BÖLÜM 19
YENİ REFORMLAR
19.1. Medine’nin Yaşadığı Kriz
Nadir oğulları ile yapılan savaştan zaferle çıkılması ve onların Medine’den çıkarılması, Uhud yenilgisinin, Reci ve Bi’rimaune facialarının toplumda açtığı yaraları kapatma hususunda iyi bir moral ve motivasyon kaynağı olmuştu. Diğer taraftan bu süreçte Hz.Muhammed@ savaşın meydana getirdiği sosyal yaraları sarmak için olanca gücüyle çalışıyordu. Çevresindeki müminler de O’na yardımcı olmak için gayret gösteriyorlardı. Bu uğraşlar kapsamında borçların faizleri kaldırılırken, borç anaparalarının ödemeleri yeniden yapılandırılmış ya da bağışlamaya teşvik edilmişti. Savaş mağdurlarının ihtiyaçlarını karşılamak için Yahudilerden faizli kredi bile talep edilmişti.
Ancak kısa vadeli bu tedbirler toplumdaki gelecek endişelerini kaldırmak için yeterli değildi. Zira Uhud savaşında 70, Reci katliamında 7, Bi’rimaune katliamında 69 ve bu süreçteki seferlerde verilen şehitler toplamı 150 kişiyi geçmişti. Kısa bir zaman aralığında meydana gelen bu kayıplar Medine’nin ekonomik ve sosyal yapısında çok büyük bir boşluk meydana getirmişti. Şehitlerin aileleri ve çocuklarının sahiplenilmesi ve geçimlerinin sağlanması için onların bıraktıkları ticarethanelerin, hayvan sürülerinin, bağ / bahçe / tarlaların üretim ve hizmetlerine devamının sağlanması şarttı. Medine ekonomisinde önemli bir yeri olan bu üretim ve hizmetlerin devamlılığı aynı zamanda İslam Cumhuriyetinin varlığı için de çok önemli idi. Şayet yaklaşık 150 ekonomik kaynak kuruyacak olursa, Medine İslam Cumhuriyeti mücadelesi için ihtiyaç duyduğu gelirlerden de mahrum kalacaktı. Şehitlerin aile ve çocuklarının ise bu ekonomik kaynakları sürdürebilmesi oldukça zordu. Diğer taraftan Nadir oğullarından kalan hurma bahçelerinde ve tarlalarında üretimin devam etmesi için de insan gücüne ihtiyaç vardı.
Medine toplumunun içine düştüğü bu toplumsal ve ekonomik krizi atlatmak için reformlara ihtiyaç vardı. Medine adeta bir deprem yaşıyordu. Ard arda gelen yıkıcı sarsıntılar toplumu şaşkına çevirmişti. “Neler oluyordu? Bu felaketlerin altından nasıl kalkılacaktı?” Herkes şaşkındı. Fakat Cenab-ı Hak, krizi atlatmak için geçici tedbirlerle birlikte sorunların asıl kaynağına ilişkin köklü çözümler sunan toplumsal reformlarını bildirecekti. Ama önce toplumun halihazırda yaşadığı sarsıntıyı ortaya koymak ve krizlerden çıkış yolunun bu reformlardan geçtiğini haber vermek için Zilzal Suresini inzal etti. Daha sonra bu reformlarını Nisa Suresi kapsamında haber vermeye başlayacaktı.
Cenab-ı Hak, Zilzal Suresi’nin ilk ayetlerinde Medine toplumunun arda arda sarsılmasını bir depreme benzetir ve insanların şaşkınlığını dile getirir. Fakat bu sarsıntının aynı zamanda tıpkı depremle yer kabuklarındaki sıkışmışlığın gitmesi ve tekrar istikrarın sğlanmasında olduğu gibi Medine toplumu da bu sarsıntının ardından toplumsal sorunlarından kurtulacak ve istikrara kavuşacaktır. Zira bu sarsıntının akabinde Allah, krizleri çözecek ve toplumu ıslah edecek çözüm önerlerini bir bir vahyederek bildirecektir.
Rahman Rahim Allah Adına
1-5- Yer (Ülke) şiddetle sarsıldığı, yüklerinden kurtulduğu ve insanın, “Buna (yere / ülkeye) ne oluyor!” dediği zaman. İşte o zaman Rabbinin vahyettiği şekilde arza / ülkeye değişim haberleri anlatılacaktır. (Zilzal Suresi 1-5)
Cenab-ı Hakk’ın bildireceği bu reformlar uygulanmaya başlayınca topluma adalet hakim olacak ve insanlar yaptıkları her eylemin karşılığını alacaklardır. Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun mükafatını, kimde zerre kadar kötülük yaparsa onun cezasını görecektir. Kimseye haksızlık yapılmayacak, herkes işlediği fiilin bedelini görecektir. Böylece toplumda sıkıntıların / sorunların esas kaynağı kurutulacak ve toplum huzura kavuşacaktır.
6-8-İşte o gün insanlar, yaptıklarının sonuçları kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük toplanacaklar. Kim zerre miktarı bir iyilik işlemişse onu görecek, kim de zerre miktarı bir kötülük işlemişse onu görecektir. (Zilzal Suresi 6-8)
Cenab-ı Hak, krizi çözecek reformların yapılacağını böylece bildirdikten sonra sıra bu reformların açıklanmasına gelmiştir.
19.2. Şehit Ailelerini Bekleyen Tehlike
Yukarıda Medine’nin içine düştüğü krize değinilmişti. Eğer gerekli tedbirler alınmayacak olursa kriz felaketle sonuçlanabilirdi. Gelinen aşamada şehit ailelerini bekleyen çok önemli bir tehlike mevcuttu. Zira hâlihazırda cari olan töreye / geleneğe göre, güçlü olanın zayıfları ezmesi yasal ve normaldi. Bu töre / gelenek uyarınca kabile ileri gelenleri ve güçlü kişiler, ölen erkeklerin geride bıraktıkları ekonomik değerleri / malları kendi kabilesi içerisinde tutmak için dul kalan kadınları kabile içerisinden erkeklerle evlendiriyorlardı. Bu töre / gelenek değiştirilmediği ve gerekli tedbirler alınmadığı takdirde güçlü kişiler şehitlerin mallarına konacaklar ve onların miraslarını kendi malı gibi tasarruf edeceklerdi. Şehitlerin kadınlarına ve çocuklarına mirastan pay verilmeyecekti. Mevcut geleneklerde / törelerde gerekli reformlar yapılmadığı takdirde şehitlerin kadınlarını kendi aşiret üyelerine mehirsiz olarak nikâhlayacaklardı. Onların aşiret dışından başkaları ile evlenmelerine de müsaade etmeyeceklerdi. Şayet izin verecek olurlarsa onların mehirlerini kendileri alacaklar ve bu kadınlara o mehirden asla bir pay vermeyeceklerdi. Hatta kocası ölen kadınların kocasından kalan mal başkasına gitmesin diye bu kadınları üvey oğullarına bile nikâhlayacaklardı.
