağır bir yük getiriyordu. Onlar Hz.Muhammed’in@ aslında doğru söylediğini biliyorlardı. Fakat iman ettikleri takdirde ödeyecekleri bedel onları korkutuyordu. Onlar O’na iman ettikleri takdirde bedevi Araplara karşı savaşmayı göze alabilirlerdi fakat bu işin (tevhit olma) Arap yarımadası ile sınırlı kalmayacağını biliyorlardı. İslam Cumhuriyetinin sınırları zamanın süper güçleri olan Bizans ve Sasani (Pers) imparatorluğunun sınırlarına dayandığı zaman bu süper güçlerle nasıl boy ölçüşeceklerdi. Cenab-ı Hak, aşağıdaki ifade ile müşrikler kendilerini müminlerden ne kadar üstün görerek kibirlenseler de aslında ne kadar zayıf ve aşağılık olduklarını ortaya koyar. Zayıf gördükleri müminler Resulü Ekrem’in çağrısına uyarak bu bedeli ödemeyi göze alırken kendilerini güçlü gören müşrikler ise bu bedeli ödemeyi göze alamamaktadırlar. Halbuki iman etseler Cenab-ı Hak onlara yardımını esirgemez ve işlerini kolay kılar.  Böylece onlara yine “siz kendinizi ne zannediyorsunuz?” denilmektedir.

 

 40- Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Bu yüzden onlar, borçtan dolayı ağır bir yük altına mı girdiler? (Tur Suresi 40)

 

Cenab-ı Hak, müminlerin geleceği ile ilgili Mekke müşriklerinin karanlık tablolar çizmelerine cevap olması ve onlarla alay etmek için geleceği kendilerinin belirlemediğini ifade eden aşağıdaki ayeti de inzal eder. Bu ayetle onlara “siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Sanki geleceği siz mi belirliyorsunuz? Geleceğe yönelik karar vermede kendinizi yetkili mi görüyorsunuz?” şeklinde çıkışılır ve onlar büyüklenmeleri nedeniyle aşağılanır.

 

41- Yoksa gayb / gelecek onların yanındadır da onlar mı yazıyorlar? (Tur Suresi 41)

 

Gelinen aşamada Hz.Muhammed’in@ Medine'de yeni bir oluşumun başına geçeceği ortaya çıkınca O’nu engellemek için O’na bir suikast yaparak öldürmeyi konuşmaktadırlar. Cenab-ı Hakk, onların bu girişimlerinden elçisini ve tüm Mekkelileri aşağıdaki ve başka ayetlerle haberdar ettiği gibi onların bu girişimlerinin kendi ayaklarına dolanacağını ihbar eder.

 

42- Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat tuzağa düşecek olanlar o kafirlerdir. (Tur Suresi 42)

                        

Mekke müşriklerinin kendilerini büyük ve güçlü görmelerine rağmen Allah’ın gücü karşısında hiçbir şey olmadıklarını ifade eden sözlerin sonuncusunda Cenab-ı Hak, onlara kendisinden başka ilah / ilahları olup olmadığı sorusu ile onları aşağılar.  Onların ilah olarak vehmettikleri güç, ordu ve otoriteler ile Allah kıyaslandığında Cenab-ı Hakk’ın kıyas kabul etmez bir şekilde ortak koşulan şeylerden yüce olduğu bildirilir. Böylece onların o noktada hiçbir tutunacak dalları kalmaz ve onların büyüklenmeleri ile alay edilerek onlar aşağılanmış olurlar.

43- Yoksa onların Allah'tan başka bir ilahı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. (Tur Suresi 43)

                                                                                      

Cenab-ı Hak, Mekke müşriklerinin kapıldıkları bu kibir ve gururlarının kendilerini helak oluşa götüreceğini ihbar eder. Onlar bu büyüklenmenin sarhoşluğuna kendilerini öyle kaptırırlar ki Medine İslam Cumhuriyeti ile yapacakları mücadele sırasında onların başlarına göz göre göre azap / yıkım / mağlubiyet gelecek olsa bile onların bunu göremeyeceklerini ifade eder. Hatta onların bu azabı rahmet (üst üste yığılmış yağmur bulutları metaforu) sanacaklarını bildirir.

 

44- Eğer onlar gökten bir parçanın / azabın inmekte olduğunu görseler bile, “Üst üste yığılmış bulutlardır” derler. (Tur Suresi 44)

                                                                                                                    

Bu nedenle Cenab-ı Hak Elçisine ve müminlere Mekke müşrikleri ile aralarını ayırmaları, onlardan uzaklaşıp onları terk etmelerini emreder. Ta ki onların şirk sistemlerinin yıkılıp devrilecekleri güne (Mekke'nin fethine) kadar onlarla herhangi bir birlikteliklerinin olamayacağını / olmaması gerektiğini bildirir. Onların yıkım azabına çarptırılacakları güne kadar kuracakları hiçbir tuzak, hile ve baskınların kendilerine hiçbir fayda vermeyeceğini ve onlara hiçbir şekilde yardım da yapılmayacağını belirtir. Cenab-ı Hak, onların şirk sistemleri ile birlikte yıkılıp yok edilecekleri bu azaptan önce daha yakın azap / yenilgi (Bedir yenilgisi) tadacakları ihbarını da yapar.

