ÇAĞDAŞ BİR HABİL VE KABİL HİKAYESİ
Mert ve Kerem, aynı teknoloji şirketinde çalışan iki genç girişimciydi. İkisi de yapay zeka alanında büyük projeler üzerinde çalışıyordu. Şirket, her yıl düzenlediği bir yarışmayla en iyi projeyi ödüllendiriyor, kazananı büyük bir yatırım fonuyla destekliyordu.
Mert, şeffaf, etik değerlere bağlı ve insan odaklı bir yapay zeka geliştirmek istiyordu. Onun projesi, toplumun faydasını önceleyen, adil kararlar veren, insanların eşit fırsatlara sahip olmasını sağlayan bir sistemdi.
Kerem ise farklı düşünüyordu. Ona göre başarı, rakiplerini saf dışı bırakmak, piyasanın tek hakimi olmak ve en fazla kazancı elde etmekti. Geliştirdiği yapay zeka, sadece kazanca odaklı, kullanıcı verilerini etik dışı yöntemlerle toplayan ve insan psikolojisini manipüle eden bir sistemdi.
Yarışma günü yaklaştıkça aralarındaki rekabet giderek arttı. Mert, projesini geliştirirken işbirliğine ve etik değerlere öncelik veriyordu. Ancak Kerem, kendi kazanabilmek için Mert’in projesini sabote etmeye, şirket içinde ona karşı kara propaganda yapmaya başladı.
Ve nihayet yarışma günü geldi.
Mert’in sunumu, büyük bir beğeni topladı. Jüri üyeleri, onun etik değerlere bağlı ve uzun vadede topluma fayda sağlayacak bir yapay zeka geliştirdiğini gördü. Kerem’in projesi ise kısa vadede büyük kazanç sağlasa da uzun vadede toplum için riskler barındırıyordu.
Şirket yönetimi, Mert’in projesini ödüllendirdi.
Kerem bu sonucu kabullenemedi. Öfkeyle doldu ve Mert’in başarısını kıskandı. Ona göre, Mert kazanmamalıydı, çünkü onun yaptığı şey “fazla idealist” ve “gerçekçi olmayan” bir yaklaşımdı.
Öfke, kıskançlık ve hırs Kerem’in aklını kararttı.
Birkaç hafta sonra, şirkette büyük bir veri sızıntısı yaşandı. Mert’in tüm çalışmalarına ait veriler bir anda ortadan kayboldu. Tüm emekleri silinmiş, yıllarca üzerinde çalıştığı proje çalınmıştı.
Şirket içindeki soruşturma sonunda, veri sızıntısının arkasında Kerem’in olduğu ortaya çıktı. Güvenlik kameraları, onun şirket sistemlerine sızdığını ve verileri dışarıya aktardığını gösteriyordu.
Ancak iş işten geçmişti.
Mert’in hayalleri, etik değerlere bağlı yapay zeka projesi ve topluma hizmet etme arzusu, Kerem’in kıskançlığı yüzünden yok olmuştu.
Kerem, şirketten atıldıktan sonra bir süre işsiz kaldı. Sektörde ismi "etik ihlalcisi" olarak anılıyor, kimse ona güvenmiyordu. Bir gün, bir kafede oturmuş kafenin bahçesine bakarak düşüncelere dalmıştı. Hırsıyla, kıskançlığıyla Mert’in emeğini yok etmiş, onu piyasada silmeye çalışmıştı. Yaptığı kötülükten sonra ne kazandığını düşündü. Hiçbir şey. Mert’in çalışmaları yok olmuştu ama kendisi de mahvolmuştu. Arkadaşına yaptığı kötülüğün vicdan azabı bir taraftan kendi yaşadığı perişanlık bir taraftan hayatının en büyük pişmanlığını yaşıyordu.
Yaptığı sadece bir kişiye zarar vermek değildi. O, geleceğe dair umutları, etik değerlere bağlı teknolojileri, insanların güvenini ve adil bir rekabet ortamını da yok etmişti.
Tıpkı kutsal kitapta anlatıldığı gibi, bir insanı haksız yere yok etmek, aslında tüm insanlığı öldürmek gibiydi. Çünkü bu sadece bir bireyin değil, bir fikrin, bir ahlak anlayışının ve bir geleceğin de ölümüne sebep oluyordu.
Kerem bunları düşündükçe içi içini kemiriyordu. Bu pişmanlıkla yaşaması mümkün değildi. Ne yapacağını, bu azaptan nasıl kurtulacağını bilemiyordu.
Kerem ızdırap içerisinde oflayıp pufladığı sırada gözleri birden kafenin bahçesinde iki karganın kavgasına ilişti. Bir karga, diğerine saldırıp onu öldürüyor ve sonra öldürdüğü karganın cesedini gagasıyla açtığı bir çukurun içine gömüyordu.
Kerem bu sahneyi izlerken donup kaldı. Sonra dönüp kendi kendine
“Bir karga kadar dahi aklım yok. Hırs ve kıskançlığım benim doğru düşünme melekelerimi köreltmiş. Tamam, çok büyük bir hata işledim, bu hatamın bedelini de ödedim ve hala da ödüyorum. Ama bu yükü sürekli sırtımda taşımam da gerekmiyor. Karganın yaptığı gibi bu yükten kurtulmalıyım. Hatalarımdan ders alıp kendimi ıslah ederek yeni bir hayata başlamalıyım. İyilikler yaparak işlediğim kötülüğün keffaretini ödemeliyim” dedi.
Nasıl ki bir kişiyi yok etmek bütün insanlığı öldürmek gibiydi ama aynı zamanda, bir insanı diriltme de tüm insanlığı diriltmek gibi diyordu kutsal kitap Habil ile Kabil’in hikayesinde.
Mert karar verdi. Yaptığı hatadan ders çıkararak tekrar ayağa kalkıp etik değerlerle inşa edeceği yeni bir sistemle insanlığa yeniden umut verecekti. Böylece kaybettiği vicdanını yeniden bulabilecekti.
Habil ve Kabil kıssası binlerce yıl öncesine ait bir hikaye gibi görünse de, rekabetin, kıskançlığın ve vicdan muhasebesinin hâlâ günümüzde de yaşandığını gösteriyordu.