Aynı husus yetim kalan kızlar içinde geçerli idi. Mevcut geleneğe göre şayet yetim kızlar aşiret içerisinden birileri ile evlendirilecek olursa mehirleri asla kızlara verilmeyecekti. Bu yetim kızlar aşiretin dışından birisi ile evlendirilecek olursa o takdirde mehir yetim kızların kendisine değil velisi olan aşiretin güçlü kişisine verilecekti. Cari olan bu kurallara göre şehitlerin aileleri ve yetim kızları büyük bir haksızlıkla karşı karşıya idi.
Yine cari olan töre / geleneğe göre aşiretlerinin güçlü otoriteleri erkek olsun kız olsun yetimlere babalarından kalmış malları büyüyüp reşit hale geldikleri zaman bile onlara geri vermezlerdi. Zira o zamana kadar onların tüm mirasını harcarlar ve yetimlerin hayata sıfırdan başlamalarına sebep olurlardı. Peygamberimizin yetim olması ve hayata sıfırdan başlaması hatırlanacak olursa bu törenin şehitlerin yetimlerini bekleyen tehlikenin boyutları daha iyi anlaşılabilir.
19.3. Medine İslam Cumhuriyetini Bekleyen Tehlike
Hâlihazırda cari olan bu cahiliye kuralları gereği şehitlerin bıraktıkları malların aşiretlerin ileri gelenleri tarafından paylaşılacağı açıktı. Bu nedenle şehitlerin ailelerine sahip çıkılması ve onları bu geleneklere kurban vermemek gerekiyordu. Aksi takdirde İslam Cumhuriyeti için canlarını vermiş yiğitlerin hayattayken üzerine titredikleri eşleri ve çocukları mağdur ve perişan duruma düşeceklerdi. Onlar hem canlarını verecekler hem de aile ve çocukları mağdur olacaktı. Hak, adalet, mazlumu ve masumu korumayı kendine ilke olarak seçmiş bir dinin / dünya görüşünün bu zulme kayıtsız kalması düşünülemezdi. Bu nedenle acilen tedbirler alınmalıydı.
Ayrıca ilkesi ile çelişen bir idarenin yaşama şansı olamazdı. İlke ve esasları için canını vermiş bağlılarının hukukunu koruyamayan bir idarenin çok kısa zamanda yıkılacağı da muhakkaktı. Müşriklerin, Yahudilerin ve münafıklarında beklentileri buydu. Şehitlerin bıraktıkları kadınların ve çocukların haklarını koruyamayan bir idarenin gelecekte onlardan kendisine bağlılık göstermesini beklemek hayaldi. Hatta gelecekte belki de en şiddetli düşmanlar ve intikamcılar o mağdurlar arasından çıkacaktı.
19.4. Kabileden Cumhuriyete Geçiş İçin Reformlar
Şehitlerin geride bıraktıkları aile ve ciğerparelerinin haklarının korunması, bu vesileyle toplumun yeniden dizayn edilerek şirk tortularının temizlenmesi ve İslam Cumhuriyetinin bekası için acilen toplumda sosyal bir reform yapılması zorunlu idi. Gelinen aşama İslam’ın ilkelerine göre sosyal reform yapmak için de çok uygun bir ortamdı. Yapılacak sosyal reformlar, hem savaşın yaralarını saracak hem de kabileci şirk sisteminin meydana getirdiği sosyal yapıyı tevhidi sistemin öngördüğü sosyal adalet prensibine uygun bir yapıya dönüştürecekti.
İşte bu nedenlerle Cenab-ı Hak elçisine yol gösterdi ve acilen şehitlerin geride kalanları için alınması gereken tedbirleri bildirdi. Bu tedbirlere ilişkin talimatların yanında toplumda sosyal adaleti temin için miras hukukunda da reform yapan düzenlemeleri, öğüt ve uyarıları bildirdi.
Cenab-ı Hak, talimat ve reformları bildirirken temel prensibi şöylece ortaya koydu: “Toplumdaki her bireyin aynı haklara sahip olduğu, herkesin bir olduğu, toplumdaki zayıf ve güçsüz bireylerin haklarının korunması ve gözetilmesi gerektiği ve Allah’tan korkularak yetimlerin haklarını çiğnemekten kaçınmaları gerektiği vurgulandı.”
Cahiliyeden kalan kabile gelenekleri sanki akrabayı koruyormuş gibi gözükse de onların haklarını gasp ederek en büyük tecavüzü gerçekleştiriyordu. Bu nedenle Cenab-ı Hak, reform paketini açıklayan hükümlerini Nisa Suresi ile bildirirken akraba hukukunu çiğnemekten korkulmasını emretti ve şu talimatları bildirdi;
-
Allah’tan korkularak akraba haklarına riayet edilmesi,
-
Yetimlerin mallarının kendilerine verilerek onların haklarına tecavüz edilmemesi,
-
Yetimlerin anaları ile evlenilerek yeni aile yapılarının oluşturulması ve böylece şehitlerin aile yapılarının korunması,
-
Yetim kızlarla malları için nikâhlanılmaması, onların üzerinden mal edinme sevdasına düşülmemesi ve bunları yapmak yerine başka kadınlarla evlenilmesi,
-
Yetimlerin anaları ile oluşturulacak yeni aile yapısında yetimlerin yetiştirilmesi, onlar büyüyünceye kadar mallarının ekonomik üretimdeki yerinin korunması, yeterli olgunluğa eriştiğinde de haklarının kendilerine hemen teslim edilmesi,
-
Yetimlerin malları verilirken şahit bulundurulması,
-
Miras paylaşımı sırasında fakirlerin de hazır bulundurulması ve onlara da mirastan pay verilmesi.
Cenab-ı Hak, yetimlerin hakları konusunda talimatları verirken ivedi bir tedbir olarak şehitlerin dul eşlerinin ikişer üçer ve dörder olarak ayrılması ve mümin erkeklerin hem kendi ailelerini hem de şehitlerin ailelerini ve üretim araçlarını yönetebileceği kadar onlarla evlenmelerini emretti. Böylece İslam Cumhuriyetinin şehit ailelerine sahiplenmelerini ve koruma altına alınmasını sağladı. ([1]) Bu düzenleme bir erkeğin en fazla kaç kadınla evlenebileceğini belirlemek amacıyla değil yetim ve dulların haklarının korunmasını amaçlıyordu. Ayrıca bu düzenleme ile eşsiz kalan kadınların geçimlerinden sonra en önemli ihtiyacı olan cinsel ihtiyacının da meşru bir şekilde giderilmesi ve böylece toplumda fuhşun önlenmesini de temin etmektedir. Bununla beraber o dönemin olağanüstü şartlarının getirdiği sorunlar bu düzenlemelerle çözüldükten sonra aynı düzenlemeler sonrasında İslam Toplumunun sivil yaşamının temel düzenlemeleri haline gelmiştir. İslam hukukunda bir erkeğin en fazla dört kadınla evlenebileceği sınırı bu düzenlemenin barış zamanına yansımasından başka bir şey değildir.