 

45-47- Artık yıkılıp devrilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar onları terk et. O gün onlara tuzakları hiçbir fayda vermez ve onlara yardım da edilmez. Muhakkak ki zulmedenlere bundan daha yakın / önce bir azap daha var. Ama onların çoğu bilmiyor. (Tur Suresi 45-47)

Cenab-ı Hak, Mekke müşriklerinin yıkım azabına ilişkin ihbar ettiği hükmün gerçekleşeceği güne kadar elçisinin ve müminlerin sabrederek mücadele etmeleri talimatını verir. Bu mücadele neticeleninceye kadar da Hz.Muhammed@ ve müminlerin koruma altında olacağı kendisinin gözü önünde olması ile anlatılır. O, elçisinden hicret ederek Medine İslam Cumhuriyetinin başına geçip Mekke yönetimine karşı harekete geçeceği zaman, kendisine yönelmesi ve daima kendisini tesbih etmesini talimatlandırır. Cenab-ı Hak, karanlık günler geçerken ve yıldızlar batıp aydınlık gün başlarken de Rabbe yönelmekten geri durmamasını yani her zaman kendisine yönelip her zaman kendisini tesbih ederek mücadelesini yürütmesini emreder.

48-49- Şimdi sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Çünkü muhakkak ki sen Bizim gözümüzün önündesin. Kalktığın zaman / harekete geçtiğin zaman Rabbine yönelerek O’nu tesbih et.  Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da Rabbine yönelerek O’nu tesbih et! (Tur Suresi 48-49)

 

40.2. İslam Cumhuriyetinin Kuruluşu Engellenemez

 

Son Akabe biatı sonrasındaki gelişmeler Mekkeli müşriklerin kıyametini haber vermektedir. Tıpkı kozmik kıyamet ile insanlar nasıl kuşatılacak ve dehşetli bir yok oluşla karşı karşıya geleceklerse aynı şekilde Medine İslam Cumhuriyetinin kuruluşuna ilişkin bu gelişmelerle Mekkelilerin de yok oluş / yıkılışları gerçekleşecektir.  Böyle bir olaydan Mekke’lilerin haberi olmuştu ve bu haber herkese ulaşmıştı. Cenab-ı Hak Gaşiye Suresini inzal eder ve elçisine “sana böyle bir haber geldi mi” diye vahyederek konuya girmesini bildirir. Surenin girişindeki bu soru, aslında herkesin gayet iyi bildiği bu gelişmeler üzerinden Mekke müşriklerinin karşılaşacağı sonuçlara / akıbete işaret ederek onlara yapılacak ikazların giriş cümlesidir.

Rahman Rahim Allah Adına                               

1 – Herkesi kuşatan olayın haberi sana geldi mi? (Gaşiye Suresi 1)

Cenab-ı Hak, Mekkeli müşrikleri uyararak onların Hz.Muhammed@ ve müminlere karşı yürüttükleri muhalefetin başarısız kalacağını, yenilip zelil olacaklarını haber verir. Onların bu mücadelenin sonunda içlerini kasıp kavuran mağlubiyetin ateşine atılacakları ifade edilir. Onların kendilerini asla geliştirmeyecek, büyütmeyecek ve acı verecek kuru diken gibi rızıklarla ancak varlıklarını sürdüreceklerine işaret edilir. Bu dünya da böyle azapla yüzyüze gelecek olan müşrikler ahirette de cehennem ateşi ve kaynar su azabına ek olarak açlığı gidermeyen acı diken verileceği ve acı üzerine acı ile cezalandırılacağı bildirilir.

2-7- Yüzler var ki, o gün zillet içerisinde öne eğilmiş.  O kişiler çalışmış, çabalamışlar ama boşa yorulmuşlardır. Çünkü onlar kızgın bir ateşe atılacaklar, kızgın bir kaynaktan su içirilecekler. Onlara beslemeyen ve açlığı da gidermeyen kuru bir dikenden başka yiyecek yoktur. (Gaşiye Suresi 2-7)

Diğer taraftan Cenab-ı Hak, elçisinin izini takip edenleri ise mutlu bir geleceğin beklediğini müjdeler. Bu müjde kapsamında;

“Onlar hak, adalet, merhamet, tevhit ve doğruluk için yaptıkları mücadelenin karşılığı olarak bu dünya da üstün makamlar elde edecekler. Onlar sahip oldukları makamın hakkını verecekler ve batıl / boş / insanların kötülüğüne işlerle uğraşmayacaklar. Onlar insanların ihtiyaçlarını giderecek, sorunlarını çözecek toplantılar yapacaklar ve toplantılarında sürekli hayırlı işleri konuşacaklar. Onlar bu hizmetleri nedeniyle elde ettikleri makamlarında her türlü konforu yaşayacaklardır. Bu konforlu yaşam bütün müminler için sağlanacaktır.  Ahirette ise cennetlerde ağırlanacaklar. Dünya da iken edindikleri konforun çok üzerinde bir konfor ve mükemmelliklerle karşılaşacaklardır.”