Cenab-ı Hakk’ın bu talimatları ile şehitlerin ailelerini yönetme konusunda endişesi olanın en azından bir şehit ailesini nikâhlamasını ya da idareye sığınmış / hicret etmiş dul kadınlardan birisini alması istenmiştir. Yönetme burada sadece kadınları değil onlara ait mülkleri yani üretim araçlarını faaliyette tutma olarak değerlendirilmelidir.
Böylece şehitlerin yetim kızlara mal gibi muamele ederek onların iradesi dışında aşiretlerinin diğer fertleri ile evlendirilmek suretiyle ya da başka kabileden insanlarla evlenmeleri engellenerek onlar üzerinden kabile reislerinin mehir kazancı elde etmelerinin önüne geçildiği gibi yetimlerin mallarına ve kendisine el konulmasının da önüne geçildi. Cenab-ı Hakk’ın bu talimatları üzerine şehit aileleri başka bir mümin erkek ile evlenerek, yuva (çocuklar) dağılmamış, mallar korunmuş ve ailenin ekonomik sistemleri devam ettirilmiş oldu. Böylece toplum olarak ekonomik gerilik yaşanmadı ve müminler yoksul ve muhtaç hale gelmediler. Yetim kızlarla aşiret içinden evlenerek mallarına konmak isteyen kişilere de onların haklarını ihlal edeceklerine başka kadınlarla evlenmeleri istenerek yetim kızlar korundu ve aşiret kimliği yerine İslam Cumhuriyeti üst kimliği ile koruma altına alındılar.
Bu düzenlemenin en önemli hedefi ise şirk sisteminin getirdiği «güçlünün zulümle haksızlıkla zayıflara hakimiyeti» yerine «adaletin hâkim olduğu, herkesin haklarının korunduğu» İslami Cumhuriyet Sistemine geçiliyor olmasıydı. ([2])
Rahman, Rahim Allah Adına
1- 6- Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden sakının. O’nun adı ile / O’nun yasalarına göre birbirinizden talepte bulunduğunuz Allah'tan sakının da akrabalık hukukunu ihlal etmeyin. Muhakkak ki Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. O halde yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur. Eğer ki yetim kızlara / yetimlerin kadınlarına (yetimlere bakmak zorunda kalmış kadınlara) haklarının verilmemesinden korktuysanız o takdirde kadınlardan / yetimlerin kadınlarından hoşunuza gidenlerinden ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikah akdiyle korumanıza alın. Şayet adaleti gözetemeyeceğinizden korkuyorsanız, en azından onlardan birini ya da himayenizde bulunan / mülteci durumundaki bir kadını (nikah akdiyle korumanıza alın). Bu, yoksul duruma düşmemeniz için en uygun yoldur. (Evleneceğiniz ) bu kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Şayet kendi rızalarıyla alacaklarından bir kısmını size bağışlarlarsa onu afiyetle, çekinmeden yiyin. Allah'ın, koruyasınız diye sizin sorumluluğunuza verdiği / kaim kıldığı (vekil / yönetici kıldığı) malları henüz reşit olmamış yetimlere vermeyin. Fakat o mallarla onları rızıklandırın (besleyin), giydirin ve onlara güzel söz söyleyerek onların gönüllerini hoş tutun. Sorumluluğunuz altındaki yetimleri evlilik çağına gelinceye kadar sıkı bir eğitim vererek olgunlaştırın. Kendilerinde aklını kullanabilecek olgunluğa geldiğini gördüğünüz zaman da onların mallarını kendilerine hemen teslim edin. Onlar büyüyecekler de mallarını geri alacaklar diye onların mallarını saçıp savurup yemeyin. Kim zengin ise iffetli davransın ve onların mallarından yemesin. Kim de fakir ise o takdirde o da örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekilde onların mallarından faydalansın. Onlara mallarını teslim ederken teslimatı şahitler huzurunda yapın. Hesap sorucu olarak Allah yeter. (Nisa Suresi 1-6)
19.5. Miras Hukuku Reformu
Cenab-ı Hak, yetimlerin haklarının korunmasına ilişkin sosyal düzenlemeleri bildirdikten sonra İslam Toplumu için kalıcı bir miras düzenlemesini inzal etti. Ölen bir erkeğin geride bıraktığı ailesinin haklarının korunması için miras hukukunun düzenlenmesi ve bu düzenleme ile toplumdan dışlanan kadınlara pay ayrılması en önemli reformlardandı.
Bu düzenlemeler sonucunda cahiliyeden kalma kabile kuralları kaldırılmış, yerine Tevhit toplumuna geçişi sağlayan uygulamaların kapısı açılmıştır. Böylece kabile ve aşiretlerin o zamana kadar cari olan töreler ile hareket ederek yetimlerin ve kadınların mülklerine el koymalarının önüne geçilmiş ve yetimlerin haksızlığa / zulme uğramaları endişeleri ortadan kaldırılmıştır.
Bu düzenlemelere ait uygulamaların sorumluluğu da İslami idareye verilmiştir. Bu düzenlemeleri ihlal edenlere ahirette cehennem azabı ile dünya da ise İslam Cumhuriyetinin uygun göreceği cezalar ile cezalandırılacağı bildirilmiştir. Söz konusu düzenlemeleri Cenab-ı Hak aşağıdaki ayetlerle bildirmiştir;
7-14-Ana-baba ve akrabaların ölüp de geride bıraktıkları terekeden / mirastan erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabaların ölüp de geriye bıraktıkları terekeden / mirastan kadınlar / kızlar için de az veya çok bir pay vardır. Bu taksimat Allah’ın bir hükmü olarak farz kılınmıştır. Miras taksimi sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar hazır bulunursa zaman onları da rızıklandırın ve onların gönlünü alacak güzel söz söyleyin. Kendileri öldüğü zaman arkalarında zayıf, güçsüz ve çaresiz çocuklar bıraktıkları takdirde onlara haksızlık yapılmasından endişe edecek olanlar, yetimler ve dullarla ilgili de aynı endişeyi duysunlar ve ürpersinler! Allah’tan korksunlar ve onlara doğru / güzel / olgunlaştırıcı / güven telkin edici söz söylesinler. Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, kesinlikle karınlarına ateş yemişlerdir. Onlar yakında alevli ateşe atılacaklardır. Allah evlatlarınız arasındaki miras taksimini şöyle yapmanızı emrediyor. Erkeğin payı iki kadının payı kadardır. Eğer ikiden fazla kadın varsa ölenin geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer varis bir tek kadınsa, terekenin yarısı onundur. Ölenin bir çocuğu varsa, bıraktığı mirastan, ana-babasının her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis olmuşsa, anasına üçte bir düşer. Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdir. Bütün bu taksimat, ölenin yaptığı vasiyet ve borçlar terekeden düşüldükten sonra yapılır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size yarar bakımından daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. Bu taksimat Allah tarafından size farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, en hikmetli yasa koyandır. Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa o zaman yapmış olduğu vasiyet ve borçları düşüldükten sonra kalan mirasın dörtte-biri sizindir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte-biri hanımlarınızındır. Şayet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın yapmış olduğunuz vasiyet ve borçtan sonra kalanın sekizde-biri hanımlarınızındır. Eğer ölen bir erkek veya kadının eşi, çocuğu ve ana-babası olmadan miras bırakıyor ve kendisinin bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan her birinin payı, yapmış olduğu vasiyet ve borçtan sonra altıda-birdir. Eğer kardeşler bundan fazla iseler üçte-birde ortaktırlar. Bütün bu taksimat, mirasçılar zarara uğratılmaksızın ve vasiyet ile borçlardan sonra yapılır. Bunlar, Allah tarafından size bir emirdir. Allah, en iyi bilen ve kullarına yumuşak davranandır. İşte bunlar, Allah’ın koyduğu yasalardır. Kim Allah’a ve Elçisi’ne itaat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedi kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş ve başarı budur. Kim de Allah’a ve O’nun Elçisi’ne karşı gelir ve O’nun yasalarını çiğnerse, Allah onu, içinde sürekli kalacağı cehenneme sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa Suresi 7-14)
19.6. Fuhuş Merkezlerinin Kapatılması
İslam Cumhuriyetinin / Dininin en önemli paradigması olan zayıfların ellerinden tutulması, toplumun ayağa kaldırılması ve sömürülmekten kurtarılması için öncelikle toplumda kadınların fuhuş malzemesi olarak kullanılmasının önüne geçilmesi gerekiyordu.