8-16- Yüzler de var ki, o gün mutluluktan parıldayan. O kişiler çalışıp çabalamalarından dolayı sevinçlidirler.  Çünkü onlar yüksek bir cennettedirler / makamdadırlar.  Orada boş / batıl / kötü / faydasız söz işitilmez.  Orada sürekli akan bir kaynak vardır. Orada yüksek / yüce divanlar, makamlar, önlerine sunulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır. (Gasiye Suresi 8-16)

Cenab-ı Hak, Mekke müşriklerinin Medine’deki oluşumlar nedeniyle felaketlerin kapıda olduğunu ve toplumsal yıkılış azabı ile kuşatılmışlıklarını anlamaları için tabiattaki yaratılış örnekleri üzerinden çevrelerindeki toplumsal gelişme ve değişikliklere dikkatlerini çeker.

Tıpkı bereket getiren bulutların meydana gelmesi gibi gittikleri topluluğa bereket veren / verecek olan, onlara hayat veren müminler yetişmiş ve çevreye yayılmıştır. Onlar gittikleri / gidecekleri Medine’ye barış, selamet, huzur, bolluk, bereket ve medeniyet getireceklerdir. Yine gökyüzünün yükseklerde yaratılması gibi Medine’de İslam Cumhuriyetinin yönetimi kurulmaktadır. Bu devlette dağların kazıklar gibi yeryüzüne çakılması ve yeryüzünde denge oluşturması misalindeki gibi müminlerin yetişmiş ileri gelenleri de Medine ülkesinde güçlü otoriteler olarak yerlerini alacaklar ve İslam / barış toplumunda dengeyi oluşturacaklardır. Mekke’deki müminlerinde önce Habeşistan’a arkasından Medine'ye hicret ederek ülkeye / arza yayılmaları, yeryüzünün yayılması metaforunda anlatılır.

Tabiattaki olaylar üzerinden anlatılan Medine’deki bu oluşumları, Mekkelilerin neden dikkate almadıkları sorgulanır. Halbuki hicret eden müminlerin orada yaptıklarını Mekkeliler dikkate alsalar kendilerini kuşatmakta olan felaketi de kavrayacaklar ve ona göre hareket edeceklerdir. Fakat onlar bu gelişmelerden ibret almıyorlar. Gururları onların gözlerini adeta kör etmiştir.

 

17- 20- Peki onlar (yeniden dirilişe inanmayanlar) yağmur yüklü bulutlara bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmış? Gökyüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş? Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmiş?  Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?  (Gasiye Suresi 17-20)

 

Cenab-ı Hak, elçisine yine de hatırlatmayı bırakmaması, her halükârda uyarısını sonuna kadar yapmasını bildirir. O elçisinden insanlara kendilerine verilen iradeyi kullanmaları ve serbest bir seçimle tercihlerini yapmaları için daima fırsat tanınmasını ister. Muhatapların zorla, zorlayarak fikirlerini, düşüncelerini değiştirmelerini değil serbest bir seçimle akıl, mantık çerçevesinde seçimlerini yapmalarını ister. Bu husus Hz.Muhammed’in@ zorba olmadığını ve sadece bir hatırlatıcı olduğunu bildirerek ifade eder. Fakat diğer taraftan elçisinin onları bekleyen feci akıbetlerini haber vererek uyarmaya devam etmesi konusunda talimatını da verir. Ayrıca onlar tüm uyarılara rağmen inatla zulümlerinde devam etseler bile toplumsal dönüşüme engel olamayacaklarını, sonunda dönüşün Allah’ın nizamına olacağını ve hesaba çekildikten sonra onların şiddetli bir azapla cezalandırılacaklarını bildirir. Bu bildirim ahirette insanların Allah’a dönüşlerinin kaçınılmaz oluşu ve ilahi mahkemede yargılanıp büyük bir azapla cezalandırılacakları haberi ile anlatılır. 

 

21-26- Sen hatırlat! Çünkü sen sadece bir hatırlatıcısın. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Dikkat edin! Kim yüz çevirir ve inkâr ederse o takdirde Allah, onu en büyük azap ile cezalandıracak. Muhakkak ki onların dönüşleri yalnızca Bizedir.  Sonra, onların hesabı da muhakkak ki Bize aittir. (Gasiye Suresi 21-26)

bottom of page