Rivayetlere göre o dönemde Medine’de ileri gelenlerin işlettiği dokuz adet genel ev / fuhuş merkezi mevcuttu. ([3]) Bunların önemli bir kısmı ya da en büyüğü Abdullah Bin Übey’e aitti.
Şehitlerin geride bıraktıkları kadınları ve kızları bekleyen diğer bir tehlike de sahip çıkılmamaları ve perişanlıkları nedeniyle fuhuş bataklığına malzeme olmalarıydı. Şehitlerin aileleri ve kızlarının perişan edilmeleri durumunda fuhuş sektörünün dikkatlerini bunlara çevirebileceği ihtimali aşikârdı. Yukarıda geçtiği üzere şehit ailelerinin mümin erkeklerle nikâhlanması emri ile bu kadınların fuhşa sürüklenmesinin önüne geçilmesi sağlandı. Zira insan cinsinin yemek içmekten sonra en temel ihtiyaçlarından olan cinsel ihtiyacın giderilmesi de eşsiz kalan kadınların yaptıkları bu evliliklerle yasal bir şekilde temin edildi.
Diğer taraftan toplumu geri ve fakir bıraktıran, şehvetlerinin peşinde koşarak aptallaştıran en önemli sebeplerden birisi de fuhuş sektörüydü ve ivedilikle yasaklanması gerekiyordu. Dahası Uhud savaşında en önemli ayrılıkçı güç, şüphesiz Abdullah bin Ubey idi. Artık ona ve fuhuştan kazanç sağlayan yandaşlarına ekonomik bir darbe vurmanın zamanı da gelmişti. Onlara vurulacak darbe ile hem toplum temizlenecek, arınacak, maddi / manevi yükselecek hem de şehitlerin kadınları ve kızlarını bekleyen tehlike savuşturulacaktı.
Bu amaçla Cenab-ı Hak elçisine genel evlerin / fuhuş yuvalarının kapatılması talimatını verdi. Bu talimatın gerçekleştirilmesi için genel ev kadınlarının ölünceye kadar ya da ikinci bir emre kadar evlerinde hapsedilmesi, fuhuş yuvalarına giden erkeklere de hem dil ile hem de fiziki olarak eziyet edilmesi hükümlerini getirdi. Böylece toplumda fuhuş bataklıkları kurutulduğu gibi bu batakhaneleri işletenlerin gelirlerine de büyük bir darbe vurulmuş oldu.
Genel ev kadınlarının belirlenme mekanizması da dört şahit getirilmesi şartına bağlandı. Bu da şahitlerin şahitlik yapmasına bağlandı. Yani o işi yapan ve o batakhanelerde gezen kişilerin kendileri ile birlikte o kadınları ifşa etmesi şartına bağlandı. Böylece fuhuş sektöründeki kadınların önemli bir kısmı bu damgayı yemekten kurtuldular ve topluma kazandırıldılar. Erkeklere ise bu batakhanelere gitmeleri halinde eziyet edileceği bildirilerek oralara gidişlerinin önü kesilmiş oldu. Şayet bu tedbir alınmasaydı münafıklar Hz.Muhammed’in@ idaresini yıkmak için şehit ailelerinin perişanlığını ve hatta fuhşa sürüklenmesini bile kullanacaklardı. Hem kendileri şehitlerin yetim kızları ve dul kadınlarını fuhşa malzeme olarak kullanacak ve bundan ekonomik gelir elde edecekler hem de bu durumu Hz.Muhammed’in@ politikalarının olumsuz sonuçları olarak topluma lanse edeceklerdi.
Cenab-ı Hakk’ın inzal ettiği düzenleme ile fuhşun kökü kurutularak toplumun ilerlemesinin ve temizlenip yükselmesinin önü açılmış oldu.
15-18- Kadınlarınızdan fuhuş yapanlar hakkında içinizden dört şahit getirin; şayet onlar şahitlik yaparlarsa o kadınları ölünceye kadar ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin. İçinizden fuhuş yapan erkekleri de eziyet ederek cezalandırın. Şayet tevbe edip kendilerini düzeltirlerse, onları bırakın. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, merhamet edendir. Fakat Allah'ın kabul edeceği tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yaptıktan sonra tez elden tövbe edenlerinkidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul eder. Allah, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir. Yoksa sürekli kötülük işleyip de kendisine ölüm gelince “Gerçekten ben, şimdi tövbe ettim." diyen birinin tövbesi, tövbe değildir. İnkârcı / İsyankar /Başkaldıran olarak ölenlerin tövbesi de tövbe değildir. Biz onlar için acı bir azap hazırladık. (Nisa Suresi 15-18)
[1] ) Not: Hz.Muhammed bu ilahi talimat doğrultusunda Uhud savaşında şehit düşen kişilerin eşlerinden iki hanımla evlenmiştir. Bunlar Hafsa binti Ömer bin Hattab, Uhud'da ölen Huneys b.Huzafe'nin dulu ve Ömer bin Hattab'ın kızıdır, diğeri ise Hind binti Ebi Ümeyye Uhud'da ölen Abdullah bin Abdilesed'in duludur.
[2] )Not: Savaşların sonucu meydana gelen olağanüstü durumlar için yapılan bu bölümdeki düzenlemeler daha sonra İslam toplumunda sivil hayatın düzenlemeleri olarak hayata geçirilmiştir.
[3] ) Abdullah b. Ömer'den, İbnü Abbas'tan (r.anhüm) Mücahid'den, Said b. Cübeyr'den ve yine Saîd b. Müseyyeb'den gelen rivayetlere göre Medine de dokuz adet fuhuşhane vardi.
19.7. Kadınlara Şahsiyet Kazandırılması
Medine toplumunda şirk sisteminden kalan geleneklere göre kadınlar hala bir meta olarak muamele görüyordu. Erkek egemen bir toplumsal yapı olarak onların haklarına tecavüz ediliyordu. Fakat Cenab-ı Hak, yeni yaratılan İslam toplumunda kadınlara şahsiyet kazandıracak haklarını içeren talimatlarını inzal eder.
Öncelikle eşlerini kaybetmiş kadınların miras paylaşımına tabi mal gibi görülmesi anlayışı yasaklandı ve kadınlara zorla mirasçı olunamayacağı hükme bağlandı. Böylece eşleri şehit olan kadınların kabile dışından başka erkeklerle evlenmelerine engel olmak isteyen kabile içi evlilik anlayışlarına set çekildi. Bu düzenleme ile kadınların ya da yetim kızların başka kabileden birileriyle evlenmelerinin önü açıldı ve kabile anlayışına uygun paylaşım düzeni yıkılarak kadınlar İslam Cumhuriyetinin güvencesinde özgür bireyler haline getirildi. Bu kapsamda kadınların evlenirken aldıkları ve şahsi mülkleri olan mehirlerinin bile ellerinden alındığına işaret edilerek onların mülklerine el koymak için entrika çevrilmesi yasaklandı.
Kadınlarla yapılan nikah sözleşmesinin hükümlerine riayet etme şartı getirildi ve onlarla iyi / güzel geçinilmesi emredildi. Böylece kadınları erkeklerin karşısında sözleşmenin diğer tarafı ve birbirlerinin eşi olarak görmelerini ve ona göre saygılı davranmaları emredildi.
Cenab-ı Hak, evliliği rasyonel bir birliktelik olarak tanımladı ve mümin erkelere şöyle öğüt verdi; “Size sonradan itici gelen eşlerinizi boşamaya, değiştirmeye kalkmayın! Eğer meşru sınırlarda ayrılmak durumunda kalırsanız, verdiğiniz sosyal güvenceyi onlardan almak için girişimde bulunmayın! Geçmişte meydana gelen aranızdaki sevgiye ve kaynaşmışlığı dikkate alarak bu bağları maddi çıkarlara değişmeyin!”
Cenab-ı Hak inzal ettiği bu düzenlemeler ile sadece yetimlerin ve dulların haklarını korunmakla kalmadı aynı zamanda onlara toplumsal şahsiyet kazandırdı. Daha da önemlisi yetim kızlar ve dul kadınlar evlenirken tercihlerini kabile dışından yapma hakkını elde etmiş olması nedeniyle Medine toplumunun kabile aidiyetinden daha geniş bir topluma ve daha geniş bir aidiyete geçiş yapmanın yolu açıldı.
19-21-Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir şekilde fuhuş yapmadıkça onlara verdiğiniz şeylerin bir kısmını geri almak için onlara baskı yapmayın. Onlarla güzel bir şekilde geçinin. Onlardan hoşlanmazsanız bile onların hoşlanmadığınız yönünü Allah çok büyük bir hayra aracı kılmış olabilir. Şayet eşinizi bırakıp yerine başka bir eş almak isterseniz, birincisine yüklerle altın vermiş olsanız dahi boşadığınız zaman ondan hiçbir şey geri almayın. Ona iftira ederek ve açık bir günaha girerek verdiğinizi geri mi alacaksınız? Birbirinizin mahremi olup kaynaşmışken ve onlar da sizden sağlam bir söz / misak almışken verdiğinizi nasıl geri alırsınız? (Nisa Suresi 19-21)
19.8. Kabileciliğin Dar Kalıplarından Kurtuluş ve İslam Toplumu İle Geniş Ufuklara Geçiş
Şirk toplumunun oluşturduğu kabile yapısında malların kabile içinde kalması için yapılan kabile içi evlilikler öylesine iğrenç boyutlara ulaşmıştı ki, babası ölünce üvey annelerle, oğulları ölünce gelinlerle, iki kız kardeşi birlikte yani baldızlarla ve hem annesi hem de kızıyla yani üvey evlatlarla evlilikler yapılmaktaydı.
Bu yakın akraba evliliklerine bir sınırlama getirmek gerekiyordu. Zira şehitlerin aileleriyle yapılacak evliliklerde miras mallarına konmak için üvey kızlarla yani yetim kızlarla da evlenilecekti. Sırf malların kabile dışına çıkmaması için yapılacak bu evliliklerde kadınların seçme şansı olmadan kendi kabilelerinden birileri ile evleneceklerdi.
Cenab-ı Hak aşağıda getirilen düzenleme ile bu tür olumsuzluklara engel koydu ve yakın akraba evliliklerine sınırlar çekerek kabilelerin dar toplum yapısından çıkılmasını sağladı.
Bu düzenleme ile kabilelerin birbirleriyle kaynaşması sağlandı. İnsanların kabile asabiyesi temelinde değil aynı ülküye iman etmiş bireylerin oluşturduğu bir toplum bütünlüğüne kavuşmaları hedeflendi. Yani tevhit toplumunun fiziki alt yapısı oluşturuldu. Birlikteliklerin sözleşmeler temelinde oluşturulması prensibi getirildi. Böylece tevhit toplumundaki her bireyin İslam Cumhuriyetinin güvencesinde serbestçe yapacağı sözleşmelerle birliktelikler oluşturması sağlandı. Bu özgür bireylerin üst kimlikleri ve aidiyetleri kabileleri değil İslam Cumhuriyeti vatandaşlığı / müslümanlık oldu. Ayrıca evlilik sözleşmesinde öngörülen mehir verme zorunluluğu kadınların sosyal güvencesini sağladı ve bu güvencenin garantörü de İslam Cumhuriyeti oldu.
22-24- Geçmişte olanlar istisna olmak üzere babalarınızın nikahladığı üvey analarınızla evlenmeyin. Şüphesiz bu pek çirkin bir hayasızlık, yüz kızartıcı bir iğrençlik, çok kötü bir gelenekti. Size, anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, teyzeleriniz, halalarınız, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sütanneleriniz, sütkız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, evlenip zifafa girdiğiniz kadınlarınızın eski kocalarından olan ve evinizde bulunan üvey kızlarınız –eğer anneleri ile ilişkiye girmediyseniz onlarla evlenmenizde bir sakınca yoktur–öz oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşi birden almanız size haram kılındı. Fakat geçmişte olanlar geçmişte kalmış olup bu kurallardan istisnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayan eşsiz merhamet sahibidir. Sözleşmelerle sahip olduklarınız hariç, nikahlı kadınlar da sizlere haram kılındı. Bunlar, Allah’ın emri olarak üzerinize yazdığıdır. Bunların dışındakiler ise gayri meşru bir ilişkiyle değil de evlilik yoluyla almak şartıyla malvarlığınızdan mehir vererek istemeniz size helal kılındı. Böylece kendilerinden yararlandığınız kadınlara zorunlu bir görev olarak mehirlerini ödeyin. Mehir belirlendikten sonra, karşılıklı olarak rızalaştığınız şeyde size bir vebal yoktur. Şüphesiz Allah, bilen hüküm ve hikmete sahibidir. (Nisa Suresi 22-24)
19.9. Mümin Fakir ve Nefsinin Arzularına Hâkim Olamayan Erkeklerin Fuhuştan Uzak Tutulması İçin Alınan Tedbirler
Medine toplumunu temizlemek için fuhuş merkezlerinin kapatılması çok önemli bir adımdı. Sıra ikinci adıma gelmişti. Fuhuştan uzak durmaya çalışmakla birlikte nefislerine hâkim olamamaktan korkan ama bunu meşru yoldan gidermek için hür kadınlarla evlenebilecek mehir bedeline sahip olmayan bekar mümin erkeklerin bu sorununa çare bulunması gerekiyordu. O dönemdeki cahiliye geleneğine göre hür olan erkekler ancak hür olan kadınlarla evlenebilirdi. Onların cariyelerle / hizmetçi kızlarla evlenmeleri yasaktı.
Cenab-ı Hak, yoksulluğundan dolayı hür kadınlarla evlenemeyen ve nefsine hâkim olmakta zorluk çeken mümin erkeklerin mümin cariyelerle sahiplerinin izni ile evlenmelerini helal kılarak toplumda zinaya giden önemli bir yolu daha tıkadı. İffetli olmaya, fuhşa bulaşmamaya ve gizli dost tutmamaya yemin edecek mümin cariyelerle nefsine hakimiyet zorluğu çeken ve hür kadınlarla evlenemeyen bekar mümin erkeklerin evlenmesine izin verildi. Onlara verilecek mehir bedelinin hür kadınlara göre düşük olması nedeniyle bunlar bu bedeli karşılayabilirlerdi.
Cenab-ı Hak bu izni vermekle beraber, müminlerin bu izni kullanmak yerine nefislerine hâkim olmalarının kendileri için daha hayırlı olacağını da vurguladı. Yani bu iznin toplumda nefsinin arzularına hâkim olamayan zinadan başka çaresi de olmayan müminlerin günaha girmemesi için verilen bir ruhsat olduğunu belirtti.
Cenab-ı Hak, bu izin ile mümin cariyelerin temiz kalmasını ve böylece toplumun ıslah edilmesini sağladığı gibi onların hürriyetlerini kazanmalarının yolunu da açtı. Zira yoksul mümin kocaları ilelebet yoksul olmayacaklardı. İmkânları genişlediğinde eşlerinin hürriyetleri için fidyelerini temin edebileceklerdi.
Fakat diğer taraftan cariyeler toplumda zayıf oldukları ve iffetli olmaya ant içmiş olsalar da geçmişte yaşadıkları olumsuz ve zorunlu şartlardan etkilenerek evlendikten sonra da bu günahı tekrar işleyebilirlerdi. Cenab-ı Hak, hür ve koruması olan kadınlara göre onların toplumdaki bu korumasız ve zayıf durumlarını dikkate alarak günaha girmeleri halinde onlara verilecek cezayı hür kadınlara verilecek cezanın yarısı olarak belirledi. Böylece kullarına karşı tarifsiz bir şefkat ve merhamete sahip olduğunu gösterdi.
Ayrıca fuhuş sektörünün işleticileri olan münafıkların müminleri fuhşa itmeye çalıştıklarını açıklayarak onlara karşı uyanık olunmasını bildirdi. Bu tür düzenlemelerle toplum ıslah edilmeye çalışılırken toplumu ifsat etmek isteyen münafıklara meydan verilmemesi için bu tedbirlerin alındığına işaret etti. Zira münafıkların bu düzenlemelerle alay edecekleri açıktı. Onlar aşağılık görülen cariyelerle müminlerin evlenmelerini alay konusu edeceklerdi. Fakat Cenab-ı Hak verdiği bu ruhsat ile zina gibi daha kötü bir belayı toplumdan def etmenin amaçlanması nedeniyle onlara aldırış edilmemesi gerekliliğini ortaya koydu. Bu düzenlemelerle müminlerin üzerindeki tahammülü zor yüklerin alındığını belirtti.
25- 28- İçinizden hür ve mümin kadınları nikâhlamaya gücü yetmeyenler, himayenizdeki mümin genç hizmetçi kızlarla evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz müminler hepiniz birsiniz. O halde iffetli yaşamaya, fuhşa /sefihliğe bulaşmamaya, gizli dost edinmemeye ant içenleri sahiplerinin izniyle nikahlayın ve örfe uygun / herkesçe kabul gören bir şekilde mehirlerini verin. Evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa, o zaman onlara hür kadınlara verilen azabın / cezanın yarısını uygulayın. Bu ruhsat sizden zina suçunu işlemekten korkan kimseler için getirilen bir imkandır. Fakat eğer sabrederseniz bu sizin için daha hayırlıdır. İyi bilin ki Allah, kullarının günahlarını örten / gafur ve engin merhamet sahibidir. Allah, bütün bunları açıklıyor ki, size sizden öncekilerin (ilahi yasalara uygun) yollarına yönlendirmek ve yanlıştan dönüşünüzü kabul etmek istiyor. Çünkü Allah, her şeyi çok iyi bilen ve hikmetle hüküm verendir. Allah, sizin tevbelerinizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büsbütün yoldan çıkmanızı istiyorlar. Allah, sizin yükünüzü hafifletmek istiyor. Çünkü insan sabır ve tahammül açısından çok zayıf yaratılmıştır. (Nisa Suresi 25-28)
19.20. Yasalara İtaat Konusunda Müminlere Uyarılar
Cenab-ı Hak, yukarıda inzal ettiği yasalarla kabile reislerinin şehitlerin mirasına haksız bir şekilde konmalarına engel olmuştu. Bu durum onlarda çok büyük rahatsızlık meydana getirdi. Gözlerini şehitlerin mirasına dikmiş olan bu kişiler kabilelerinin diğer üyelerini kışkırtmaya başladılar. Kendi aşiretlerine ait olan şehitlerin mallarının diğer aşiretlere ya da muhacirlere gidiyor diye tezvirat yapmaya başladılar. Eski kabileci anlayıştan tamamen sıyrılamamış olan müminler bu kışkırtmaların etkisiyle bu düzenlemelere uyma konusunda tereddüt yaşıyorlardı.
Cenab-ı Hak, müminleri uyararak bu uygulamanın toplumsal geriliği engellemeyi amaçladığını bildirdi. Şöyle ki; eğer cahiliye geleneği ile hareket edilecek olursa şehitler tarafından yaratılmış ekonomik büyüklükler / mallar haksız bir şekilde kabile ileri gelenleri arasında paylaşılıp tüketilecek, fakat yeni getirilen uygulama ile bu ekonomik büyüklükler / mallar çarçur edilmeyeceği gibi tam aksine daha da çoğaltılıp ekonomiye katkılı hale getirilecektir. Eski yasaya göre yapılacak uygulama toplumu öldürecek iken yeni yasanın öngördüğü uygulama ile toplum ekonomik olarak daha da büyüyecektir.
Cenab-ı Hak, bu gerekçeyi beyan ederken müminlere şehitlerin bıraktıkları kadınlara kalan mirasa konmak için kabile içi evliliklere başvurmak suretiyle şehitlerin mallarını haksız bir şekilde tüketilmemesi uyarısında bulunur. Onların malını yemek için evlenme yolunun seçilmemesi gerektiği bu yolun haksız bir yol olduğu ifade edildi. “Eğer mal edinmek istiyorsanız çalışıp çabalayın, üretin ve karşılıklı rızaya dayalı ticaret yapın.” Manasına gelen tavsiyelerde bulunuldu. Aksi takdirde toplum olarak geri kalınacağı ve toplumun ölümüne yol açılacağı belirtildi.
Cenab-ı Hak, ikazlarına şöyle devam ederek hemen yeni yasamanın gereklerini yerine getirilmesini müminlere emretti:
-
Miras yoluyla malların paylaşımı konusunda getirilen yeni düzenlemelere uyulması gerektiği,
-
Şayet yeni düzenlemelere uyulacak olursa ufak tefek kusurların bağışlanacağı ve üstün makamlara eriştirileceği,
-
Allah’ın yasasına göre yapılan miras taksimatı ve yeni getirilen uygulamalarla bazılarının tasarrufuna fazladan verilen mal ve servetlere tamah edilmemesi gerektiği,
-
Allah’ın yasasına göre yapılan paylaşımlarda hem kadınlara hem de erkeklere hakkaniyetle paylaşım yapıldığı bu nedenle yapılan taksimata rıza gösterilmesi gerektiği
-
Eski sistemdeki paylaşımın kaldırıldığı ve yeni paylaşım sistemine göre malların nasıl miras bırakılacağının ve kimlerin mirasçı olduklarının belirlenmiş olması nedeniyle hak sahiplerine haklarının hemen verilmesi gerektiği.
29-33-Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız / batıl bir yolla tüketmeyin. Fakat karşılıklı rızaya dayalı ticaret yapın. (Mallarınızı batıl / haksız bir yolla tüketerek) kendinizi öldürmeyin. / mahvetmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir. Kim, düşmanlıkla ve zulmederek bu yasakları çiğnerse, yakında onu ateşe sokacağız. Bunu yapmak Allah’a çok kolaydır. Eğer siz, yasaklanan şeylerin büyüklerinden sakınırsanız, Biz de sizin kabahatlerinizi örteriz / bağışlarız ve sizi şerefli bir makama yerleştiririz. Allah’ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyler için haset etmeyin. Erkekler de kazandıklarından bir pay alacaklar. Kadınlar da kazandıklarından bir pay alacaklar. Allah’ın lütfundan isteyin. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi en iyi bilendir. Erkek olsun, kadın olsun, her biriniz için, anne-baba ve akrabaların geriye bıraktıkları mirastan paylar belirledik. Ayrıca evlilik akdiyle akraba olduğunuz kimselere de paylarına düşeni hemen verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir. (Nisa Suresi 29-33)
19.21. Korumaya alınan Kadınlardan Başkaldıranlara Uyarılar
Şehitlerin ailelerine evlilikler yoluyla ve mirastaki yeni düzenlemelerle sahip çıkılmış böylece dul kadınlar / yetim kızlar koruma ve gözetim altına alınmıştı. Normal olarak koruma altına alınan bu kadınların kendi haklarını temin eden İslami İdareye sadakat göstermeleri beklenir. Onlar Allah’ın vaat ettiği güzel bir istikbal hedefini ve umutlarını korumak için İslami İdareye yardımcı olmalı ve asla ihanet etmemelidir. Bunlardan elbette kendilerinden bekleneni yerine getiren ve idareye saygılı bir şekilde itaat eden kadınlar vardı. Bunlar saliha yani ıslah edici davranışlarda bulunan kadınlar olarak adlandırılırlar.
Ancak İslami İdarenin onların durumlarında ve haklarında yaptığı iyileştirmelere rağmen savaştaki yenilginin acısı üzerinden münafıkların yaptıkları tezviratların peşine düşenleri de vardı. Onlar bütün bu yapılan iyiliklere karşın kendilerini ve mallarını himaye eden yeni kocalarına karşı başkaldırarak İdareyi zor duruma düşürüyorlardı.
Cenab-ı Hak, eski gelenekleri arayan ve kocalarına isyan eden bu kadınlara önce öğüt verilmesini emretti. Eğer yola gelmeyecek olurlarsa onların tecrit edilmesini ya da uzaklaştırılmasını, hala başkaldırma devam ederlerse onlara zor kullanılmasını / baskı yapılmasını emretti. Islah etmek için uygulanan bu metodun herhangi bir aşamasında hatasını anlayıp itaat edenlere ve İslami İdareye saygılı davrananların yaptıkları kabahatlerin affedilmesi ve normal yaşama devam edilmesi talimatını verdi.
34-Allah'ın bazınıza diğerinden fazla verdiği şeyler sebebiyle ve kendi mallarından harcama yaptıkları için erkekler, o kadınlar üzerine koruyup gözeticidirler. Onlardan saygılı, itaatli, sadık ve sorumluluklarını yerine getirenler, saliha kadınlardır. Allah (indirdiği yasal düzenlemelerle) kendilerini nasıl koruduysa, onlar da gaybı (Allah’ın gelecek vaadine ilişkin umutları, İslami idarenin geleceğini bu itaatleri ve sadakatleri ile) korurlar. Koruma ve gözetimini üstlendiğiniz o kadınlardan başkaldırmasından / isyan etmesinden korktuklarınıza ise öğüt verin. (Öğüt almamakta ısrar ederlerse) ikamet ettikleri yerden uzaklaştırın. (Onları tecrit edin ya da uzaklaştırın / sürgün edin.) Yine de yola gelmeyecek olurlarsa onlara baskı yapın. / zor kullanın. Eğer size itaat ederlerse artık (onları affedin ve) incitmek için bahane aramayın. Allah, çok yücedir ve çok büyüktür. (Nisa Suresi 34)
19.22. Evli Çiftlerin Arasındaki Anlaşmazlıkların Çözüm Yoluna İlişkin Düzenlemeler
Görüldüğü üzere yukarıdaki ayetler, eşler arasında anlaşmazlık olması halindeki ilişkiyi değil idare ile toplumun ilişkilerini düzenlemektedir. Bu talimatlar, idarenin kendi paradigmaları çerçevesinde toplumsal adaleti sağlamak ve savaşlardaki kayıpların meydana getirdiği krizi atlatmak için geliştirdiği tedbirlere itiraz eden tarafın ıslah edilmesi kapsamındaki düzenlemeler olarak anlaşılmalıdır. Bunun böyle olduğunu müteakip ayet teyit etmektedir. Şöyle ki söz konusu bu ayet karı koca ilişkilerinin krize gittiği zaman nasıl bir yol izleneceğini düzenlenmektedir. Şayet eşler arasında bir anlaşmazlık olursa kadını yataktan ayırma, sonra dövme vb. yöntemleri değil İslami İdarenin her iki tarafın yakınlarından birer hakem atamaları emredilir. Allah’ın barıştan yana olduğu bildirilerek İdarenin atadığı hakemlerin karı kocanın arasında sulh yapmaya çalışmaları istenir. Hakemlerin sulh için çalışmaları halinde Cenab-ı Hakk’ında eşlerin arasını bulma hususunda yardımcı olacağı ve onların sulh için gayretlerini boşa çıkarmayacağı bildirilir. İslami idarenin bekasında / devamında bu ailelerin sulh içerisinde birlik ve beraberliklerini korumaları önemlidir.
35- Şayet karı ile kocanın arasında bir ayrılık meydan geleceğinden korkuyorsanız, o zaman kendilerine erkeğin yakınlarından bir hakem, kadının yakınlarından da bir hakem atayın. Bu hakemler gerçekten eşleri barıştırmak için uğraş verirlerse, Allah da onları muvaffak eder ve karı-kocanın arasında geçim verir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olandır. (Nisa Suresi 35)
19.23. İslami Toplumun Oluşmasında En Önemli Faktör: İnfak ve Cömertlik
Tevhidi bozan, birliktelikleri parçalayan en önemli unsur bencillik, cimrilik ve mal hırsıdır. Şirk paradigmasına göre mal / mülk güçlü olmanın bir göstergesidir ve maldan / mülkten yoksun olmak ise fakirlik ve güçsüzlüktür. Bu nedenle mal / mülk kaybını önlemek için cimrilik ve malı artırmak için haksızlık yapılması da şirk inancının bir ilkesidir.
Münafıklar ve Yahudilerin bazı ileri gelenleri İslami iktidarın yani Hz.Muhammed@ ve arkadaşlarının ekonomik olarak yoksul ve fakirlik çekmesi ve sonunda Medine’den çekip gitmeleri için halka cimriliği / infak etmemeyi tavsiye etmektedir. Bu tavsiyeyi de sanki onların iyiliğini istiyormuş gibi yapmaktadırlar. Onlar Medinelilere şöyle dediler: “Mallarınızı infak etmeyin! Muhakkak ki biz, sizin mallarınızın elinizden gitmesiyle fakirliğe uğramanızdan korkuyoruz. İnfak etmekte acele etmeyiniz çünkü siz ileride ne olacağını bilemezsiniz.” Çok açıktır ki o şeytanlar bu propaganda ile Medine’de oluşturulan kardeşliği, toplumsal birlikteliği / tevhidi ve İslami İdareyi yıkmak istemektedir.
Cenab-ı Hak ise müminlerin herkese iyilik yapmalarını, güzel tavır ve davranış içinde olmalarını ister. Bunun için insanın karakterini düzelten en önemli davranışın cömertçe infak etmek olduğunu bildirdi. Diğer taraftan kibirli, gururlu ve küstah karakterli insanları sevmediğini de sözlerine ilave etti. Bu mesajlarla Yahudilerin şeytani ileri gelenleri ile münafıkların Medine halkını kandırmak için yapmış oldukları menfi propagandaya cevap verildi. Ayrıca toplumun infak etmek dahil İslami değerleri kabul edecekleri gün geldiğinde bu şeytanların yerin dibine geçmek isteyecekleri bildirilerek tehdit edildiler.
36-42- Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara, yasalar çerçevesinde himayenize verilmiş kimselere iyilik edin. Muhakkak ki Allah, kibirlenen ve kendini beğenen küstahları sevmez. O, cimrilik eden, insanlara da cimriliği tavsiye eden ve Allah’ın kendilerine lütfuyla verdiklerini gizleyenleri de sevmez. Allah’ın ilkelerine / düsturlarına karşı çıkanlara acıklı bir azap hazırladık. Onlar mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcarlar. Allah’a ve ahiret gününe iman etmezler. Yakın arkadaşı şeytan olan kimse ne kötü bir arkadaşa sahiptir! Ne olurdu sanki bunlar da Allah’a ve ahiret gününe inansalar ve Allah’ın kendilerini verdiği şeylerden Allah yolunda harcasalardı, zarar mı görürlerdi? Allah, onların durumunu çok iyi bilendir. Şüphe yok ki Allah, zerre kadar haksızlık yapmaz. Aksine yapılan zerre kadar bir iyiliğin karşılığını kat kat verir. Üstelik Kendi katından da büyük bir mükafat verir. Her ümmetten bir şahit / numune gösterdiğimiz ve seni de onlara bir şahit / numune olarak gösterdiğimiz zaman onların hali nasıl olacak bakalım? İnkâr edip Elçi’ye karşı çıkanlar, o gün yerin dibine geçmek isteyecekler. (Şimdi söyledikleri) hiçbir sözü o gün Allah’tan gizleyemeyecekler. (Nisa Suresi 36-42)
19.24. Kamu Hizmetlerinin Uyanık, Temiz ve Dürüst İnsanlarla Gerçekleştirilmesi
Cenab-ı Hak, savaşların yaralarını saran alt yapıyı kurarken, İslami / tevhidi toplumu oluşturma yolunda çok önemli bir düzenleme daha bildirir. Kamu hizmetlerini yapan müminlerin bu hizmetleri bilinçli, temiz ve dürüstçe yerine getirmeleri emredildi. Bunun için biri içkiden diğeri şehvetten kaynaklanan iki sarhoşluk hali yaşayanların kamu hizmetlerine / salata / toplantıya / eğitime / namaza yani mescide gelmeleri yasakladı. Gerek şehvetten gerekse de içki ile sarhoş olanların maddi ve manevi olarak temizlendikten sonra ancak bu hizmetlere katılabilecekleri hükme bağlandı. Böylece yapılacak kamu hizmetleri / salat / toplantı / içtima / namaz vb. aktivitelerin temizlikle, dürüstlükle ve mutlaka ayık ve aklı başında olarak gerçekleştirilmesi şart koşuldu. Bu tedbir toplumdaki fertlerin daima müteyakkız olmasını sağlayacaktır.
43- Ey iman edenler! Sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye kadar salata / toplantıya / kamu hizmetlerine / namaza yaklaşmayın. Cünüp iken de –yolculuk hali müstesna– yıkanıncaya kadar, salata / toplantıya / kamu hizmetlerine / namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculuktaysanız veyahut tuvaletten geldiyseniz veya kadınlarla cinsel ilişkide bulunduysanız ve bu durumlarda su bulamadıysanız o zaman, temiz bir toprağa yönelin. Yüzlerinizi ve ellerinizi onunla mesh edin. Muhakkak ki Allah çok affedici ve çok bağışlayandır. (Nisa Suresi 43)